Ayşe HÜR
Kürd siyasal hareketi, 19 Temmuz 2013’te ‘Rojava Devrimi’nin birinci yıldönümünü’ kutladı. Rojava, Kürdçe ‘Batı’ demek. Rojava dendiğinde Türkiye’nin Suriye ile sınır boylarının büyük bölümü anlaşılıyor. Bu kutlama, devlet katında büyük rahatsızlığa neden oldu diye düşünürken, Rojava’daki 16 Kürd örgütünden en etkilisi olan PYD’nin eşbaşkanı Salih Müslim Türkiye’ye geldi, Ahmet Davutoğlu ile görüştü ve ardından Suriyeli Kürdlerin Esad karşıtı cepheye destek vermesi halinde, Türkiye’nin Rojava’da demokratik özerkliği tanıma sözü verdiğini açıkladı. Bu açıklama “Bağımsız Kürd Devleti kuruluyor mu?” sorusunu tekrar gündemin birinci sırasına taşıdı.
Dünyanın devletsiz en büyük halkı olan Kürdlerin neden bir ulus-devletlerinin olmadığının hikâyesini bir gazete yazısında anlatmak çok zor. Bu nedenle tersten gidip, Kürdlerin son asırda devletleşme yolundaki üç kısa deneyiminden söz edeceğim.
Şeyh Mahmud Berzenci’nin Kürdistan’ı
Birinci Dünya Savaşı sırasında, Britanya ile Fransa’nın Ortadoğu’yu paylaşmak için imzaladıkları Sykes-Picot Antlaşması’nda Araplar ve Ermeniler hakkında hükümler vardı ama Kürdlere değinilmemişti. Savaş biterken, Britanyalı siyaset yapıcıları Kürdlere bağımsız bir devlet kurma fikrini tartıştı ancak Kürdlerin aşiret düzeyinde yaşadıkları, coğrafi ve toplumsal olarak bölünmüş oldukları, dolayısıyla kendilerini yönetme yeteneğine sahip olmadığı fikri galip geldi. Bağımsız Kürdistan’a, Musul-Kerkük’ü kendi hakkı gören Fransa da karşı çıktı. Buna Britanya’daki siyasal çatışma ve ekonomik sorunlarla, Ermeniler ve İran’la ilgili engeller eklenince Britanya siyaset yapıcıları, bağımsız ‘Kürd Devleti’ planlarını rafa kaldırdı. Bunun yerini federasyon planı aldı.
Berzenci’nin isyanı
1918’de Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasını takiben Ali İhsan Sabis Paşa Musul’u İngilizlere terk etmeye razı olduktan sonra Binbaşı Noel, Süleymaniye’ye giderek, başta Şeyh Mahmud Berzenci olmak üzere Kürd aşiretleriyle bir Kürd federasyonu için anlaştı. Şeyh’e silah, mühimmat ve yüklüce bir aylık verilecekti. Ancak İngilizler, hayal ettikleri federasyonun aşiretlerin dinsel, ailesel ve tarihsel kavgaları yüzünden hayata geçmesinin güç olduğunu; Şeyh’in de kendilerini pek dinlemediğini görünce Şeyh’in yetkilerini kısıtladı. Bunun üzerine Şeyh Mahmud Berzenci, İran’dan bazı Kürd gruplarının yardımıyla 21 Mayıs 1919’da ‘cihat’ çağrısı yaptı, Süleymaniye’deki İngiliz birliklerini esir alıp bağımsız Kürdistan Hükümeti’ni ilan etti. İngilizlerin tepkisi sert oldu. 17 Haziran 1919’da Baziyan Geçidi’ndeki savaşta Berzenci güçleri ağır yenilgiye uğradı. Yaralı ele geçirilen Mahmut Berzenci idam cezasına çarptırıldı ama idamının yaratacağı toplumsal sonuçlar düşünülerek, Ağustosta Hindistan’a sürgüne gönderildi. Ayaklanmaya katılan Kürd köyleri havadan bombalanarak cezalandırıldı. İngilizler kendilerine yeni müttefikler aramaya koyuldu. Güney Kürdistan’da başarısız olan Binbaşı Noel şansını Kuzey Kürdistan’da denedi. Ancak Noel’in merkeze raporu bölgedeki Kürd aşiretlerinin ‘ulusal’ bir yapıyı taşıyacak güçte ve gelişmişlikte olmadığı yolunda oldu.
Kürdler için ikinci şans 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Barış Antlaşması’yla doğdu. Antlaşmanın 62, 63 ve 64. maddeleri bağımsız bir Kürd devleti kurulmasına ilişkin kararlar içeriyordu. Ancak antlaşma, imzacı ülkelerin parlamentoları tarafından onaylanmadığı için yürürlüğe girmedi. Dolayısıyla Kürdlerin devlet kurma hayali bir kez daha suya düştü.
