Yıldıray OĞUR
Başkan seçilir seçilmez asker çekme kararını vermesi bekleniyordu.
Ama öyle olmadı.
2017’de bir şey oldu ve Trump son anda Afganistan’la ilgili fikrini değiştirdi.
Washington Post’un yazdığına göre Trump’ın fikrini Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster bir fotoğraf karesiyle değiştirmişti.
O fotoğrafı muhakkak bu aralar Facebook veya Twitter’da görmüşsünüzdür.

Bu meşhur siyah beyaz fotoğraf karesinde mini etekleriyle Kabil’de yürüyen üç Afgan kız öğrenci görünüyor.
Yıl: 1972
Trump, bu fotoğrafı görünce Afganların, uğruna mücadele etmeye değmez ‘geri ve ilkel bir millet’ değil ‘bizim gibi normal’ insanlar olduğuna ikna olmuş ve tıpkı eşi Melanie gibi giyinmiş Afgan kızlarının hatırına askerlerini Afganistan’da tutmayı kabul etmişti.
Ama tek bir fotoğraf karesiyle bir ülke hakkında hüküm verecek dünyadaki tek önyargılı insan Trump değil.
Kabil’deki mini etekli Afgan kızlar fotoğrafı çok uzun yıllardır dolaşımda.
ABD’de ve Avrupa’daki anti-İslam ‘meme’lerinin en favori karelerinden biri.

Bazı sosyalistler bu fotoğrafı Afganistan’daki Sovyet destekli Komünist yönetimin ne kadar şahane ve ilerici olduğunu göstermek için kullanıyorlar.

Halbuki fotoğraf 1972’de Kabil’de çekildiğinde Afganistan Kral tarafından yönetilen anayasal bir monarşiydi ve altı yıl sonra ülke yönetimini darbeyle ele geçirecek Komünist parti PDPA’nın Meclis’te henüz sadece iki sandalyesi vardı.
Fotoğraf uzun yıllardır Türkiye sosyal medyasında da laiklik, şeriat, siyasal İslam temalı mesajlar vermek için dolaştırılıyor.
En son Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesiyle tekrar her yerde karşımıza çıkmaya başladı.
Bu fotoğraf karesiyle yan yana konan Afganistan’dan gelen son fotoğraflar eşliğinde günlerdir aynı yorumlar yapılıyor:
“Afganistan’ın bir Atatürk’ü yoktu, o yüzden bunlar başlarına geldi.”
Hızını alamayanlar “Yetmez ama Evetçiler”den girip, başörtüsü özgürlüğünü savunmuş Nilüfer Göle’nin tezleriyle dalga geçiyor, “Bunların başından sopayı eksik etmezsen sonumuz Taliban’a, Afganistan’a çıkar” tezi ve korkusu harlanıyor.
Önceki gün Sözcü “Minnetarız Atatürk”, Cumhuriyet, “Türkiye Atatürk’ün kıymetini bilmeli” manşetiyle çıktı.


Kendimizle o kadar meşgulüz ki dünyada aslında ne olduğu pek umurumuzda değil, dünyadaki her olay eğilip, bükülüp Türkiye’deki kutuplaşmanın bir argümanı haline getirilebiliyor.
Bu konuda Venezuela’daki darbeden “Hedef Erdoğan” diye Türkiye’de bir teyakkuz çıkarmaya çalışan iktidar destekçileriyle, İslam dünyasındaki her krizden çıkardığı tek sonuç cumhuriyet ve laiklik için şükür olan muhalifler arasında çok fazla bir fark yok.
Peki, gerçekten de Afganistan ve Taliban’dan bize ibret-i alem çıkarabilir mi?
O fotoğrafın izinden gidip bu soruya cevap arayalım.
Kabil’de sokakta yürüyen mini etekli Afgan öğrenciler fotoğrafını 1972 yılında Fransız Rapho Ajansı’nda (Şimdiki adı Gamma-Rapho) çalışan İsviçreli fotoğrafçı Laurence Brun çekmiş.
Fakat, bu 1972 yılında Kabil’de çektiği tek kare değil.
Laurence Brun’ün aynı günlerde Kabil’de çektiği albümdeki diğer fotoğraflara bakalım.



1972 yılında bütün bu fotoğraflar çekildiğinde Afganistan nüfusunun sadece yüzde 12.41’i şehirlerde yaşıyordu.
Üniversiteye giden ve çalışan kadınların oranı ise yüzdelik hesaplara bile giremeyecek kadar azdı.
Bugün bile Afganistan’ın sadece yüzde 26’sı şehirlerde yaşıyor. Mini etekli ve başları tamamen açık olmasa da üniversiteye giden kız öğrencilerin oranı 2019 yılında yüzde 24.8’e yükselmiş durumdaydı. Çalışan kadınların oranı ise yüzde 21.8.
Yani tek bir fotoğraf karesi 1972 yılının Afganistan’ını yansıtmadığı gibi, o Afganistan’ın bugünkünden (en azından Taliban gelene kadarkinden) daha ileri olduğunu da göstermiyor.
Peki, 1972 yılında kırsal, eğitim seviyesi düşük, muhafazakar bir toplum yapısına sahip Afganistan’ın başkenti Kabil’in caddelerinde mini etekle yürüyen Afgan kız öğrenciler nasıl ortaya çıkmıştı?
Bunun için Afganistan yakın tarihinde kısa bir gezinti yapmak zorundayız.
Afganistan ile ilgili bir hüküm vermeden önce herhalde şunu anlamak gerekiyor: Aslında Afganistan diye bizim anladığımız anlamda bir devlet hiç var olmadı.
Afganistan bugün bile hala devletten çok Kabil merkezli bir aşiretler topluluğu.
Afganistan, 19’uncu yüzyılda Rusya ile İngiltere arasında Asya’da yaşanan ve “Büyük Oyun” olarak bilinen güç savaşı sırasında bir tampon bölgeydi. Çarlık Rusyası Asya’da ilerliyordu. İngilizler 19. yüzyılda gözbebekleri olan Hindistan’ı korumak için Hindistan’la Rusya arasında yaşayan Peştun aşiretlerin ülkesini yani Afganistan’ı elde tutmak gerektiğine inanıyorlardı.
Bu amaçla İngilizler 1838-42, 1878-80 ve 1919’da Afgan aşiretlerle üç kez savaştılar.
Bugünkü Afganistan ile Pakistan arasındaki sınır da 1893’te bölgedeki Afgan/Peştun aşiretleri ikiye bölmek isteyen İngiltere’nin çektiği ve dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı’nın soyadını taşıyan 2430 kmlik Durand Çizgisi’ne dayanıyor.

Ruslarla İngiliz arasında bir tampon bölge olarak ortaya çıkan Afganistan daha sonra da SSCB ve ABD arasındaki çekişmenin ortasında kaldı.
Bu küresel iktidar mücadeleleri Kabil’deki iktidarı belirledi.
Ama Kabil’i kontrol etmek bütün Afganistan’ı kontrol etmek anlamına hiç bir zaman gelmedi.
Ülkenin kaderini hem Kabil’deki hem de Kabil’deki yönetimle aşiretler arasındaki iktidar savaşları belirledi.
Kabil ile aşiretler arasındaki iktidar savaşlarının temel çatışma konusu ise merkezi otoritenin modernleşme, merkezileşme ve Batılılaşma adımlarıydı.
Bu yüzden Afganistan dünyada mevcut durumu “bir Atatürkleri yoktu” ile açıklanabilecek belki en son ülke.
Çünkü Afganistan’ı son 120 yıllık tarihinin ilk 80 yılında Atatürk kadar yetenekli olmayan ama Atatürk gibi radikal modernleştirici liderler yönettiler.
Hatta üçünün rol modeli bizzat Atatürk’tü.
Hatta bu öykünmenin başlangıcı 19. yüzyıla kadar götürülebilir.
Afganistan’ın modernleşme ve Batılılaşma tarihi, Türkiye’nin modernleşme tarihiyle neredeyse benzer zamanlarda başladı.
19. yüzyılda Afgan kralları da Osmanlı padişahları gibi modern-merkezi devlet için reformlara girişmişlerdi.
Hatta yeni fikirlerin kaynakları ve tartışmalar bile aynıydı.
Yeni Osmanlıların en çok etkilendikleri isimlerden Cemalettin Afgani, İstanbul’a gelmeden önce Afgan kralları Dost Muhammed ve Muhammed Azam’ın danışmanlığını yapmıştı.
Afgan modernleşmesinin, Afgan milliyetçiliğinin fikir babası olan Mahmud Tarzi ise 35 yaşına kadar Osmanlı’da yaşamış, bütün fikri formasyonunu Yeni Osmanlılar ve Jön Türkler içinde edinmiş bir entelektüeldi.

Mahmud Tarzi ve eşi
1901’de kuzeni olan Habibullah Han tahta oturunca, Afganistan’a dönüp ona danışmanlık yapmış, Genç Afganlar hareketini kurmuş, Kral’ın onu başına getirdiği tercüme odasında Türk modernleşmesinin eserlerini, romanlarını çevirtip yayınlatmış, gazetesi Batı modernleşmesinin ülkedeki sözcüsü haline gelmişti.
Onun fikirlerinin etkisi altındaki Kral Habibullah, 1919’da bir av seyahati sırasında çadırında öldürülene kadar 18 yıllık iktidarı boyunca modernleşmeci ve Batıcı bir programı izledi. Kız öğrencilerin de devam edebileceği okullar açtı. Ordu ve bürokrasiyi modernleştirmek için aralarında Cemal Paşa’nın da olduğu Türkiye’den davet ettiği isimlerden danışmanlık aldı.
Bizzat kendi hayat tarzı da gayet Batılıydı, içkiye ve kadınlara düşkünlüğü yüzünden halkın da tepkisini çekmişti.

Habibullah Han, 1905’de Peşaver’de.
Muhtemelen yine küresel güç mücadeleleri nedeniyle öldürülmesinden sonra yerine gelen oğlu Emanullah Han ise Afganistan’ın bir nevi Atatürk’ü sayılabilir.
Üçüncü İngiliz-Afgan savaşında İngilizlerin yenilip ülkenin bağımsızlığına kavuşmasından sonra tahta oturan Emanullah Han sadece Atatürk’e benzemiyordu, bizzat rol modeli Atatürk’tü.
O da babası gibisi, daha sonra kendisine Atatürk’ü rehber olarak alacak Mahmud Tarzi’nin etkisi altındaydı. Tarzi’nin kızı Süreyya ile evlenmişti, yine Mahmud Tarzi’nin katkılarıyla 1923’de din ve devlet işlerini birbirinden ayıran ülkenin ilk anayasasını yaptı.
Ülkenin bayrağına Osmanlı’da da kullanılan sekiz köşeli yıldız konuldu.

10 yıllık iktidarı boyunca hayata geçirmeye çalıştığı inkılaplar da birebir Türkiye’dekilerin kopyasıydı.
Kadınlara burkayı ve peçeyi yasaklamış, insanların giyecek kıyafeti olmadığı ülkede erkeklere ceket, pantolon, kravat giyme zorunluluğu getirmiş, tatil gününü cumadan perşembeye çekmiş, mollaların devlette görev almasını, askerlerin tarikatlara gitmesini yasaklamış, okullarda ders verecek mollalara diploma zorunluluğu getirmiş, Batılı metrik sisteme geçmiş, okullar açmış, eğitimi zorunlu yapmış, 500 bin kölenin olduğu ülkede köleliği yasaklamıştı. Özellikle kadınlarla ilgili reformlarda eşi Süreyya da öncü bir rol oynamıştı.

1920’lerde Afganistan’da bir resmi tören.

1927’de Afgan Kraliyet ailesi mensupları...
Radikal reformların gazına ise 1927’de çıktığı Avrupa turundan sonra basmıştı. Tabii ki turun en çok etkilendiği durağı Atatürk’le ve onun başardıklarıyla karşılaştığı Türkiye’ydi. Hatta Bilal Şimşir’in kitabına göre Atatürk, Emanullah Han’ı reformlarda fazla hızlı gittiği için uyarmıştı.

Atatürk’ün Büyük Nutku’nu okuduğu günlerde Ankara’ya gelen Emanullah Han ve eşi Süreyya.
Avrupa turu boyunca başı açık kıyafetlerle dolaşan Süreyya’nın balolarda çekilmiş fotoğrafları ülkede isyana neden olmuştu.

Hatta bu fotoğrafları Emanullah Han’ı sevmeyen İngilizlerin uçaklarla Afganistan’ın taşrasına attığı söylenir.
Ama ülkeye döndüklerinde bu tepkilere rağmen Emanullah Han Türkiye’de ve Avrupa’da gördüklerini bir an önce Afganistan’da da hayata geçirmeye çalıştı. Eşi Süreyya kalabalığın önünde üzerindeki çadoru çıkarıp attı ve başını bir daha da örtmedi.

Emanullah Han, Avrupa gezisi sırasında gittiği Weimar Almanyası bayrağından etkilenerek ülkenin bayrağını üç renkli bayrağa çevirdi.

1928 yılında Afganistan’ı ziyaret bir İngiliz gördükleri karşısında çok şaşırmıştı:
“Afganistan modern bir devlet haline geliyor. Yeni yollar yapıldı. İyi eğitilmiş bir orduları var. Mükemmel okullar var. Metrik sistem yakın zamanda kabul edildi. Asya'nın merkezinde neredeyse yeni bir ülke doğuyor - ya da en azından eski ülke başkalaşıyor.”
Bu metamorfoz yurtdışından bir başarı hikayesi olarak görünüyordu ama ülke içinde isyana neden oldu.
İktidarını korumak isteyen Emanullah Han, tepkiler yüzünden reformları geri aldı ama bu adımlar başını açan karısını boşamasını, reformların fikir babası kayınpederi Mahmud Tarzi’yi hapse atmasını isteyen zamanın Taliban’ı Beççe-i Saka’nın Kabil’e yürüyüşünü durdurmaya yetmedi ve Emanullah Han ülkeden kaçtı.
Kabil’de bir meydanda asılarak biten Beççe-i Saka reisi Habibullah’ın kısa ve zorba yönetimi sonrası kraliyet ailesinden Nadir Han iktidarı devraldı.
Şah unvanını alıp, şeriatı yeniden ilan etti, peçe ve çador yasağını kaldırdı. Sert reformlardan uzak durdu, eğitim, sağlık alanlarında modernleşme adımları attı. Bunlar için yine Türkiye’den yardım aldı.
Nadir Şah, 1933’de rakip kraliyet ailesinin oğlu tarafından öldürülünce yerine oğlu Muhammed Zahir Şah oturdu. Ülkenin bayrağı bir kez daha değişti.

1933-73 arasında Afganistan’ı en uzun süre yöneten kral olan Zahir Şah da Atatürk Türkiyesi ile yakın ilişkiler kurdu.
İkinci Dünya Savaşı’nda tarafsız kaldı, soğuk savaş yıllarında ABD ve SSCB arasında bir denge siyaseti güttü. Türkiye Afganistan’ın BM’ye katılmasına destek verdi.
İlk havayolu şirketi, ilk banka, ilk üniversite kuruldu. Yollar, köprüler yapıldı.
1950’de Kabil Üniversitesi’ne ilk kız öğrenciler kabul edildi.

1950’de üniversiteye gitmek için otobüse binen Afgan kadınlar

1950’lerde Kabil’deki bir plak dükkanı

1950’lerde Kabil...
Özellikle 1953’de Başbakanlığa getirdiği, kuzeni ve kayınbiraderi olan Muhammed Davut Han, kadın hakları konusunda ciddi adımlar atılmasını sağladı.
Bunu yaparken El Ezher’den hocalarla işbirliği yaptı, ikna edici olmaya çalıştı. Kadınlar önce devlet radyosunda, sonra fabrikalarda çalışmaya başladılar.
En radikal adım ise 1959 yılında, 1919’da Üçüncü Afgan-İngiliz savaşında kazanılan zaferin 40. yıl kutlama töreninde atıldı. Resmi geçit törenine Kral Zahir Şah’ın eşi Kraliçe Hümeyra, kızı Prenses Begüm ve Kraliçe’nin kız kardeşi olan Başbakan’ın eşi Zamina Begüm başörtüsüz olarak katıldılar.

1959’daki resmi törenden kareler....
Din adamları ayağa kalktı, Başbakan’a kınama mektubu gönderdi. Başbakan Davut, din adamlarını davet ederek, Kuran’da burkanın yerini göstermelerini istedi.
Din adamlarının Kuran’da yerini gösteremediğini söyleyen Başbakan, bundan sonra Kraliyet ailesi mensubu kadınların başlarını kapatmayacağını duyurdu ama burkayı yasaklayan bir karar da almadı.
Kraliçe ve Başbakan’ın eşinin açılmasını diğer üst düzey siyasetçi ve bürokratların eşleri izledi.
1963 Başbakan Davut’u görevden alan Kral Zahir Şah, denge siyasetinde Batı’ya doğru açılmak için ülkeyi meşruti demokrasiye geçiren 1964 Anayasa’nı ilan etti.

ABD’nin en anti-komünist başkanı Eisenhower, 1959’da Kabil’de Muhammed Zahir Şah ile tur atarken...
Girişinde “İnsanlık ailesinin üyesi bir Afganistan”dan “insan haysiyeti ve özgürlüklerinden bahsedilen” bu modern anayasa ABD’de eğitim almış uzmanlar tarafından yazılmıştı.
Anayasayla kraliyet ailesi üyeleri kamu görevlerinden çekildi. Partilerin kurulup, serbest seçimlere izin verildi, ifade hürriyeti gibi temel insan hakları güvence altına alındı, kadınlara seçme ve seçilme hakkının da olduğu haklar verildi.
Afganistan o yıllarda Batı için Asya’da Sovyetlerin yanı başında bir müttefik ve başarı hikayesiydi.

Kral Zahir Şah, 1963’deki ABD ziyaretinde JFK’yle.
1969 Aralık ayında ünlü Amerikalı moda dergisi Vogue, “Afgan Macerası” kapağı ile çıkmıştı.

Kalabalık bir dergi ekibi bugünlerde insanların uçaklara tırmanıp kaçmaya çalıştığı Kabil Havalimanı’na inmiş, bütün Afganistan’ı dolaşıp Afgan modellerin üzerindeki, Afgan modacıların tasarımlarının fotoğraflarını çekmişti.


Afgan Macerası adlı kapağın yıldızı ise yarattığı etnik tasarımlarla Kabil’den bütün dünyaya ürünler satan genç modacı Safiye Terzi’ydi.

Aslında 1960’ların Afganistan’ı da Vogue kapaklarından ya da Anayasası’nda göründüğü gibi değildi.
Yine de 1933-73 arası Afganistan’ın son yüzyıldaki en istikrarlı dönemiydi.
Her ne kadar Kabil sınırlarını çok aşamasa da hem demokrasi hem de modernleşme yolunda adımlar atılmıştı.


Fotoğraf altı: 1960’larda Kabil...
Bu istikrarlı dönemi bitirip, kaosu başlatan ise tuhaf bir şekilde Cumhuriyet’in ilanı oldu.
1973 yılında, Muhammed Zahir Şah’ın 10 yıl önce görevden aldığı, kuzeni ve kayınbiraderi olan Davut Han, Kral’ın yurtdışında olduğu bir anda kansız bir darbeyle yönetimi ele geçirip, Afganistan Cumhuriyeti’ni ilan etti.
Kendisi de saltanat ailesinden gelmesine rağmen kendisine şah değil, devlet başkanı dedi. Tek parti rejimine geçti.
Ülkenin bayrağını ve adını bir kez daha değiştiren Davut’un iktidarını üç gün sonra tanıyan ilk ülke SSCB oldu.

Davut Han, SSCB lideri Brejnev ile...
Çünkü Davut darbeyi ordu içinde gizli örgütlenmiş komünist bir cuntanın desteğiyle yapmıştı.
İşte burada Afganistan’ın bundan sonraki tarihini kökten değiştirecek, bütün dengeleri bozacak bir parti çıkıyor karşımıza: Afganistan Demokratik Halk Partisi (PDPA).

Afgan Komünistleri...
Adında komünist kelimesi geçmese de doğrundan Sovyetler çizgisinde, Moskova’ya bağlı bir partiydi PDPA.
Ve parti birbirleriyle kanlı bıçaklı olan iki fraksiyondan oluşuyordu: Perçem (Bayrak) ve Halk.
İkisi de adlarını aynı adlı iki gazeteden alıyordu.
1966 yılında Halk gazetesini kapayan Kral Zahir Şah, bir yıl sonra Perçem gazetesinin çıkmasına izin verince, Halk fraksiyonundakiler, Perçem fraksiyondakileri işbirlikçilikle suçlamıştı.

PDPA’nın liderleri: Terakki, Emin ve Karmal.
Nur Muhammed Terakki ve Hafizullah Emin’in liderliğini yaptığı Halk klasik proleter devrimi savunuyordu, Peştun ağırlıklıydı.
Ama bir kaç fabrikanın olduğu Afganistan’da ortada ne devrim yapacak bir proleterya, ne de iktidara gelebilecek sayıda komünist vardı.
Babrak Karmal’in liderliğindeki Perçem, buradan hareketle bizdeki MDD’ye benzer bir ilerici darbeyi savunuyordu. Dar bir entelektüel ve askeri bürokratik çevrede örgütlenmiş Perçem şehirlerde yaşayan daha çok memur olan Taciklere dayanıyordu.
PDPA’nın devrimden kısa bir süre önce bile üye sayısı 5000’den azdı. 1969 seçimlerinde sadece iki sandalye kazanmışlardı. Milletvekillerinden biri Perçem, diğeri Halk fraksiyonundandı.
Sürekli birbirlerini işbirlikçilik, karşı devrimcilik, ABD ajanlığıyla suçlayan bu iki vekil (Babrak Karmal ve Hafizullah Emin) seçildikten sonra bir daha konuşmamışlardı.
Birbirleriyle konuşmayan iki fraksiyon, Moskova’yla ise sürekli diyalog halindeydi.
Her iki fraksiyon da SSCB’nin Kabil’deki esas adamlarının kendileri olduğu iddiasındaydı.
Ordu içinde örgütlenmiş Perçem fraksiyonu, SSCB’nin siyasi ve istihbari desteğiyle 1973’te “Kızıl Prens” adını taktıkları Davut Han’ın darbesine destek verip, kurulan yeni Cumhuriyet’te iktidara ortak oldu.
Davut Han, başta İçişleri Bakanlığı olmak üzere, orduda önemli pozisyonları Perçem fraksiyonun kontrolüne bırakmıştı.
Bu dönemde anti-Komünist siyasetçilere yönelik suikastlar, mollalara karşı baskılar yoğunlaştı.
Daha sonra adlarını bütün dünyanın duyacağı din adamları Burhanettin Rabbani ve Gulbettin Hikmetyar, bu sırada Pakistan’a geçtiler ve Peşaver’deki meşhur medreseleri kurarak örgütlenmeye başladılar.
Davut Han ise denge siyaseti yanlısıydı. En çok sevdiği şeyin Amerikan sigarasını, Sovyet çakmağıyla yakmak olduğunu söylüyordu.

1975’e doğru Sovyet çizgisinden uzaklaşmaya başladı. ABD ve Şah İran’ıyla iyi ilişkiler kurmaya çalıştı. Bu Davut’a yatırım yapmış SSCB’yi ve ülke içindeki Sovyet uzantısı komünistleri kızdırdı.
1977’de Davut yeni bir anayasa ilan etti, İslam ve Sosyalizmi birleştiren bir ideolojiye sahip kendi partisini kurdu. Devletin adını, bayrağını ve marşını bir kere daha değiştirdi.

