Alper GÖRMÜŞ
ERGENEKON'DA KARARLAR / 1
Dava sürecindeki eksikliklere, usûl sorunlarına, uzun tutukluluklara ve bazen de davayı yürütenlerin yaptığı, “davayı itibarsızlaştırmak mı istiyorlar” diye sordurtan akla zarar tercihlere ve hatalara rağmen, Ergenekon davasını tarihsel önemde, haklı bir dava olarak görenlerdenim...
Yani, ben cümlesine “Ergenekon davası önemli ama...” diye başlayıp, esasen davadaki problemleri vurgulayanlardan değil; cümlesine “Davalardaki problemleri gözardı etmeyelim, tarşılalım ama...” diye başlayıp esasen Ergenekon davasının tarihsel önemini, haklılığını, kaçınılmazlığını vurgulayanlardanım...
Cezaların açıklanmasından sonra, cümlesine “Ergenekon davası önemli, ama...” diye başlayanlar bu defa da tek tek bazı sanıklarla ilgili cezalara referansla öyle bir atmosfer yarattılar, davanın bütününün üzerine öylesine koyu bir adaletsizlik algısı yerleştirdiler ki,Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi'nin bildirisinde işaret edildiği gibi, birileri de bunu“Ergenekon suç örgütünü masumlaştırma” çabalarının en etkili parçası haline getirebildiler. (Davanın tüm delillerinin “sahte”, davanın tümünün “tertip” olduğunu öne süren İşçi Partili ve CHP'li ulusalcılar şimdi, kendi inandırıcılıklarının bulunmadığı Batı'da, bu gollük pası gole çevirmekle meşguller.)
Ergenekon davası sürecinde davadaki sorunlara dikkat çeken çok sayıda makale yazan Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu eski eşbaşkanı Joost Lagendijk, karar duruşmasının ardından Batı basınındaki yorumları aktarırken “vur ama öldürme” diyordu adeta... Lagendijk'in satırları, Türkiye'deki havanın Batı'ya nasıl yansıdığını göstermesi açısından da önemliydi:
“(...) Bu hatalar ve noksanları düzeltme yönünde kabiliyetsizlik ve isteksizlik, Ergenekon davasının destekçilerini savunma pozisyonunda bırakırken, davanın muhaliflerinin yanlışlıklara büyüteç tutmasını ve derin devletin varlığını temelden reddederek Türkiye’nin kirli geçmişine inmek için haklı sebepleri yabana atmasını kolaylaştırdı. Böylece, davaya, AKP muhaliflerinin hepsini birer birer hedef alan siyasi kampanya diye çamur atmakta oldukça başarı elde ettiler.
“Bu inkârcı yaklaşımın çekiciliğine, açıklanan kararla ilgili yayınlarında dış basının da kapıldığını görmek mümkün. Amerikan, Alman ya da Hollanda gazetelerindeki hemen her makaleden ‘cadı avı’ terimi fırlıyor. Pek çok muhabir, bununla Gezi Parkı protestolarının bastırılması ve son dönemde hükümeti eleştiren gazetecilerle köşe yazarlarının işten kovulması arasında bağlantı kuruyor. Ergenekon davasının sonucu, başbakanın otoriter eğilimlerinin ve tüm muhalefetin bastırılmasının yeni bir kanıtı olarak sunuluyor. Bu özel davadaki tüm hatalara rağmen, Türkiye’nin askerî darbelerle dolu kanlı tarihini ve kanunsuz karanlık güçlerini soruşturmak açısından önemli yerini vurgulamaya devam eden çok az sayıda gazeteci var.” (“Ergenekon’a dair çelişik hisler”, Zaman, 7 Ağustos 2013).
Darbeciliği tecavüz suçu gibi görmedikçe...
Bugünlerde bizi “tarihle hesaplaşmak gibi kibirleri bir yana itip, İnsan’la, sadece İnsan’la, bir de vicdanımızla hesaplaşmaya” çağıranlar var (Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 7 Ağustos).
Böyle bir şey, “suç”u (darbecilik) tümüyle gözardı ederek “ceza”nın -özne kim olursa olsun- insanı kötü eden tarafını öne çıkartmakla mümkündür ki, bu yaklaşım sahipleri de tam olarak bunu yapıyorlar.
Suçu tartışmıyorlar, çünkü derinlerinde bir yerlerinde onlara darbeciliğin (hele ki “şeriatçı” bir iktidara karşı darbeciliğin) suç olmadığını fısıldayan bir suflör var...
Ergenekon sanıklarına isnat edilen suçu tartışmıyorlar, çünkü darbeciliği, mesela tecavüz gibi bir suç olarak görmüyorlar. Oysa öyledir; mütecaviz nasıl ki iktidarını mağdurun iradesinin hilafına ona zorla dikte eder, darbeciler de ellerinde tuttukları gücü, toplumun iradesini paramparça etmek üzere kullanırlar.
Dikkat edin, Ergenekon davasında, suçu suç saymadıkları için sadece “ceza” üzerinde odaklanıp davadan sadece “insafsızlık” çıkartanlar, mesela KCK davasında sanıklara isnat edilen suçu suç saydıkları için, o davadaki “ceza”lar, haksızlıklar, hukuksuzluklar üzerine tek laf etmiyorlar.
Oral Çalışlar, “Ergenekon'a şizofrenik bir bakış” adlı yazısının (Radikal, 6 Ağustos), sonuna eklediği “son bir not”ta bu çarpıcı çelişkiyi, “Ergenekon davası sanıklarına gösterilen ilgi ve destekle KCK vb. davalara yaklaşım arasındaki derin fark da ‘Ergenekon’un çevresindeki gücün önemini hissetiriyor” diye anlatıyordu.
Darbe davalarında Türkiye farkı...
Darbecilikle suçlanan asker ya da sivillerin yargılandığı ve cezalandırıldığı ilk ülke Türkiye değil... Arjantin, Yunanistan, İspanya, Şili, Brezilya vb. çok sayıda ülke Türkiye'den önce yaşadı bu tecrübeyi. Fakat hiçbir ülkede bir darbe davası bu kadar büyük bir itirazla karşılaşmadı.
Elbette o ülkelerde davalara karşı çıkan, yargılananaları savunan bir kamuoyu kesimi oldu hep, fakat bunlar her zaman son derece cılız kaldı.
Bu soruyu son duruşmada “Her yer Silivri, her yer taarruz” sloganını kullanan kesime sorarsanız, alacağınız cevap aşağı yukarı şöyle olacaktır:
“Çünkü o ülkelerde yargılananlar gerçekten de darbeciydi, oysa Türkiye'deki yargılamalar bütünüyle sahte deliller üzerine kurulmuş bir 'tertip'ten başka bir şey değildir... Dolayısıyla o ülkelerde yargılamalar karşısında güçlü itirazlar oluşmadı, fakat bizde oluştu.”
Bu cevabın meseleyi açıklamada ne kadar kifayetsiz kaldığını anlamak için, daha dava başlamamışken, tutuklamalar henüz Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz düzeyindeyken, yaşanan şeyin “AKP'nin yeni bir oyunu” olduğunu söyleyen milyonlara bakmak yeter. (İnanmayan, Veli Küçük ve arkadaşlarının tutuklanmasından sonra Cumhuriyet gazetesinin yayınlarına göz atabilir.)
Bu kifayetsiz açıklamayı bir kenara bırakıp da darbecileriyle hesaplaşan ülkelerle Türkiye arasındaki fark üzerinde düşündüğümüzde başlıca iki nokta öne çıkıyor...
Bunlardan biri, hiç kuşkusuz Oral Çalışlar'ın işaret ettiği “Ergenekon'un çevresindeki güç...”
Bence, ikincisi ve daha önemlisi, yukarıda da değindiğim, darbeciliğin aslında bir suç olarak içselleştirilmemiş olması...
Türkiye dışında, darbelerle hesaplaşmış ülkelerde yargılamalar karşısında güçlü itirazlar oluşmadı, çünkü o ülkelerin halkları ağırlıklı olarak darbeciliğin bir suç olduğuna inanıyorlardı ve dolayısıyla darbecilerin yargılanmasını memnuniyetle karşıladılar... Türkiye'de ise, “şeriatçı iktidar”a karşı ordunun darbe yapmasının bir hak ve görev olduğuna inanan milyonlarca insan var... Fakat darbe davalarına karşı olmalarını bu şekilde ifade edemedikleri için, karşı çıkışlarını, yargılamaların “tertip” olduğunu öne sürerek yapıyorlar...
Geçenlerde Ulusal Kanal'da izlediğim bir “Silivri çadırları” belgeselinde, bir buçuk yıldır sürekli olarak o çadırlarda kalanlardan biri (Hıdır Hokka değil), darbecilikle suçlanan askerlerin yargılanmasındaki “yanlışlığı” anlatmak için, “sonuçta bu insanlar kurumlarının kendilerine verdiği yetkiyi kullanmışlardı” deyiverdi...
Tam bir lapsustu ve tabii çok şey anlatıyordu.
'İntikamcı' değilim ama...
Nokta'da Darbe Günlükleri’ni yayımladığımızda, bunun neticesinde bazı insanların cezalandırılabileceği ihtimali bir kez bile aklıma gelmedi. Bunun nedeni, herhalde, işlerin oralara gidebileceğine dair toplumda en küçük bir inanç dahi olmamasıydı; eh, toplumun bir parçası olarak ben de öyle düşünüyordum.
