Halil BERKTAY

[6-7 Aralık 2013] Çoğu zaman Afrika’da ne olup bittiğinin farkında bile değilizdir; bırakın, herhangi bir yabancıyı anmayı ve adam gibi anmayı. Türkiye nire, Güney Afrika nire? İki anlamda ben-merkezci (egosantrik ve etnosantrik) Türk kültürü, birincisi, yeryüzünün eski sömürge ülkelerine, evvel zaman içinde kalbur saman içinde Osmanlı İmparatorluğu olmuşluğun kibri içinde bakar: “Siz burayı yamyamlar diyarı mı sandınız?” İkincisi, dünyada ne olup bittiğiyle, hemen sadece şu veya bu olayın içinde — ama bahtlı ama bahtsız — bir Türk olup olmadığı açısından ilgilenir. Batan veya kaçırılan gemilerdeki tayfalarımız; yurtdışında hayranlık uyandıran doktorlarımız, piyanistlerimiz (giderek işadamlarımız). Bosna semalarında, Sırpların tepesinde uçaklarımız uçuyor mu? Dün akşamki NBA maçlarında, bir vakitler Hidayet Türkoğlu ve Mehmet Okur, şimdilerde Ömer Aşık, kaç dakika oynadı, ne kadar sayı attı ve ribaunt aldı? Harvard’daki kızımız sözde Ermeni soykırımı iddialarına karşı nasıl taşı gediğine koydu, hangi önyargılı Türk düşmanını bozum etti?
İşte 1992’de Nelson Mandela’ya “Atatürk Uluslar Arası Barış Ödülü” verişimiz de böyle bir şeydir — devletimiz Mandela’yı gerçekten sevip anladığından değil; o devletin, o resmiyetin kendisiyle ilgili nedenlerle. Mandela diye meşhur biri varmış, duydunuz mu; 1989’da hapisten çıkmış da önemli bir lider olmuş; bütün insanlığın gözü üzerindeymiş; haydi, (1990’da Kenan Evren’e verdiğimiz) şu ödülü ona da verelim ki hem tekrar değer kazansın, hem Ata’mızın adı duyulsun. Kısacası, mesele Mandela değildi; bizim Mandela’yı Atatürk’le birlikte anılmaya lâyık görmemiz, bir lütuf bahşetmemizdi. Reddi ise bu yüzden tam bir şoktu; en büyük Beyaz Türk’ün manevî katına kabul edilmek istemeyen bu “zenci” — ne yaptığını çok iyi bilen genel yayın yönetmenince, negro veyanigger horlamasını karşılasın diye eminim kasten seçilmiş bir sözcük — derhal bizim yüksek uygarlığımızdan çok aşağılara, asıl ait olduğu ilkeller halkasına geri gönderilmeli, “Çirkin Afrikalı” ilân edilmeliydi.
Kuşkusuz burada çeşitli tarihsel algı ve yargı problemleri söz konusuydu. Türk milliyetçiliği, kendi büyük anti-emperyalizm anlatısı içinden, belki Atatürk’ü 1920 ve 30’ların, Mandela’yı da 60’lar, 70’ler ve 80’lerin birer bağımsızlık ve özgürlük savaşçısı olarak gördü; ikisinde de bir “mazlum uluslar” ortaklığı buldu. Ama bunu yaparken, madalyonun diğer yüzünü — Türk milliyetçiliğinin “ezilen” yanının yanı sıra bir de “ezen” yanının varlığını es geçti. Ortada (Atatürk’ün kurduğu) bir Türk ulus-devleti vardı. Geçmişte de, ama özellikle o sırada, yani 1980’ler ve 90’larda, Kürtlere kan kusturuyordu. Bu zulüm de, (daha iki yıl önce aynı ödülü verdikleri Evren’in başını çektiği) 12 Eylül rejiminin yarattığı Diyarbakır hapishanesi cehennemiyle başlamıştı. Ama Türk resmiyeti, Mandela’nın ve partisi ANC’nin, bu koşullarda kendilerini o Türk ulus-devletinden çok “bizim ilkellerimiz” diye bakılan Kürtlere yakın görebileceklerini hiç algılamıyordu. Daha doğrusu, o anti-emperyalizm boyutunu öne çıkarıp kendi millî zulmünü unutturmaya çalışırken beklemediği bir karşılıkla deşifre olmuş ve şapa oturmuştu.
Boşuna ve çok zavallıcaydı, bu ucuz yamanma, eteklerine yapışma ve sonra da efelenme girişimleri. Nelson Rolihlahla Mandela sadece kendi halkının lideri değil, bir ideal ve bir gerçeklik olarak evrensel insanlığın 20. yüzyıldaki en büyük temsilcilerindendi. Birkaç kere yazdığım gibi, Nâzım’a göre birey olarak Mustafa Kemal Muzaffer ve muazzam bir kumarbaz’dı; Alaycıydı, kavgacıydı, kurnaz ve hükmediciydi; ağır pençeliydi. Bu sözler bana göre işte tam o hem ezilen, hem ezen konumuna denk geliyor. Mandela bunların hiçbiri değildi. Sırf mağdurdu, sırf mazlumdu, karşılığında âdildi, barışçıydı, bağışlayıcıydı. Kin ve intikam peşinde bölmeyi ve bölünmeyi değil, birleştirmeyi ve bir arada tutmayı başardı.
Eli de ağır değildi; öyle ki, pençe diye tarif edilebileceğini dahi sanmıyorum. Asla Tek Adam olmadı ve olmaya kalkışmadı, olmayı teklif bile etmedi. 40’larında girdiği zindandan 72’sinde çıktı, 76’sında istemeye istemeye cumhurbaşkanı oldu — ve zerrece yapışmadı iktidara. Başkanlık dönemi bittiğinde, 81 yaşında ve henüz sağlıklıyken, elinden bir anda ve usulca bırakıverdi. Unvansız da olsa, perde arkasından yönetmeye kalkışmaksızın. Çin’de Deng Şiao-ping’in yaptığı gibi, resmen parti başkanı olmadığı (ve sorumluluğunu üstlenmediği) halde, “Sekiz Kıdemli” (Eight Elders) içinde yer almayı ya da “En Yüce Lider” (Paramount Leader) diye anılmayı kabullenmeksizin. Hiç konuşmadı ve hiçbir şeye karışmadı, ne partiye ne hükümete. Ağzından müdahale sayılabilecek tek söz çıkmadı. Tersine, defalarca “Artık siyasetin içinde değilim, sadece uzaktan seyrediyorum ve birileri bana gelip de ‘Falanca durumda ne yapalım?’ diye sorduğunda, ‘Hayır, siyasetin içinde olanlara gidin, ben artık siyasetin içinde değilim, ben emekli oldum’ diyorum” diyebildi (I am no longer in politics, I’m just watching from a distance and when people come to me and say, “What do we do with a situation like this?” I say, “No, go to people in politics, I am no longer in politics, I have retired.”).
Böyle sade, süssüz, şatafatsız bir insandı; içi dışı birdi. Ulu Önder, Ebedî Şef, Millî Şef — böyle şeyler uzaktı ona. O yüzdendir ki, 1938’den bu yana 75 yıldır düzenlenen resmî 10 Kasım’larda söylenebilecek dürüst ve içten her şeyin çoktan tüketildiği, dolayısıyla sırf aynı ruhsuz jest ve klişeleri tekrarlamaya mahkûm edilmiş şu ikiyüzlü toplumun, kendisi de artık 29 Ekim ve 10 Kasım’larda bir kere daha ve bir kere daha konuşmaya çağrıldığında ne diyeceğini bilemeyen mutsuz bir çocuğu olarak, nicedir ilk defa gerçekten gözlerim dolarak, dişlerimi sıkıp kendimi tutmaya çalışarak şu anma yazılarını yazıyorum dünden beri.
Herhalde yapmazlar ama, Güney Afrika hükümetinden bir şey dileyecek olsam, asla Lenin, Stalin ve Mao gibi mumyalanmamasını; asla Kızıl Meydan’daki, Tienanmen’deki veya Rasattepe’deki örnekleri gibi, Anıt Kabir benzeri bir mozolesinin yapılmamasını; sadece doğduğu Mvezo köyüne gömülmesini dilerdim.
http://serbestiyet.com/hayatin-anlami1-mandela-ve-ataturk-odulu/
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024