Darbe sırasında işbirliği yaptığı komünist PPDA taraftarlarına yönelik devlette büyük bir tasfiye başladı.
1978 yılında Perçem grubunun ideologlarından Mir Ekber Khyber bir suikast sonucu öldürüldü. Katili bulunamadı.
Cenazesi Davut karşıtı bir gösteriye döndü. Davut karşıtlığı Perçem ve Halk gruplarını birleştirmişti.
Davut, cenazeden sonra komünistlere yönelik büyük bir tutuklanma dalgası başlattı.
Tutuklananların çoğu ordu içindeki güçleri bilinen Perçem fraksiyonuna yönelikti. Perçem grubunun lideri Babrak Karmal SSCB’ye kaçtı. Halk fraksiyonunun lideri Nur Muhammed Taraki tutuklandı. Halk fraksiyonun iki numaralı ismi Hafizullah Emin ise ev hapsine alındı.
Davut, hayatının hatasını burada yaptı. Çünkü tecrübelerine dayanarak orduda Perçem grubunun örgütlü olduğunu zannediyordu halbuki devri iktidarında Halk fraksiyonu da orduda örgütlenmişti.
Ev hapsindeki Hafizullah Emin, oğlu aracılığıyla önce Moskova’dan onayı aldı, daha sonra Hava Kuvvetleri Komutanı olan komünist general Abdül Kadir’e darbenin talimatını iletti.
27 Nisan 1978 günü Kabil sokakları dolduran askerler ve silah sesleriyle uyandı. Askeri jetler Devlet Başkanlığı sarayını bombaladı. Devlet Başkanı Davut Han, ailesi ve yanındakilerle birlikte darbecilere direndi. Askerler saraya girdiklerinde Davut Han ile birlikte ailesi ve çevresinden 80 kişinin cesediyle karşılaştılar ve onları toplu mezara gömdüler.
Adını Fars takviminin ikinci ayı Sevr’den alan Sevr Darbesi ya da Devrimi ile komünistler yönetime el koydu.

Ülkenin adı ve bayrağı bir kez daha değişti. Demokratik Afganistan Cumhuriyeti ilan edildi.
Moskova’nın girişimleriyle Halk ve Perçem fraksiyonları birleşti.

Devrim Konseyi başkanı Halk fraksiyonu lideri Terakki, yardımcısı Perçem fraksiyonu lideri Karmal, Dışişleri Bakanı ise Amin oldu.
Ama üç ay sonra fraksiyon kavgaları yeniden başladı. Perçem grubunun darbe hazırlığı içinde olduğu ortaya çıkınca yeni tasfiye dalgası başladı. Karmal yurtdışına kaçtı.
Bu arada ülkenin bayrağı bir kere daha değiştirildi.
Perçemcilerden kurtulunca Kızıl bayrağın üzerine Halk fraksiyonun sembolü yerleştirilip yeni Afganistan bayrağı olarak kabul edildi.



Halk fraksiyonu devrimlerin gazına bastı. Üç kesim hedefdeydi; ‘Karşı devrimci’ Perçemciler, ‘gerici’ İslamcılar ve aşiretler...
Toprak reformu, peçe ve burka yasağı, kızlara zorunlu eğitim adımlarına karşı Mart 1979’da Herat'da büyük bir ayaklanma başladı.
Afgan yönetimi ayaklanmaya karşı Sovyetlerden destek istedi ama Moskova, Kabil’deki komünistlerin Afgan toplumunun gerçekleriyle uyuşmayan radikal adımlar attığını düşünüyordu, destek vermedi. Bunun üzerine Kabil yönetimi Herat’ı karadan ve havadan bombaladı, 25 bin insan hayatını kaybetti.
Sertlik politikalarının arkasındaki isim rejimin iki numarası Hafizullah Emin’di.

Hafizullah Emin, SSCB Dışişleri Bakanı Andrey Gramyko ile 1978’de.
Masasının üzerinde Stalin’in resmi duran Emin’in Sovyetlerden gelen yetkililer sertlik politikalarını eleştirince Stalin’e dönüp, “Yoldaş Stalin sosyalizmi nasıl kurduğunu göster bize” dediği söylenir.
Bu görüş ayrılıkları ikisi de Halk fraksiyonundan olan Terakki ve Emin’in karşı karşıya gelmesine neden oldu. Birbirlerini işbirlikçikle, karşı devrimcilikle suçluyorlardı. Her ikisi de Moskova’nın esas kendisinin arkasında olduğu iddiasındaydı.
Ama esas patron olan Moskova ise Emin’in artan gücünden rahatsızdı.
Pravda gazetesinde Emin’in Afganistan’ın yeni lideri olmaması gerektiğini söyleyen yazılar çıktı. Sovyet yetkililer Kabil ziyaretlerinde sadece Terakki ile görüşmeye başladılar.
Emin de buna tepki olarak o sıralarda artan Moskova-Pekin geriliminden yararlanarak Çin’e sıcak mesajlar göndermeye başladı.
Emin, çok içtiği ve çok yaşlı olduğunu söyleyerek Terakki’nin görevden istifasını istiyordu.

Birbirlerinin sonunu getiren PDPA liderleri Karmal, Terakki, Emin...
13 Eylül 1979 akşamı Terakki, Emin’i Başkanlık Sarayı’nda yemeğe çağırdı, yanında Sovyet yetkililer de vardı. Amin beraberindekilere saraya girdiğinde korumalar üzerlerine ateş açtılar. Yanındaki danışmanı öldürülen Emin, Savunma Bakanlığı’na kaçtı, orduya yönetime el koyma ve Terakki’yi tutuklama talimatı verdi.
Terakki tutuklandı. Sovyetler Terakki’ye zarar verilmemesini istedi. Emin, Brejnev’le görüştü. Görüşmeden onun çıkardığı sonuç Brejnev’in arkasında olduğu ve Terakki’yle ilgili kararı kendisine bıraktığıydı. 8 Ekim 1979’da 71 yaşındaki Terakki, eski yoldaşı Emin’in talimatıyla yastıkla boğularak öldürüldü. Gazeteler sağlık sorunları nedeniyle öldüğünü yazdılar.
Emin, Afganistan’ın başına geçti.
Kısa tek adam yönetiminde zamanında çok zulüm ettiği ülkedeki İslami çevrelerle ve aşiretlerle ilişkilerini düzeltmeye çalıştı
Sevr Devrimi’nin tamamen İslam’a uygun olduğunu iddia etti, herkese din özgürlüğü vaat etti, konuşmalarında sı sık Allah deyip, Kuran’dan örnekler verdi. Camileri tamir ettirip, Ulema’nın desteğini kazandı. Aşiretlerle ilişkileri düzeltmek için yerel kıyafetler giydi.
Ama içeride halkla ilişkilerini düzeltirken, dışarıda en büyük destekçisi Sovyetlerin onu gözden çıkardığının farkında değildi.
Terakki’nin öldürülmesinden çok rahatsız olan Brejnev, Emin’in devrilmesi talimatını vermişti.
Emin, üç aylık kısa iktidarında arkasında KGB olan suikast girişimi ve zehirleme girişimlerinden kurtuldu. Ama hala bu girişimlerin arkasında Sovyetlerin olduğu iddialarına katılmıyordu.
27 Aralık 1979 akşamı sarayda misafirleri için verdiği bir yemek sırasında birden masanın etrafındakiler tek tek bilinçlerini kaybedip düşmeye başladılar. Çoğunun ölümünü izledi. Onu zehirden kurtaran ise yemekle birlikte içtiği Coca Cola olmuştu.
Fakat hala bu işin arkasında Sovyetler olduğunu kabul etmek istemedi.
O gece Sovyet tankları Kabil’e girdi. Saraya giren askerlerin etrafa rastgale açtığı ateşte Emin ve ailesi öldürüldü.
Sabahında Kabil Radyosu’nda konuşan konuşmacı; “İşkence makinesi Emin’in yok edildiğini” açıkladı. Konuşan kişi sürgündeki Perçem grubunun lideri Babrak Karmal’di.
Sovyetler Afganistan’ı işgal ederek fraksiyon kavgasına girmişti. Sürgünden getirilen Babrak Karmal, yeni devlet başkanı oldu.

Babrak Karmal, Brejnev’le...
Gelir gelmez ülkenin bayrağını değiştirdi. Kızıl bayrağın üzerinden Halk fraksiyonun logosunu çıkarıp, Perçem fraksiyonun logosunu koydu.

Afganistan, komünist partisinin 1978’de darbesinden sonra geçen üç yılda partinin fraksiyonları arasındaki kavgada üç darbe yaşandı, üç devlet başkanı öldürüldü, en az 50 bin kişi tutuklandı, en az beş bin kişi öldürüldü ve nihayetinde bu fraksiyon kavgaları yüzünden ülke işgal edildi.
Bu arada 1980’de komünist yönetim ülkenin bayrağını bir kere daha değiştirdi.

Peki, Kabil’de olup bitenleri izleyen geri kalan Afganlar ne yaptı?
Komünistlerin ülkeyi soktuğu kaos, İslam’a ve geleneklere açtıkları savaş, aşiretlere yönelik baskıları, bitmeyen fraksiyon kavgaları sonunda ülkenin Sovyetler tarafından işgal edilmesi tabii ki Peşaver’deki İslamcıların prestijini ve gücünü artırdı.
İşgale karşı direnişin ideolojisi İslamcılık oldu.
İşgale karşı cihad burada örgütlendi.
Bunu yaparken de yanlarında başka bir süper gücü buldular: ABD.
ABD’nin Afganistan’daki Sovyet rejimine karşı operasyonun merkezi ise Nebraska’daki Nebraska Omaha Üniversitesi’ydi.

