Halil BERKTAY
“Millî süzgeç”in beni nasıl etkilediğiyle başladım, Murat’a geçtim. Aslında sırf kendim için, her şeyi gizli bir günlüğe itiraf edercesine yazıyorum. Ya da bir psikiyatrla konuşmak gibi. İçimi döküp rahatlıyor; okunup okunmadığımı pek dert edinmiyorum, sonuçta.
Fakat tek tük okuyan da varmış ki, Belkıs Kılıçkaya (Habertürk) 8 eylül perşembe günkü “Gündem Özel”ine çağırdı, “Türkiye’de aydın olma”yı konuşmak için. Kafanızın gerisinde veya bilinçaltınızda belli belirsiz bazı fikirler vardır, tam şekillenmemiş, satha çıkamayan. Derken bir vesile olur; ağzınızı açarsınız ve arkası geliverir. Ben bunları ne zaman böyle düşündüm diye şaşarsınız.
Bu sefer de, hazırlık notlarımda çok net olmayan bir husus, canlı yayında kırık dökük söylediklerimle biraz belirginlik kazandı ve şimdi, daha fazla derinleştirilmeyi bekliyor. Konu, 1980’lerin sonundaki viraj ve yeniden mevzilenmenin, aydınlar açısından, aydınlara bakış ve aydınların kendi kendilerine bakışı açısından da ne büyük bir kırılma noktası olduğuyla ilgili.
Tam 1989 kasım başıydı, Berlin Duvarı’nın çöktüğü sıralar. Ben Birmingham’da tezimi bitiriyordum; Murat’ın da yolu Birmingham’a düştü her nasılsa. 58 Greenfield Road’daki, Sanayi Devrimi’nin sıraevlerinden kalma küçük “kutu”nun içinde, üç gün içtik ve konuştuk. Döndüğünde ne yapacaksın, diye sorduydu. Somut bir projesi, bir teklifi vardı : İkimiz, yeni ve değişik bir Türkiye düşünce tarihi çıkarmak. Bütün yerleşmiş yargıları gözden geçirmek; hiçbir şeyi olduğu gibi kabullenmemek; eski ve yeni değerlere tekrar bakmak. Özel bir örnek olarak Halikarnas Balıkçısı’ndan söz ettiğimizi hatırlıyorum : hep romantik-şairane bir Mavi Yolculuk hümanizmiyle anılan Cevat Şakir, ne kadar milliyetçi, ne kadar Yunan ve Hıristiyan düşmanıydı ? (Ek not : Yaz başında Uluç/Kılıç Ali’nin bir yönünü yazdığımda [18-23 haziran], Cemal Kafadar telefon açıp Balıkçı’nın Uluç Ali Reis romanını da tekrar okumamı önerdi. Okudum ve dehşete düştüm –hem o korkunç Türk ırkçılığı, hem de iddialı denizcilik bilgisinin bazen ne kadar palavra olabildiği açısından. Herhalde bunu da ayrıca sergilemek zorunda kalacağım.)
Yapamadık, tabii, Murat’ın istediğini; 12 Eylül’ün kurumsal prangaları kırıldı; bu arada özel tv’ler gibi özel üniversiteler de çoğaldı ve ikimiz de farklı köşelerinden akademik hayata döndük. Herhalde iyi de oldu, çünkü ben gene üstüme aldıklarımı yetiştiremeyecektim ve bu da bazı elîm sonuçlara yol açacaktı. Şaka bir yana, Murat’ın sezgisi geçerliğini koruyor : 1989, niçin Türkiye’nin düşünsel geçmişini yeniden düşünmeye başlamanın da doğru zamanıydı ?
Buna, iki gün önce televizyonda sorduğum şu soruyu eklemek istiyorum : 1989’da veya civarında, ne değişti bizler, Türkiye aydınları açısından ? Bunu cevaplayabilmek için, oraya nasıl, nereden geldiğimize bakmamız gerekir. Kilit mesele şu : 1980’lere kadar Türk aydını hep bir “angaje,” hattâ “organik” aydın tipi oldu. Daima kendini ucunda iktidar olan, ya da iktidara göre (icabında karşısında, ama gene iktidar amacıyla) mevzilenen bir dâvâya, bir ütopyaya, aşkın (transcendental) bir “büyük anlatı”ya adadı, onun içinde yer aldı. Bu, çoğu zaman Kemalizm veya Sol Kemalizm oldu; 1960’lar ve 70’ler gibi hayli küçük bir zaman aralığında da, daha nadir olarak Sosyalizm veya Komünizm. Ama hepsinde, bağımsız ve dolayısıyla özgür bir eleştirellik değil, kendi dâvâsı ve ütopyasına bağlı bir angajman ön plandaydı. 1920’lerden 80’lere, kimse, ama kimse, sürekli ve çok-yönlü eleştirel bir aydın bağımsızlığını övmedi, yüceltmedi Türkiye’de. Herkes kendi “devlet aydını”nı veya “partili aydın”ını aradı (ve şimdi, bir diğer anakronik rötarla, “serhildanlarına lâyık, Önderliği yüzde yüz destekleyen sahici Kürt aydını”nı arıyor).
Bunun ardındaki dinamikler oldukça açık olsa gerek. Modernitenin Türkiye’ye gecikerek gelmesi bir “yetişme” mentalitesine yol açtı. Tanzimat’la birlikte ilk Garplılaşan sınırlı elitler, Avrupa-merkezciliği de ithal ettiler ve kendi coğrafyalarına bu içselleştirilmiş Oryantalizmle bakmaya başladılar. Batılı gözüyle “geri, ilkel, cahil, karanlık, bâtıl inanışlara boğulmuş” saydıkları halkı aydınlatma ve medenîleştirme misyonunu edindiler. Bir “cebrî yürüyüş”, bir “hızlandırılmış modernizasyon” dâvâsının ilk, ikinci ver üçüncü kuşak temsilcilerine : Yeni Osmanlılara, Jön Türklere, İttihatçılara ve sonra Kemalistlere angaje oldular. Hattâ belki şöyle demek gerekir : bu aydınların çoğu, köken itibariyle zaten asker-bürokrat zümre içinden çıkıyor (o tür ailelerden geliyor, o tür okullarda okuyor ve o tür mevkilere atanıyor): dolayısıyla, devlet ve eğitim yoluyla sınıflaşma (class-formation through education and the state) sürecinin zaten ayrılmaz bir parçasını oluşturuyor; meslekî açıdan geçici ayrılmalar yaşasa (meselâ, gene aydınlatma misyonuyla ilişkili gazeteciliğe intisap etse) bile, bu sefer ideo-politik bir tercihle gelip gelip aynı ana gövdeye katılıyordu.
Millî ve militan olacaksın; anti-emperyalist ve anti-kozmopolit olacaksın; yeni, inkılâpçı devlete sadık olacaksın; eksik olmayan bütün “kriz” ve “âcil durum”larda, fazla ince eleyip sık dokumadan durumdan görev çıkaracak, aksiyon adamı olarak harekete geçeceksin; fedakârca “halka hizmet” edeceksin. İyi aydın olmak bu önceliklerle dokunmuş, kuşatılmıştı.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024