Murat Sevinç
Son yazıda laiklik kavramının gelişimini özetlemeye çalıştım. Sıra laikliğin Osmanlı-Türk anayasacalığı deneyimindeki macerasında.
Usanmadan kavramlar arasındaki düzey farklılıklarından ve düzeyler birbirine karıştırıldığında konuşmanın olanaksızlığından söz ediyorum. Bu nedenle her durumda ilk soru: Ne üzerine konuşuyoruz?
Eğer konu ‘anayasal düzen’ ise, o zaman yalnızca metinlerle ve bir metnin diğerleriyle karşılaştırılmasıyla yapılacak yorumlarla yetinmek yerine, anayasal düzenin tüm nitelikleri, toplumun sınıfsal yapısı, hâkim inanç ya da inançlar, ekonomik ve kültürel gelişmişlik düzeyi, yerleşik gelenekler ve düşünme biçimleri göz önünde bulundurulmalı. Aksi halde ‘ne üzerine konuşuyoruz’ ve ‘neden demokratikleşemiyoruz’ soruları üzerine düşünmek güçleşiyor.
Bu yaklaşımın, yani disiplinler arası bağ kurma gerekliliğinin hakkını bir iki yazı ile vermek mümkün olmadığı gibi, benim boyumu posumu aşan bir donanım, bir başka deyişle ‘ortak düşünme ve okuma’ gerektiriyor. Haliyle bu satırları bir öneri olarak görmenizi rica ediyorum.
Laikliğin bir topraktaki gelişimi, o toprağın türlü birikimini göz önünde bulundurmakla anlaşılabilir. Nasıl ki bir meyve doğal yolla her iklimde yetişmiyorsa, kavram ve olgular da uygun iklime, toprağa, gübreye gereksinim duyar. Türkiye laikliği, kaçınılmaz biçimde Türkiye toprağının özgüllüğü içinde yeşerip serpilmiştir. Çağdaşı olan demokrasilerle arasındaki ayrımlar ve tabii o demokrasilerin her birinin diğerlerinden farkı, yine aynı gerekçeyle, tarihler arasındaki başkalıklardan doğmuştur.
Eğer ‘din’ adı verilen bir olgu varsa ki var, eğer ‘inançlı’ insan varsa ki var, devletler toplumlarından kopuk değillerse ki değiller, devletlerin din ya da dinlerle karşılaşmama ihtimali de yok. Tüm devletler ile toplumlarının inançları arasında bir ilişki var.
İlişkinin şekli şemaili farklı. Çünkü tarihleri farklı! O tarihi yapan oyuncular ve kurumlar farklı. Birinde kilise var, diğerinde yok. Birinde ruhban sınıfı var, diğerinde yok. Birinde aristokrasi var, diğerinde yok. Birinde tarihi değiştiren sınıf burjuvazi serpilmiş, diğerinde doğmamış ya da doğum sancısını aynı biçimde çekmemiş. Biri din ile arasına aşılmaz mesafe koymuş, diğeri asgari ilişkiyi korumuş. Birinde demokrasinin gelişimi yüzyıllara yayılmış ve dini düşünce etkisini yavaş yavaş kaybetmiş, diğerinin laikliği kabulü daha sert ve keskin olmuş…
Fakat sonunda, laikliğin (burada bir önceki yazıda söz ettiğim ‘farkları’ görmezden geliyor ve seküler-laik ayrımı yapmıyorum) bazı ortak noktaları belirmiş ve bunlar demokrasilerin vazgeçilmez niteliği kabul edilmiş. Biri, devletlerin örgütlenirken inançlar ile aralarına mesafe koyması. İkincisi, devletin yurttaşla ilişkisinde benimsediği kural ve ilkelerin içeriği. Yani bugün ‘insan hakları’, ‘temel hak ve özgürlükler’ ya da ‘düşünce ve ifade özgürlüğü’ derken kastedilen ikili bir niteliği var.
