Gökhan BACIK
Devletin domates ve biber satışı işine girmesi heyecan verici bir tartışma başlattı. Ancak bu olay Türk devlet geleneğinin ekonomik yönü açısından önemli ipuçları veriyor.
Selçuklulardan Osmanlılara onlardan da Türkiye Cumhuriyeti’ne kuş bakışı ile bakarsak Türk devlet geleneğinin temel boşluklarından birisi de şudur: Ekonomik alanın kendine özgü otonom dinamikleri olduğu asla anlaşılmamıştır.
Aksine, Türk devlet geleneği – bazı istisnai dönemler dışında – ekonomiyi, Tapu Kadastro, Diyanet gibi kamu idaresinin bir parçası gibi görmek ve yönetmek ister.
Elbette Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yatırımlar, ekonomik ilişkiler, vergi topluma gibi faaliyetler son derece karmaşık olarak devam etmiştir. Ancak bütün bu ekonomik faaliyetler burada tartıştığım mantık içinde gerçekleşmiştir.
Yani, Türk devlet geleneğinde, iktidar ekonominin kendine ait gerçekleri olduğunu kabul edip bunlara fırsat alanı oluşturacak bir mesafede durmaz. Aksine, ekonominin tıpkı diğer kamu idaresi alanları gibi bir alan olduğunu ve yönetilmesi gerektiğini düşünür.
Türk devlet geleneği demek, hayatın a’dan z’ye devletin koyduğu kurallara göre yaşanması demektir. Siz “efendim bazı meslek ve alanların kendilerine özgü kuralları ve şartları var, onların kendi başına çalışmasına müsaade etmek lazımdır” derseniz devlet size kızar.
Bu anlayışın sonucunu bazı alanlarda gözlemlemek mümkündür: Küçük bir Avrupa kasabasında karşılaştığımız mimariyi birkaç istisna dışında hiçbir Anadolu şehrinde görmeyiz.
Örneğin, neredeyse 1000 yıldır Türklerin yönetiminde olan İnegöl, Karacabey, Susurluk gibi kentlerde ne Selçuklu’dan ne Osmanlı’dan kalan özgün mimari çizgisinde bir kent dokusu vardır.
Buralarda 1000 yıldır kalıcı bir mimari çizgide şehir kuracak para birikmemiştir.
Türk toplumu tarihsel olarak o nedenle genelde kanaatkâr, iaşeci ve daha çok sermaye ilişkilerini devletin kullandığı bir model yoluna devam etmiştir.
Nitekim modern ekonomi biliminin klasikleri arasında bir Türk yazarın kitabı yoktur.
Şimdi bu tartışma doğal olarak sosyalist bir bakış açısı ile “Osmanlılar mutlaka piyasacı mı olmak zorundaydı?” şeklinde eleştirilebilir. Elbette hayır. Ancak, Türk devlet geleneğinin piyasayı hiç anlamamış olması onun tarihsel olarak sosyalist uygulamalara da yakın olduğu sonucunu çıkarmaz.
İşin özünde liberalizmi değil ekonomiyi anlamamak olduğu için, Türk devlet geleneği sosyalizme de karşıdır. Nitekim Türkiye’de genel olarak altyapı ile ilgili politik sıfatlar hakarettir (liberal, komünist) ancak üstyapı ile ilgili politik sıfatlar (milliyetçi, dindar) övgüdür.
Türk devlet geleneğinin ideal iş adamı nasıl itaatkâr burjuva ise, ideal işçisi de grev yapmayan protesto da bulunmayan emekçidir. Bugün işadamı dernekleri ile sendikalar arasında itaat yarışı yapılsa kimin birinci çıkacağını kestirmek zordur.
Buradaki sorun şudur: Nasıl fizik biliminde bazı kanunlar varsa ve bunları anlamak gerekiyorsa ekonomik ilişkilerde benzer kurallar vardır ancak Türk devlet geleneği bunları otonom olarak kabul etmek istememektedir.
Hal böyle olunca hem liberalizme hem sosyalizme şüphe ile bakan bir iktisadi zihniyet ile karşı karşıyayız.
Kanaatimce bu zihniyetin üç temel özelliği bulunuyor:
-
Temel amaç vatandaşların sermaye birikimi değil, devletin hayatta kalmasını sağlamak.
-
Asla ekonominin aktörlerine (bu burjuvazinin istediği tam mülkiyet rejimi de olabilir, emekçinin istediği tam sendika hakkı da olabilir) mutlak otonomi vermemek.
-
Ekonominin son tahlilde kamu yönetiminin bir cüzü olduğu ilkesi.
Osmanlılar bankacılık, tek para birimine geçme, bütçe gibi konularda Batıcı reformlar yapmak konusunda büyük emekler de göstermiştir. Aynı çabaları Cumhuriyet de devam ettirmiştir.
Ancak, bütün bu çabalara rağmen Türk iktisadi zihniyeti geleneksel olandan modern olana bir türlü sıçrayamamıştır.
Hal böyle olunca Türkiye’de iktisadi liberalizm yahut sola kayma mecburiyetten ve bazı dış faktörlerden dolayı kısa zamanlarda yaşanmakta ama sonunda yine geleneksel iktisadi zihniyet – yani alla turca devletçilik – hakim olmaktadır.
Nitekim geçmişte de 24 Ocak Kararları arkasından Turgut Özal icraatları ve nihayet Kemal Derviş ile anılan bankacılık düzenlemeleri bu tip örneklerdir. Devletin verdiği bu tip refleksler kalıcı hale gelmez.
Daha sonra devlet vergi, bankacılık gibi her alanda yine bildiği tarihsel mantığa döner.
Öte yandan en liberal reformların yapıldığı dönemde bile devlet asla ipin ucunu bırakmaz. Kağıt üzerinde liberalizm devam ederken enformel yollarla sadece belirli kişilerin muteber burjuvazi olarak parlaması sağlanır. Yani işin özünde “mışçasına” bir dönüşüm vardır. Devlet “liberal rolünü” oynar ama huyundan vazgeçmez.
Örneğin, liberalizm ile anılan Turgut Özal döneminin yatırımlarına bakarsak acaba ne kadarını kamu, ne kadarını özel sektör yapmıştır?
Nitekim bugün de devlet, sol bir ekonomik teoriden yola çıkarak tutarlı bir niyet ile domates ve biber satma işine girmemektedir. Bu tipik bir savrulmadır.
Türkiye’de kendini inşa etmeye çalışan yeni bir rejim vardır. Bu rejim kendini inşa ederken ekonomik açıdan yıkılma tehlikesi ile yüz yüze olduğunun da farkındadır. Dolayısı ile yaşadığımız yeni ekonomik tercihler bu inşa sürecine uygun bir taktik arayışıdır.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları

























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.12.2025
21.12.2025
7.12.2025
16.11.2025
8.11.2025
1.11.2025
26.10.2025
19.10.2025
14.10.2025
4.10.2025