Markar ESAYAN

Yeni muhalefet ve medyaya daha çok var
8.05.2014
2058

 Dün, Türkiye'deki iktidar-medya-aydın-toplum ilişkisinin fonksiyonel yapısını, normalleşmenin önündeki engellerin bu ilişkilerde yattığını ve yaşananların aslında siyasi bir mücadeleden ziyade egemenlik kavgası olduğunu yazdım. Batı'nın, o da kof bir veçhesinin bir replikası olarak, bizim devlet kurumlarımızdan STK'lara, ekonomik güçlere, sendikalara, akademiye, oradan medya ve entelijensiyaya kadar totaliter laik diktatörlüğün aparatları olduğunu iddia ettim. Evet, Batılılar modern yaşam biçimi ve bilimi reformdan geçirmek gerektiğini çoktandır tartışıyorlar. Ama biz bu tartışmanın bir replikasına dahi içerideki laiklerde şahit olamıyoruz.

Doğu'nun Türkiye'nin başını çektiği yükselen yıldızları, ekonomik kalkınmaya modern ötesi özgün demokrasi modellerini iliştirebilir, bu arada 'artık sermaye' entelektüel alanlara, inovasyona kanalize edilebilirse, Batı ve Doğu'nun içindeki Batıcılara, dünyanın başka türlü bir yer de olabileceği gösterilmiş olacak. Öyle bir yere gelindi ki, artık Batı'nın da düşünce sıhhati için Doğu'nun özgünleşmesi, güçlenmesi gerekli. Yoksa fakirlik ve işsizliğin Doğu'ya eskisi kadar kolay ihraç edilememesi ile Batı içindeki bunalım büyük savaşları talep edebilecek. Bu durum, 'antiemperyalizm', 'Şeytan Batı' ve 'Tek dişi kalmış canavar' eforizmlerinden daha soğukkanlı düşünmeyi gerektiriyor.

Türkiye'nin bir başka sorumluluğu da, tek tip yaşam diktatörlüğünü yıkar ve şüphesiz realpolitik üzerinden işlevselleşen çifte standartlara maruz kalırken, Batı'nın da yekpare olmadığını unutmamak ve kamuoyu algısını belki dünya sathı kadar genişletmek... Sonuçta Türkiye'nin de eksikleri, AK Parti'nin hataları var ve ülke içinde bu kadar sert bir egemenlik mücadelesi yaşanırken, yaşananların Batı diline tercümesini yapabilmek önemli. Türkiye gittikçe Erdoğan liderliğinde bağımsızlaşırken, kontrolü kaybetmekte olan Batılıların bir korku yaşayacağı ve buna da hiç hazır olmadıkları bir gerçek. O nedenle, Türkiye'nin kendisini anlatması için sadece İngilizce konuşması yeterli değil, ortak değerlerimizin olduğu, yenilerinin de birlikte yaratılabileceğini de anlatabilmek gerek.

Türkiye bu küresel hikâyede tahmin edilenden çok daha önemli bir yerde. 17-25 Aralık darbesi boşuna yaşanmadı. Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı yok yere dışta ve içeride teyakkuza neden olmuyor. Şüphesiz Batı dünyasının bir kısmı, modernizmin dayattığı 'tek yaşam biçmi'nin zihinsel darlığı ile Türkiye'de olan biteni anlamakta zorlanıyor. Ama tepede kurulan strateji Türkiye'de ne olduğunun pekala farkında. Freedom House'un 2013 verileriyle Türkiye'yi Kuveyt ve Moğolistan'dan daha alt sıralara koymasının nedeni, bu 'teklik' takıntısı ve Batılı değerlerin tartışmaya açılmasının tahammül edilemez olması. Tabii ki bir de real politik ve yukarıda anlattığım korkular meselesi var.

Yani egemenlik kavgası ve değerler karşılaşmasının yarattığı gerginlik iç içe geçmiş durumda. Karmaşayı yaratan da bu.

Çare ne olabilir? Türkiye ve Doğu'nun başarması halinde, elli yıl sonra Batı'nın 'Bu iş iyi ki böyle oldu' noktasına geleceğinden emin olmak için sebep çok. Çünkü dünyanın daha güvenli ve huzurlu bir yer olması ancak kolonyalizmin (1. Dünya Savaşı) sona ermesi ve iki dünyanın yurttaşlarının eşit hak ve fırsatlara kavuşmasıyla mümkün. İsrail'in güvenliği Sisi'ye darbe yaptırmaktan ve Gazze'yi boğmaya devam etmekten değil, Mısır ve Suriye gibi ülkelerde halk demokrasilerinin kurulmasından geçiyor. Batı ve İsrail, Sisi'nin değil, Mursi'nin yanında olsaydı, bölgeye yüzlerce yıl sonra ilk kez güven duygusu gelebilecekti. Bunun şu anki zihniyetle hayal olduğunu biliyorum. Ama bu tarihi bir fırsattı.

Türkiye'ye ise bu büyük hikâyenin önemli bir kısmının gölgesi düşüyor. Modern yaşam biçimi diktatörlüğüne ve imtiyazlara dayanan bir kesim, Erdoğan'ı Mursi gibi devirmeye kalktılar. Aslında onlar için de aynı kural geçerli. Varolan düzeni Ortadoğu'da olduğu gibi, Türkiye'de de sürdürmek mümkün değil artık. Bu gerçekle yüzleşilse, eşit hak ve fırsatların totaliter laik halk kesimlerinin de lehine olduğu anlaşılabilir, böylelikle Yeni Türkiye'nin kuruluş müzakerelerine bu kesimler de katılabilir.

Erdoğan'ı sürekli terörize ederek sert konuşması, hatalar yapması ve hayati mücadelelerden başını kaldıramaması sağlanabilir, buradan da laik tabanı diri tutacak efsaneler, korkular üretilebilir.

Ancak bu ülkeyi birlikte inşa etmenin gururunu paylaşmak yerine, 'uzman seçkinlerin' kendi depresyonlarını bu kesimlere yıkması anlamına gelir. Çünkü algıları, tarihsel endoktirnasyon ve toplum mühendislikleri üzerinden işgal altındadır. Ve bilakis, Erdoğan'dan daha çok, gerginlik ve kutuplaşma 'seçkin aydınlar' için daha hayatidir. Çünkü Erdoğan halkı ikna etmekte zorlanmadığı kadar, halkın kendisini ikna etmesini da bunun karşısına mutlaka koyuyor. Bu noktada seçkin medya ve aydınların, gerçeklik ve ahlaki kayıplarından ötürü seslendikleri kitleler ile ilişkisi çok daha sorunlu.

Bu noktada bu kesimlerden bir 'gestalt switch' beklemek gerçekçi değil, biliyorum. Demokratikleşme mücadelesi kararlılıkla verilecek ve hata yapılmayacak, zaman kaybedilmeyecek. Bu noktada, darbeci zihniyet meşruiyet kaybettikçe, işgal ettikleri zihinler de serbest kalacak. Egemenlik savaşı nihai olarak kazanılmadıkça, yani demokratikleşme kalıcı sistem haline gelmedikçe yeni muhalefet ve medya beklemek bir fanteziden ibaret kalacak.

Zaten sözümüz bizim gibi 'sıradan' yurttaşlarımıza...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar