Murat BELGE

Murat BELGE
Murat BELGE
Tüm Yazıları
Hangi Kıbrıs sorusu
3.07.2011
3547

Dünyanın her yerinde olduğu gibi Kıbrıs’ta da, bir şeyin “sorun” olarak görülmesi, öyle adlandırılması, o konunun “evveliyatı”na olduğu kadar, insanların geleceklerini nasıl gördüklerine de bağlanır. Şöyle bir örnek vereyim: sesim kısılmış, çünkü üşütmüşüm. İlaç alırım, soğuğa çıkmam, geçer. Ama şarkıcıysam, iki gün sonra konserim varsa, bu soğuk algınlığı ve bu ses kısılması ciddi bir sorun haline gelir.

“Kıbrıs’ın geleceği nedir, ne olmalıdır?” Bu soruya verilen başlıca iki cevap var. Dünyanın en uzun sürmüş siyasi kilitlenmelerinden biri üstüne konuşuyoruz. Türkiye’de hâlen egemen gibi görünen bakış açısı çerçevesinde, bu adanın iki halkının yeniden birleşip ortak bir Kıbrıs için ortak bir çabada bulunması bir hayaldir, artık olamayacak bir şeydir. Belki daha bir süre diplomatik nedenlerle top çevrilir, ama sonunda bu ada ikiye ayrılır. Bizi ilgilendiren kısım, bu durumda, Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı vermeli. Hatay’dan bilmem kaç yıl sonra “anavatan” katılan yeni “vilayet” olmalıdır.

Ama ikinci bir cevap da yok değil. Bu birincinin “hayal” dediği yolun “mümkün” olduğu öncülüne dayanıyor. Bütün bu yıllardan sonra bu iki halk yeniden tek bir Kıbrıs’ta varolmanın koşulları üstünde anlaşabilir. Bu mümkündür, çünkü bu iki topluluk için Avrupa Birliği demektir ve AB de yeterince çekici bir hedeftir.

Evet, şimdi “Kıbrıslı Türkler/Türkiyeli Türkler” gerilimine bu iki gelecek tasarımı çerçevesinde bakalım. Birinci bakışın bu konuya bakınca burada bir “sorun” görmesi, ya da “ciddi bir sorun” görmesi diyelim, pek olası değil. Türkiye Cumhuriyeti bilmem kaçıncı ili olacak bir Kıbrıs’ta elbette öteki illerden giden yurttaşlar da bulunacak. İstanbul’da hemşehrisi olmayan il var mı?

Ama “Birleşik Kıbrıs” perspektifinden bakmaya başladığınızda durum değişiyor. Hep bildiğimiz şey, Kıbrıs’ta Kıbrıslı Türk sayısı sürekli azalıyor. Türkiyeli Türk sayısı artıyor, bunun çeşitli yan sonuçlarına da değindim. Bu süreçler karşısında, daha doğrusu “içinde”, Kıbrıslı Türkler kendilerini tehdit altında, yok olan bir tür gibi görmeye başlıyor.

Bundan da önemli, somut, maddî bir durum var: “Birleşik Kıbrıs” olacaksa, böyle bir oluşumun çözmesi gereken önemli sorun mülkiyet. Birarada yaşayan insanlar tepeden inme bir durumla karşılaşınca yaşama mekânlarını ayırmışlar, birinin malı birinde, öbürünün malı öbüründe kalmış. Yeniden “birlikte” yaşamaya karar verirlerse, bu mal mülk, arsa, ev, tarla, ne olacak? Zaten, henüz böyle bir ihtimal ortada yokken bazıları mahkemelere başvurmaya, malını geri almaya –ya da tazminat almaya– girişmiş. Olumlu sonuç da almış.

Dediklerine göre (daha önce de üç aşağı beş yukarı benzer şeyler duymuştum). Rumlardan kalan bu gayrımenkullerin yüzde altmış beş kadarı Türkiye’den göçmüş insanların elinde. Adam 1975’te, 1976’da, her neyse, otuz yıl küsur önce gitmiş, “Sen şunu al” demişler, almış, orada bir hayat kurmuş. Bu tabii onun için sorun, ama tek Kıbrıs devletinden yana Kıbrıslı Türk için de sorun.

Birinci cevabı benimseyen Kıbrıslı Türkler ancak “kriminolojik” çerçevede olanlardan rahatsız. “Buraya hırsızlık yapacak, cinayet işleyecek adam göndermeyin” diyorlar.

1975’te, 1980’de, her neyse, gelip yerleşmiş, iyiden iyiye oralı olmuş insanlar hırsızlığa da çıkmıyor, ırza tecavüzde de bulunmuyor, herhalde fazla cinayet de işlemiyor. Yani bunlar bir tür Kıbrıslının gözünde sorun değil, tersine, orada olan somut bir ihtiyacı karşılıyorlar.

Ama öbür perspektiften bakanlar için, soygundan moygundan bağımsız olarak, varlıklarıyla sorun oluyorlar. Ne yapacağız bu durumda?

Tabii ünlü referandum ve Kıbrıs Rumlarının “emsalsiz” davranışı, bütün bu durum üstüne bir sağanak gibi yağdı ve her şeyi ıslattı.

Gördüğünüz gibi bugün de bitiremedim Kıbrıs konusunu.
 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar