Mehmet BARANSU

Artık umudum var!
14.01.2013
3318

 

AK Parti hükümetinin İmralı ve PKK’yla başlattığı “barış” süreciyle ilgili geçen hafta bu köşede bir değerlendirme yazısı yazmış ve umutsuz olduğumu belirtmiştim. Umut yazısı yazmak üzere bilgisayarın karşısına oturup, siyasetçilerin sert açıklamalarıyla sürecin baltalanacağı umutsuzluğu kelimelerimi esir almış, “Tam da umutlanmıştım” diyerek, korkularımı sizlerle paylaştım.

Önce Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları, ardından CHP’den gelen sert tepkiler, BDP’nin radikal isimlerinin söylemleri, geçmişte yaşadığımız üsluba kurban edilen “barış” tecrübemiz, umutsuzluğumu tetiklemiş, endişelenmeye başlamıştım.

Yazımın mürekkebi henüz kurumamış ve üzerinden 48 saat geçmemişken “yanılıyor muyum”sorusunu kendime sormaya başladım. Ortaya çıkan yeni bilgiler, Meclis grup konuşmasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Başbakan’ın “kredi” cevabını büyütmemesi, bu kez farklı bir yerde durduğumuzu gösteriyordu. Görüşmeler “siyasi malzeme” yapılmıyordu. CHP “barış” kelimesini kullanıyor, yüksek sesle “çözün bu sorunu” diyordu. CHP gibi “devletçi” ve “ulusalcı” bir partinin, bu noktaya gelmesi çok önemliydi. Bu yaklaşım AK Parti’nin, dolayısıyla hükümetin elini görüşmelerde güçlendirecek, siyasi olarak da bazı riskler alınabilecekti.

Bir önemli gelişme de BDP grup konuşmasında gerçekleşmişti. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, konuşmasında her ne kadar süreci baltalamaya yönelik açıklama yapsa da ardından kendisine yöneltilen eleştiriler dikkate değerdi. Eleştiri kendi partisinin içinden ve Kürt aydınlardan gelmişti; “Demirtaş, Ahmet Türk’ü kıskanıyor, üslubuna daha dikkat etmesi gerekir” eleştirileri en az CHP’deki olumlu hava kadar önemliydi.

Aynı gün PKK’nın Avrupa kanadından sorumlu Zübeyir Aydar’ın önceki açıklamalarının aksine sürece destek veren söylemleri, bu kez bir şeylerin yolunda gideceğini gösteriyordu.

Öcalan’ın hem örgüte, hem PKK’ya hem de Avrupa kanadına mektup yazacağının açıklanması, sürecin yol haritasının bu mektuplarla belirleneceğini deklarasyonun da aynı saatlerde kamuoyuyla paylaşılması zihnimdeki umutsuzluğu dağıtıyordu. “Bu kez farklı” demeye başlamıştım...

Türkiye’de bu olumlu hava eserken, olumlu havayı bozacak provokasyon haberi uzaklardan Fransa’dan geldi.

Fransa’nın başkenti Paris’te Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda aralarında PKK’nın kurucularındanSakine Cansız’ın da bulunduğu üç kadının susturucu silahlarla öldürülmesi olumlu havayı bir anda tersine çevirdi. Akıllara provokasyon ve İmralı sürecini birilerinin baltalamaya çalıştığı yorumlarını getirdi.

Paris’in göbeğinde yaşananlar bu olayın üzerinde “derin” düşünülmesi gerektiğini ortaya koymuştu. Binaya şifreyle giriliyordu ve Fransız polisinin yaptığı ilk açıklamaya göre kapıda herhangi bir zorlama yoktu. Bu katillerin şifreyi bildikleri ya da infazı gerçekleştiren kişi ya da kişilerin, Sakine Cansız ve arkadaşlarını tanıdıklarını akla getiriyordu.

Fransa’daki olayın ardından “saldırı Türk Gladyosu’nun işi”, “örgüt içi hesaplaşma”yorumlarının yapılması doğaldı ve aynen beklenen gibi oldu. Ancak yapılan bu açıklamalara rağmen herkes ihtiyatı elden bırakmıyor, “Barışı baltalamaya yönelik provokasyon” cümlesini yüksek sesle dile getiriyordu. Bu da olumlu bir yaklaşımdı ve tarafların bu tür provokasyonlara gelmeyeceğini göstermesi bakımından ayrı bir önem taşıyordu.

Fransa’daki olayın tüm yönleriyle araştırılıp ortaya çıkartılması önemli. Örgüt içi bir hesaplaşma ya da uluslararası bir provokasyon da olabilir. Ancak, araştırma sonucunda her ne sonuç çıkarsa çıksın,barışı isteyenler çıkan sonucu siyasi malzeme yapmamalıSorumlular hesap vermeli ama çıkan sonuç da siyasi olarak kullanılmamalı. Özellikle örgüt içi bir hesaplaşma ise. Bu konuda da AK Parti’ye büyük görev düşecek.

Yazımı fazla uzatmadan sözü “bir hayali” olan Martin Luther King’in tarihî konuşmasının bir bölümüne bırakıyorum:


Bir hayalim var benim!..


Gün gelecek, bir zamanlar köle olanların evlatlarıyla yine bir zamanlar köle sahiplerinin evlatları, Georgia’nın kızıl tepelerinde, birlikte kardeşlik sofrasına oturabilecekler... Bugün bir hayalim var benim... Gün gelecek, Alabama eyaleti... minicik siyah erkek ve kız çocuklarının, minicik beyaz erkek ve kız çocukları ile, kardeşçe el ele tutuşabilecekleri bir yer olacaktır. Bugün bir hayalim var benim... Gün gelecek, özgürlüğümüzün önünde birer engel olan bütün vadiler yükselecek, bütün dağlar eğilecek, engebeli yerler hizaya gelecek ve Allah’ın yüce şanı yeryüzüne inecek ve bütün canlılar bunu hep birlikte göreceğiz.


Bizim umudumuzdur bu... Bu umutla güneye gideceğiz. Bu inançla umutsuzluk dağlarını yontarak bir umut anıtı yapacağız. Bu inançla ülkeyi saran ahenksiz sesleri kardeşliğin senfonisine dönüştüreceğiz. Bu inanç sayesinde, bir gün özgür olacağınızı bilerek, hep beraber mücadele edecek, hep beraber hapse düşecek ve hürriyet için hep beraber ayağa kalkacağız.”


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar