Halil BERKTAY
18 Haziran 2017] Dün, yani 17 Haziran (2017) Cumartesi günü Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Genel Kurulu’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP’nin protesto eyleminden söz ederken bir yerde şöyle dedi: “Rahmetli Demirel’i burada anmadan geçemeyeceğim, ‘Yollar yürümekle aşınmaz’... Bunlar da yürüyerek eğer aşındıracaklarını zannediyorlarsa bu mümkün değil.” Aynı fikri akşam Huber Köşkü’ndeki iftar yemeğinde de tekrarladı: “Rahmetli Demirel’in dediği gibi ‘Yollar yürüyerek aşınmaz.’ Bunu aşındıramazlar.”
Bana bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1960’ların ikinci yarısındaki ortamı pek bilmediğini; zamanın başbakanı Süleyman Demirel’in ünlü sözünün hangi bağlamda sarfedildiğini ve kastının ne olduğunu doğru anlamadığını düşündürüyor.
Erdoğan’ın sözünden şu anlam çıkıyor: Demirel bu sözü, kendi döneminin protestocularına karşı sarfetmiş. Onlar gösteri yürüyüşleriyle bir sonuca varacaklarını sanıyorlarmış. Hayır, demek istemiş Demirel, bu yolla hiçbir sonuca varamazsınız. Yollar yürümekle aşınmaz derken, bunu kastetmiş. 1960’ların gençlik gösterileri ve protestoları neyse, şimdi CHP’nin yaptığı da oymuş. İkisi de aynı derecede beyhudeymiş. Buna karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan ise aynen Başbakan Demirel’in durduğu yerde duruyormuş.
Hayır. Yanlış. Süleyman Demirel “Yollar yürümekle aşınmaz” sözünü kendi döneminin muhalefeti ve protestocularına karşı değil, darbecilerine ve özgürlük düşmanlarına karşı söylemişti. Ve “istediğiniz kadar yürüyün, hiçbir şeyi değiştiremezsiniz” değil “bırakın yürüsünler” anlamına geliyordu. 1960’ların ikinci yarısında, evet, merkez-sağda yer alan Adalet Partisi hem Kemalistlerin hem sosyalist solun boy hedefiydi. Demokrat Parti’nin yerini almışsa da “diken üzerine oturmuştur” deniyor ve rahat yüzü görmesin isteniyordu. Özlenen, DP ile aynı akibete uğramasıydı. Onun için, bir yandan çeşitli kitle hareketleri (grevler, toptak işgalleri, Amerikan aleyhtarı gençlik yürüyüşleri) şu veya bu ölçüde spontane biçimde yükselirken, diğer yandan kimileri hem bu tırmanışa alkış tutuyor, hem de “anarşiye sürükleniş”ten şikâyetçi havalara bürünüyordu. Bu kategoride, birbiriyle örtüşen başlıca üç grup yer almaktaydı: (a) Eski 27 Mayısçı Millî Birlik Komitesi üyeleri, zamanın Tabii Senatörleri (Cemal Madanoğlu, Sami Küçük, Suphi Karaman ve benzerleri). (b) Sair sol-Kemalist aydın, gazeteci, yorumcu, köşe yazarı vb (Uğur Mumcu’lar, İlhami Soysal’lar, İlhan Selçuk’lar, Çetin Altan’lar). (c) Doğrudan doğruya darbe hazırlığı içinde olanlar (örneğin Doğan Avcıoğlu). Hepsi, bir yandan “Devrimci Gençliği” göklere çıkarıyor, bir yandan da Demirel’i ve AP’yi “anarşiye hakim olamıyorsun/uz” diye hırpalamaya yelteniyordu. Amaçları, istikrarsızlığı olabildiğince körüklemek ve aynı zamanda olduğundan çok daha büyük, yaygın ve derin göstermekti. Bu ikili manevra ve propagandanın “ikinci bir 27 Mayıs”ın (somut olarak, nihayetinde akim kalan 9 Mart 1971 girişiminin) önünü açacağını tasavvur ediyorlardı.
1960’ların ikinci yarısında henüz ortam nisbeten yumuşaktı; sol, aşırı sağın silâhlı saldırı ve tahrikleri sonucu belirli bir girdabın içine çekilmeye başlamakla birlikte, henüz kendini tümüyle şiddet fetişizmine kaptırmamış, Guevara’cılıktı, foco’culuktu, Tupamaro’culuktu, şehir gerilleacılığıydı, Naksalitçilikti, Çaru Mazumdar’cılıktı vesaire henüz başını alıp gitmemişti. Demirel de görece yumuşaktı, soğukkanlıydı, kendinden emindi. 12 Mart 1971 darbesi ve sonra 1973 sonbahar seçimlerinde Ecevit karşısındaki yenilgisi yüzünden intikamcı bir dar görüşlülüğe gömülmemişti. O konjonktürde, yolların yürümekle aşınmayacağını, Meclis içi ve dışında kendisini “anarşi”ye karşı hiçbir şey yapmamakla suçlayanlara karşı söyledi. Net ve beklenmedik bir tolerans mesajı verdi (verebiliyordu henüz). Zaten o yüzden karşısındakileri çok sinirlendirdi. Sonraki yıllarda çok başına kakıldı bu söz. “Hıh, yollar yürümekle aşınmazmış, gör bakalım.” Vurdum duymazlıkla suçlandı. Oysa bunu söyleyenler haksız, Demirel ise görece haklıydı o gün için. 1965 seçimlerinden 1969 seçimlerine giden yolda, pek kimsenin takdir etmediği bir sükûnet ve demokratik hoşgörüyü temsil ediyordu.