Günlüklerin yayınından umabildiğim tek şey, böylece hep reddedilen darbe girişimlerinden birini iş üstünde yakalamış olmakla, toplumda kısmî de olsa bir darbe duyarlılığı yaratabilmekti.
Bu ihtimal kızım tarafından bana hatırlatıldığında, darbe girişiminde bulunmuş olsalar da, çocukları, torunları, sevdikleri olan birilerinin cezaevine girmesi ihtimali bende açık bir rahatsızlık yaratmıştı.
O zaman ne yaptım, biliyor musunuz, kendimi de kızımı da “Burasının Türkiye olduğu, işlerin o raddeye varmayacağı” hususunda temin etmeye, onu da kendimi de rahatlatmaya çalıştım. Bunu, Devrim Sevimay’ın Milliyet için (28 Nisan 2008) benimle yaptığı söyleşide de anlatmıştım:
“Bu günlükleri yayımladığımızda iş ilerler ve sonuçta yargılanırlar gibi bir şey aklımın ucundan geçmemişti. Çok tuhaf, ama bir gün kızım bana hatırlattı, ‘Baba bu iş sonuna kadar gider de Özden Örnek yargılanır mı?’ diye... Bunu duyunca bir an çok kötü hissettim kendimi. Gerçekten... Ve kızıma ‘Yok ya olmaz herhalde’ dedim. O kadar tuhaftı ki oradaki ruh halim...”
('İntikamcı' değilim ama)... 'Cezasızlığı' da savunamam
Evet, intikamcı değilim ama “cezasızlığı” da savunamam...
Deniz Baykal, Balyoz soruşturması sırasında çok sayıda generalin tutuklanmasına (2010) itiraz ederken (o zamanlar Cumhuriyet Halk Partisi'nin genel başkanıydı), bu generallerin artık“pijamalarını giydiklerini”, o nedenle Balyoz bahsini kapamamız gerektiğini savunmuştu...
Yani “cezasızlık” talep ediyordu Baykal... Ben de ona cevaben kaleme aldığım“Pijamalarını giymiş generaller ve 'cezasızlık' kültürümüz” başlıklı yazıda, bu yaklaşımın neden sorunlu olduğunu şöyle izah etmeye çalışmıştım:
“Ceza hukukçularının sıkça kullandığı, hukuk felsefesinde daha sofistike bir karşılığı olan ve henüz gündelik basının dolaşımına girmemiş bir kavram var: Cezasızlık...
“Kavram daha çok insan hakları alanında kullanılıyor ve kabaca, cezayı gerektiren durumlarda (işkence vb.) kamu otoritesinin şu veya bu yolla cezai uygulamaları 'teğet geçmesi' anlamına geliyor. 'Cezasızlık' üzerine çalışanlar, hak ettiği halde cezadan kurtulanların sayısının artmasının, bir yandan suça karşı mücadele edenlerin mücadele azmini törpülediğini, bir yandan da suçu işleyenleri daha da pervasız hale getirdiğini savunuyorlar.
“Bence, 'cezasızlık' kavramını, kullanım alanını ve anlamını biraz esneterek, Türkiye’nin darbeci geçmişine ilişkin olarak da kullanabiliriz. Düşünürsek, mesela işkencecilerin cezasızkalmasının yol açtığı ikili sonuç, darbecilerin cezasız kalmaları durumunda da ortaya çıkıyor.”
'Cezasızlık' başka, 'af' başka...
Öyle veya böyle Balyoz ve Ergenekon davaları sonuçlandı, Türkiye eksikli de olsa (mesela 90'lardaki faili meçhul cinayetlerin birkaç istisna dışında yargı alanının dışında kalması çok büyük bir problem), darbecilerinin bir kesimiyle hesaplaştı, yani “cezasızlık” geçerli olmadı.
Peki, bundan sonra ne olacak?
Kararların açıklanmasından hemen sonra T24'te Hasan Cemal ve ardından başka bazı yazarlar (ki aralarında bir Yeni Şafak yazarı da vardı) Türkiye'yi daha da kutuplaştıran darbe davası kararlarından sonra hükümetin siyasi af üzerinde düşünmeye başlaması gerektiğini öne süren yazılar kaleme aldılar.
Ben, kişisel olarak darbe davalarında af meselesini KCK ve PKK davalarını da katarak tartışmamız gerektiğini daha önce de yazmış, bir yandan da çeşitli nedenlerle bu girişimden umulan faydanın sağlanamayacağına dair endişelerimi belirtmiştim.
Bir sonraki yazıda “Büyük af, büyük barış” başlıklı o yazı dizisinden hareketle ve yeni verilerle işin bu tarafını ele almaya çalışacağım.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025