Halil BERKTAY
Ayrı bir “İslâmî bilim” olabilir mi (2) Fizik, Astrofizik, Kimya – ve Biyolojinin özel durumu
[31 Ekim – 1 Kasım 2020] Her bilimin kendi alanı ve çekirdeği, temel teori veya teoremleri, bunlarla elele giden özel metodolojisi var demiştim. Bunlara da tek tek bakmalı. İster doğa bilimlerinin, ister toplum bilimlerinin çeşitli dalları karşısında, İslâmî bakış ve özellikle ayrı bir “İslâmî bilim” arayışı nerede duruyor?
Fizik. Bütün bilimlerin belki en eskisi. Maddeyi ve hareketini inceleyen, dolayısıyla enerji ve güç olaylarına da eğilen doğa bilimi. Son tahlilde, evreni açıklamaya çalışıyor. Kökleri ilk uygarlıklar kadar gerilere gidiyor. Çünkü Eski Mısır ve Mezopotamyalıların da Güneş, Ay ve yıldızların hareketleri hakkında gözleme dayalı bir öngörü kapasitesi var. Ortaçağda gelişme gene bir süre İslâm âlimleriyle sürüyor ve oradan Avrupa’ya sıçrıyor. Fakat sonuçta sıçrama Yeniçağda, Erken Modernite ile meydana geliyor. Avrupalı bilim insanları (özellikle yukarıda saydığım Kepler, Galile ve Newton), deneysel yöntem ve ölçümlerle bazı temel fizik yasalarına varıyor. Bu andan itibaren fizik, artık bağımsız ve sistematik bir bilim dalı. Günümüzde Termodinamik Yasaları’ndan; Planck’ın Kuantum Teorisi ve Einstein’ın Rölativite Teorisi’nden; Heisenberg, Schrödinger ve Dirac’ın geliştirdiği Kuantum Mekaniği’nden; parçacık fiziği alanına yön veren Standart Model’den oluşan bir temele oturuyor.
Astrofizik, Astronomi, Kozmoloji. Bunlar üç kızkardeş. Ana eksen Astrofizik. Fiziğin uzaya uygulanmışı. Fizik ve Kimya yasalarından yararlanarak astronomik olay ve objeleri inceliyor. Güneş, diğer yıldızlar, gezegenler, galaksiler, nebulalar, nova ve süpernovalar, yıldızlar-arası ortam, kozmik mikrodalgalar, karanlık madde, karanlık enerji, kara delikler… ilgi alanlarından sadece bazılarını meydana getiriyor. Son tahlilde, evrenin (şimdiki, şu bildiğimiz, içinde yaşadığımız evrenin) nasıl oluştuğu ve nasıl son bulabileceğine eğiliyor. Büyük Patlama’dan bu yana geçen milyarlarca yıl ve evrenin göremediğimiz bir ucundan göremediğimiz diğer ucuna uzanan milyarlarca ışık yılı gibi niceliklerle uğraşıyor. En gelişmiş radyoteleskoplarla gözleyebildiğimiz kadarının 1×1024 yıldız içerdiğini hesaplayabiliyor örneğin. Bu yıldızların doğuşu, yaşam evreleri ve ölümünü çözümleyip şematize edebiliyor. Yıldızların çekirdeğinde, diyor, müthiş termonükleer füzyon süreçleri yatar. Hidrojenin habire helyuma dönüşmesinin yarattığı enerji içeriden satha vurur ve uzaya saçılır. Aktif yıldız zamanla bir Kızıl Dev, sonra bir Beyaz Cüce haline gelir. Birbiri etrafında dönen “ikiz” gezegenlerden, sönen ve birbirinin gazını kendine çekip tekrar canlananlardan, mavi spektrumdan kırmızıya geçmişken tekrar maviye dönenlerden, gamma ışını patlamalarından, normal insan zihninin kolay kolay idrak edemediği bir uçsuz bucaksızlığın kendi öyküsü ve şiiriyetini kurguluyor.
Kimya. Elementlerin ve bileşiklerinin yapısı, kompozisyonu, özellikleri, davranışları, başka maddelerle reaksiyona girdiklerinde nasıl değişime uğradıkları ile ilgilenen bilim dalı. Atomlardan, moleküllerden, iyonlardan, temel parçacıklardan başlayarak, bütün (katı, sıvı, gaz ve plazma) halleri içinde maddeyi irdeliyor. İç teorisinde periyodik tablo, moleküler tablo ya da elementler tablosu var. Her atomun çekirdeğinde proton ve nötronlar yer alıyor; etrafında elektronlar dönüyor. Kimyanın incelediği reaksiyonlar ve dönüşümler, genellikle atomlar arasındaki karşılıklı etkileşimin, atomları bir arada tutan bağların yeniden düzenlenmesinin sonucu. Dört tür kimyasal bağ söz konusu: Eşdeğer bağlar, iyonik bağlar, hidrojen bağları ve Van der Waals gücü bağları. Kimya büyük ölçüde, bu tür bağlar yolula yeni kimyasal alaşımların oluşmasına eğiliyor.
Özet: Fizik, Atrofizik, Kimya ve “İslâmî bilim.” Şimdi biraz duralım. “İslâmî bilim”in üç (veya beş) doğa bilimine herhangi bir alternatif sunması söz konusu mu? Ya da şöyle soralım; böyle mutasavver bir “İslâmî bilim”e göre, mevcut, bildiğimiz Fizikte ne/ler yanlış? Astrofizikte, Astronomide, Kozmolojide ne/ler yanlış? Özellikle Kozmoloji çok kritik. “İslâmî bilim”in var mı değişik bir kozmolojisi? Evrenin işleyişi böyle mi değil mi? Bütün o galaksiler, yıldızlar, gezegenler, kızıl devler, beyaz cüceler, kara delikler, Büyük Patlama, yörüngeler, hesaplar, mesafeler, milyon ve milyar yıllar… gerçek ve doğru mu, değil mi? Aynı şekilde, Kimya’da var mı bir yanlışlık veya sakatlık? Atomlar, çekirdekleri, temel parçacıkları; farklı elementlerin atomların birbirine belirli biçimlerde bağlanım bileşikler oluşturması; bütün bunların, deney ve gözlem yoluyla bulup çıkardığımız ve sınayabildiğimiz bir takım doğa yasalarına göre gerçekleşmesi… bu yasaların kendileri, maddî, nesnel hakikat mı değil mi?
Bunlar doğruysa, yani “İslâmî bilim”in kısmen de olsa farklı bir başka Fizik, bir başka Astrofizik, bir başka Kozmoloji, bir başka Kimya sunması söz konusu değilse, önümüzde “Batı bilimi” diye küçümseyip ötelenemeyecek bir bütünlük var demektir. Önce Batı’da ve daha çok Batı’da varılmış olabilir bu kazanımlara. Bir “ilk varan” olacaktır daima. Hiç farketmez. Doğruysa, genel olarak geçerliyse, pratikte sürekli sınanıyor ve gelişiyorsa, yani binbir uygulaması ve bir dizi öngörüsü hep doğru çıkıyorsa, aslında bütün insanlığın bilimsel bilgisi anlamına gelir.
Biyoloji. Burada biraz çetrefilleşiyor işler. Çünkü doğrudan vahiy ve kutsal kitaplarla çelişki gündeme geliyor. Fizik, Astronomi, Astrofizik, Kozmoloji, Jeoloji, Kimya… hep inorganik madde ile ilgili. Biyoloji ise buradan organik âleme geçiyor; yaşamı ve canlı organizmaları inceliyor. Bu incelemeye, canlı varlıkların fiziksel yapısı, kimyasal süreçleri, moleküler etkileşimleri, enerji tüketip dönüştürerek varolmaları, fizyolojileri, gelişmeleri… ve evrimleri de dahil. Kritik mesele de bu. Biyolojinin bazı birleştirici kavramları var. Yaşamın temel birimi hücre. Kalıtımın (eski adıyla irsiyetin) temel birimi genler. Türlerin zaman içinde ortaya çıkışı ve yokoluşunun dinamiği de evrim. Bu, yaradılış inancının taban tabana zıddı. Bütün canlı varlıklar, üç büyük monoteist inanç sistemindeki özel isimleriyle Yahweh (Yehova), Tanrı veya Allah tarafından tek bir seferde yaratılmış değil, zaman içinde kendiliklerinden, yani herhangi bir ilâhî müdahale olmaksızın, karmaşık doğal süreçler sonucu, farklı zamanlarda ortaya çıkıyor, birbirlerinden ayrışıyor, farklı özellikler peydahlıyor, bazen de yokolup gidiyor. Charles Darwin bunu ilk söylediğinde, daha doğrusu yazdığında (On the Origin of Species, 1859), Hıristiyan dünyasında da kıyamet kopmuştu zaten. Fakat bilimin genel ilerleyişi ve o zamana kadarki kazanımları sayesinde, sarsıntı nisbeten kısa sürdü, 1859-70 arasında yoğun biçimde yaşandı ve 19. yüzyılın son çeyreğinde evrim teorisi en azından bilim çevrelerinde, üniversitelerde, aydınlar ve sosyo-politik elitler nezdinde yaygın bir kabul sağladı.
