Gürbüz ÖZALTINLI
Keder, korku, ya da nefret gibi duygular yaratan travmatik felaketler, bazılarının zannettiğinin tersine, üzerine kolaylıkla kitlesel yönlendirme oyunları kurulabilecek; dilenildiği yönde araçsallaştırılabilecek oyuncak hamuru gibi olaylar değildir. İnsanlarda, aşırı duygular ile bilinmezliğin yol açtığı zihinsel matlaşma birleştiğinde gerçeklik algısı bulanabilir; bu doğru. Fakat bütün bu kafa karışıklığı, bu duygusal patlama halinin derinlerinde bir yerde, o “sağduyu”dediğimiz sezgi bilgisi varlığını korur. Bir toplumun ana gövdesini oluşturan büyük kalabalıkları; günlük gailelerinin peşinde koşan o sıradan insanları hayatta tutan; fazla işlenmemiş, süslü cümlelere, parlak sloganlara dönüşmemiş sisli puslu bir hissediştir bu.
Marjinalliğe giden yol, bu hissedişi fark etmemekten ya da önemsememekten ve hatta küçümsemeyi yüceltmekten; ama her halükarda onunla teması kaybetmekten geçer.
Ankara felaketinden sonra bir kere daha bunları düşündüm. Bir süredir dipten seyreden, çeşitli tezahürleriyle topluma göz kırpan patolojik bir siyasi kültürün belirgin özellikleriyle apaçık ortaya serilmesine yol açtı bu büyük felaket. Kendisini “devrimci” olarak tanımlayan “sol” tarihten tanıdığımız bir siyasal davranış geleneği bu. Sorumluluk duygusundan yoksun ve sağduyuya yabancı.
Tekrar altını çizeyim: bir “siyasal davranış” ile ilgili bu tartışma. Yani, derli toplu, köşeleri ve derinliği belirgin sistematik bir ideoloji ya da bir siyasal program üzerine değil. Çünkü artık Türkiye’de böyle bir ideolojisi ya da üzerinde düşünülmüş bir siyasi programı olan bir “sol” dan söz etmek mümkün değil. 12 Eylül’den sonra, ama özellikle 90’lardan bu yana kendisini sosyalist/sol olarak niteleyen çevrelerin ezici çoğunluğu, hayatlarını bir ideolojiyi sistematik olarak yeniden üretme, programatik tartışmalar yürütme, siyasal alanın etkin bir öznesi olmaya çalışma düzleminde yaşamadılar. 70’lerden farklı olarak, “Sosyalist/solcu” kavramı bir düşünsel/siyasal pratiği değil, kişisel tarihlerde edinilmiş bir kimlik duygusunu ifade eder oldu. Artık ne “proletarya diktatörlüğü” kavramına yüz veren vardı, ne de Çayanist “suni denge” öğretileriyle, “kırlardan mı başlayalım, şehirlerden mi” tartışmalarıyla ya da “barışçı geçiş” teorileriyle ilgilenen kalmıştı… Marjinalden de daha marjinal bir kesim dışında insanlar günlük hayatlarına dönmüşlerdi. Çoğunlukta, “yanlış yaptık” duygusu değil; “artık geçerli olmama” inancı hakimdi. Hayatın akışı eski yoğun pratik politik varoluşa izin vermeyen yönde gitmişse, size kalan “saygın bir kimlik”duygusundan başka bir şey olmuyordu. Yıllar, bu kimlik duygusunu besleyen “anma ritüelleri”, “nostaljik methiyeler”, “dayanışma ilişkileri” içinde geçti gitti. Buna, üzerinde yeniden sistematik olarak düşünmeye ihtiyaç duyulmamış “genel sol” pozisyondan kişisel politik tutum almalar eşlik etti. Özal hiç sevilmedi, özelleştirmelere alerji duyuldu, 28 Şubat ya görülmedi ya da iç rahatlattı vs…
Artık eski kavramlarla konuşmuyor olmak, birçok insan için “kendini yenilemişlik ” duygusu yaratmaya yetti. Tabi bu “yenilenmenin” duygusal sınırları vardı. Eski kavramlar üzerinden hararetli konuşmalar yapılmıyordu ama, ucu Marksizm-Leninizme dokunan, sosyalizmin temel kabullerini tartışan bir sorgulama derhal o “kimlik duygusunu” tetikliyor, “döneklik” istihzaları tedavüle giriveriyordu. Sonuçta, bir düşüncenin yol açtığı temel refleksleri değiştirebilecek; siyasal davranış alışkanlıklarını sarsacak; yeni ve köklü bir farkındalık yaratacak derin ve kopartıcı bir düşünsel dinamizm vücut bulmadı. Kısacası; mahallenin maddi varlığı gevşedi fakat düşünsel-duygusal varlığı dağılmadı. Yeni koşullarda, uygun vasatta, zamana uygun sloganlarla fakat aynı davranış ve düşünce alışkanlıklarıyla dirileceği günleri beklemeye başladı.
Gezi olayları bu tasvir etmeye çalıştığım “uyuyan kimlik” için müthiş bir can suyu oldu. Kürt hareketinin kapılarını açması ve geliştirdiği söylem ise artık bu kimliğin nerede varlık bulacağını hepimize anlatıyordu…
Bir yazı için uzun kaçacak bu kimlik analizini yapmam boşuna değil. Başlarken sözünü ettiğim sorumluluk duygusundan yoksunluk ve sağduyuya yabancılıkla doğrudan ilişkisi var.
“Sorumluluk duygusu” dan kastettiğim nedir? Toplumun büyük çatışmalardan korunmasını öncelikli bir siyasi değer olarak görmektir. Çatışmacılık yerine, dozunda bir mücadele mantığını içselleştirmektir. Uzlaşma ve şiddetten kaçınmayı kültürel bir özellik olarak sindirmiş olmaktır. Parlamenter sistemi, seçilmişlerin meşruiyetini esas almak, iktidara karşı mücadele ederken sistemin temel niteliklerine sahip çıkmaktır. Siyasi reflekslerde kaos ve yıkımın karşısında uyum ve inşayı temel almaktır. Oysa kendisiyle ciddi bir yüzleşme yaşamamış sol/sosyalist gelenek için bunların hepsinin tam tersi geçerlidir. Çatışma ve uzlaşmazlık, değişimin yolunu açacaksa şiddetin meşruiyeti, parlamenter sistemin hafife alınması ve vazgeçilebilirliği, meşruiyetin seçimlerde değil ideolojide aranması… Bütün düşünsel refleksler bu yönde çalışmaya alışmıştır. Bunlar öyle derin izlerdir ki; tek tek hesaplaşmamışsanız, her şey yarım yamalak cümlelerle geçiştirilmiş, “haddini aşanlar” mahalleden kovulmuş; kimlik duygusunu korumaya almak ağır basmışsa; ilk fırsatta başka sözcüklerle, değişik mecralarda fakat aynı mantıkla sahneye çıkarlar.
Nitekim tam da öyle oldu yine. Ankara’dan felaket haberi gelir gelmez sosyal medyada çatıştırıcı, hedef gösterici, kahrolsuncu çığlıklar baş gösterdi. Kürtler ayaklanarak Saray’a yürüyüp kelle alsalar; İktidara destek vermiş yüzde kırkla muhalifler kıran kırana birbirlerine girseler… Bu çığlıkların sahipleri “iyi olur” derler mi bilmiyorum. Fakat umurlarında olmadığı çok belli değil mi?
İşte bu sorumsuzluk çizgisinin, toplumsal çatışmasızlığa hiç değer vermeyen, sakinleştirici tutumu aklından bile geçirmeyen ve sanki elinde bir kanıt varmış gibi siyasal amacı ya da nefreti uğruna olanca gücüyle ajitasyona yüklenen bu davranış mantığının ardında, aşılamamış, sorgulanmamış bir siyasi kültür yatıyor.
Bu kültürün öteki özelliği ise sağduyuya yabancılık.
Onu marjinalliğe mahkûm eden asıl yönü de bu zaten. Sol/sosyalist öğreti ve pratik hiçbir zaman toplumsal çoğunluğun, içinde yaşadığı zamana ve olaylara ilişkin algısını, bilincini, değerlendirme yeteneğini önemsemedi. Verili zamanda kitlelere gönderdiği mesaj kabul görmüyorsa, bu, muhatapların “ideolojik hegemonya altında olmalarıyla” ilgiliydi. Kilit kavram “yanlış bilinç”ti. Mücadele içinde kitleler deneyleriyle öğrenecekler, “yanlış bilinç” aşılacak, bu sözler muhatabını bulacaktı! Bu bakışta, kitlelerin sağduyusunun o anın gerçeklerini doğru kavradığına; söylediklerinizin değil, seslendiklerinizin, kendi sezgi bilgileriyle hakikate daha yakın durduklarına dair bir kendinden kuşku tutumunun izine rastlayamazsınız.
O nedenle de aynı alışkanlıklarla, Ankara felaketini iktidarın tezgâhladığını sere serpe söyler ve toplumu inandıracağınızı zannedersiniz. Dahası buna kendiniz de inanırsınız. İktidarın muhalefeti yıldırmak, iktidarını korumak için Ankara’nın ortasında onlarca insanı vahşi bir katliamla öldürdüğüne ve bundan yarar umduğuna inanmıyorsa da bu toplumun yanlış bilincindendir.
Ankara felaketinden sonra kendini internete atıp çığlık çığlığa fail yaratan; tereddütsüz bir sesle eylemi iktidarın planladığını ilan eden ve en kışkırtıcı ajitasyon cümleleri kuranları kendi çevrenizde gözleyin. Kim bunlar? Gözümde giderek kalitesiz ve tehlikeli bir siyasetçiye dönüşen Selahattin Demirtaş’ı değil ama saldırıdan içtenlikle canı yanan Kürtleri dışında tutuyorum ve iddia ediyorum: Türklerin ezici çoğunluğu sosyalist sol geleneğin içinden gelenlerden ya da o gelenekle temas kurmuş olan gençlerden değilse ben bir daha yazı yazmayacağım…
Sağduyu çağrısı yapmak; “provokasyon” kavramını hatırlatmak ise, bizim gibi o tarihle hesaplaşmaya çalışmış olanlara düşüyor.
Bu tesadüf mü?
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları










































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023