Ümit KIVANÇ
Kurtlar Vadisi, magazin-TV haberciliği jargonuyla, “ekranlara dönüyor”muş. Lazımdı. Bir o eksikti. Nasıl bir toplum, nasıl insanlar olmak istediğimize dair tercihimizin bugüne kadar vücuda getirilmiş en nadide ve güzide ifadelerinden olan bu dizi, acaba bu defa fetihçi ruhumuzu hangi yükseklere çıkaracak, hangi hain yabancıların kanıyla besleyecek, hangi defomuzu hangi hamasî hırçınlıkla kapatıp hangi tatminsiz ihtirasımızı neyle doyuracak?
İlk tahminim, Polat Alemdar’la tayfasının bu defa içeride iş tutacağı. En son teknolojiyi kullanarak, devleti içeriden çökertmeye çalışan işbirlikçi hainleri teker teker takip edecek, belki grup grup, belki de topluca imha edecek olabilirler. Kötü niyetli, gözü dönmüş tekil eylemciyi değil de belirli nüfus dilimini nitelemeye yarayan kavram olarak “terörist”, böyle bir kötülük eğitimi için neden ideal düşman olmasın?
Evet, Kurtlar Vadisi için tereddütsüz “kötülük eğitimiydi” diyebiliriz. Üstelik işlevini de gayet güzel yerine getirdi. Pâyitaht’lardan, Diriliş’lerden önce, daha derin bir düzlemde görece soyut çalışarak toprağı hazırladı. Dehşet-vahşet gösterileriyle yoğurduğu ruhlardan enli erişte imal edip, üzerine salça niyetine Polat’ların döktüğü kanları sürüp bunlarla derinde yaşayan canavarı besledi. Dakikalarca süren işkence sahneleriyle, sapıtmış mafyacı, kendi şiddetinden kendi başı dönerek, şehevî sarhoşluk içerisinde beyzbol sopasıyla kol-bacak kırarken merdivene oturmuş sigarasını tüttüren Polat görüntüleriyle gönülleri fethetti. Doğru dürüst rahatsız olan çıkmadığında, gönüller fetholunmuştu artık. Yürekler de yola girmişti. Hem devletin derinlikleriyle hem mafyayla, her türlü zorbayla, katille irtibatlı, gerçekte kendileri de birer zorba ve katil olan kahramanlarımızla birlikte atıyorlardı. Beyoğlu’nun -artık varolmayan- kadim arka sokak ocakbaşıcısı Pala, dörtlü erkek masasından gelen bütün ısrarlara rağmen televizyonun sesini açmamış, fakat dört adam, soğuyan kebaplarını gözleri görmeksizin, çünkü bakışları ekrana kilitlenmiş, neredeyse donmuşlardı. Ki, birden hareketlendiler. Telefona sarıldı biri, “Oğlum, baskın yediler lan!” diye paylaştı heyecanlı haberi. Yandan görebildiğim kadarıyla, polisler limanda demirli bir gemiye çıkmışlar, orada olmaması gereken birşeyleri bulmuşlardı. Sessiz televizyondan bile Kurtlar Vadisi âlemine katılmayı başaran adamlar, hayret, şaşkınlık ve merak duygularıyla kendilerinden geçmişlerdi. Aynı anda başka yerde aynı şeyi seyretmekte olan derhal aranıyor, “baskın yeme” haberi, duygusu, ruh hali, adana, urfa, ezme, artık ortada ne varsa paylaşılıyordu.
Bu kadar başarılı eğitim az görülürdü. Fakat bugün bunun yeteceğinden şüpheliyim.
Zannederim esas başarı, Abdülhamid’in buyruğuyla gidecekleri mukaddes vazifede Kurtlar Vadisi ekibinin, içeriden fethettikleri kalenin kapılarını Diriliş kuvvetlerine açacakları senaryoyla sağlanırdı. Düşman bünyenin kalbine sızarlar, düşmanlar hep -günün gözde siyasetçi ve müteahhitleri gibi- menfaat düşkünü, hain, dahası, vatanlarını satmaya hazır kimseler olduklarından, esas fena adamların adamlarını kandırır veya düşmanlar hep korkak olduklarından işkenceyle konuşturur, esas fena adamları ve başlarındaki en esas fena adamı öldürür, kadınlara da yapmalarını seyircinin beklediği şeyleri usûlünce yaparlar, sonra kale kapısını açarlar, Ertuğrul Gazi’yle öbür gaziler içeriye dalarlar, belediyelere elkoyar, üniversitelere kayyım tayin eder, yeryüzünde herkesin imreneceği düzeni oracıkta kuruverirlerdi. Dizi seyrediyorsunuz diye hepiniz hemen senaryo ustası kesilmeyin, muhterem okurlar, hayır, Polat’la Ertuğrul arasında liderlik sorunu çıkmazdı, çünkü Polat, tanımı gereği, lidere hizmet etme konumunda. Üstelik, başlarında Ertuğrul’la gaziler kaleye dalarken, Polat ile tayfası, zaten çoktan yola koyulmuş olurlardı. Çünkü konuşturdukları kötü adamlardan öğrendikleri sırlar, onların bir an önce harekete geçip, bir sonraki reklam kuşağına kadar vatanı 896. defa kurtarmalarını acil kılmış olurdu. Ertuğrul’un -arkasında dalgalanan bayrakla- kalenin burcundan Polat’ların dörtçekerlerinin tozu dumana katarak uzaklaşışını izlediği plan kesilip kesilip Instagram’a, Youtube’a konur, dört yüz bin beğeni alır, etrafına üç hilalli çerçeveler yapılırdı. İşte, sormuyorlar ki bize… Akıllar kalmış hâlâ Kara Murat’ın film başına ortalama 774 Bizanslı doğradığı köhnemiş sahnelerde. Onlardan bile doğru dürüst yararlanılmıyor. O muydu, Malkoçoğlu muydu, hatırlayamadım, üzerine atılan on üç oku kılıcıyla havada karşılayabiliyordu. Kumar masasına bağlanmış adamın beyzbol sopasıyla kolunu bacağını kırmak nedir bunun yanında? Ver Polat’in eline joystick, tam karşıdaki 25 herif ateş edeceklerken, uyduyla 5G’den bağlanıp drone’yle lehimlesin tabancalarını alçakların eline! İnsansız Isı Silahıyla. Hani, kılıç teknolojisi eskide kaldı, gençler seyretmez, falan diye zıpçıktılığa kalkışan olursa…
Yöntemlerden çok kimlerin kolunun bacağının kırılacağı veya kılıçla doğranacağı sorun tabiî. Sıra nihayet nüfusun pürüz yaratan kesiminin halline mi geliyor? Vaktiyle çekilen telgrafta söylendiği şekliyle “hallolunma”dan bahsediyorum. (1915 Ağustos’unun sonunda Dahiliye Nezareti’nin Ankara’da Vilayet’e gönderdiği telgraf: “Vilâyât-ı şarkiyeye aid Ermeni meselesi hallolunmuşdur. Fuzûli mezâlimle millet ve hükümetin lekedâr edilmesine lüzûm yokdur.”)
E, yok hakikaten. Hallolunduysa niye leke olsun, değil mi?
1950’lerde başlayan Soğuk Savaş örgütlenmesinin, Cumhuriyet’in kuruluşu öncesinden gelen Teşkilat-ı Mahsusa düzeniyle birleşmesi, bu ülkede kendine özgü bir rejim yarattı. Bu rejim, belirleyici devlet işlerinin siyaset dışı sayılması ve asla ne halk ne de herhangi bir şekilde seçilmiş temsilcilerinin karışabileceği kanallardan yürütülmesi esasına dayalı. Bu yüzden demokrasinin haysiyeti, cibiliyeti, her zaman, seçilmemiş ama muazzam güç ve yetki sahibi, üstelik neredeyse hiçbir yasal denetim altına alınamayan, yalnız kendi teamüllerince sınırlanan bazı ekiplerin elinde. Üstelik demokrasi ve adalet kavramlarından nasibini almamış seçilmişler hep daha çok, hep daha denetimsiz iktidar arzuladıklarından, bunların suyuna gidiyor, onlardan faydalanabilecekleri yanılsamasına kapılıyor, hele iktidardan başları dönüp de hesabını zor verebilecekleri haltlar -bunlar çoğunlukla maddî çıkarlar sûretinde tezahür ediyor- yerlerse nihayet paçayı tamamen bunlara kaptırıyorlar. Pek çok mevzuda aynı kafada olmaları, şüphesiz, her şeyi kolaylaştırıyor (bkz. biraz aşağısı).
Böyle bir iktidar yapısının sürebilmesinin iki koşulu var. İlki, toplumun kendini devletin karşısında toplum olarak hissetmemesi. İkinci olarak, kendisini devletin karşısında hissetmemesi.
İlki, toplumun değiştirilmesi ve her biri öbürünce kabûlü zor niteliklerle damgalanan parçalara bölünmesi ve bunların hak, hukuk, adalet gibi insan haysiyetine dair kavramların vücut bulması için biraraya gelememelerinin garanti altına alınmasıyla sağlanıyor. Toplum, varoluşlarını birbirlerine karşı, birbirlerini öteki olarak kullanmak sûretiyle tanımlayan kamplara bölünüyor, bunlar birbirlerine düşmanlaştırılıyor, “hak sahipliği” her biri tarafından öbüründen esirgeniyor, vs… Böylece toplum, “toplum olarak nasıl birarada yaşayacağız?” sorusunu sormayı aklından geçirmekten âciz, hasım gruplardan müteşekkil hale, ne yaptığını bilen muktedirlerce oradan oraya sürüklenmeye, yoğurulmaya hazır kıvama geliyor.
İkincisi için, -bu haliyle, mevcut- devletin varoluşunu, toplum oluşturması gerekirken oluşturamayan parça parça toplulukların belirleyici kısmının asgarî yaşam şartı saymasını sağlamak gerekiyor. Kabaca örnekleyecek olursak: birilerinin kendilerine aklın yolunu, bilimi, aydınlanmayı sunduğunu vehmederek tapındığı mukaddes devlete öbürleri, ‘o olmasa minarelerden ezan okunamayacaktı’ diye secde etmeli meselâ.
Başarılı konsepttir bu. Aynı zamanda, totaliter olma özlemi çeken veya totaliterliğe geçişi yangın söndürücü gibi her an hazır bulunduran veya düpedüz totaliter bütün iktidarların ezelî-ebedî ihtiyacını da karşılar: Kendini asıl güç odağına elinden kolundan bağlayan iplerden -zincir değil, çünkü oynatılmaları gerekiyor- kurtulmak isteyen, kutsala tapınmayan, kolayca açığa çıkar, dışlanır, hedef haline gelir. Böylece toplumun devlete bağlılıkta ortak başka düşman kamplarından topluca düşmanlık görür.
“Bu devlet olmasa şimdi hacı-hocanın elinde cahil kalmıştık” ile “bu devlet olmasa ezan susmuştu”nun aynı anda varolabilmesi, şüphesiz aynı anda ikisinin de üzerine oturduğu ortak zeminin varlığına delalettir.
Hemen hiçbir siyasî hareketin mesele etmediği şey bu. Bu yüzden çok şeyimiz -uğruna bedeller ödenen mücadelelerimizin bir kısmı bile- sahte.
İşbu zeminin selameti için, hainleri helak, gönlümüzü fetheden mübarek dizinin avdetine hazırlandığımız şu günlerde, ısrar ediyorum: Polat’lar Abdülhamid’in emriyle bir yere gönderilmiş olsunlar, orada Ertuğrul’un ordusu girebilsin diye kaleyi açtırsınlar. (İlk aşıyı da Ertuğrul olsun, ama Çin aşısı olmasın.)
Zira bu yönde ilerlenmezse, bundan böyle yapılacak ideolojik pompalama, kara propaganda ve endoktrinasyon faaliyetlerinde muhtemel düşmanlar içeriden olacak. Ve Türk Millî Eğitimi’nin televizyon dizileri aracılığıyla işlerini yürüten bu popüler kanadı, “haşere”nin “kâmilen itlafı” yoluyla yapılacak “temizlik”e ruhları hazırlayacak. Zaten fazla hazır olmadıkları söylenemez.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024