Bu üniversite bünyesinde 1972 yılında kurulan Afganistan Çalışmaları Merkezi, CIA’in Sovyetlere karşı Afgan operasyonlarının da merkezi haline geldi.
80’ler boyunca pek çok Afgan liderin yolu Nebraska’dan geçti.
https://www.chicagotribune.com/nation-world/sns-worldtrade-university-ct-story.html

Öyle ki Peşaver’deki okullarda okutulan kitaplar ve müfredat bu merkez tarafından hazırlanıp, basıldı.
Kitaplar Sovyetlere karşı cihad propagandasıyla doluydu. Çocuklar için hazırlanan kitaplarda bile C harfinde Cihad anlatılıyor, sayılar bıçak, silah, bombalarla öğretiliyordu.
Bu medreselerin talebelerinin kurduğu Taliban, UNO kitapları adı verilen ABD’de hazırlanan bu kitaplarla yetiştiler.
Daha sonra ABD, mücahitlere kitap dışında da malzemeler verdi: Stringer füzeleri, ağır silahlar...
Mücahit liderler bizzat 1985 yılında Reagan tarafından kabul edildi.

Bu arada reform yapan Sovyet destekli Necibullah rejimi de 1987’de ülkenin bayrağını bir kere daha değiştirdi, bayraktan kızıl yıldızı çıkardı.

9 yıl süren işgalde; mücahitler cephesinde 100 bin Afgan, 15 bin Sovyet askeri ve 18 bin Komünist yönetim yanlısı Afgan asker öldü.
1989’da Sovyet imparatorluğu da imparatorluklar mezarlığına gömülerek ülkeden çıkmak zorunda kaldı.
Ama bu zaferden sonra da mücahit gruplar arasında savaşlar başladı. 1992-1996 arası ülkenin adı bir kez, bayrağı üç kez daha değişti.


Bu savaşlar sırasında yine Peşaver’deki o medreselerden Taliban doğdu.
Taliban’ın 1996-2001 arasındaki yönetiminde ülke El Kaide’nin üssü haline geldi. Taliban yönetimi sırasında da ülkenin adı bir kez ve bayrağı iki kez değişti.

Sonrası malum.
11 Eylül saldırıları, ABD’nin işgali, işgal kuvvetlerinin sivil katliamları, Taliban’ın sivil katliamları...
Son 20 yılı hepimizin gözü önünde oldu. 20 yıllık işgalin bilançosu da ağır: 50 bin Afgan sivil, 66 bin Afgan askeri, 52 bin Taliban militanı, 2448 ABD askeri, 1144 diğer NATO askeri, 71 gazeteci...
Ülke bu 20 yılda da altı kez daha bayrağını değiştirdi.
Yani karşımızda son 120 yılda 10 kez isim, 30 kez bayrak değiştirmiş, üç imparatorluğa karşı yüz elli yıldır sürekli savaş halinde olan, 20 ayrı millet, 40 ayrı dil konuşulan, yüzde 70’i hala kırsalda yaşayan, her şeyin Kabil’de olup bittiği, önce Rusya-İngiltere, sonra SSCB-ABD arasında sıkışmış, dış müdahalelerle dengesini kaybetmiş, dünyada hiç bir yere benzemeyen, kimsenin ders çıkaramayacağı, hiç bir yerle kıyaslanamayacak bir ülke var.

Afganistan’ın bayrağı ve adı son 120 yılda 23 kez değişti
Böyle zor bir ülkede radikal modernleşme deneyimleri Kabil ve bir kaç şehrin dışına çıkamadı, daha radikal modernleşme adımları geleneğin sert kayalarına çarptı, orduda örgütlenip darbeyle devrim yapan komünistlerin neden olduğu kaos ve işgal ülkedeki direnişin İslami rengini belirledi, ABD işgali ise bu rengin iyice koyulaşmasına neden oldu. Ve sonuç; Taliban...
Muhtemelen İranlı mollalar bile Taliban ve Afganistan’a bakınca Humeyni’ye İran Devrimi için dua ediyordur.
Atatürk’ün ve laikliğin değerini bilmek için Taliban’ı ve Afganistan’ı ibret-i alem olarak göstermeye gerek yok.
Yani karşımızda ibret-i alem çıkarıp, şükredeceğimiz değil, bu insanlar neler yaşamış böyle deyip üzülüp anlamaya çalışacağımız bir ülke var..
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları



































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.12.2025
23.12.2025
17.12.2025
15.12.2025
10.12.2025
9.12.2025
6.12.2025
3.12.2025
1.12.2025
24.11.2025