Yusuf Ziya DÖGER

General Muğlalı ve Kürdler (3)
7.01.2016
1921

 Koçuşağı ve Pêçar Tedip ve Tenkil Harekâtlarında Mustafa Muğlalı[1]

Muğlalı’nın Elazığ Havali Komutanı olarak ne zaman görevlendirildiği konusunda yazılı bir metne rastlamak mümkün olmadı[2]. Lakin Doğu cephesi komutanlığı emrine 18 Şubat 1922 tarihinde atandığına dair bilgiler yaşam öyküsünde yer almaktadır. Ancak “19 Eylül 1926 tarihinde karar verilen Koçuşağı tedip harekâtının icrasına, Elâzığ ve Havalisi Komutanı Kurmay Albay Mustafa Muğlalı memur edilir[3]” ifadesi onun daha önceden bu göreve atandığına ve yöreyi tanıdığına delalet etmektedir. (Yerel anlatımlarda Şeyh Said Harekâtı sırasında Elazığ’da görevli olduğu ifade edilmesine rağmen yazılı kaynaklarda bu konuda herhangi bir bilgiye rastlamak mümkün olmadı. Eğer o dönemde burada görevli ise de kendisine üst düzeyde sorumluluk verilmediği için kaynaklarda ismi geçmemektedir.) Kendisine tevdi edilen bu görevin icrasına 7 Ekim’de başlayıp 30 Kasım 1926[4] da bitirmiştir. Muğlalı, Koçuşağı Tebdil Harekâtı’nda devletin yöre üzerindeki gücünü pekiştirmeyi hedefleyen ve istediği prestije ulaşmak için halka yönelik uygulamalarda sınır tanımayan bir Miralaydı.

Miralay rütbesiyle görev yapan Muğlalı bu dönemde devlet nezdinde oldukça önemli görevlere imza attı. Bu olaylardan bir tanesi de Dersim (Çemişgezek ve Hozat) bölgesinde etkin olan Koçuşağı Aşireti'ne yönelik 'tedip' (uslandırma, terbiye etme) harekâtıydı. Devlet, özellikle 1925'teki Şeyh Said hareketinden sonra bölgede nüfuz sahibi olan etkili Kürt aşiretlerine şüpheyle bakıyordu ve bu aşiretlerin devletle ilişkileri zaten sorunlu olması ise onlara daha da şüpheyle bakmasına yol açıyordu.

Koçuşağı Aşireti’nin yörede özerk davranma eğiliminde olması devlet nezdinde terbiye edilmesi gerekenler sınıfına dâhil edilmişti. Koçuşağı Aşireti yıllardan beri belli bir özerklik içinde ve devletin otoritesinin fazla hissedilmediği Dersim yöresinde varlığını sürdürüyordu. Bu durumundan rahatsız olan devlet, Şeyh Said Harekâtı sonrasında 1925'te yürürlüğe konulan Şark Islahat Planı kapsamında Koçuşağı Aşireti'ne de yöneldi. Şark Islahat Planı çerçevesinde Kürtlere karşı tedip ve tenkil (topluca nakil etme, topluca tepeleme ya da uzaklaştırma) harekâtlarının geliştirilmesi temel amaçtı.

Bu amaç çerçevesinde Kürdlük bilincinin tamamen yok edilmesi ve Kürdlerin Türkleştirilmeleri önceliğe alınmıştı. Buna direnç gösterenlerin ise ortadan kaldırılarak diğerlerinin yüreklerine korku salmak, böylece onları terbiye etmekti. Bu amaçla başta dil yasağı olmak üzere Kürdlüğü canlı tutacak her şeyin yasaklanması, yoğun bir asimilasyon sürecinin başlatılması öngörülmüştü. Kürdlerin terbiye edilmesi(tedip), bu uygulamalara karşı isyan edebilecek Kürdlerin imha edilmesi, geriye kalanların da Batı illerine sürgün edilerek yerlerine Türk nüfusun yerleştirilmesi gibi amaçları barındıran Şark Islahat Planı[5], uzun yıllar boyunca sistematik bir şekilde ve vahşi uygulamalar eşliğinde yürürlükte kaldı.

Muğlalı komutasında başlayan Koçuşağı Tedip Harekâtı’na giden sürecin altında devlet erkânı tarafından hazırlanan raporların olduğu görülmektedir[6]. Hazırlanan bu raporlar doğrultusunda harekâta 19 Eylül 1926 yılında karar verilir. Devlet Koçuşağı bölgesinin arazi yapısını da dikkate alarak ilk darbeyi vurup sersemletmek amacıyla önce uçak bombardımanına başvurmuştur. “Ekim 1926  Pazartesi günü fecirle beraber ilkin tayyare filosu faaliyete başlayacak ve tayyareye ait görevin bitiminde yani tayyarelerin çekilmesinden sonra, aşiret grupları aynı zamanda kendilerine verilen istikametlerde taarruza geçecek ve Hadişar deresi doğu sırtlarındaki Türk Milisleri ile Şavak Aşireti….[7]“ Öncelikle belirtilmesi gereken nokta uçaklarla bombardımana tabi tutulan kesimin sivil halk ve köyler olduğunu dikkatten kaçırmamak gerekir. Çünkü söz konusu edilen Koçuşağı Aşireti belli bir mıntıka içerisinde meskûn olan bir aşirettir. Buradan da anlaşılacağı üzere, Muğlalı’nın yeni rejimin dipçiğini halka göstermekte ve halkı sindirmekte kararlı olduğudur. Daha önce hazırlanan raporların dikkate alındığı görülmekte ve Muğlalı kendisine güven duyulmasını sağlamak amacıyla acımasız katliamlara girişmekte herhangi bir beis görmediği görülmektedir.

Muğlalı’nın Koçuşağı Aşireti üzerine giderken, Kürdler arasında tarihsel derinliği olan mezhepsel farkı iyi kullandığına delil olarak Sünni Kürdlerden oluşan Şavak Aşireti’nden milis güçleri oluşturmasıdır. Ki burada dikkati celp eden şey, Türk Milisleri ile Şavak Aşireti’nin ayrı ayrı telaffuz edilmesidir. Çünkü Şavak Aşireti bölgedeki Koçuşağı Aşireti’ne komşu olan suni Kürdlerden oluşmaktaydı.  Devletin demir yumruğunu temsile soyunan Muğlalı burada Kürdler arasındaki mezhep farkından yararlanarak Kürdleri bloklaştırmıştır. Harekât planlamasının bizzat Muğlalı tarafından yapıldığı Genelkurmay’ın yayınladığı 1924-1938 Cumhuriyet Ayaklanmaları adlı kitapta ifade edilmektedir.

Muğlalı’nın gücünden istifade ettiği bir diğer kesim ise bölgeye zamanında yerleştirilmiş olan Türklerden oluşturduğu milis güçleridir.  Bu durum ise devletin yörede etnik köken farkını öne çıkararak kendi gücünü pekiştirmeye çalıştığının göstergesidir. Koçuşağı Aşireti’ne yönelik gerçekleştirilen tedip harekâtında Muğlalı’nın görevlendirilmesi, onun kişiliğini tez konusu olarak ele alan Barış Ertem tarafından şu şekilde gerekçelendirilmiştir.

“… Bütün bunlardan da anlaşılabileceği gibi, Koçuşağı Aşireti, bölgede Devlet ve Hükûmet için ciddi bir sorun ve sürekli bir tehlikedir. Böyle bir aşiretin tedibine Mustafa Muğlalı’nın görevlendirilmesi de bu sebeple olabilir. Muğlalı, kendisi için 32 yıl sonra hazırlanacak olan ayrıntılı tahkikat raporunda, “ cebbar, gayyur ve bilhassa çok sert bir kumandan “ olarak tanımlanmıştır. Muğlalı’nın bu özellikleri, 1926 yılında yapılacak böyle bir tedibat harekâtı için gerekli özellikler sayılabilir. Muğlalı, 1926 yılında albay rütbesindeyken de sözü edilen bu özelliklere sahiptir. Bu özellikleri sebebiyle de, bu sorunlu aşiretin tedibi amacıyla görevlendirilmek için seçilmiş olması mümkündür. Ayrıca, bu tarihte Muğlalı, Elâzığ ve Havalisi Komutanı’dır. Daha sonra verilecek olan bilgilere bakılırsa, komutanı bulunduğu Elâzığ Havalisi de, bazı eklemeler yapıldığında, böyle bir tedibat harekâtı için gerekli askerî güce sahip görünmektedir[8].”  

28 Kasım 1926’da Havali Komutanı Muğlalı’nın cephe komutanlarına gönderdiği mesajın içeriğine bakıldığında Koçuşağı ve Dersim bölgesinin devlet nezdinde ne anlama geldiği ifade edilirken, zımnen de olsa oranın aslında bu Aşiretin vatanı olduğu belirlemesi yapılıyor. Ancak Koçuşağı Aşireti’nin yöredeki diğer aşiretler nezdinde itibarsızlaştırılması ve bu aşiretlerin desteğinin devlete yönelmesini sağlanmak için kullanılan kangren ve çıbanbaşı ifadeleri, amaçlananın önce ayrıştırma oluşturup sonrasında ise tek tek imhaya yönelme olduğu görülüyor. Doğrusu burada sorulması gereken şey; neye ve kime yönelik çıbanbaşı veya kangren oluşturmaktaydılar? Elbette buna verilecek cevap, yeni rejimin uygulamak istediği tek tipleştirme anlayışını benimsemek istemedikleri için ötekileştirici ifadelerle tanımlanıp katliama maruz bırakılmalarıdır.  Muğlalı’nın 28 Kasım 1926 yılındaki cephe komutanlarına verdiği mesaj şudur.

“Öteden beri Dersim’in yenik olmayan aşireti ve milli kahramanlarının adını taşıyan Koçuşağı haydutlarının son sığınağı olan Kılabuz deresini temizleme ameliyesi son bulduğu, saat 17,30’da Kuzey cephe komutanlığına bildirilmektedir. Aziz vatanımızın bağrında adeta kangren haline gelmiş bir çıbandan başka bir şey olmayan bu canavar grubun yok edilmeleri hususunda Cephe ve bölge komutanlıkları başta olmak üzere tekmil arkadaşlarıma katlandıkları güçlük ve sarf ettikleri mesai nedeniyle bütün kalbimle teşekkür eder, her kaya arkasında, her meşe dibinde, her kaya kovuğunda, her mağara içinde asi arayarak en işlek ve en tehlikeli mıntıkalarda dolaşmak, en müşkül anlarda dahi sarsılmaz bir imanla ölüme karşı yürümek suretiyle gösterilen fedakârlığı takdiri ve vicdani borç bilirim…[9]

Koçuşağı Aşireti'ne yönelik girişilen kıyımda uçakların kullanıldığı harekât kapsamında Aşirete ait tüm köy ve mezralar bombalanmak ve yakılmak suretiyle yerle bir edilmiştir. Aşiretin toplam nüfusunun en az beş bin civarında olduğu ve bunlardan çok azının hayatını kurtarabildiği ifade edilmektedir. Kurtulabilenlerin çoğu Dersim yöresindeki diğer aşiretlere sığınmak zorunda olan kadın ve çocuklardan oluşmaktaydı. Ele geçirilen hiç kimsenin af edilmediği, Muğlalı’nın 28 Kasım’daki mesajından net biçimde anlaşılmaktadır. Geride kalan aşiret mallarına el konulmuş veya milislerin talan etmesine göz yumulmuştur.

Koçuşağı Aşireti’ne yönelik tedip harekâtının tarihi, dikkatlerden kaçırılmaması gereken bir başka ayrıntıdır. Devletin seçtiği bu tarih kışın başlangıcıdır. Bunun anlamı ise tedip sırasında olur da herhangi bir şekilde hayatını kurtarma imkânı elde edenlerin zorlu kış şartlarında evsiz, yurtsuz ve aç bırakmak (ki mallarının talan edilişi ve evlerinin yakılması göz önüne alınmalıdır) suretiyle yok olmalarına yol açmaktı. Ki harekâtın kış arifesinde olması yaşamda kalanlar için başka sorunları birlikte getirmiştir. Bölgenin çetin kış şartlarında yiyeceksiz ve barınaksın kalan halkın telef olması amaçlanmıştır. Bu yeni rejimin halka gözdağı verme niyetini açıkça ortaya koymaktadır.

Pêçar Tedip ve Tenkil Harekâtı’nda Mustafa Muğlalı[10]

Türkiye Cumhuriyeti’nin tesis etmeye çalıştığı yeni rejim kendisini garantide görmediği için halk nezdinde güç ve imha politikalarıyla kendisini koruma reflekslerini gösteriyordu. Bunu gerçekleştirecek elemanların da gaddar ve acımasız olmaları gerekiyordu. Koçuşağı Aşireti’ni 1926 yılında tepeleyen ve Ankara nezdinde imaj tazeleme imkânı bulan Mustafa Muğlalı bu iş için biçilmiş kaftandı. Muğlalı’yı artık yeni bir görev bekliyordu. Yeni görev ona hem ek prestij kazandıracak hem de yeni rejimin yılmaz bekçisi olduğunu kanıtlama imkanı sağlayacaktı.

Koçuşağı’nda Ankara’nın beklentilerini karşılayan ve yörede devletin demir yumruğu[11]  olduğunu kanıtlayan Muğlalı, Şeyh Said Hareketi sonrasında ele geçirilemeyen Şeyh’in askerlerini ve onların yöresini terbiye etmeye memur kılındı[12]. (Pêçar ve çevresine düzenlenen tedip ve tenkil harekâtına gerekçe oluşturan olayın Lis Dağı Çatışması olduğu Şeyh Said Hareketi sonrası Pêçar Tenkil Harekâtı /1927 adlı çalışmamızda detaylı biçimde ortaya konulmuştur.)

Lis Dağı çatışmasıyla hükümet ve ordunun sarsılan prestijinin yeniden tesisinden söz edilirken Şeyh Said Başkaldırısı sonrası Xancık (Xoncuk) bölgesinde faaliyet gösteren Kürd gruplarından Emer-i Faro ve Şeyh FaxriBukarki komutasında 1926 yılında Lis dağında bozguna uğratılan 25. ve 2. Süvari alaylarının karşılaştığı acı sonun devlet nezdinde oluşturduğu kin ve öfkenin yeniden sahneleneceğine delalet etmekteydi. Ki bu olaydan önce Mustafa Muğlalı Elazığ Havali Komutanı iken Peçar Tenkil Harekâtı için istihbarat çalışması amacıyla 7. Kolordu Komutanı Mürsel Paşa tarafından görevlendirilerek bölgeye gönderilir. Elde ettiği bilgiler çerçevesinde uygulamaların gerçekleştirilmesi için de harekâtın genel komutanı olarak atanır. Harekât süresince komuta merkezini Lice de oluşturur ve harekâtı yönetir.

Cumhuriyet rejimiyle ortaya çıkan tek tipleştirme politikalarının inkârcı ve imhacı anlayışının kaynaklık ettiği Kürd ve Kürdistan sorunun da öne çıkan isimlerden bir de Mustafa Muğlalıdır. Onun devlet nezdinde yıldızının parlaması Kürdlere yönelik uygulamalarıyla olmuştur. Kürd ve Kürdistan sorunu üzerinde kafa yoran herkesin karşılaşacağı muhtemel isimlerden biri de mutlaka Mustafa Muğlalı olacaktır. Muğlalı Kürd ve Kürdistan sorununda üç yerde en önemli figür olarak yer almaktadır. Koçuşağı Tenkil Harekâtı, Pêçar Tenkil Harekâtı ve Otuz üç Kurşun Vakası’nın baş aktörüdür. 1926 yılındaki Koçuşağı ve 1927 yılındaki Pêçar Tenkil Harekâtlarındaki acımasız uygulamaları ona Aralık 1930 yılında gerçekleşen Menemen olayı’nda Divan-ı Harp Mahkemesi Başkanı olması imkânını sağlamıştır[13]

Bu satırlarda söz konusu edilen roller Koçuşağı ve Pêçar Tenkil Harekâtları ile Menemen ve Van Özalp’taki Otuz Üç Kurşun olayında üstlendiği rollerdir. Devletin bu cebbar komutanı Kürdlere yönelik gerçekleştirilen Koçuşağı ve Pêçar harekâtlarındaki performansı ile 1927 yılında tümgeneral rütbesiyle taltif edilmiştir. Bunun hangi gerekçeye dayandığını yine Barış Ertem’den okuyalım.

“Muğlalı’nın yönettiği ve temizlik amaçlı bu harekât -Pêçar Tenkil Harekâtı- amacına ulaşmıştır. Hükümet’in bu bölgede sarsılmaya başlayan nüfus ve itibarının iadesi sağlanmıştır.   Harekât boyunca, Muğlalı’nın emriyle asilere karşı yoğun şiddet kullanılmış, bu da harekâtın başarısında önemli rol oynamıştır. Tedipten kurtulabilen az sayıdaki eşkıyalar da yersiz kalmış ve etkisiz hale gelmiştir. Bu bakımdan harekât Hükûmet lehine faydalı olmuştur. 

Harekâttaki sert tavırlarıyla Muğlalı, sert bir kumandan olduğunu da bir kez daha göstermiş, harekâtın başarısı da O’nun bu özelliğinin bu ve benzer düzen sağlama amaçlı harekâtlarda yararlı olduğunu kanıtlamıştır. Daha önce yönettiği Koçuşağı tedip harekâtında da benzer tavırlar gösteren Muğlalı nın, Hükûmet’in ve ordunun nüfuzunun azaldığı ve prestijinin sarsıldığı bir zamanda özellikle göreve çağırılması da bunu açıklamaktadır.[14]

Muğlalı harekâtın icrasında, asi güçlerinin (resmi söylemle) bulunduğu bölgenin geniş bir şekilde çevrilmesi ile harekete geçmek ve sonradan bu çemberi yavaş yavaş daraltarak asileri tamamen imha etmek fikrini uygun bulmuştur[15]. Ancak, yöredeki arazinin geniş ve yapının önemli bir kısmının dağlık olması fikrini değiştirmesine sebep olmuştur. Çünkü gerçekleştirmeyi hedeflediği harekâtta bu planlama ile başarı elde edemeyeceğini düşünmüştür.

Buna göre, Muğlalı, ilk olarak arazinin daha engebesiz olan kısmını güçlü müfrezelerle işgal etme yöntemine başvurmuştur. – Aslında yaptığı plan köyleri muhasara altına alarak kadın, çocuk ve yaşlı demeden ele geçirdiği tüm insanlara evlere doldurarak yakma planıydı -  Bundan amaçladığı şey, kendi demiyle; asilerin morallerini bozup kayıp hem çevreden uzaklaşmalarını önlemek hem de köylerde kalanları koruma endişesine düşmelerini sağlamaktı. Böylece direnişçi Kürd gerillalarının daha büyük kayıplar vermelerini sağlamak istemiştir. Sağ kalanları ise oluşturulacak özel takip birlikleriyle arazi taranması, bulunanların  -asilerin- imhası yoluyla temizlenmesi planını daha uygun bulmuştur.[16]

Harekât’ın üç aşamaya ayrıldığı[17] ve Harekât’ın birinci safhasında -7/12 Ekim- Lice’nin doğusu ve kuzeyinde yer alan tüm köyler hedef alınmıştı. Lice’nin doğusu yerel halk tarafından Koçeran, kuzeyi ise ZazayênpiştaLicê olarak tanımlanır. İkinci safhada ise -13/22 Ekim- birinci safhada harekâtın yöneldiği alanın kuzeyinden Murat Nehri esas alınarak Genç ilçesinin doğusundaki tüm köyler, Solhan sınırına hedef alınmıştı.Üçüncü safhada ise -24 Ekim 17 Kasım- Koçeran bölgesinin güney kısmı -Kulp, Lice, Silvan üçgeni- Hüvêydan ve Lice’nin batısındaki köyler ile Hani-Piran çizgisi esas alınarak, batıda Ergani-Gulaman üzerinden bir çizgi ile Gülüşkür köprüsünden Genç’e kadar olan bölgenin Murat Nehri çevresi hedef alınmıştı[18].