Toprağımızda laikliğin gelişimi meselesi de, ne Osmanlı-Türk geleneğindeki ‘devlet’ düşüncesi, ne Batı ile Osmanlı modernleşmeleri arasındaki farklar, ne de dinler arasındaki ayrımlar gözardı edilerek anlaşılabilir. Laik düşünce, bir önceki yazıda anlatmaya çalıştığım gibi Batı’da ortaya çıktı. Bugüne varana dek verilen yüzlerce yıllık mücadelenin ürünü. Hristiyan dininin temsilcileri ile giderek hâkim olan burjuvazi arasındaki mücadelede uç verdi. Laiklik, kilisenin ve temsil ettiği değerlerin gözden düşmesi demekti.
Osmanlı Devleti ise aynı yüzyıllarda bambaşka gelişmelere sahne oldu. Çünkü devlet yapısı, kuruluşu, işleyişi, ekonomik örgütlenmesi, ideolojisi farklıydı. Birkaç yüzyıl boyunca giderek güçlenmesine ve yayılmasına yol veren o devlet yapısı ve ideoloji, belli bir tarihten sonra zayıflığın gerekçesi haline geldi. Osmanlı, bir tarihte trenin kaçmakta olduğunu fark edip yakalamak için çaba harcamaya başladığında, bu kez yine iç ve dünya koşulları nedeniyle, modernleşirken yarı sömürgeleşip 19. yüzyılın sonuna doğru borcunu ödeyemez hale geldi.
Fransız Devrimi’nin ithal ettiği milliyetçilik ile yeni bir dünya düzeni kurulurken, yaklaşık bir yüz yılda topraklarını büyük ölçüde yitirdi. Laiklikleşme, Osmanlı-Türk modernleşme sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Batı’dan farklı koşullarda, farklı bir terminolojiyle, farklı kesimlerin gündeme getirmesiyle. Büyük ölçüde, kapitalizme eklemlenme çabasının sonucu olarak.
Osmanlı’dan günümüze değişmeyen bir şey varsa, o da muhtemelen ‘devlet bekası’ düşünce ve kaygısıdır. Önemli olan her zaman devlet ve onun ayakta kalmasıydı. Her kurum, her yönetici, her eylem devletin var olabilmesi için bir araçtan ibaret bu tarihte. İnanç dahil! Osmanlı bir teokrasi. Buna mukabil, tümüyle İslam hukukunun kaynaklarıyla yönetildiği filan yok. Diğer yanda kanunnameler, önceki devletlerden devralınan bazı gelenekler, eyaletlerin kendilerine özgü idare kural ve üslupları, örfi hukuk adı verilen hukuk…
Bir tarihten sonra nakledilen Hilafet de siyasetin aracı. Doğru, alınan kararlar devlet yönetiminde önemli yeri olan şeyhülislamın ‘onayından’ geçiyor, ancak onu atayan da azleden de, sultan. Şeyhülislam da ‘devlet bekasını’ gözetmek durumunda. İslami hukukla örfi hukuk el ele tutuşmuş halde Osmanlı’da (din-u devlet) ve tabii örfi hukuk da meşruiyet için İslami terminolojiye ihtiyaç duyuyor. (Söylemeye gerek yok belki ama Halil İnalcık’ın konuya ilişkin metinlerini öneririm.)
Aynı kaygıyı/amacı, Osmanlı modernleşmesinin yüzyılında görmek mümkün. Kuşkusuz öncesinde de gelişmeler yaşanmış ve Batı ile çeşitli düzeylerde ilişki kurulmaya çalışılmış olsa da, konu bakımından daha önemli olan belgeler 19. yüzyılın ürünü ve II. Mahmut’un âyanlarla yaptığı seneti (1808-Sened-i İttifak) dönüm noktası kabul edebiliriz. Tabii bu Sened’in öncüllerinden kabul edilebilecek çok ilginç bir başka senet de var (1807 hücceti) ve Sinan Birdal’ın, Osmanlı tarihçisi Ali Yaycıoğlu’nun çalışmasından hareketle yazdığı yazıların (elbette tümünü) sonuncusunu özellikle okumanızı rica ediyorum.
