Akın ÖZÇER
Geçen yazımda, SSCB’nin yıkılmasıyla geçilen yeni dünya düzeninde, demokrasi ve insan hakları standartlarını yakalamanın, siyasetleri ABD önderliğindeki Batı cephesi tarafından askeri darbeler ve siyasi mühendisliklerle dizayn edilegelen Türkiye gibi dost ülkelerin ulusal güvenliği açısından taşıdığı önemin altını çizmiştim. Çünkü demokrasi eksikliği ve insan hakları ihlalleri Sovyet bloğunda yer alan “düşman” ülkelere karşı kullanılagelen bir silah olarak misyonunu başarıyla yerine getirmişti. Düşman tanımı değiştiğine göre bu silah bir gün gelecek Türkiye gibi eski dostlara karşı da pekâlâ kullanılabilecekti. Öyle de olmadı mı?
Kabul etmek gerekir ki demokrasi ve insan hakları standartlarını yakalamak, bu gerçeği görmekten aciz, NATO’nun kanatları altına sığınmanın ulusal güvenlik açısından ilelebet yeterli olduğunu düşünen 12 Eylül Türkiye’si için hiç de kolay değildi. Demokratik kurallar yeniden işlemeye başladıktan sonra Özal ve arkadaşlarının çabalarıyla demokratikleşme yönünde kayda değer adımlar atıldı atılmasına ama Türkiye’de AB Helsinki Zirvesi’ne kadar Sağ ve Solu ile eski ezberler üzerinden siyaset yapmak revaçtaydı. Oysa bu dönemde Sovyet bloğunun eski, Avrupa Konseyi’nin (AK) yeni üyeleri, AB’ye giriş vizesi olan Kopenhag siyasi ölçütlerini karşılayabilmek için hızla demokratikleşiyorlardı.
90’lı yıllar Türkiye’sine baktığımızda, Avrupa treninin son vagonuna binmeye çalışan ama bunun için Kopenhag siyasi ölçütlerini karşılamak yerine Türkiye’ye haksızlık yaptığını düşündüğü Batı cephesine laf yetiştiren siyasetçilerimizi, siyaset yapmayı hâlâ hak gören askerlerimizi görüyoruz. PKK terörünü azdıran, teröristle sivil halk ayrımının gerektiği gibi yapılmadığı Franco tipi bir terörle mücadele politikasına tanık oluyoruz. Birileri “terörle mücadele edilirken demokratikleşme olmaz” dedi diye “siyasi kriter” lafını ağza almanın dahi tabu olduğunu, Kürt sorununu çözmek için “Bask modelini” örnek almak istediğini “açıklama gafletinde bulunan” bir Başbakan’ın nasıl susturulduğunu hatırlıyoruz.
Kabul etmek gerekir ki siyaset mühendislerinin bu ülkenin ana dilleri farklı vatandaşlarının haklarının, ayrılıkçılığı körükleyeceği ve ulusal güvenliği tehlikeye düşüreceği gerekçesiyle kısıtlanmasını siyasetçilere dayatması, anti-demokratik olması bir tarafa, toplumsal bir krizin fitilini ateşleme riskini de taşıyordu. Kürt sorunu nedeniyle dağa çıkmak zorunda kaldığını savunan PKK’ya hem terörü sürdürmenin gerekçesini hem de haklarının kısıtlanmasından rahatsızlık duyanlardan oluşan bir toplumsal taban sağlıyordu. Ayrılıkçılığı körükleyecek bir Türk-Kürt çatışmasının temeli ancak böyle atılabilirdi doğrusu.
Komplo teorilerini pek sevmem ama birilerinin o dönemde Türkiye’de siyasete müdahale eden odakların kulağına terörle mücadele edilirken demokratikleşme olmaması gerektiğini” fısıldarken, Kürt toplumuna da “bakın Türkiye demokratik haklarınızı yok sayıyor, PKK’nın mücadelesini destekleyin” mesajı vermediğini söylemek mümkün mü? Değil ama bugün gelinen noktada Batı cephesi ve NATO’nun izlediği “tavşana kaç, tazıya tut” politikasının başarıya ulaşamadığı açıkça görülüyor.