Tıpkı Koçuşağı Tedip Harekâtı gibi Pêçar Tenkil Harekâtı da kış aylarının başlangıcına denk getirilmiştir. Bunda amaçlananın herhangi bir şekilde sağ kalanların zorlu kış şartlarında yaşamlarının yitirmelerini sağlamaktı. Devletin bu insanları suçlu veya suçsuz olarak ayırmadığının en önemli kanıtı bu olsa gerek. Çünkü harekât sırasında 280 köyün yakılıp yıkıldığı bizzat Genelkurmay belgelerinden açığa çıkmıştır. Evsiz ve yurtsuz kalıp malları talan edilen bu insanların zor kış şartlarında yaşam mücadelesini sürdürmeleri elbette zordu ve devlet onların önüne bu zor seçeneği koymuştu. Ki uygulamanın resmi emrinin ve harekât zamanını belirleyen Mustafa Muğlalı bunu en ince detaylarına kadar hesaplamıştı.

Koçuşağı ve Peçar Harekâtlarındaki üstün başarısı(!) Muğlalı’ya Tümgeneral olma imkânı sağlamıştı. Mustafa Muğlalı, 1927 yılında Tümgeneral rütbesine yükselmiştir. 1927 – 1928 yılları arasında 3. Ordu Kurmay Başkanlığı, 1928- 1929 yılları arasında Genelkurmay 2. Başkan Yardımcılığı, 1929- 1931 yılları arasında da 57. Tümen Komutanlığı görevlerini icra etmiştir[19]. Ankara nezdinde yıldızı bu iki harekâttaki acımasız ve yargısız infaz uygulamalarıyla iyice parlayan Muğlalı bu (57. Tümen Komutanlığı)görevde iken 23 Aralık 1930 Salı sabahı patlak veren Menemen Olayı’nda Divan-ı Harp Mahkemesi Reisliği ’ne getirilmiştir.

Buradaki karar ve uygulamalarına bakıldığında Muğlalı’nın olası muhalifliğe bile tahammülü olmayan biri olduğu açıkça görülür. Ki ‘6 kişinin doğrudan fâîli olduğu olayın mahkemesinin sürecinde, ilk safhada yargılanan kişi sayısı 105’tir. Mahkemenin daha sonraki safhalarında, yargılama süreci bitene ve Balıkesir’le Manisa’dan sonra en son Menemen’ de kalkan sıkıyönetimin kalktığı tarih olan 8 Mart 1931’ e kadar tutuklanan kişi sayısı 2200, Divan-ı Harb’de yargılanan kişi sayısı da 606’ dır.[20] Ele aldığımız konu itibarıyla Menemen Olayı konumuzun dışında kaldığı için detaylarına girme gereği duyulmamıştır. Menemen Olayı’nın yargılama süreci bittikten sonra, Orgeneral Mustafa Muğlalı, yerine getirdiği vazifenin karşılığı olarak 1931’ de korgeneral rütbesine yükseltilmiştir.

1942 yılında orgeneral rütbesine yükseltildikten sonra 25 Şubat 1943’ de ise 3. Ordu Komutanı olmuştur.  Çalışmamızın bundan sonraki kapsamı Menemen olayını dışarıda bırakarak Van Özalp’ta Otuz Üç köylünün kurşuna dizilmesi olayında Mustafa Muğlalı, 3. Ordu Komutanlığı görevinde bulunduğu ve emri bizzat kendisinin vermesi nedeniyle 33 Kurşun olayı ile devam edecektir. Bu olayın da kayıtlara ve mahkemelere yansıyan bilgilere göre başkahramanı Mustafa Muğlalı olacaktır.[21]


