Hadi ULUENGİN

Uyurgezer emniyet
18.12.2015
2035

 KAROLİN’in annesi öldü, Brüksel’deyiz. Havaalanından itibaren yer gök, asker dolu!

Çaprazda FN mitralyöz ve palaskada yedek şarjör, tam teçhizat devriye geziyorlar.

Cadde, sokak, meydan falan, hepsi tutulmuş. Nöbeti de şu çok sevdiğim dört çarpı dört Unimog kamyonlarla değiştiriyorlar. Kavşaklara park edilmiş zırhlı araçlar ise çabası…

Hafızamı tazeledim: Bu kadar çok üniformalıya bir 12 Eylül darbesi İstanbul’unda, bir ilk İntifada Kudüs’ünde, bir de Saraybosna kuşatmasında rastlamıştım. Başkası aklıma gelmiyor.

Oysa Avrupa’nın hem başkenti, hem göbeği, hem de kalbi addedilen bir şehirdeyiz!

Demek artık Ortadoğu’su da, Balkan’ı da buralara taşmış ki, yeni tür küreselleşmeyi bundan böyle Ortak Pazar metrosunda silah kuşanmış askerlerle özdeşleştirmemiz gerekecek.

***

FAKAT ahali şikâyetçi gözükmüyor. Aksine! Sağa sola sordum, “ferahladık” diyorlar.

Eh, korku dağları bekler… Üniforma peydahlanır peydahlanmaz, yukarıdaki metroda Mağribi bir lümpen tarafından soyulmak; hicap makyajlı bir hatun tarafından “pis kâfir” diye lânetlenmek; Berberî bir serseri tarafından “Avrupalı kıçı” diye ellenmek rizikosu hafiflemiş.

Gerçi müsamahakâr Batı’nın öz be öz kendi yurdunda “cihatçı” (!) devşirilmesine göz yummuş olmasının sonuçları Paris katliamından sonraki bu polisiye önlemlerle temizlenemez.

Sorunu medeniyetler uzlaşması çerçevesinde ve baştan sona tekrar düşünmek gerekiyor.

Her hâlükârda şu kesin: Sözkonusu tedbirler Brüksellileri kalbine biraz su serpmiş olsa bile bu yıl, Hıristiyan Âlem’in en görkemli bayramı sayılan Noel’in tadı tuzu kalmamış.

Yortu arifesine rağmen yakamoz pırıldamıyor. Bomba mı patlar, mermi mi tarar kaygısıyla insanlar kalabalık yerlere gitmekten korkuyorlar ki, son derece doğal bir refleks…

***

BEN gittim. Bana bayram değil ama yine de kendi Noel hediyelerimi düzdüm.

Cenazenin ertesi günü soluğu hem kitap, hem de medyatik ve elektronik malzeme satan FNAC mağazasında aldım. Yazık ki o kitap reyonu her yıl biraz daha küçülüyor. Fukaralaşıyor.

Allah’tan, birkaç istisna hariç uzun listemdekilerin çoğunu bulabildim.

En başa henüz mürekkebi kurumamış Osmanlı İmparatorluğu Sözlüğü’nü koyuyorum.

Sayfasını açmadım. Çağdaş Türkolog François Georgeon yönetimindeki farklı adların hazırladığı cildi İstanbul’a döndükten sonra ve sindire sindire, madde be madde, okuyacağım.

Lâkin fiyatı cebimi yaktı. Olsun. Ben, sathı her yıl daha azalan reyonun müdavimiyim.

***

SONRA, hâlâ okuyamadığım için kendi kendimi yediğim ve zaten geçen sene de en iyi araştırma ödülünü kazanan Avustralyalı tarihçi Christopher Clark’ın 1. Dünya Savaşı’na götüren şartları lime lime incelediğiUyurgezerler’i aldım. Üç geceme mâloldu. Enfes!

Oysa o devre ilişkin çok kitap hatmetmişliğim vardır. Ama Uyurgezerler’den sonra hem muzır Sırp milliyetçiliğinin 1. Harp’teki sorumluluğunu çok hafife aldığımı anladım, hem de ulusalcı cahiller tarafından uydurulan komplo teorilerinin zavallılığına tekrar acıdım.

Üstelik listeme Clark’la birlikte, bin yıl önce okumuş olmama rağmen devri hafızamda yenilemek içinStefan Zweig’in Dünkü Dünya eserini de eklemiştim. Ne iyi etmişim!

1914 öncesindeki Viyana’dan yola çıkarak aslında bütün Yaşlı Kıta’yı anlatan ve benim başyapıt addettiğim bu kitap altbaşlık olarak bir de Bir Avrupalının Hatıraları ifadesini taşır.

O “Sükûnetli emniyet” günlerini Zweig’dan daha iyi tasvir etmiş başka kalem yoktur.

***

ŞU an bilgisayardan kalktım ve Brüksel’deki bir otel odamdam dışarıya bakıyorum.

Köşede mitralyözle nöbet bekleyen iki Belçikalı askeri, kaldırımda meşrubat bardağıyla sadaka isteyen Çingene dilenciyi ve tramvay durağında şakalaşan çarşaflı kızları görüyorum.

Hatırayı geçtim, sükûnetli emniyet artık bir Avrupalının uyurgezer rüyası bile değildir!

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar