Barış Soydan
Bütün bunları hak edecek ne günah işlemiş olabilir?
Kerem'in kafasını aylardır bu soru kurcalıyordu.
Uzun uzun düşünmüş ama eften püften birkaç olay dışında hiçbir şey bulamamıştı. Bir keresinde halı saha maçında kavga çıkmıştı. Herkesin herkese vurduğu bir meydan kavgası. Harala gürele içinde o da rakip takımın oyuncularına birkaç yumruk sallamıştı. Attığı yumruklardan biri kalecinin burnunda patlamış, çocukcağızın yüzü kan içinde kalmıştı. Ertesi gün burnunun kırıldığını öğrenmişlerdi.

O yumruk olabilir mi başına gelenlerin sebebi?
Yok canım. Yaşadıklarının yanında o yumruk ne ki?
O yumruğun karşılığı abartılı olmayan bir ceza, ne bileyim, kolunun-bacağının kırılması olabilirdi, olsa olsa.
Oysa onun başına gelenler…
Acaba farkında olmadan birine büyük bir zarar mı verdi?
Bunu da düşünmüştü. Aklına gele gele bir tek, elektronik mühendisi olma hayalini elinden aldığı Erdoğan gelmişti.
Erdoğan daha Kuleli’deki ilk yılında kıta subayı olmak istemediğini, mühendis olma hayaliyle oraya geldiğini herkese söylemişti.
Kuleli’den mezun oldukları sene Genelkurmay sadece bir elektronik mühendisliği kadrosu açmıştı. Üniversite sınavında en yüksek puanı kim alırsa, o gidecekti. Şansını denemek için o da sınava girmiş ve işe bakın, doğru dürüst çalışmadığı halde Erdoğan’ı geçmişti.
Keşke Hacettepe’yi Erdoğan kazansaydı da, o, onun yaptığı gibi Kuleli’den mezun olduktan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ayrılsaydı. O zaman bunların hiçbiri başına gelmezdi.
Hacettepe’den mezun olmaya hazırlandığı yaz hayatı bir kâbusa dönmüştü. Gözaltına alınmış, işkence görmüş, hapse atılmış, okuldan ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nden kovulmuş, nişanlısı tarafından terk edilmiş, yaşadıklarına dayanamayan annesi o hapisteyken ölmüş, kardeşleri bundan onu sorumlu tutarak tüm ilişkiyi kesmişlerdi.
Sekiz ay sonra o lanet tarikatla hiçbir bağının bulunmadığı anlaşılıp serbest bırakıldığında artık işsiz güçsüz, kimsesiz ve yapayalnız biriydi.
Adli kontrolle serbest bırakıldığı ve yurtdışına çıkış yasağı konduğu için Türkiye’yi terk etme şansı da yoktu.
Hapisten çıktıktan sonra mühendis çalıştıran yerlerde asgari ücretle iş aramış ama bulamamıştı. Başvurduğu şirketler başlangıçta ilgileniyor ama darbecilik suçlamasıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nden kovulduğu öğrenilince kapılar yüzüne kapanıyordu.
Aylarca işsiz gezmiş, sonunda taksi şoförlüğü veya inşaat işçiliği yapmaya razı olmuşken bu işi bulmuştu.
Rüzgâr santrali bekçiliği.
Bordrosunda tekniker olduğu yazıyordu ama yaptığı iş, Bandırma’ya otuz üç kilometre mesafedeki türbinlerin bekçiliğinden başka bir şey değildi.
Sözleşmeye göre görevi bir arıza durumunda anında müdahale ederek (Buna “emre amadelik koşulu” deniyordu) rüzgâr türbininin en geç altı saat içinde yeniden üretime geçmesini sağlamaktı. Altı saatten sonraki her dakika için Alman üretici, işletmeciye tazminat ödemekle yükümlüydü.
Altı aydır burada olduğu halde müdahale etmesini gerektirecek tek sorun
yaşanmamıştı. Bandırma-Susurluk yolundaki üç rüzgâr türbini saat gibi tıkır tıkır işliyordu. Almanlar bunu bildikleri için sözleşmedeki ceza maddesine evet demiş olmalıydılar. Mühendis değil bekçi maaşı vermelerinin sebebi de buydu.
Başlangıçta, takside direksiyon sallamaktan iyi, diye düşünmüştü. Ama kısa sürede büyük bir hata yaptığını anlamıştı. Keşke Ankara’da kalsa ve taksi şoförlüğü veya inşaat işçiliği yapsaydı.
Buradaki yaşamının Robinson Crusoe’nun yaşamından pek bir farkı yoktu. Haftalarca insan yüzü görmediği oluyordu.
Yalnızlık, pişmanlıklarıyla baş başa kalmasına yol açmıştı. Keşke Kuleli Askeri Lisesi’ne girmeseydi, keşke tarikatçı olduklarını bilmediği o çocuklarla arkadaşlık kurmasaydı, keşke Hacettepe Elektronik Mühendisliği’ne gitmek yerine Erdoğan’ın yaptığını yapıp Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ayrılsaydı. Keşke Yasemin’e aşık olmasa, onunla nişanlanmasaydı…
Bir insan bu kadar çok hatayı yirmi dört yıllık hayata nasıl sığdırır?
Pişmanlıklarını bir an olsun unutabilmek için rüzgâr türbinlerinin kanat sesine kulak kesiliyor.
Vızzzz… Vızzz…
Sanki milyonlarca arı yan yana gelmiş de kanat çırpıyorlar...
Keşke her zamankinden farklı bir ses duyabilse! Türbinin bozulduğunu haber veren olağandışı bir ses... Pişmanlıklarını bir kenara bırakıp alet çantasını kapsa, saatler sürecek bir tamirata girişse...
Vızzz… Vızzzz…
Otuz metrelik kanatlar altı aydır nasıl dönüyorlarsa bugün de öyle dönüyorlar.
Yine kendi içine, pişmanlıklarına dönüyor. Yasemin’i düşünüyor. Üniversitede üç yıl çıktığı, deliler gibi sevdiği, bir ömür aynı yastığa baş koymak istediği Yasemin’i… Tutuklandıktan sonra günlerce, haftalarca ziyaretine gelmesini beklediği Yasemin’i... Üçüncü ayın sonunda avukatı aracılığıyla nişanı attığı haberini gönderen Yasemin’i...
“İşçi emeklisi bir babayla ev kadını bir annenin tek çocuğu olduğumu biliyorsun” diye yazmıştı mektubunda, darbeci suçlamasıyla tutuklanan biriyle evlenmek, öğretmenlik hayalinden vazgeçmek ve bir ömür onun için uğraşıp didinen yaşlı insanlara ihanet etmek anlamına gelirdi. Onu anlayışla karşılayacağını ümit ediyordu...
Bu kadar. Üç yıllık aşk üç satırla bitmişti.
Yasemin’i yine biraz olsun anlayabiliyordu ama ya abisi? Erken yaşta ölen babalarının yerini doldurabilmek için liseyi yarım bırakıp çalışma hayatına atılmak zorunda kalan ve erken yaşta olgunlaşan, anlayışlı, şefkatli abisi?
“Annemi sen öldürdün!”
Böyle haykırmıştı cezaevindeki açık görüşte.
“Benim darbeci kardeşim yok!”
Abisi ve nişanlısı böyle davranmışken en yakın arkadaşı Oktay’a, telefonlarına çıkmadığı için kızabilir miydi?
Hem içlerinde en anlayışlısı o çıkmıştı. Cezaevine gönderdiği mektupta, yakında aklanacağına tüm kalbiyle inandığını, kısa zamanda dışarı çıkacağını, Tunalı Hilmi’yi yine birlikte aşındıracaklarını yazmıştı.
Ama sekiz ay sonra salıverildiğinde telefonlarına çıkmamıştı. Ortak arkadaşlarından savunma sanayi şirketlerinden birine girdiğini duymuştu. O şirketin çalışanlarının MİT tarafından adım adım izlendiğini bütün mühendisler bilirdi. Oktay işini kaybetmekten korkuyordu.
Vızzzzz…. Vızzzzzz… Aylardır aynı ses. Kimsenin ona ihtiyacı yok. Rüzgâr santralinin bile.
Bir sigara yakıyor. Doksan metre yüksekliğindeki direğin merdivenlerini tırmanmaya başlıyor. Günlerdir yapmak isteyip de yapamadığı şeyi bu gece yapmaya kararlı.
Kanatlara yaklaştıkça vızıldama şiddetleniyor, doksanıncı metredeki balkonun kapısını açtığında artık dayanılmaz bir gürültüye dönüşüyor.
Okuz metrelik kanatlar, dışarıda güçlü bir rüzgâr olmamasına rağmen fırıl fırıl dönüyorlar. Alman mühendislik harikaları…
Dışarıda kanatların gürültüsüyle tezat oluşturan kopkoyu bir karanlık var. Kilometrelerce orman... Uzakta, çok uzaklarda, Bandırma’nın belli belirsiz ışıkları...
Bir adım, bu saçma hayatı bitirmek için kâfi. Soruyu tekrarlıyor: “Bu kadar hata yirmi dört yıla nasıl sığar?”
Cevabı yok.
Otuz metrelik kanatlara kulak kesiliyor, sanki sorduğu sorunun cevabını onlar verecekmiş gibi.
Vızzzzzzzzzzzzz… Vızzzzzzzzzzz....
Kalbi güm güm atmaya başlıyor. Türbinin içine dönüyor, aceleci adımlarla merdivenlerden inmeye başlıyor.
Gevşeyen bir conta veya çatlayan bir kanat. Bu sesin başka bir açıklaması olamaz.
Ama zemine yaklaştıkça, başta arıza habercisi olduğunu düşündüğü ses değişiyor, bir iniltiye dönüşüyor.
Ayağı toprağa değerken artık emin: Bu bir kedi!
Kabloların arası, trafonun arkası...
Davetsiz misafirin saklanabileceğini düşündüğü her yere tek tek bakıyor.
Soğuk havalarda yemek yediği küçük sehpanın altı, sandalye niyetine kullandığı varilin içi.
“Pisi pisi, neredesin?”
Nerede bu hayvan?
Merdivenin altındaki küçük depo… Bir tek orası kaldı.
Kapıyı yavaşça açıyor.
Ve Roza’yla yüz yüze geliyor.
Biraz önce doğurduğu yavrularını yalamakla meşgul, bir cüzzamlı gibi yaralarla kaplı minicik bir kedi bu.
“Senin kadar çirkinlerini de sevenler var ha…”
Bu kelimeler dökülüyor Kerem’in dudaklarından.
“Mırrr” diye cevap veriyor Roza. (Kerem ona Roza adını, tüylerinin renginden esinlenerek o gece verecek.)
Şalt sanasındaki kulübede yarım bıraktığı akşam yemeğinin artıkları geliyor aklına. Bir koşu kulübesine gidip bir tabağa doldurduğu yemek artıklarını Roza’nın önüne koyuyor. Roza yavrularını bırakıp tabağa sokuluyor.
“Benden daha sefilleri varmış” diye mırıldanıyor Kerem, Roza’nın karnını doyurmasını seyrederken.
Sefil mi dedi? Roza mı sefil?
Hah, hiç güleceğim yoktu!
Bakmayın siz Roza’nın bu perişan haline, çok güçlü bir kedidir o.
Kaç hastalık atlattı, tüyleri kaç kez döküldü… Her seferinde ayakta kalmayı başardı. Hiç şüpheniz olmasın, sadece kendisini değil, yavrularını ve Kerem’i bahara kadar ayakta tutacak gücü var.
Bahar geldiğinde yavrular ayaklanmış, Kerem de biraz toparlamış olur. Bandırma’ya gide gele bir sevgili bulur mu dersiniz? Evlenir ve Roza’yı da alır mı yanına? Değmeyin o zaman Roza’nın keyfine!
Her yıl yavrularını emzirirken karnını doyuracak bir insan evladı bulmanın ne zor iş olduğunu bilemezsiniz. Şansı bugüne kadar hep yaver gitti. Ama bir kedi şansına o kadar da güvenmemeli. Nitekim bu sefer talihi az kaldı dönüyordu. Bandırma’ya otuz üç kilometre mesafedeki rüzgâr santralini bulabilmek için günlerce yürümek zorunda kaldı.
Bir insanın yanına kapılanma zamanının geldiğini hissediyor. Bu iyiliksever ama melankolik oğlanı gözü tuttu. İçinden bir ses bunun son doğumu olduğunu, gelecek kış rahmini aldıracağını ve ömrünün geri kalanını bu bahtsız çocuğun yanında geçireceğini söylüyor.
Bilirsiniz, kedilerin altıncı hisleri çok güçlüdür. Onları güvenle rüzgâr santralinde bırakarak yanlarından ayrılabiliriz.
(“Kediler ve Erkekler”, The Roman Yayınları, Kasım 2019.)
Yazarlar
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları



























































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2022
11.05.2022
7.03.2022
17.02.2022
7.02.2022
18.11.2021
15.11.2021
8.11.2021
2.11.2021
25.10.2021