[1]Koçuşağı Tedip Harekâtına ait resmi kaynaklara veya diğer kaynaklara (örneğin Reşat Hallı’nın Genelkurmay yayınlarından olan “1924/1958 Cumhuriyet Ayaklanmaları” adlı kitabındaki bilgiler buradan yapılan alıntılardır. Diğer araştırmacılarında referansı Reşat Hallı olmuştur )  yansıyan bilgilerin hemen hemen tümü T:C: Dâhiliye Vekâleti Jandarma Umum Komutanlığı sayı.55058 Gizli Zata Mahsustur ibareli DERSİM adlı raporlarına dayanmaktadır. Necmettin Sahir Sılay, Doğu Anadolu’da Toplumsal Mühendislik Dersim/ Sason 1934-1946 s.97/98 ile 171/179. Sayfalarda yer alan 12/10/930 tarihli raporunda geçen 1926 harekâtı (Koç uşağı tedibi)

[2]20 Eylül 1921 tarihinde Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldı. İslahiye'deki Ermeni isyanını bastırdı. 5 Ocak 1922 tarihinde 18. Tümen Komutanı olarak atandı. 18 Şubat 1922 tarihinde Doğu Cephesi Komutanlığı emrine atandı. 1 Mart 1922 tarihinde Miralay rütbesine terfi etti. 28 Mart 1922 tarihinde Doğu Cephesi'nde 13. Tümen Komutanı, 3 Mayıs 1922 tarihinde 10. Tümen Komutanı olarak görevlendirildi. 23 Eylül 1923 tarihinde 8. Tümen Komutanlığı'na atandı. Savaştan sonra Kırmızı şeritli İstiklâl Madalyası ile taltif edildi.15 Aralık 1924 tarihinde 11. Tümen Komutanı, 14 Şubat 1926 tarihinde 41. Tümen Komutanı olarak görevlendirildi. 30 Ağustos 1927 tarihinde Mirliva rütbesine terfi etti ve Paşa oldu. 20 Ekim 1927 tarihinde 3. Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı, 27 Ağustos 1928 tarihinde Genelkurmay 2. Başkan Yardımcısı olarak atandı. Vikipedi de yer alan yaşam öyküsünden alınmıştır.

[3] Ertem, Barış a.g.e s.12

[4] Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları -I- Kaynak Yayınları s.273 (Bu kitap Reşat Hallı’nın Genelkurmay Belgelerine dayanarak yazdığı 1924-1938 Cumhuriyet Ayaklanmaları adlı kitabın aynen kopyalanmış halidir)

[5] Şark Islat Planı tam metnine kitabın ekler bölümünde yer verilmiştir.

[6]Dâhiliye Vekâleti, Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey’ i 1925 yılının sonlarında, Dersim’i tetkike memur eder. Hamdi Bey, raporunda Dersim’de kat’i bir şekilde genel bir tedip yapılması gerektiğini bildirir Diyarbakır Valisi Cemal Bardakçı da Dersim’i tetkike memur edilir. Cemal Bardakçı, Dersim sorununun kökünde mezhep meselesi olduğunu, daha yumuşak yaklaşılması gerektiğini, sadece adam olmayacağına inandığı Koçuşağı Aşireti’nin üzerine harekât yapılarak haddinin bildirilmesini teklif eder. Cemal Bey, böyle bir hareketin diğerlerine de ders olacağı inancındadır.(Ertem, Barış a.g.e s.11 – Yine Vali Cemal Bardakçının söz konusu raporunun tamamı Necmettin Sahir Sılay, Doğu Anadolu’da Toplumsal Mühendislik Dersim/ Sason 1934-1946 s. 102 ile 105 arasında yer almaktadır.

[7]Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları -I- Kaynak Yayınları s.278 (Uçak kullanımı harekât boyunca devam etmiştir.)

[8] Ertem, Barış a.g.e s.14

[9]Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları -I- Kaynak Yayınları s.298

[10]Necmettin Sahir Sılay, Doğu Anadolu’da Toplumsal Mühendislik Dersim/ Sason 1934-1946 s.503’te yer alan 7 notlu kroki izahında şu bilgileri verir. “1- Şeyh Sait harekâtında sarp dağlarda, derelerde ve bilinmeyen mağaralarda saklanmış eşkıyanın temizlenmesi maksadıyla yapılmıştır. (Bidayette lis dağı bölgesine gönderilen Seyyar J. A. İle Hüveydan bölgesine gönderilen bir taburun muvaffakiyetsizliği bu aşireti iyice şımartmıştır.) 2-Harekât bölgesi; Hani ve Lice Kuzeyi -Kulp batış- Murat güneyi- Palo doğusudur. 3- Asilerin kuvveti 2000 / 2500 silahlı tahmin edilmiştir. 4- Harekâtın yapılması görevi VII. Kor. K.na verilmiştir. 5- Harekâta katılan kuvvetlerimizle harekâtın yapılış ilişik krokide gösterilmiştir ( söz konusu bu kroki.  Şeyh Said Hareketi sonrası Pêçar Tenkil Harekâtı /1927 adlı kitabımızın ön yüzünde kullanılmıştır) 6- Harekât sonunda 2000asi imha edilmiştir. (Şeyh Said Hareketi sonrası Pêçar Tenkil Harekâtı /1927 adlı yerel çalışmamızda bu sayının sivillerle birlikte on beş bin civarında olduğuna yönelik güçlü deliller ortaya konulmuştur.)

[11] Hür Ayşe, 2011 tarihli taraf gazetesindeki yazısı

[12]Bicar tedip harekâtının gerçekleşeceği bölge olan ve kuzey sınırını Maratsuyu, doğusunu Sarum Havzası, güneyini Silvan-Hazro-Ekil ve batısını da yine Ekil’den yine Maratsuyu’na uzanan hattın teşkil ettiği çerçeve içinde kalan bölge, rakımları yüksek, sık ormanlarla kaplı, derin vadilerden keskin uçurumlardan oluşan dağları kapsamakta ve engebeli olması sebebiyle eşkıya için güvenli olmaktaydı. Şeyh Sait’in tedibinden kaçmayı başaran eşkıyanın çoğu buralara sığınmıştı.   Bu asi reisleri, zaten tanıdıkları bu çevre içinde her türlü kolaylık ve yardımı görüyorlar, her türlü ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlardı. Bu derece yardım gören ve Hükümet’in Şeyh Sait Olayından sonra masum halkı korumak için daha fazlagereksiz kan dökmemek için gösterdiği şefkati zaaf sanan bu asi grubu, uygun bölgelere baskınlar düzenlemeye başlamışlardı. Bkz. Hallı, Reşat, T.C.’ nde Ayaklanmalar, s. 231

[13] Ertem, Barış, Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın Askeri Kişiliği Yüksek lisans Tezi. Marmara Üniversitesi 2006 s.24

[14] Ertem, Barış a.g.e s.23

[15]Döger, Yusuf Ziya. Şeyh Said Hareketi sonrası Pêçar Tenkil Harekâtı /1927, Nübihar yayınları 2016. s.89-90

[16] Ertem, Barış a.g.e s.20

[17] Harekâtın tamamının oluşumu ve harekât sırasında meydan gelen olayların ve katliamların detayları için, Döger, Yusuf Ziya. Şeyh Said Hareketi sonrası Pêçar Tenkil Harekâtı /1927, Nübihar yayınları 2016. Adlı kitabın üçüncü bölümüne bakılabilir.

[18]Döger, Yusuf Ziya. Şeyh Said Hareketi sonrası Pêçar Tenkil Harekâtı /1927, Nübihar yayınları 2016 s.147

[19]Ertem, Barış a.g.e s. 23

[20] Ertem, Barış a.g.e.  24 ile 53. Sayfaları arasında Menemen Olayı detaylı biçimde ortaya konulmuş ve Muğlalı’nın tutumu gözler önüne serilmiştir.

[21]Ertem4, Barış a.g.e s.54 ile 89 arasına bakılabilir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar