Aydın ENGİN
Başlık, bu yazının mantığını zaten haber veriyor. Ama yine de biraz daha açalım.
OTV Davasının dünkü duruşmasında Soner Yalçın 682 günlük bir tutukluluğun ardından tahliye edildi. Aynı davanın sanıklarından Yalçın Küçük ve Hanefi Avcı ise tahliye edilmedi.
Neden?
Soner Yalçın’ın delilleri karartma, kaçma, tanıkları etkileme koşulları ortadan kalktığı için olsa gerek. Böyle olsa gerek çünkü yasa tutuklama gerekçesinin ana kurallarını böyle tanımlıyor. Mahkeme de duruşmalar boyunca bu gerekçelere dayanarak tahliye taleplerini reddetmişti. Şimdi Soner Yalçın’ın daha önce karartabileceği ve artık karartamayacağı; daha önce kaçma olasılığı varken artık bunun kalmadığı; tanıkları (Hangi tanıkları acaba?) etkileme olanağı vardı ve artık etkileyemeyeceği anlaşılmış.
Gel de gülme…
Peki Soner Yalçın için geçerli olan bu değişiklik Hanefi Avcı ve Yalçın küçük için geçerli olmasa gerek ki onların tahliye talepleri reddedildi. Acaba Küçük ve Avcı hangi delilleri karartabilirler, kaçarlar mı ve hangi tanıkları etkileyebilirler?
Gel de öfkelenme…
Bir soru daha, Soner Yalçın bu yargılamanın sonunda beraat ederse yaşamından çalışanan 682 günün hesabını kim ve nasıl verecek? 682 gün önce geçerli olup bu gün geçerli olmayan gerekçeler mi var? Mahkeme kararının gerekçesinde bu soruya dolaylı olarak ama aynı zaman da gayet net olarak “Var” diyor.
Gel de sorma: Mahkeme bu gerekçeye sahiden inanıyor mu ?
* * *
Buraya kadar yazdıklarıma sanırım bu gün okuyacağınız kağıt gazetelerdeki pek çok yorumcu da üç aşağı beş yukarı aynı –haklı- mantıkla değinecek ve tahliye kararının 682 gün gecikerek gelmesini sorgulayacak.
Ancak benim açımdan iki gündür sürdürdüğüm ve çağdaş hukuk ilkeleri ile Türkiye’de geçerli yasalar ve onları uygulayan savcı ve yargıçlar arasındaki uçurumu tartışmaya çalıştığım yazılar açısından ODA TV davası sahiden mükemmel bir kanıt.
Türkiye’de adalet aygıtı, yargıç ve savcıların ideolojik tutku ve takıntılarının tutsağı oldu. Bu benim uydurduğu bir eleştiri ya da teşhis değil. Mithat Sancar ve arkadaşlarının yargıç ve savcılar arasında TESEV için yaptıkları bir araştırmada ürkütücü sonuçlar var. Yargıç ve savcıların büyük (sahiden büyük) çoğunluğu hukukun değil devletin yanında durduklarını açıkça ve pervasızca belirtiyorlar. Hukuk ile devlet arasında bir tercih yapmak gerekirse yerlerinin devletin safı olduğunu vurguyla söylüyorlar. Bunun hukukun ve adaletin ırzına geçmek anlamına geldiği sanki umurlarında değil.
Üstelik onlar bunu itiraf etmeselerdi bile yakın tarihimiz bu gerçeğin kanıtlarıyla dolu. 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından kurulan ve sonunda seçilmiş bir başbakan, bir maliye bakanı ve bir dışişleri bakanının idam edilmeleriyle sonuçlanan Yassıada duruşmalarını hatırlayın; yaşınız tutmuyorsa sıradan bir google turuyla öğrenin. 12 Mart, 12 Eylül yargı süreçlerini, 28 Şubat döneminde yüksek yargıdan gelen “incileri”, Platon’un seçkinci hatta faşizan izler taşıyan bilge yargıçların yönettiği “Yargıçlar devleti”nin önerisinin Türkiye yüksek yargısındaki izdüşümlerini arayın.
Ve bugün ister Silivri’de, ister bir Anadolu kasabasının ceza mahkemesinde yargılama süreçlerini, savcıların kaleminden çıkmış iddianameleri, yargıçların kestiği hükümleri elden geçirin.
Ayrıca…
Neyse… Bu nazik ve netameli bir konu; cümleyi tamamlamayayım…
* * *
Bugün Türkiye’nin hemen her ilinde açılan üniversitelerin (Üniversite?) pek çoğunda hukuk fakülteleri var. Taşıma hoca ile döndürülen, sabah uçakla gelip, akşam büyük kente dönen öğretmenlerin hukuk öğrettiği(!), yardımcı doçent kadrolarıyla idare edilen hukuk fakülteleri... Buradan mezun olanlar avukat, savcı, yargıç oluyorlar ve adaletin ete kemiğe bürünmesi gibi olağanüstü zorlu ve sorumlu bir görev yapıyorlar.
Eğer bu genç hukukçular kendi kişisel çabaları ile hukuk bilgilerini geliştirmiyor, derinleştirmiyor, okulda kendilerine öğretilenlerle yetiniyorlarsa ört ki ölem…
Taraf yazarı Namık Çınar bir yazısında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Serhat Sinan Kocaoğlu’nun bir yazısını alıntıladı. Ben oradan aktarıyorum ve benim tartışmaya çalıştığım konuda söylenebilecekleri çok yalın ve çok yetkin dillendiriyor.
Buyrun:
“…Hâkim ve savcıların niteliği meselesi çözülmeden, Türkiye’nin yargı mekanizması dönüştürülemez.Temel problem yargı mensuplarının niceliği değil, niteliğidir.
Anayasa bile, hâkim ve savcı niteliklerini düzenleyen herhangi bir norm öngörmemekte; hatta nitelik meselesini es geçerek, normal devlet memurundan çok da farklı olmayan bir kamu görevlisi tipiyle yetinmektedir.
Oysa yeterli niteliklere sahip olmayan hâkim ve savcıların yürüteceği hukuki işlemler, gerçek bir yargılamaya değil, adalet dağıtma görüntüsü altında haksızlığın bizatihi devlet eliyle işlendiği biçimsel bir yargılamaya dönüşerek, meşruiyet sorunu üreteceklerdir.
Siyasal partiler, Türkiye’yi evrensel hukuka uygun bir yargı sistemine kavuşturmayı amaç edinecekleri yerde, ideolojik mücadeleden kim egemen çıkar da iktidarı ele geçirirse, olması gereken hukuktan uzak bir anlayışla, kadrolaşma odaklı hâkimler ve savcılar yaratmaktadır…”
Alıntı bu kadar.
Haydi şimdi bir daha soralım: Soner Yalçın niye dışarıda; niye 682 gün sonra dışarda ve Yalçın Küçük ile Hanefi Avcı niye içerde ?
Dikkat edin “Niye yargılanıyorlar” diye sormuyorum, “Niye tutuklu yargılanıyorlar” diye soruyorum.
Sahi niye ?
Yazarlar
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları





























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2022
29.01.2022
28.01.2022
18.01.2022
17.01.2022
3.01.2022
24.12.2021
13.12.2021
6.12.2021
4.12.2021