Ekrem DUMANLI
Ciddi bir tehlike ile karşı karşıyayız. En küçük muhalif bir ses bile duymak istemeyenler herkes üzerinde yoğun baskı kurmuş durumda.
16 yaşında bir çocuk hapse atılıyor, 17 Aralık yolsuzluk soruşturması ile ilgili tweet atan bir gazeteci gözaltına alınıyor, gazete ve televizyon binaları basılıyor, pankart astı diye bazı siyasi partilerin binasına baskın düzenleniyor, bir futbol kulübünün taraftarları darbe suçlaması ile yargılanıyor, “makul şüpheli” maddesi hemen herkese uygulanıyor. Memleket yarı açık cezaevi haline gelmiş durumda.
Ne yazık ki tehdit altında bulunanlardan bir kısmı bile meselenin vahametini idrak etmiş gibi gözükmüyor. İfade özgürlüğü yerlerde sürünüyor; üstelik bu tehlike her kesimi kapsıyor. Demokrasiyi besleyen bütün kurum ve kuruluşlar etkisiz hale getirilerek ülke tek adam rejimine doğru savruluyor. Yıllar boyu süregelen ancak ağır aksak yürüyen hürriyetler bile güç sahipleri tarafından bir lütuf gibi sunuluyor. Ne var ki ellerini cebine sokup ıslık çalan ve yaşananları görmezden gelebilmek için yıldızları saymaya kalkışanlar temel hak ve özgürlüklerin tek tek yıkıldığını fark edemiyor.
Neden?
Sebep çok. Mazeretin hadd u hesabı yok. Kimisi korkusundan, bazısı beklentisinden dolayı susmayı; hatta masa altına girip bekleşmeyi tercih ediyor. Eyvallah. Tarih, her pozisyonu kaydediyor. Bugünlerin geçici olduğunu görmemek için insanın maziyi unutması yetmiyor; kendini de unutması lazım ki sorumluluk duygusundan sıyrılabilsin ve yürek sancılarını dindirebilsin…
Bagajında çok fazla yük taşıyor medyamız. Kendi ideolojik kimliği onu taraf olmaya zorluyor ve bu nedenle “ne yapılıyor?” sorusundan daha ziyade “kime yapılıyor?” sualine odaklanıyor. Yani yapılanlar zulüm bile olsa, o şenaatin kime karşı icra edildiğine bakıyor, ona göre pozisyon alabiliyor insanlar. Bu zihniyete göre zulmü hak edenler ya da hak etmeyenler var. Şayet aynı safta yer almıyorsanız “sallandıracaksın bunlardan birkaçını, bak o zaman ülke nasıl güllük gülistanlık olur” düşüncesine boyun eğebiliyorsunuz. Mesele bu noktaya indirgendiğinde zulüm mevzi üstüne mevzi kazanıyor ve baskı herkesi kuşatır hale geliyor. Demokratik ve özgürlükçü tavrın “ama” diye başlayan kıvırmalara ihtiyacı olamaz. “Fakat” diye serd edilen itirazlarla hiçbir zulüm meşru gösterilemez. Ne yazık ki Türk medyası “ama, fakat, lakin, amma velakin” gibi bahanelerin arkasına sığınıp korkularını gizleyerek kendine maskeler icat ediyor. Ve aslında tedrici bir intihar yolunu seçiyor. Çünkü zulüm, bir cinnet taşkınlığı içinde haddi aşmışlık halidir ve nerede duracağı asla kestirilemez. En uzak daireden başlayan bu zulüm kuşatması en yakın dairedeki aile efradına kadar daraldıkça daralır ve eninde sonunda kendi kendini yer bitirir.
Bugün Türkiye nefes darlığı çekiyor. Hatta insanların kalbi sıkışıyor, dili bağlanıyor. Atmosfer kirli çünkü. Bu ülkeyi yönetenler tıpatıp kendileri gibi düşünmeyenlere, bilaistisna, hayatı zehir ediyor. Hakaretin, aşağılamanın, baskı kurmanın bin bir çeşidini bir günde yaşıyoruz. Onlar gibi düşünürsen senden iyisi yok. Dikte edildiği gibi düşünsen bile birkaç konuda farklı mülahazan varsa, yine yandın demektir. Hele büsbütün farklı düşüncelere sahipsen hayat hakkı tanımıyor sana. İşyerinize maliyeciler hücum ediyor, hakkınızda olmadık suçlamalar yapılıyor, en aşağılayıcı tabirler art arda sıralanıyor, polis kapınıza dayanabiliyor, mahkeme salonları sizi bekliyor. Mesele bu kadar vazıh iken bir de kalkıp "ne var, ne oluyor! Hürriyet çok mu geliyor size!" nev'inden pişkince ve kibirlice ahkâm kesenler oluyor.
Adeta yalanlarını yarıştırıyorlar. Biri bitmeden diğeri giriyor devreye. Paralı askerler gibi sanal âlemi işgal etmiş lejyoner particiler. Kendine gazeteci diyen nevzuhur bir zümre istihbarat servislerince kulaklarına üflenen fısıltıları haber-yorum sanarak tetikçilik yapıyor, tehditler savuruyor, şantajlara başvuruyor. Nefes darlığının had safhaya ulaştığı böyle zor bir atmosferde birileri hâlâ bagajında var olan eski hesapları çıkarıp kendine bahaneler buluyor. Paşa gönülleri bilir; ancak söylemek zorundayız ki arabada ne bagaj kaldı ne motor; lastikleri çoktan sökülmüş, direksiyonu çoktan çalınmış bir otomobil ile mesafe almak mümkün değil. El ele vermenin, demokratik tepkilerle özgürlük barajı kurmanın, temel hak ve hürriyetler konusunda nefeslerimizi birleştirmenin tam zamanıdır bugün. Herkes kendini aşacak ki bu korkunç dalgaları aşabilsin bu ülke.
Ülkenin itibarı umurunuzdaysa…
14 Aralık'ta Zaman ve STV'ye yapılan baskın sonrasında ortaya şöyle bir manzara çıktı: Türk medyası anlaşılabilir (!) sebeplerden dolayı basın özgürlüğüne yapılan darbe karşısında suskun kalmayı; hatta baskını düzenleyen zihniyete şirin görünmeyi tercih etmekte. O sabahki ilk tercih buydu ve mesele kaygı verici boyuttaydı. Ne var ki haber dünyada duyulur duyulmaz büyük bir yankı uyandırdı. Dünyanın dört bir yanından televizyonlar, gazeteler, internet siteleri, haber ajansları seferber olmuş, devlet zırhına bürünmüş hoyratlığın hangi boyutlara ulaştığını okurlarına/seyircilerine duyuruyorlardı. Hâlâ da duyuruyorlar. Daha o sabah dedik ki: "Bu hukuksuzluk Türkiye'yi dünyaya rezil eder, yapmayın". Heyhat! Öfke, aklı esir alır ve zulüm adalet tacını giymeye kalkarsa rezalet dibe vurur...
Gün geçmiyor ki dünyanın muteber gazete ve televizyonlarından röportaj/makale talebi almayalım. Ortadoğu'dan Uzakdoğu'ya, Avrupa'dan Amerika'ya kadar her ülkeden yükselen merak ve mesleki dayanışma ile karşı karşıyayız. Arap ülkelerinin gayretkeşliği kadar Batı ülkelerinin mesleki dayanışma ortaya koyması fevkalade etkileyici. Hal böyle olunca da biz de (bütün yayın yöneticilerimiz) hemen her teklife sıcak bakıyoruz. Bu duruma içerleyenler de var. Neymiş? Neden Türkiye'yi dışarıya şikayet ediyormuşuz?
Ufuk darlığından dolayı bu ülkenin bir dehlizde mahpus olacağını sananlara birkaç hususu hatırlatmakta fayda görüyorum: Bir: Bugünün modern dünyasında dışarı içeri diye bir ayrım kalmadı. İletişim çağının göbeğinde medya kuruluşlarına baskın düzenlediğinizde dünya ayağa kalkıyor. Kalkacak da. İki: Biz bu ülkede ne yazıyor ne konuşuyorsak, her yerde de aynı şeyleri yazıp konuşuyoruz. Özgürlükleri hedef alan yanlışlıklara karşı dürüstçe ifade ettiğimiz kaygıların giderilmesi en büyük talebimiz. Üç: Dünya basın özgürlüğü konusunda hiçbir önyargının ve yaftalamanın altında ezilmeden bir dayanışma gösteriyor. Bundan gocunma yerine biz neden hep takıntıların esiri oluyoruz diye kendi kendimizi sorgulamamız gerekiyor. Dört: Ülke içinde bir basın kuruluşu “Gelin, bu konuda yaşadıklarınızı bizim gazetede yazın” dedi de, biz mi yazmadık? Ya da “Gelin, uğradığınız bu haksızlığı ekranlarımızda anlatın” diyen çıktı da biz “yok biz bunu ülke dışındaki meslektaşlarımızla konuşacağız” mı dedik?