Modern devletin iskeleti olan bürokrasiyi kurmaya girişen sultan ise II. Mahmut. Ömrü vefa etmiyor ve Tanzimat Fermanı (1839) Abdülmecid saltanatında ilan ediliyor. Ardından, en önemlisi Islahat Fermanı (1856) olan başkaca metinler. Sonunda ilk anayasa Kanun-u Esasi (1876). Bütün bir yüzyıl boyunca, devletin ayağa kaldırılması ve bu yönde harcanan çabanın (modernleşme-laikleşme) İslami terminolojinin yardımıyla hayata geçirilme çabası söz konusu.
Laiklik öyle pek kullanılan bir kavram değil kuşkusuz; bu nedenle ‘laikleşme süreci’ ifadesini tercih ediyorum.
II. Mahmut diyor ki, “Ben tebaamın Müslüman’ını camide, Hristiyan’ını kilisede, Musevi’sini havrada fark ederim. Aralarında başka türlü bir fark yoktur. Cümlesi hakkındaki muhabbet ve adaletim kavidir ve hepsi hakiki evladımdır.” İlk bütünlüklü anayasal belge olan Tanzimat Fermanı ise, ‘gerilemeyi’ ikinci Viyana kuşatmasından başlatırken gerekçe olarak ‘Şeriat’a uyulmamasını’ gösterir. Buna mukabil sonrasına bakıldığında bunun bir ‘ikna çabasının’ ürünü olduğu fark edilir. Çünkü önerdiği çare ‘yeni yasaların yapılmasıdır’. Din ayrımı olmaksızın tüm uyruklara güvenceler tanınması, aynı ‘eklemlenme’, ‘modernleşme’, ‘laikleşme’ sürecinin gereği ve kocaman tohumu. Benzer bir ‘Osmanlı tebası’ tanımı Kanun-u Esasi’de de var.
İslam terminolojisi, hem toplumun geleneksel normları hem de araçsallaştırmanın sonucu olarak modernleşmenin irili ufaklı duraklarında kullanılırken, dönem okumuşları, düşünce insanları bakımından da yönlendirici oldu. 19. yüzyılda gerek bürokraside gerekse yazın hayatında önemli bir canlanma var. Entelijansiyanın da başat sorunu devlet bekası. Ne yapıp ederiz de Osmanlı’yı düze çıkarırız.
Henüz 18.yüzyılın sonunda bir anayasa yazan Velestinli Rigas’ın da, yıllar sonra Ali Suavi, Namık Kemal, Ziya Paşa gibi Tanzimat aydınlarının/bürokratlarının da, modernlik ve İslam’ı kaynaştırma derdindeki Genç Osmanlılar’ın da, İttihat ve Terakki’ye (1895) dönüşecek İttihad-i Osmani (1889) üyelerinin de başlıca kaygısı bu. Biri daha İslamcı, biri daha modernist, biri meşrutiyet yanlısı vs.
Bu tarihe bakıldığında, baktığınız yerle ilişkili olarak, örneğin, Niyazi Berkes (Türkiye’de Çağdaşlaşma) gibi ‘ilerlemeciler ile dinin egemenliğinden yana olanlar’ arasında yapılan keskin ayrımı da görebilirsiniz, her iki kesimin aslında tümüyle bir örnek olmadığını da. Kişisel olarak her yönden ‘okumadan’ haberdar olmaktan yanayım. Değişimi destekleyenler bunu nasıl ki dini düşünceyi ihmal etmeden yapmaya çalışıyorsa, karşı çıkanların dinin ilkelerine başvurmaları da yalnızca ‘inanç’ saikiyle olmayabilir.
Dinsel tepkilerin altında, başta ilmiye olmak üzere kurumların geleneksel konumlarının/çıkarlarının zedelenmesi de yatıyor. Çünkü merkezileşme ve modernleşme tüm geleneksel ‘sosyal-ekonomik’ rollerin de yeniden tanımlanmasını gerektiriyor.
Çatışmaların ve direncin tek nedeni ‘inanç’ ve ‘manevi değer’ farklılıkları değil. Bu nedenle yukarıda ‘kapitalizm nüvesini ve eklemlenme çabasını’ hatırlattım. Mülkiyet ilişkilerini dönüştürmeye yönelik 1858 tarihli ‘Arazi Kanunnamesi’ başka türlü nasıl değerlendirilebilir! Bizde Batı’daki gibi kilise ile hükümdara yasalanan burjuvazi arasındaki çatışmadan değil, kapitalizmle tanışmaya çabalanan koşullarda ‘geleneksel’ ile ‘modern’ yönetici-okumuş seçkinlerin mücadelesinden söz edilebilir.
Burada bizim açımızdan önemli olan, giderek modern okullardan yetişen zümredeki, ‘devletin düze çıkarılması ve bu amaçla dinin araçsallaştırılması’ konularının düşünce yaşamına vurduğu damga. Dindar Namık Kemal’den, pozitivist Ahmet Rıza’ya (Meşveret Dergisi), hatta Anglosakson hayranı Abdullah Cevdet’e. Bugün İslamcı cenahın hiç hazzetmediği Abdullah Cevdet (İçtihad Dergisi) dahi, modern düşüncelerin İslami terimlerle desteklenmesi gerektiği kanısında. Yıllar sonra Cumhuriyet’i kuracak olanların din yorumunda olduğu gibi, ‘hurafelerden’ arınmış ve özel alana çekilmiş, bilim ile çelişmeyen bir din düşüncesini savunuyor. (Bu kısımda son olarak Umut Azak’ın güzel çalışması ‘Türkiye’de Laiklik ve İslam’ kitabını öneririm. İletişim, 2010)
Yazı uzadığı için II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemini on altıncı yazıya bırakıyorum…
Mesele şu ki, içinde ‘insan/yurttaş’ olmayan ‘devlet bekası’ ve çoğunluğu dindar olan bir toplumda, inancın hedefe varılacak yolda ‘uygun’ biçimde yorumlanma isteği yeni değil. Hep vardı; kişiler, niyetler, araçlar ve hedefler değişti. Hal böyleyken, Osmanlı’da laikleşme/modernleşme ve Cumhuriyet tarihinde laikliğin kabulü ile yıllar içinde dönüşen yorumunu, ne kapitalizmin yerli uygulamalarından, ne de düşünce yaşamına egemen olan ‘devlet bekası’ kaygısından ayrı düşünmek mümkün.
Yazı burada bitti aslında. Ancak şu örnek üzerinde düşünmeye davet etmeden son vermek istemiyorum:
Bildiğiniz gibi İçişleri Bakanlığı, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında soruşturma başlattı. Konu gündeme gelince bir açıklama yayınladı. O absürt açıklamanın her satırı üzerine ayrıca yazılabilir kuşkusuz, ancak beni bu makale bağlamında ilgilendiren tek bir kavram var: ‘Devlet Projesi’. Türkiye Cumhuriyeti mevzuatında böyle bir ‘kavram-ilke-norm’ yok. Peki o metni kaleme alanlar, neden devlet projesi deme ihtiyacı hissetmiş olabilir. Devlet sözcüğünü görür görmez yaşanan ‘duraksamadan’ olmasın! O ‘duraksamanın’ nedeni? Bakanlık metninde tercih edilen bu ifadede, koskoca bir tarih var…
Yazı önerisi: Değerli Çiğdem Toker’in ‘Devlet Projesine’ dair son derece açıklayıcı yazısını buraya bırakıyorum.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.06.2025
18.05.2025
10.05.2025
1.05.2025
22.04.2025
24.03.2025
20.03.2025
18.02.2025
13.02.2025
10.02.2025