Hüseyin ÇAKIR
Cumhurbaşkanlığı sistemi ile II. Abdülhamit’in İslamcı kimliğine dayalı Osmanlıyı kurtarma ve ıslahı adı altında kurulan sistem ve devlet ideolojisi arasında paralellik ve benzerlikler bulunuyor.
Abdülhamit milliyetçiliğin parçaladığı imparatorluğun Meşrutiyet ve Kanun-i Esas ile ve özgürlük ortamının genişletilmesiyle önlemeyeceğini belki ta başından düşünmüştü. Osmanlı-Rus savaşını (1877–1878) bahane ederek meclisi kapattı, 30 yıl süren baskı ve şiddet dönemi başlamış oldu.
Abdülhamit, İmparatorluğun korunması ve kurtuluşunun Devletin İslam kimliğiyle yeniden yapılandırılmasıyla mümkün olacağı düşüncesinden hareketle; Bu amaca karşı çıkan herkes baskı altına alındı, sürgüne gönderildi, Mithat Paşa (8 Mayıs 1884) Abdülhamit’in emriyle öldürüldü.
II. Abdülhamit Osmanlı Devleti’nin Tanzimat yıllarında zayıflamış olan Sunni İslam karakterini geri getirmeyi hedefleyen bir dizi projeyi de gerçekleştirmeye girişti. İmparatorluğun İslami ve saltanata dayalı karakterini muhafaza ederek devleti yenileştirmeye dönük istibdat yönetimi altındaki 30 yıllık çabalarına rağmen sekülarizm ve liberalleşmeyi durdurmayı başaramadı.
1850’lerden itibaren varlık gösteren Genç Osmanlılar, diğer ismiyle Jön Türkler oluşumunun devamı olan bir grup 1889 yılında İttihat ve Terakki (Birlik ve İlerleme) Fırkasını kuruldular. İdeoloji olarak Türkçülüğü benimsediler.
İttihatçılar çöküşü durdurmak için II. Abdülhamit’i ikinci kez ikna ederek 23 Temmuz 1908’de de Kanun-i Esasi’yi (Anayasa) yürürlüğe koydurup 2. Meşrutiyeti ilan ettirdiler.
II. Meşruiyet siyasal ve sosyal bunalımı önleyemedi. İttihat Terakki Hükümetine karşı, II.Meşrutiyet’e karşı olanlar, Derviş Vahdetin’in başında bulunduğu Volkan gazetesi ve “İttihad-ı Muhammedi Fırkası”, taraftarları, dinin elden gittiği ve Şeriattan ayrılındığı gerekçesiyle 31 Mart’da (13 Nisan 1909) ayaklandılar. II. Abdülhamit’in ayaklanmada rolü olduğu ve gazeteci Hasan Fehmi’nin Galata Köprüsü üzerinde öldürülmesi üzerine 2. Abdülhamit tahttan indirildi.
İttihat Terakkide İsmail Enver, Mehmet Talat ve Ahmet Cemal paşalar dönemi başladı.
İmparatorluğun Türkçülük ve İslamcılıkla kurtulacağı hayali ile katıldıkları I. Dünya savaşı sonunda hem imparatorluk parçalanıyor hem de İttihat Terakki dağılıyor.
10 Ağustos 1920’de imzalanan Serv Anlaşmasıyla Osmanlı imparatorluğunu kurtarma hayali fiilen yok oluyor.
Mustafa Kemal önderliğinde bir ekip, İmparatorluğun ve saltanatın sonunun geldiğini görerek asker, sivil, dini önderler ve Kürt aşiretlerinin katıldığı kongreler yaparak ve cemiyetler kurup kurtuluş ve kuruluş savaşı vererek Türkiye Cumhuriyetini kurdular.
Cumhuriyetin Siyasal ve Sosyal Kimliği
M. Kemal’in kafasında; "Ümmetten millete", "monarşiden cumhuriyete" ve "teokrasiden lâikliğe" geçerek yeni bir devlet kurma amacı vardı.
Halifeliğin kaldırılmasının ardından devletin kontrolünde Sünnilik devlet dini olarak kurumsallaştırıldı.
3 Mart 1924 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu.
30 Kasım 1925 tarihinde tüm tarikatlar, tasavvuf müesseseleri kapatıldığı gibi Alevi-Bektaşilere ait Seyyidilik, Çelebilik, Babalık, Dedelik gibi tüm unvan ve müesseseler de yasaklandı.
Yeni devletin asli kurucuları Türkler ve Kürtler olacaktı. 1921 Anayasası buna uygun yazılmıştı. Yazının mürekkebi kurumadan bu unutuldu.
Devletin Türk karakterinin pekişmesine ve Kürtlerin yok sayılmasına Şeyh Said ayaklanması (13 Nisan 1925 Ergani ilçesine bağlı Piran köyünde ) gerekçe oldu.
Ayaklanmaya karşı 4 Mart 1925'de, İsmet Paşa Hükümeti iki yıllık bir süre için Takrir-i Sükûn Kanununu yürürlüğe koydu. Ancak daha sonra iki yıl daha uzatılarak 4 Mart 1929'a kadar yürürlükte kalması sağlanmıştır.
Üç maddeden oluşan Takrir-i Sükun Kanunu çıkarıldı. Ankara'da "İstiklâl Mahkemeleri" ve ayaklanma bölgesinde de Şark İstiklâl Mahkemesi kuruldu. Şark İstiklâl Mahkemesi'nin vereceği idam kararlarında TBMM'nin onayı gerekmiyordu.
Laik Cumhuriyet Devletinde Dinin Yapılanması
Gel zaman git zaman, dünya değişti, küreselleşme denen bela! tıpkı Osmanlıyı parçalayan ulusçu-milliyetçilik gibi, Türk kimlikli ulus devlet bireysel hak ve özgürlüklerin genişlemesiyle birleştirici olma niteliğini zorlamaya başladı.
Cumhuriyetin yasakladığı, baskı altında tuttuğu Kürtler ve İslamcılar kimliklerini temel hak ve özgürler temelinde talep ediyorlardı.
Dini kontrol altında tutmayı amaçlayan devlet, 1924 de kurulan Diyanet İşleri Başkanlığını 1961 Anayasası ile anayasal bir kurum haline getirdi, devletin yönettiği ve devlet bütçesiyle yönetilen devasa Sünni dinsel bir alan oluşturuldu.
Bir göz atalım: 2017’de Diyanet İşleri Başkanlığının personel sayısı 117 bin 378 olarak açıklandı. Merkez teşkilatında bin 117 personel hizmet verirken, personelin büyük çoğunluğu müftülüklerde görev yapıyor. Müftülüklerde 115 bin 218 kişi istihdam ediliyor.
Geleceğini çocuklarının geleceğine bağlayan bu memleketin insanları, onların devlet kapısında iş bulmaları için varlarını yoklarını ortaya koyarlar. Cumhuriyetin ilk yıllarında öğretmenlik hem aile, hem çocuğun kurtuluşu olarak görülürdü. 1980 sonrası bunun yerini İmam Hatipler aldı veya aldırıldı.
İmam-Hatip unvanında 71 bin 362 personel hizmet veriyor. 81 ilde toplam 3.852 kuran kursu faaliyet gösteriyor, illegal olanı kayıt dışı.
1949’da açılan Ankara İlahiyat Fakültesi ile 1959 yılında açılan İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü bu kervana sonradan dâhil olmuşlardır. 1997 yılında 23 üniversitedeki İlahiyat Fakültesinde 3.288 kontenjan, 2017 yılında 94 İlahiyat Fakültesi için 214 bin 430 kontenjan var.
İmam hatip ortaokul ve liselerle birlikte toplam öğrenci sayısı 1 milyon 201 bin oldu.
2016 verilerine göre Kur'an kursu öğreticisi 19 bin 721, müezzin olarak 11 bin 908 devlet memuru, 121 bin 294 hafız Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde istihdam ediliyor.
Birçok bakanlıktan daha çok bütçeye sahip olan Diyanet, iş hayatı için de çekici. Türkiye’de 85.000 cami, 35. 000 Cami yaptırma derneği bulunuyor.
Diyanet’in 2017 yılı performans programına göre personel sayısı 117 bin 378.
Müftülüklerde görevli personel sayısı ise 115 bin 218. Bütçeden bu yılın tamamı için 4 milyar 368 milyon lira ödenek alan Diyanet, bu paranın yüzde 97’sinden fazlasını harcadı. Sadece yedi ayda harcanan tutar 4 milyar 244 milyon lirayı geçti. Vakıfları ve TV kanalıyla denetlenemez devasa devletin, dini kurumsal bir gücüyle karşı karşıyayız.
İnançların özgürce kurumsallaşması elbette ki olmalı. Ancak, devlet bir inanç veya mezhebi devletin ve toplumun resmi dini haline getirdiğinde laiklik laf-ü güzaf oluyor.
Neden Devlet Dinine Dayalı ideolojik ve kurumsal yapılanma?
Devletin kontrolü dışında İslam’ın siyasallaşması devletin dini alanı resmileştirmesiyle kontrol altına tutuluyordu. Devlet bu din işlerini, devlet memuru olarak atanan imamlar, müftüler, vaizler yoluyla, merkezden gönderilen talimatlarla yapıyor. Yarı legal tarikatlar siyasal partiler yoluyla devletimin gözetimindeydi.
İslamcı- Milliyetçiliğin devletin bekası için yapıştırıcı olmasını 12 Eylülcüler yarı resmi politika haline getirdiler. Evren’in Ayetler okuyarak yaptığı mitingler bu düşüncenin ürünü değimli? Sonra 12 Eylül darbecilerinin, ilkokul dördüncü sınıftan orta eğitimin sonuna kadar din dersini zorunlu hale getirdiler.
Cumhuriyet Devletinin Kimlik Krizi
En çok korkulan Kürtlerin kimlik talebiydi. Kürtlerle Türkler “et ve tırnak” metaforu tutmadı. Nihayet sınıfsız, kaynaşmış Türk devlet kimliği kurucu zamkı çatladı.
Küreselleşmenin getirdiği özgürlükçülük ve uluslararası temel hak ve özgürleri garanti altına alan anlaşmaların imzalanması diğer kimlikleri kamusal alana çıkarttı, görünür oldular ve özgürlüklerin talep etmeye başladılar.
II. Dünya savaşı sonrası Batıda gelişen demokrasi, özgürlük rüzgârı, Helsinki Nihai Senedi (1975), Kopenhag Kriterleri (1993) ile çok kimlilik, çok kültürlülüğü çağdaşlık, demokrasi, modernlik değeri olarak dünyanın önüne koydu. Türkiye bazı maddeleri çekince koyarak da olsa imzaladı. Çekincelerle bu rüzgâra karşı var olan durumunu koruyacağını hesapladı.
Değişen dünya, değişen Türkiye için ne sağ/muhafazakârlar ne sosyalist sol ne de Kemalist, laik, cumhuriyetçi CHP devleti dönüştürecek bütünsel bir sistem önerisi geliştirmedi. 1960’da dâhil bütün darbeler, “çığırından çıkan demokrasiyi yerli yerine oturtmak, devletin bekası” gerekçesiyle yapıldı.
12 Eylül anayasası altında da olunsa dünya konjonktürü havası içinde bazı haklar kazanıldı veya fiili olarak kullanılır oldu.
Kürtlerin kimlik haklarını kazanmaları, Kürtçenin özgür kullanımı demokratik değişim ve dönüşüm için büyük umut yarattı. Yeni bir anayasa ve hukuka dayanmayan, esnek yasalardaki boşluktan doğan fiili duruma siyasal “hoşgörü” nün sürekliliği, güvencesi, siyasi ve devletin iradesine bağlıydı. Bu kırılganlık Barış Masasının devrilmesiyle ortaya çıktı.