Bununla birlikte bu, yüzde yüz bir kabul değildi ve Hıristiyan âleminde de Yaradılışçılar (Creationists) hep direndi; bugün de ABD’nin çeşitli köşelerinde varlıklarını koruyor; okullara müdahale edip çağdaş Biyoloji öğretimini, hiç olmazsa eyalet ölçeğinde ellerinden geldiğince engellemeye çalışıyor. Aslında bu konuda en büyük sınav bundan 95 yıl önce, tâ 1925’teki ünlü “Maymun Dâvâsı” veya “Scopes Maymun Dâvâsı”yla yaşandı. O sırada Tennessee eyaletinin temsilciler meclisine giren çiftçi John Butler, aynı zamanda Dünya Hıristiyanlık Esasları Derneği’nin başkanıydı (World Christian Fundamentals Association). Seçilir seçilmez evrim karşıtı lobi faaliyetine girişti. 25 Mart 1925’te de, eyalet bütçesinden ödenek alan bütün liselerde insanlığın evrimini okutulmasını yasaklayan “Butler Yasası”nı meclisten geçirmeyi başardı. Eyalet valisi Austin Peay, nasıl olsa bu uygulanmaz ve eğitime herhangi bir müdahale olmaz saflığı içinde, kırsal muhafazakârlığın desteğini almak uğruna yasayı imzalamaktan çekinmedi.
Pek öyle gitmedi işler. Türkiye’de benzeri hiç varolmayan Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği ACLU (American Civil Liberties Union) derhal yasaya meydan okumaya karar verdi. Bir lisede normal Biyoloji öğretmenini yedeklemekte olan Fen (Science) öğretmeni John Scopes, kendi kendisini ihbar ederek evrim teorisini öğretmekle suçlanıp dâvâlı olmayı kabul etti. Böylece Fondamentalistler (Köktendinciler) ile Modernistler arasında saflar alenen çizilmiş oldu. Fondamentalistlere göre, Tanrı’nın İncil’de vahiy yoluyla ifade bulan kelâmı, başka her türlü insan bilgisinin üzerindeydi. Buna karşılık Modernistler, evrimin dinî inançlarla bağdaşabilirliğini savunuyordu. Yani hem teoloji gündemdeydi, hem okullarda çağdaş bilim derslerinin olup olamayacağı. Dolayısıyla her iki taraf zamanın en ünlü avukatlarına başvurdu. Savcılık üç kere başkanlığa aday olmuş ama hep kaybetmiş, fakat Woodrow Wilson kabinesinde dışişleri bakanı olabilmiş, popülist demagog William Jennings Bryan’ı getirtti. Karşısına ise doğrudan doğruya ACLU’nun önemli isimlerinden, hak savunucusu Clarence Darrow dikildi. Bütün büyük gazetelerin muhabirleri küçücük Dayton kasabasına üşüştüğü gibi, duruşmalar radyo yayınlarına da konu oldu. Sonuçta, Scopes’un suçlu bulunup 100 dolar para cezasına çarptırılmasıyla (ama teknik bir ayrıntı sonucu bu cezanın da hiç ödenmemesiyle) muharebeyi Fondamentalistler kazanmış gibi oldu, ama savaştan açık arayla Modernistler galip ayrıldı. Biyolojik evrim bütün Batı dünyasında, Hıristiyanlığa rağmen veya Hıristiyanlıkla yanyana, giderek daha rahat öğretilir oldu.
Buna karşılık İslâm dünyasında pek öyle değil durum. Buna Türkiye de dahil. Daha 1970’lerdeki ilk, talihsiz, kısa süreli CHP-MSP koalisyonundan itibaren, İslâmcılığın bazı sözcüleri hep evrime karşı oldu. İlk ve orta öğretimde öğretilmemesini, ya da öğretilecekse yaratılış teorisi (inancı) ile birlikte, yanyana öğretilmesini istedi. Müfredatta din dersleri hep var ve orada dinî yaklaşım öğretiliyor zaten. Ama hayır, bu yetmedi. Evrim ya müfredattan toptan çıksın, ya doğruymuş, gerçekmiş gibi öğretilmesin, ya da doğrudan doğruya Biyoloji derslerinin içinde yaradılış inancı da evrimle birlikte, evrimin alternatifi olarak sunulsun istendi. İki önceki yazımda (Mahcupyan’a hem destek ve ilâve, hem kısmî eleştiri, 30 Ekim 2020) bu tavrı şöyle tarif etmiştim: “İnanç alanı ile bilim alanını (ayrılmışken) tekrar birleştirmek. Aradaki sınırı kaldırmak. Bilimin içinde farklı metod ve yaklaşımlar olabiliyor diye, vahyi de bu farklı metod ve yaklaşımlardan biri gibi konumlandırmak. Dikkat edin: farklı, manevî bir hakikatla ilişkilendirmek yerine, getirip doğrudan bilim ile aynı platformda, bilimsel yöntem ile rekabete sokmak.” Hepsi oldu nitekim. 18 yıllık AK Parti iktidarında, çeşitli virajlardan geçilerek de olsa, hiçbir etkili muhalefet olanağı kalmayınca sonunda bu noktaya varıldı.
Fakat burada enteresan bazı noktalar var. İlki şu: yaratılış inancından yola çıkan bir bilim karşıtlığı, neden Fizik, Astrofizik, Kozmoloji, Jeoloji, Kimya vb gibi disiplinleri hedef almıyor da özellikle Biyolojiye duvar örmeye çalışıyor? Bütün herşeyi İlâhî Yaradanın yoktan var etmesi, sadece hayat ve organik âlem için mi geçerli? Ondan “önce,” yani hem mantıken, hem zaman bakımından — İncil’in Tekvîn (Genesis) bölümüne göre, birkaç gün farkıyla da olsa — “önce,” hayatın sahnesi ve zeminini oluşturan inorganik âlem gelmedi mi? Evrenin her şeyiyle tek bir seferde yaratıldığı düşüncesi ile, en basiti, evrenin yaşı, yıldızların ve gezegenlerin yaşı, dünyanın yaşı, farklı yeryüzü şekillerinin yaşı… arasında bir çelişki yok mu? Dolayısıyla kutsal kitaplara “lâfzına yüzde yüz sadık” (literalist) yaklaşımın (yorumun demiyorum, çünkü yorum kalmıyor ortada), en çarpıcı biçimde Fizik ve Astrofizik’te görülen “tanrısız evreni” de reddetmesi gerekmez mi, tutarlılık açısında? Ya da şöyle diyeyim: neden Charles Darwin düşman da Isaac Newton, Alfred Einstein, Max Planck, Werner Heisenberg, Erwin Schrödinger, Paul Dirac, Carl Sagan, Richard Feynman vb düşman değil (veya o kadar düşman değil)? Neden Darwin için hastalıklı bunak diye tweetler atılabiliyor da, bu diğer bilim insanları hakkında atılmıyor veya atılamıyor?
Buna ikili veya üçlü bir cevabım söz konusu. Birincisi, sanırım bu açıdan Hıristiyan yaratılışçılar ile Müslüman yaratılışçılar arasında hafif bir fark var. İlginçtir; Hıristiyan yaratılışçılar toptan yaratılışçılığa, yani inorganik – organik âlem ayırımı yapmamaya daha yatkın olabiliyor. Reddettiğinde, bütün doğa bilimlerini reddedip hepsine yalan, sahte, aldatmaca diyebiliyor. Hiçbirinin öğretilmesini istemiyor. Yanılıyor olabilirim ama en azından benim gözümün görebildiği İslâmî yaratılışçılar ise Fizik ve Astrofizikle o kadar uğraşmıyor da doğrudan Biyolojiye çullanıyor. Evrimin inanç alternatifini kabul ettirmeye çalışıyor.
İkincisi, burada sorun, insanın da bir hayvan gibi düşünülmesine ve hayvanlar âleminden evrilmesine, yüksek hayvanlardan zaman içinde ayrışarak insanlaşmasına tepki değil. “Maymunlardan mı çıktık; yok artık” öfkesi 19. yüzyılda Darwin’e de yöneltiliyordu (fakat işe bakın ki, siyah futbolculara yöneltilen ırkçı “maymun” tezahüratı, en azından Afrikalılar ve Afrika kökenliler açısından evrimi doğrulamaya devam ediyor). Hayır, asıl sorun Âdem ve Havva’da yatıyor. Yahudilik ve Hıristiyanlıkta Âdem sadece ilk insan. Tanrı ya erkeği ve kadını birlikte yaratıyor (bu versiyonda ilk kadın Havva değil Yahudilikteki adıyla Lilith; sonradan Âdem’in altına yatmak istemediği kaçıyor ve dişi iblis oluyor). Ya da Tanrı önce erkeği ve sonra onu eş-siz görünce kaburgasından kadını, Havva’yı, Âdem’in daha baştan ilk veya ikinci eşini yaratıyor. Fakat Âdem’in bundan öte bir özelliği yok. Altını çizelim; herhangi bir kudsiyeti mevcut değil. Buna karşılık Kuran’da ve Müslüman inancında Âdem sadece ilk insan olmakla kalmıyor. İlk insan, ilk Müslüman ve ilk peygamber. Allahın yeryüzüne gönderdiği ilk elçi. Adı üstünde: Hazreti Âdem. Dolayısıyla evrim, sadece genel olarak hayatın, çeşitli bitki ve hayvan türlerinin, nihayet insanımsıların (hominin’lerin) ve nihayet insanların (homo’ların) milyonlarca yıl boyunca istatistikî anlamda “rastgele” (random) genetik mütasyonlar sonucu adım adım geliştiği teziyle irkiltmiyor. Hem ilk insan diye bir şey olmadığını, hem de doğrudan doğruya ilk peygamberin peygamber olmadığını söylemiş oluyor.
