Etyen MAHÇUPYAN
Batı dünyasının diline sinmiş en basmakalıp klişelerden biri 'İslami şiddet' sözcüğü. Kastedilen şey, bazı Müslümanların İslamiyet üzerinden şiddeti öne çıkaran bir eylem programı yürütmeleri. Yani kavram esas olarak bir siyasi stratejiyi temel alıyor ve bunun belirli bir altkümesini vurgulamak üzere de önüne bir sıfat ekliyor.
Böyle bakıldığında dini, ulusal veya bölgesel birçok sıfatın mümkün olabileceğini öngörebiliriz. Ne var ki 'İslami şiddet' terimi bir kez ortaya çıktığı andan itibaren 'bir tür' şiddet olma vasfını kaybederek neredeyse jenerik bir tanımlama haline geldi. Diğer bir deyişle 'İslami' sözcüğüyle 'şiddet' sözcüğü birleşerek farkı bir bütünselliği ima etmeye başladı. Sanki Batı dünyası uzun zamandır bir türlü tanımlayamadığı şiddet unsurunu 'İslami' sıfatı sayesinde bir çıpaya bağlamış ve anlaşılır kılmıştı. Bu yüzeysel tavrın oryantalizmin küresel dünyadaki yeni görüntülerinden biri olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz. Çünkü Batı dünyasının en azından şu gerçeği görmediğini söylemek mümkün değil: İslami bir anlayışa dayanarak şiddet uygulayanlar olsa bile, İslami dünyanın çok büyük kesimi bu tür bir yaklaşımın dışında durmakta. Dolayısıyla Müslümanların şiddete olan yaklaşımlarının en azından monolitik olmadığı açık. Bu durumda acaba şiddet üzerinden siyaset arayışlarına 'İslami' demek ne kadar doğrudur? Acaba şiddete meyleden Müslümanların bu tavrının gerçek nedeni dindarlıkları mıdır, yoksa başka unsurlar mı? Daha da ötesi, şiddet kullanıcıların Müslüman olması ve İslami bir dil kullanmaları, yaptıkları eylemi 'İslami' kılar mı?
Bu tür sualler sorulmuyor, çünkü insanlar yaşadıklarının nedeni olarak basit ve anlaşılır yanıtlar arıyorlar ve bunların her şeyi açıklayabilen kategorik yanıtlar olmasıyla da rahatlıyorlar. Asıl yadırgatıcı olan İslami coğrafyada da bu soruların pek sorulmaması ve onun yerine Batı'nın kötü niyetine gönderme yapan bir hamasete sığınılması. Aksi halde şu an İslami kesimde küresel anlamda safları belirginleşmiş bir tartışma izliyor olmalıydık ve örneğin Kürtlerin PKK'ya söylemesi gereken türden cümleleri birçok Müslüman'ın ağzından İslamcı şiddet hareketlerine karşı duymalıydık. Oysa bu çıkışlar bireysel kalıyor ve çoğu zaman da epeyce utangaç bir tavır içinde ifade ediliyor. Anlaşılan kimliksel bağ epeyce belirleyici oluyor ve genelde Müslümanlar, tasvip etmeseler bile, diğer Müslümanların eylemlerini eleştirmekten kaçınıyor, bu tutumun kendi kimliklerine halel getireceğini düşünüyorlar.
Oysa bu özeleştiri eksiği Batı'daki klişelerin yerleşmesine hizmet ederek, onları sanki 'gerçek' kılıyor. Bu nedenle İslami duyarlılığı önplanda olan insanların, önlerinde duran meseleden kaçmamaları gerekiyor: Şiddeti de aşan bir biçimde, İslamiyet ile siyaset arasındaki ilişkinin irdelenmesi ve sekülerleşmenin bu bağlama oturtulması meselesi bu... Çünkü şiddet dini bir zemin üzerinde ele alındığında bile, her zaman bir tür sekülerleşmeyi ifade eder. Bu tespit din savaşları için de geçerlidir, çünkü meşruiyetini dinden alsa bile şiddet uygulamanın kendi mantığı, sınırları ve güç üretme kapasitesi vardır ve bunlar doğal olarak dini çerçevenin dışına taşarlar. Bir noktadan sonra dini kaygıların mı şiddeti, yoksa şiddetin yarattığı gücün mü dini yönettiğini ayırmak mümkün olmaz. Sonuç ise her zaman dinin 'bozulması' olarak yaşanır...
Öte yandan şiddet zaten siyasetin reddi, gücün sözü ikame etmesidir... Buradan hareketle İslami kesimin, siyasetin de bir başka tür sekülerleşmeye karşılık geldiğini içselleştirmesi gerekiyor. Nitekim Türkiye'nin üzerinde yürümekte olduğu yol da bu yönde. Yani insanlar toplumsal ve kültürel olarak sekülerleştikleri için siyaseti anlamlı bulurken, siyasetin içine girdikçe de sekülerleşiyorlar. Bu sekülerleşme kendine benzemeyenlerle konuşma, çalışma ve birlikte bir dünya hayal etmeyi ima ediyor. Bu süreç ve söz konusu hayal ise hiçbir tek inancın hakimiyeti altına sokulamayacak kadar geniş. Diğer bir deyişle sekülerleşmeyen, yani inancı ile siyaseti arasına mesafe koyamayan hiçbir dindarın bu topluma 'siyaseten' söyleyebileceği bir şey yok. Bu kişiler olsa olsa giderek daralacak olan bir cemaatin 'aydınları' olarak kalırlar.
Kısacası siyaset ile sekülerleşme arasında iki yönlü bir ilişki var, ama bunun hangi uçtan başladığı son derece önemli. Siyaset yapmayı hedef almak, sekülerleşmeyi kerhen üstlenilen bir kisve haline getirdiği ölçüde, la-dini ortak bir ahlak alanı üretme imkanını da ortadan kaldırıyor. Bu çizgiye girenlerin şiddeti araçsallaştırmaları şaşırtıcı olmadığı gibi, sanki sekülerleşmeye tepki olarak bu şiddeti 'İslami' kılıfla sunmaları çok öğretici... Buna karşılık doğal sekülerleşme süreçleri içerisinde kendi dindarlıklarını yeniden şekillendiren Müslümanların, siyasete girmelerinin çok hayırlı bir gelişme olduğuna kuşku yok. Çünkü açıktır ki geleceğin Türkiye'sinin ne Müslümanları dışlayarak, ne de İslami kalıplar içinde sıkıştırılarak oluşturulması mümkün değil.
Yazarlar
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları




























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2025
25.10.2025
15.03.2025
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024