Yaşanan devletin kimlik krizi, nasıl bir devlet olunacağı bunalımına doğru gidiyordu ki; “Kürt realitesini tanıyoruz, AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” le başlayan resmi kimlik politikasında kırılma 2015 ‘de Diyarbakır’da Newroz mitinginde Öcalan’ın mesajının okunmasıyla yeni döneme eviriliyor diye bekleniyordu. “Ülkemiz halklarının, demokrasi, özgürlük, kardeşlik ve onurlu barışı için yürüttüğümüz mücadele bu gün tarihi bir eşiktedir. Kırk yıllık hareketimizin acılarla dolu geçen bu mücadelesi boşa gitmediği gibi aynen sürdürülemez bir aşamaya da varmış bulunmaktadır. Tarih ve halklarımız bizden dönemin ruhuna uygun bir demokratik çözümü ve barışı talep etmektedir. Bu temelde tarihi Dolmabahçe Sarayında, hepimizce resmen ilan edilen on maddelik deklerasyon temelinde yeni bir süreci başlatma görevi ile karşı karşıyayız.
Deklarasyon gereği ilkelerde mutabakat oluşmasıyla birlikte PKK'nin Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun siyasal ve toplumsal strateji ve taktiklerini belirlemek için bir kongre yapmalarını gerekli ve tarihi görmekteyim.
…. Böylelikle 90 yıllık Cumhuriyet tarihinin çatışmalarla dolu geçmişini aşıp gerçek barış ve evrensel demokrasi kriterleri ile örülmüş bir geleceğe yürüyoruz.
…Artık gün bu acımasız ve yıkıcı tarihi sonlandırıp gerçek geçmişimize uygun barış, kardeşlik ve demokrasiye geçiş yapma günüdür. Doğru bildiğim ve inancım gereği; çatışmacı, tüketici, yıkıcı milliyetçiliğin doğurduğu ulus devletleri demokratik siyasetle aşarak açık demokratik kimliklerle bir ortaklaşmaya geçmenin mecburiyetidir. Bunun için ulus devletleri kendi içinde demokratik siyasetle demokratik ortaklaşmanın yeni bir türünü gerçekleştirmeye ve yine ulus devletleri kendi aralarında Ortadoğu'nun demokratik ortak evini inşa etmeye çağırıyorum.” Bu çağrı devletle mutabakat olmadan yapılamazdı herhalde.
Bu süreç Erdoğan’ın 2005 yılında Diyarbakır konuşmasında ''Kürt sorunu''nun bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunu olduğunu bildirerek, ''Bu ülkeyi kuranların bize miras bıraktığı temel prensipler ve cumhuriyet ilkesi, Anayasal düzen dahilinde her sorunu daha çok demokrasi, daha çok vatandaşlık hukuku, daha çok refahla çözeceğiz. Bu anlayışla çözüyoruz ve çözeceğiz de...'' demişti. Bu devletin çok kimliği kabulü olarak anlaşıldı.
Bu konuşmanın devamında ‘demokratik açılım’ ardından ‘Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’ en son da ‘Çözüm Süreci’ ile devam ediyordu.
Ve İmralı, Kandil ile müzakere sonucunda 2015’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizzat en güvendiği isimler, Efkan Ala, Mahir Ünal, Yalçın Akdoğan’ın yer aldığı 28 Şubat 2015 tarihli Dolmabahçe zirvesinden, 10 maddelik “mutabakat” metni çerçevesinde, Abdullah Öcalan’ın PKK’ye kongresini toplayıp, “silah bırakma” çağrısını içeren bir “müzakere süreci” karara bağlandığı kamuoyuna taşındı.