* * *
Şanlı tarihimiz filân diyoruz da, bırakın Osmanlı tarihini; yakın tarihimiz bile doğru dürüst bilinmiyor maalesef. Evet, merkez-sağ çizginin belirli bir devamlılığı var, 20. yüzyıl başlarından bu yana. Osmanlı liberalleri, Prens Sabahattin ve çevresi, Hürriyet ve İtilâf, BMM’deki İkinci Grup, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Serbest Fırka, Demokrat Parti, Adalet Partisi, ANAP, DYP, AKP… Bu arada, bir noktadan itibaren bağımsız İslâmcı partilerin ortaya çıkmasıyla oluşan ayrı bir çevrim veya döngü: MNP, MSP, Refah, Fazilet, Saadet ve gene AKP… Başka bir deyişle, hem merkez-sağın ana mecrasının, hem Millî Görüş’ün (her ikisinin tecrübelerinden dersler çıkaran) sentezi olarak AK Parti.
Böyle bir devamlılık elbette var ve çok önemli. Ne ki bu, söz konusu evrimde her bir aşamanın, önceki halkaların tıpatıp tekrarı olduğu (ve dolayısıyla arada kolay paralellikler kurulabileceği) demek değil. Fikir babaları olabilir, ilham kaynakları, düşünsel önceller, ya da mağduriyetinden manevî güç devşirilenler. Ama bugünün liderleri ve davranışlarının aynısını geçmişte keşfetmeye kalkmak başka bir şey. İkincisi, teorik bakımdan yanlış olduğu gibi (çünkü tarih, özellikle modern tarih, aslında tekerrür etmez), pratikte de bir mayın tarlası, binbir tuzakla dolu bir mecra. Zira bu zincirin her bir halkasının ayrıntılarına vakıf, inceden inceye işlenmiş, düşünülmüş bir tarih bilgisi mevcut değil, AK Parti’nin ne medyasında, ne lider kademelerinde.
Galiba geçen yıl, aHaber’in 27 Mayıs 1960 darbesinin yıldönümü için hazırladığı çok ama çok kötü, çok yanlış bir sözde-belgesel bağlamında dile getirmiştim bu eleştirileri. Tamam, Adnan Menderes’in ve arkadaşlarının mağduriyetini hatırlatmak istiyorlardı bütün topluma. Ben de zaten bu amacı ve ahlâkî duruşu haklı gördüğüm için katılmış, röportaj vermiştim. Ama sonra görmüştüm ki iş orada kalmamış. Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan ile o gün Başbakan Adnan Menderes arasında, Batıya karşı direnmek açısından bir paralel çizilmek istenmiş. Bu ise, “Türkiye’yi Küçük Amerika yapma” tasavvurunun dahi Celâl Bayar’dan alınıp İsmet İnönü’ye maledilmesine kadar varmış. Üstüne, günümüz medyasının bariz tembelliği ve kolaycılığı da binmiş. Yassıada Mahkemesi’nin (15 değil) sadece 3 idam kararı verdiği, ya da Hasan Polatkan’ın (Maliye değil) İçişleri Bakanı olduğu gibi cahillikler dahi işin içine girmiş.
Sanırım on kadar yazı boyunca dile getirmiştim bütün görebildiklerimi. Eminim zerrece hoş karşılanmamıştır Turkuvaz çevrelerinde. Kabahati kendi ekiplerine değil, bunları gördüm ve söylüyorum diye bana bulmuşlardır. Her neyse. Şimdi benzer bir hatâyı, tek bir noktayla sınırlı da olsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan işledi. Şüphesiz şahsen onun değil ekibinindir hatâ. Ama temelinde aynı “kolay benzetme” veya “geçmişten kolay destek bulma” yaklaşımı (bu somut örnekte, Erdoğan’ın CHP yürüyüşüne karşı çıkışı için Demirel’i örnek alma çabası) yatıyor.
Oysa danışmanları tarihi doğru okusalar ve sonuçta Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1960’ların ikinci yarısındaki Demirel’in toleransı ve “bırakın yürüsünler”ciliğini örnek alsa, herkes için çok daha iyi olmaz mıydı acaba?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024