Bu politikanın başarısız kalmasının iki temel nedeni var. Birincisi, Helsinki süreciyle başlayan ve Kürtlerin farklılık haklarını da kapsayan demokratik reformlar. İkincisi muhalefet partileri ve dayandıkları toplumsal kesimin özellikle başlangıçtaki itirazlarına karşın Kuzey İrlanda, İspanya ve son olarak da Kolombiya’da başarıya ulaşan “siyaset karşılığı silah bırakma” ilkesine dayanan Çözüm Süreci. Bu süreç iki yılı aşkın bir süre inatla sürdürülmeseydi, Irak ve Suriye topraklarında bağımsız bir Kürt devleti kurulması olasılığının giderek güçlendiği bugün Kürt vatandaşlarımız arasında ayrılıkçı eğilimler artmaz mıydı? Bu da Amerikan ağır silahlarıyla donatıldığı için eskisinden daha güçlü bir PKK ile yapılan başarılı mücadeleyi olumsuz yönde etkilemez miydi acaba?
Geçen yazımı, mottosu 12 Eylül’deki gibi “Atatürkçülük” değil, ne kadar içi boş bir kavram olarak sunulsa da “demokrasi” olan 15 Temmuz’la değişen şeylerden birinin, hatta en önemlisinin sokaktaki insanın bu gerçeğin ışığında bilinçlenmeye başlaması olduğuna ilişkin umudumu dile getirerek noktalamıştım. Bu umudumu dile getirmemin nedenlerinden biri, diğer darbeler gibi esas itibariyle demokrasiye karşı bir darbe olan 15 Temmuz’un arkasında ABD’nin başını çektiği Batı cephesinin olduğunun açıkça ortaya çıkması. İkincisi ve daha da önemlisi, bu cephenin demokrasiyi savunmak için yaşamlarını hiçe sayarak sokaklara çıkmış insanların değil, darbeciler ve sempatizanlarının “demokratik haklarını” savunuyor olması.
Sokaktaki insanın bile fark etmemesi mümkün olmayan bu tuhaf durum demokrasi ve insan hakları standartlarını yakalamanın neden ulusal güvenlik bakımından hayati önem taşıdığını açıkça gözler önüne seriyor. Bu öncelikle toplumsal barış ve demokrasiyi pekiştirmek ve insan haklarını emperyalist çıkarları doğrultusunda araç olarak kullanan ülkelerce yöneltilen eleştirileri karşılayabilmek açısından önemli. Ama yeterli değil elbette. Bir yıldır tanık olduğumuz gibi, bu ülkeler geniş medyatik ağlarıyla dezenformasyon yaparak akı kara, karayı ak gösterme kapasitesine de sahipler. O bakımdan dezenformasyonu dengeleyebilecek geniş bir medya networku oluşturmak da önemli.
15 Temmuz’dan bu yana geçen bir yıl içinde tanık olduğumuz birçok şey, yakın tarihimizi yeniden gözden geçirerek nerelerde hatalar yapılmış olduğunu değerlendirme ihtiyacımızı da açıkça ortaya koyuyor. Bunu yaparken NATO’ya üye olduğumuz tarihe, hatta İkinci Dünya savaşı yıllarına, belki de daha öncesine kadar gitmek gerekebilir. Böyle bir egzersiz geçmişi yargılamaktan çok geleceği güvence altına almak bakımından önem taşıyor kuşkusuz.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları




































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.11.2025
30.10.2025
19.10.2025
14.10.2025
8.10.2025
28.09.2025
21.09.2025
8.09.2025
3.09.2025
29.08.2025