Yasin AKTAY
Adalet, AK Parti’nin isminde rastgele seçilmiş bir isim değil elbet.Onu kendi ruh köküyle sürekli bağlantılı kılacak, muhalefetteyken iddia ve talep ettiği dünyanın referansı, iktidardayken aynı zamanda kendisine doğru da işleyecek iki yanı keskin bir kılıç… İktidardayken kendi iddialarında bir gevşeme hissettiğinde kendisini uyarıp tekrar kendine dönmesini sağlayacak bir uyarıcı çağrı… Ne kadar mesafe kat edilmiş olursa olsun, hala menzilden uzak olunduğunu, gidilecek daha çok yol olduğunu hatırlatacak bir tezkire…
Adalet, AK Parti’nin asıl kimliğidir ve onu gerçekleştirmenin birinci koşulu onun bize, yakınlarımıza, kendi nefsimize karşı bile olma ihtimalini her zaman varsaymaktan geçer. Sonucu aleyhimize gibi görünse bile olsa adaletten vazgeçmemek. Bir kavme, bir gruba, bir partiye olan öfkemiz bizi o kavim, grup veya partiden olanlara karşı asla adaletsizliğe sevk etmemeli. Adaleti ve ölçüyü asla terk etmemeli.
AK Parti’nin iktidara geldiği günlerde Türkiye’nin içinde bulunduğu durum hem ekonomik ve sosyal, hem siyaset ve yargıda adaletin şirazesinin kayık olduğu bir manzara arz ediyordu. Ekonomik ve sosyal adalet alanında yapılanlar hiç kuşkusuz bu adaletin tahakkukunda çok önemli bir mesafe sağladı. Bugün rakamlara bakıldığında çok önemli mesafeler kat edildiğini bize gösterdi. Açlık sınırı olan 4 doların altında toplumun yüzde 32’si yaşıyordu, bugün kimse yaşamıyor. Sağlık, eğitim ve sosyal hizmetler noktasında toplumun ulaştığı refah seviyesi her kesimin faydasına ulaştırıldı, doğru. Ama yola çıkılan noktadaki durumla karşılaştırılarak AK Parti’nin kendine teselli bulacağı ve yaptıklarıyla övüneceği bir noktada değiliz artık.
AK Parti artık kendisiyle rekabet edecek durumda olmalı ve adaletin tesisi için yeni referans noktaları oluşturmalı. Bugün adalete olan mesafeyi ölçmek için yapılmış olanlar değil, daha fazla yapılabilecek olup yapılmayanlar baz alınmalı. Beşeri ve maddi kaynakların verimsiz yönetimi adaletin daha ileri derecede tesisinin en önemli engeli. Bu konuda bile şimdiye kadar başka partilere nazaran ciddi bir fark ortaya koymuş olsa da, AK Parti’yi son zamanlarda zorlayan en önemli konunun bu olduğunu söylemek gerekiyor.
Adalet aslında her alanla ilgilidir. Her şeyin yerli yerine oturtulması, herkese hakkının yerince ve gereğince verilmesi. Kimin nerde ne hakkı olduğuna dair değerlendirmeler konusunda elbette liberal, sosyalist veya muhafazakar felsefeler bakımından ciddi farklar vardır. Bu konuda ortaya konulan program ve pratikler bakımından siyasi hareketler veya iktidarlar tasnif edilirler.
Ama AK Parti’nin bu konuda muhafazakar mı, sosyal mi, liberal mi olduğu hususunda her türlü tartışma yapılabilir. Pazar politikalarında ve azınlık hakları konusunda alabildiğine liberal bir görünüm, din ve aile konularında muhafazakar; sosyal hizmetlerin finansmanı ve sosyal devlet politikaları konusunda sosyal demokrat; demokratikleşme, ifade özgürlüğü ve insan hakları noktasında da radikal demokrat bir performans ortaya koydu.
Açıkçası bilinen ve aşina olunan hiçbir siyasi kategoriye tam olarak uymayan bu performans AK Parti’yi kendine özgü bir model olarak temayüz ettirdi. Bütün bu alanlarda izlenen politikalar ve yasal reformlar 2012-2014 yılında “Sessiz Devrim” ismiyle yayınlanan kitapta genişçe bir liste halinde ortaya konuldu.
Adalet konusunda en önemli alan tabii ki yargı alanı. “Hukukun üstünlüğünün” hukuk bürokratlarının üstünlüğü olarak anlaşıldığı ve uygulandığı bir durum Türkiye’de yıllarca adaletin gerçekleştirilmesinin önündeki en büyük engel olarak düşünüldü. Hukukun üstünlüğü adaletin tesisisin en önemli kurumsal dayanağı olmalıydı.
Hukukçuların üstünlüğü olarak anlaşılıp uygulandığında, yargı bürokrasisi kapanın elinde kalıyordu. Belli toplumsal zümrelerin elindeki yargı kurumu, kendi üstünlüğünü fiilen adalet idealinin önüne geçirmiş, askeri ve diğer bürokratik güçlerle kurduğu koalisyonla bir vesayet kurumu olarak iş görüyordu. Bunun değiştirilmesinin adaletin tesisi için ilk aşama olduğundan hareketle yargıda bir çok reformlar yapıldı.
12 Eylül 2010 yılında yapılan referandum bu alanda yapılan değişikliklere toplumsal talebin ne kadar yüksek olduğunu gösterdi. Ancak işin içinde başka aktörlerin payı zamanla anlaşıldı. Demokratikleşme ve “herkes için geçerli olacak bir adaletin tesisi” için girişilen bu büyük adım için başkaları “sadece kendilerine çalışacak bir adalet” için kolları çoktan sıvamış ve herkesten fazla hazırlıklarını yapmış bulunuyordu. FETÖ’cülerin bu yeni reform alanlarında kendi sızmaları için daha büyük bir fırsat alanı görmüş olmaları bu adalet girişimini çok büyük bir sekteye uğrattı.
Türkiye’nin yargı sistemine çöreklenmiş kadroculuk kendini FETÖ eliyle yeniden üretmiş oluyordu sadece. Bu kadroculuğun kökünün aslında çok daha geriye giden bir sızıntı alışkanlığına dayalı olduğu, yaşanan karanlık gecelerden sonra gün ağarınca bütün açıklığıyla ortaya çıktı. Yargıya yine radikal bir neşter vurma ihtiyacını hissettiren acil durum, adalet idealinin nihai olarak gerçekleşmesinin ne kadar zor olduğunu da gösterdi. Adaleti tesis etmek için hiçbir zaman çok rahat bir ortam bulamayacağımızı bir kez daha öğretti bu durum. Doğrusu, adalet, sorumluluğumuzu hatırlatan bir sınavdır ve herkes bu sınava hiç beklemediği bir anda çağrılıyor.
17-25 Aralık’ta karşımıza çıkanın ne kadarının adalet çağrısı, ne kadarının bekamıza yönelik bir tehdit ve ne kadarının bizzat adalet duygumuzun yoğun bir suiistimali olduğunu ayırt edecek feraset de bizatihi adalet melekesiydi. Bu meleke bu şekilde ortaya çıkmamış olsaydı, bugün adaletten çok daha uzak bir noktada, adaleti kendine mülk edinenlerin karanlığına mahkum olacaktık.
Yine bu durum adalet ve siyaset ilişkisinin, güç, mülk ve adalet ilişkisinin boyutları hakkında çok daha etraflı düşünmeye sevk ediyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.06.2020
6.01.2019
16.10.2019
14.10.2019
9.09.2019
8.07.2019
8.07.2019
22.04.2019
1.02.2019
25.02.2019