Üçüncü şans, Kemalist hareketin İngilizlere karşı Kürd aşiretlerini yanlarına çekme politikalarının başarılı olması üzerine doğdu. İngilizler Eylül 1922’de Şeyh Mahmud Berzenci’yi Hindistan’dan getirip, Süleymaniye merkezli ‘Özerk Kürdistan’ın başına koydu. Ancak Şeyh âdeti olduğu üzere kendi başına hareket etmeye başladı. Bir yandan Kemalistlerin bölgedeki adamı Özdemir Bey’le, bir yandan da Necef ve Kerbela’daki Şii aşiretleriyle temas kurup, İngilizlere karşı bir ayaklanma örgütlemeye çalıştı. Hatta Ali Fuat Cebesoy’a göre, bir temsilcisini Ankara’ya gönderip İngilizleri bölgeden atmak için silah ve para yardımı talep etti. Ancak İngilizler Berzenci’yi hem entrikalarla hem de silahlı güç ile kontrol altına aldı. 1923’te Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye Musul’u dışarıda bırakarak bir anlamda bölgeyi İngilizlere terk etti. Britanya 1924 ve 1927’de tekrar başkaldıran Berzenci’ye son darbeyi 1930’da vurdu. Berzenci’yi 1931’de önce Nasıriye’ye sonra Bağdat’a sürdü. Berzenci 1956’da burada öldü.
Lenin’in Kürdlere armağanı: Kızıl Kürdistan
Kürdlerin ikinci siyasi oluşumu, 1923-1929 arasında, bugün Azerbaycan’la Ermenistan arasında kan davası konusu olan Laçin, Kelbecer, Kubatlı ve Zengilan bölgesinde kurulan ‘Kızıl Kürdistan’ ‘uyezd’iydi. ‘Uyezd’ Sovyetler Birliği’nde özerklikten bir alt kademede bir idari birimdi. Bölgedeki Kürd varlığı bazı kaynaklara göre 9-10. yüzyıla, bazılarına göre 1600’lerin başında Safevi Hükümdarı Şah Abbas’ın, Osmanlı Devleti ile İran Devleti arasında bir tampon bölge oluşturmak üzere, Horasan’dan ve Musul’dan Kürd aşiretlerini bölgeye getirmesine kadar gidiyordu. 17. ve 18. yüzyılda bölge, Karabağ Hanlığı ve Erivan Hanlığı arasında kalmış ancak, daha çok Karabağ Hanlığı ile ilişkide olmuştu. 1805’te Kürekçay Antlaşması ile Rusya’ya bağlanan Karabağ Hanlığı, 1822’de ortadan kaldırılınca, Kürdler Rusya’nın hegemonyasına girmişti. Bu tarihten sonra, çeşitli nedenlerle bölgeye göç eden Kürdlere rağmen nüfus çok büyümemişti.
Kafkasya’daki Kürdlere özerklik verme fikri Çarlık döneminde ortaya çıkmıştı ancak bunu gerçekleştirmek Bolşeviklere nasip oldu. 1918-1920 arasında Azerbaycan’daki Müsavat partisi iktidarı tarafından Ermenistan’a karşı kullanılmak üzere desteklenen Kürdler, 1920’den sonra, Azerbaycan’ın Bolşevik lideri Neriman Nerimanov’un da desteğini sağlamışlardı. 16 Temmuz 1923’te SSCB Komünist Partisi, ‘Kızıl Kürdistan Uyezdi’nin kurulmasına karar verdi. Uyezd, Laçin, Kelbecer, Zengilan, Kubatlı, Cebrail’in bir bölümünden oluşuyordu. Başa, Suşa doğumlu Azerbaycanlı Bolşeviklerden Gussi Gajiev geçirildi. Karar ilginçti, çünkü o tarihte Kürdler gerek nüfusça çok küçük bir gruptu, gerekse milliyetçi talepleri yoktu.
Bazıları kararı Moskova’nın mikro milliyetçiliklerle bu önemli petrol bölgesini kontrol etme isteğiyle açıkladı. Azerbaycan kararı hevessizce karşıladı ama itiraz etmedi. Ermenistan ise o günlerde Dağlık Karabağ’ı Azerbaycan’a kaptırdığı için olayı memnuniyetle karşıladı. Ancak Kürdlerin mutluluğu çok sürmedi. Lenin’in Kürdlere verdiği armağanı Stalin geri aldı. 8 Nisan 1929’da, Azerbaycan’da idari bölgeler sistemi değiştirildiğinde, Kızıl Kürdistan Uyezd’i ilga edildi ve toprakları Karabağ’a katıldı. 25 Mayıs 1930’da Laçin merkezli ‘Kızıl Kürdistan Okrug’u kuruldu ve Zengilan, Cebrail bölgeleri buraya bağlandı. (Okrug, uyezd ile otonom bölge arasında bir birimdi.) Ancak, tekrar karar değiştirildi ve 23 Temmuz 1930’da SSCB Komünist Partisi Merkez Komitesi, ülke çapında özerk bölge statülerinin kaldırılmasına karar verdi. Böylece 6 yıllık ‘Kızıl Kürdistan’ tarihe gömüldü.