Devlet içindeki çatışma Ergenekon-Bayloz adı altında Türkiye’nin demokratikleşmesi, AB ile bahar ayları sürerken, devletin derinliklerinde başka bir anafor oldu, güçler dengesi değişti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Temmuz 2015 tarihinde Çin ziyareti öncesi Esenboğa Havalimanı'nda "Milli birliğimize ve kardeşliğimize kast edenlerle çözüm sürecini devam ettirmek mümkün değil" dedi.
Çok kimlikli, Türk ve Kütlerle eşit yurttaşlık temelinde yeni bir devlet kimliği oluşumu beklenirken Erdoğan bu süreci bitiren son noktayı koymuş oldu.
Hem AKP hem Türkiye’nin devlet yapılanması ve kimliğinin ne olacağı tartışmasına 18 Şubat 2013’de Midyat Köşk Meydanı’nda düzenlenen toplu açılış töreninde Erdoğan yeni devletin kimliğini tanımlıyordu. “Artık, inkar, ret, asimilasyon politikaları yok. Bunların hepsi ayaklarımızın altında. Kürt’ü de Arap’ı da Türk’ü de Laz’ı da Çerkez’i de Gürcü’sü de hepsi benim kardeşim. Kim ki kendi ırkının, kavminin, kendi kabilesinin diğerlerinden üstün olduğunu iddia ediyorsa o kişi şeytanın izindedir. Kavimler, kabileler, ırklar, inançlar farklı olabilir, ama hepsi saygındır. Biz, Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde hep beraber tek milletiz. Bu millet kavramının içinde Türkü var, Kürdü var, Arabı var, Lazı var, Çerkezi var, Abazası var.” Peki, yeni kimlik nasıl olacaktı?
1982 anayasasının değiştirilememesinin asıl nedeni de nasıl bir devlet kimliğinde uzlaşılamamasıydı. Anayasadan Türk kimliği çıkartılırsa devlet, çok kimlikli olmaya açık olacak, bunun Türk devletinin sonu olacağı, Kürtlerin varlığını kabul ettikten sonra Türk kimliğine dayalı yeni bir anayasa ve devlet tanımı yapmakta neredeyse imkânsız durumdu.
İki yol tartışılmaya başlanmıştı. Birincisi; Federatif bir devlet, federasyon, Avrupa Yerel Yönetimler Şartı’nın tam uygulanması, ikincisi, anayasadaki Türk kimlikli devlet ve ulus tanımından Türklülüğü çıkartıp eşit yurttaşlık temelinde Türkiyelilik kimliği. Her ikisi de sağlıklı tartışılamadı, tartışma ortamı yaratılamadı, yeni anayasa tartışması ile ortaya çıkan durum birilerini fena halde ürküttü her halde.
Çünkü mesele salt basit bir anayasa değişikliği ile bitmeyecek, tarihten edebiyata kadar her şey yeni baştan ele alınacaktı. Mevcut sistem devlet krizine dönüşerek kilitlenmeye doğru gidiyordu ki, birisi bu krizi aşmak için Abdülhamit yöntemini önerdi herhalde. Zaten teorik olarak var olan Türk-İslam sentezi, İslam- Türk sentezi olarak siyasal sisteme dönüştürülebilir böylece devletin beka sorunu çözülmüş olurdu. Düğmeye basıldı. İslamcılık her alanda öne çıkmaya başladı.
Kürt kimliğini İslam dışında savunanları bölücü, terörist ilan edip susturdun mu İslamcı kimliği birleştirici kimlik olabilmesi amacıyla önce Sistem değişliğine gidildi. Sistemin devamı nasıl ve kimlerle ilerleyecek veya ilerleyemeyecek belirsiz görünüyor.
Yüzde elli, yüzde elli kutuplaşmış bir ülkede bu kurgu, plan demokratik, ekonomik huzur içinde sürdürülebilir mi!!???
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.05.2018
13.05.2018
6.02.2018
29.04.2018
22.04.2018
8.02.2018
1.02.2018
25.03.2018
19.03.2018
11.03.2018