Dış basın iç basın diye bir ayrımın çoktan tarihe karıştığını bilmeyenlere nihai bir hatırlatma daha: Hiç kimse bir ülkeyi dış dünyaya kapatarak ve memleketi topyekûn mahpushaneye çevirerek yö-ne-te-mez. Yönetirim diyen çıksa bile yeryüzünde hiç kimse bu otohipnoza inanmaz. Evrensel Hukuk'un dışına çıkan hem içerde, hem dışarda kendini rezil eder sadece. Ve yazık olur o ülkeye. Böyle bir talihsizlik yaşanmasını istemiyorsak hukukun üstünlüğüne, insan haklarına, çoğulcu ve katılımcı demokrasiye yönelmemiz gerekiyor; yolsuzluğa, hukuksuzluğa, baskıcılığa değil…
Asıl kumpas bu!
17 Aralık'tan bugüne yürütülen bütün soruşturmaların iki temel özelliği bulunuyor: 1) 17 Aralık'ta ortaya çıkan yolsuzluğa dair bütün somut bilgi ve belgelerin yok edilmesi, dosyanın tamamen ortadan kaldırılıp unutturulması. 2) Korkunç bir intikam duygusuyla camianın suçlu gösterilebilmesi için yeni davalar açılması ve bu açılan uydurma davalar yoluyla 'cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğu'nun unutturulması.
Sistem en eski ve en karanlık Türkiye dönemlerinde sıkça uygulanan bir metoda dayanıyor: Önce aslı faslı olmayan çürük haberler yapılıyor; sonra savcılar harekete geçirilerek dosyalar oluşturuluyor. Konu adliyeye taşınıyor ve aynı müfteri medya kara propagandaya devam ederek algıları esir alıyor.
Bir senedir camia hakkında somut bir suç bulamayan ve öfke içinde hop oturup hop kalkanlar ellerindeki medya organlarıyla ha bire asılsız haber yapıp davaların açılmasına neden oluyor. Sanki böyle bir sistemin esiri ve yöneticisi kendileri değilmiş gibi bir de kalkıp yıllar önce herkesin yaptığı ve haber değeri taşıyan konular üzerinden “mağdurlar” buluyor, onları müşteki haline getirebilmek için ikna etmeye gayret ediyorlar. Asılsız ihbarlar, yalancı şahitler, iftiraya ram edilmiş gizli tanıklar...
Hidayet Karaca Bey'in ve benim de içinde bulunduğumuz soruşturma karanlık sistemin ne kadar pervasız işletildiğini gözler önüne seriyor. Beş yıl önce yapılmış haber ve yazılmış köşe yazısında ve dizi film senaryosundan hareketle El Kaide bağlantılı olduğu iddia edilen bir örgütün arkasında duranların uydurduğu suçlama, içler acısı bir tablo çıkarıyor karşımıza. Güya beş yıl önce yapılan yayınlar El Kaide destekçisi örgütü mağdur etmiş. Gazetecilik ve televizyonculuk açısından hiçbir defosu olmayan o yayınlardan 'terör örgütü' çıkarmaya yeltenen mantık, bugünkü iftira gazeteciliğinin istikbalde hesaba çekilmeyeceğini mi sanıyor?
Kumpasın kralı yandaş medyada. Onlar ne yazsa emniyet onu fezlekeye taşıyor, savcılar soruşturma başlatıyor. Talimatla yapılan o malum uydurma haberlerde objektiflik olsa, habercilik kuralları işletilse, cevap hakkına saygı duyulsa, dedikodu bezirgânlığına değil somut bilgi ve belgeye dayanılsa elbette savcıların harekete geçmesine bir anlam verilebilir. Ancak durum hiç de öyle değil. Yani? Yandaş medya uydurduğu haberlerle suç işlerken o asılsız haberlerle hukuki süreci işleten emniyet yetkilileri ve adliye görevlileri de suç işlemiş oluyor. Bir gün bu ülke normale döndüğünde bu çark işleyemez hale gelecek. Tetikçi medyanın temsilcileri o gün soluğu nerede alacak bilemem; ama görevi hukuk devletini işletmek olan devlet görevlilerinin adil olması, hakperestlikte sabitkadem olması gerekiyor ki geleceği alnı açık başı dik bir şekilde karşılayabilsin...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.11.2015
6.01.2015
3.01.2015
30.10.2015
27.10.2015
23.10.2015
20.10.2015
16.10.2015
13.10.2015