Mahabad Cumhuriyeti
Kürdlerin üçüncü siyasi oluşumu 1946-1947’de 11 ay yaşayan Mahabad Cumhuriyeti oldu. Mahabad, İran’ın kuzeybatısında, Türkiye ve SSCB sınırına yakın Urumiye Gölü’nün güneyinde yer alan yerleşimin adıydı. Bölgede çok eski zamanlardan itibaren kayda değer bir Kürd nüfusu vardı.
İkinci Dünya Savaşı’nın ikinci yılında, Rıza Şah’ın Alman sempatizanlığı göze batacak kadar belirgin olduğunda, Ruslarla İngilizler el ele vererek ülkeyi işgal etmişti. Rıza Şah, 1941’de tahtı genç oğluna bırakıp Johannesburg’a gönderilmişti.
İşgal yıllarında, SSCB kuvvetleri İran-Türkiye sınırında yaşayan Kürd aşiretlerinden Celali, Şikak ve Herkilerle ilişki kurmuş, hatta 1942’de bazı aşiret liderlerini Bakü’de ağırlamıştı. Bu sayede Kızıl Ordu’nun bölgede rahat hareket etmesini sağlamışlardı. 1943’te kısaca ‘Komela’ diye tanınacak Kürd gençlik komitesinin kurulması, sadece bölgenin eğil tüm Kürdistan’ın siyasi tarihini etkileyecekti. Sadece Kürd anne-babalardan doğan gençleri üye kabul eden Komela, gizli hücreler halinde Musul, Kerkük, Erbil, Süleymaniye, Revanduz’da faaliyet gösteriyordu. Kerkük’teki petrol bölgelerini gözleri gibi korumaya çalışan İngilizler, örgütten rahatsızdı ancak müttefikleri olan SSCB, İran’daki azınlıkları (Kürd ve Azerileri) İran’a karşı örgütleyerek Nazilerin geçemeyecekleri bir güvenlik koridoru oluşturmayı aklına koymuştu. Nitekim kısa süre sonra Sovyet subayı Yüzbaşı Jafarov, üzerinde Kürd milli giysileriyle Mahabad’daki aşiretlere askeri eğitim vermeye başlamıştı.
Duygulu opera gecesi
Bir süre sonra ilişkiler öyle gelişti ki, Komela’nın başvurusu üzerine SSCB bölgede ‘Kürdistan-Sovyet Kültürel İlişkiler Cemiyeti’ni kurdu. Nisan 1945’te cemiyetin binası törenle açıldı. Açılış töreninde bir opera sergilendi. Operanın baş kahramanı olan genç kadın (anayurdu temsil ediyordu) üç düşmana (Irak, İran ve Türkiye) karşı yiğitçe duruyor ve nihayet üç oğlu tarafından kurtarılıyordu. Opera, izleyicileri çok duygulandırmıştı. Bunlardan biri bölgenin en önemli dini ve toplumsal önderlerinden olan Gazi Muhammed’di. Gazi Muhammed o tarihe kadar Komela’nın gizli örgütçülüğünden ve Sovyet yanlılığından rahatsızdı.
Bu tarihten sonraki olaylar çok hızlı gelişti. Sovyet istihbaratçılar, bölgeyi Azerilerle paylaşmaya razı etmek için, Kürd kanaat önderlerini Bakü’ye götürdü. Sovyet Azerbaycan’ı lideri Bagirov tarafından kabul edilen Kürd liderlere İran’daki komünist Tudeh partisi ve Komela kötülendi. Komela’nın Irak’ta İngilizler tarafından ele geçirildiği söylendi. Dönüşte Gazi Muhammed, Demokratik Kürd Partisi adıyla bir parti kurduğunu açıkladı. Kürdlerin demokratik özerkliğini tarif eden 12 maddeli parti bildirisine 105 Kürd lideri imza koymuştu. Yeni partinin kuruluşu Komela’yı sarstı, pek çok Komela üyesi yeni partiye geçti. Gazi Muhammed’in siyasi gücünü 1932 ve 1945’te İngilizlere iki kez yenildikten sonra Irak’tan ayrılarak Mahabad’a gelen Melle (Molla) Mustafa Barzani’nin 3 bin kadar silahlı adamı pekiştiriyordu.
1945 yılının ekim ayında, Sovyetler’in planları uyarınca, İran Azerbaycanı’nda bir isyan başlatıldı. Azerbaycan Demokratik Partisi (ADP) İran Azerbaycanı’nının en önemli kenti Tebriz’i ele geçirdi. 11 Aralık 1945’te Azerbaycan Özerk Cumhuriyeti ilan edildi. Bunu 22 Ocak 1946’da Çarçıra Meydanı’nda Mahabad Cumhuriyeti’nin ilanı takip etti.
Mahabad Cumhuriyeti Başkanlığına Gazi Muhammed seçildi. Önde gelen Kürd şefleri Sovyet ordusunun giysilerini giyerek silahlandırıldılar. Kürd şair Dildar’ın 1938’de Bağdat’ta hapisteyken Sorani lehçesiyle yazdığı ‘Ey Reqîb’ şiiri bestelenerek milli marş ilan edildi. Üstte kırmızı, ortada beyaz, altta yeşil, onların üstünde de 21 köşeli, sarı bir güneş olan milli bayrak seçildi. Meclis, genel ve zorunlu ilköğretim için karar aldı. Camilerde vaazlar Kürdçe verilmeye başladı.
Her şey yolunda görünüyordu ama içten içe büyük gerilimler yaşanıyordu. Bazı aşiretler Gazi Muhammed’e karşı çıkıyordu. Barzaniler bile Gazi Muhammed hükümeti onları besleyemez hale geldiği için yollarını ayırmak istiyordu. İngilizler, Iraklı Kürdlerin Mahabad’ı ziyaret etmesini engelliyordu. Urumiye Gölü’nün batısındaki bölgede yaşayan Azeriler Mahabad Devleti’ne hiç sıcak bakmıyordu. Sovyet yetkilileri 1946’nın nisanında Gazi Muhammed’le Azerilerin lideri Cafer Pişravi’yi Tebriz’de bir araya getirdi, bir dostluk anlaşması imzalandı ancak bu sefer de Tahran’daki merkezi hükümetin itirazları şiddetlendi. Nitekim, 9 Mayıs 1946’da SSCB kuvvetlerinin İran topraklarından çekilmesiyle en büyük destekçisini kaybeden Mahabad Cumhuriyeti’ne nihai darbeyi İran ordusu vurdu. İran 15 Aralık 1946 günü Mahabad’a girdi ve 11 aylık Mahabad Cumhuriyeti’ni tarihe gömdü.
31 Mart 1947’de Cumhurbaşkanı Kadı Muhammed, Savunma Bakanı Muhammed Hüseyin Han Seyfi Kadı, Başbakan Hacı Baba Şeyh cumhuriyetin ilan edildiği Çarçıra Meydanı’nda asılarak idam edildiler. Zero Beg ve Mustafa Barzani haricindeki tüm Kürd beyleri İran ordusunun emrine girmeyi kabul ettiler. Barzani Aşireti, Irak’a döndü ve bazı liderleri Irak’ta idam edildi. Melle Mustafa Barzani ise, Haziran 1947’de bazı aşiret mensuplarıyla birlikte Aras Nehri’ni geçerek Sovyet topraklarına (Bakü’ye) ayak bastı.
Bugün oğlu Mesut Barzani’nin lideri olduğu Kürdistan Bölge Yönetimi’ne giden uzun ve sancılı yol ise ayrı bir yazı konusu...
Özet Kaynakça: İsmail Beşikçi, Devletlerarası Sömürge Kürdistan, Alan Yayınları, 1990, M.S. Lazarev, Emperyalizm ve Kürd Sorunu (1917-1923), Çeviren Mehmet Demir, Öz-Ge Yayınları, tarihsiz; Kürdistan 1919, Daniel Müller, “The Kurds of Soviet Azerbaijan 1920-91”, Central Asian Survey, Vol.19 (2000), s. 41-77; Ezizé Ziyo Bedirxan, Kızıl Kürdistan, Çeviren: Hejare Şamil, Peri Yayınları, 2010; Necefkuli Pısyan, Kanlı Mahabad'dan Aras'ın Kıyılarına, Çeviren: Evdila Piştderî, Avesta, 2001; William Eagleton, Jr., The Kurdish Republic of 1946, Oxford University Press, London 1963; Archie Roosevelt, Jr., “The Kurdish Republic of Mahabad”, Middle East Journal, 1947,1 (July), s. 247-269.
Yazarlar
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2024
9.09.2024
17.11.2022
6.11.2022
7.06.2019
26.12.2017
21.03.2016
13.03.2016
6.02.2016
28.02.2016