Üçüncüsü, şimdi söyleyeceğim de hem Hıristiyan hem Müslüman yaratılışçılığında görülmekle birlikte, evrimin bir faraziyeden ibaret olduğu, yani herhangi bir bilimsel kesinlik taşımadığı iddiası, günümüzün “İslâmî bilim” arayışlarında özel bir önem ve ağırlık kazanıyor. William Jennings Bryan, daha 1925’teki “Maymun Dâvâsı”nda dile getirmişti bu fikri. Tennessee valisi Austin Peay’ye, Butler Yasası’nı imzaladığı için teşekkür ederken, “Bu eyaletin Hıristiyan anne ve babaları, çocuklarını ispatlanmamış bir hipotezin [altını ben çizdim – HB] zehirli etkisinden kurtardığınız için size şükran borçludur” demişti. Meselenin temelinde “evrim teorisi” ifadesi yatıyor. Yaratılışçılar bunu hemen hipotez, faraziye, spekülasyon biçiminde yorumluyor. “Bak işte gördünüz mü, sadece bir teoriden ibaret, kendileri de söylüyor, dolayısıyla alternatifleri de olabilir pekâlâ.” Bir adım sonrasında: “Madem kanıtsız desteksiz bir hipotez, neden yaratılış inancı da eşdeğer olmasın?”
Bu pozisyonun da ikili bir eleştirisi mümkün. Öncelikle “teori” sözcüğünün istismarı söz konusu. Bilim dilinde teori, sırf hipotez anlamında kullanılmıyor. Yerleşmiş ve doğrulanmış genelleme veya teorem anlamına da geliyor. Hattâ bu şekilde kullanılması çok daha baskın. Sırf evrim teorisi demiyoruz ki. Fizikte rölativite (izafiyet, görelilik) teorisi veya kuantum teorisi de diyoruz pekâlâ. Tıpta mikrop teorisi (germ theory of disease) diyoruz; daha önce de belirtmiştim. Ekonomide mikroekonomik teori ve makroekonomik teori diyoruz; bu başlıklarla dersler açıyoruz; mikroekonomide biraz daha aşağıya inince karşımıza tüketim teorisi (consumption theory) ve üretim teorisi (production theory) çıkıyor; makroekonomide Keynesçi teoriden (Keynesian theory) söz edebiliyoruz. Daha tonla örnek sayabiliriz. Şimdi bunların hepsi doğruluğu şüpheli bir takım faraziyelerden mi ibaret? Burada düpedüz bir demagojiyle, bir dil ve sözcük hokkabazlığıyla yüz yüze bulunuyoruz.
Çünkü ikincisi, biyolojik evrim ve özellikle insanın evrimi hiç de ispatlanmamış, desteksiz, çok kuvvetli kanıtları olmayan bir teori değil aslında. (a) Evrenin yaklaşık 13.6 milyar ve dünyanın yaklaşık 4.5 milyar yıl önce oluştuğu, sonra ilk hayat başlangıçlarının 3.5 – 4 milyar yıl önce görüldüğü tesbitlerinin üzerine oturuyor. (b) Sayısız fosil ve iskelet ile çok özel koşullarda günümüze ulaşabilen yumuşak doku örneklerinin incelenmesine dayanıyor. (c) Taksonomiyle, yani mevcut veya geçmişte yaşayıp bir noktada yokolmuş bütün canlıların tasnifiyle; ortak ve farklı özelliklerine göre yukarıdan aşağı ve büyükten küçüğe doğru sıralanan yaşam (life), üst âlem (domain), âlem (kingdom), şube (phylum), sınıf (class), takım (order), familya (family), cins (genus) ve tür (species) kategorilerine yerleştirilmesiyle bütünleniyor. Çok kapsayıcı bir tablo, bir “büyük resim” ortaya çıkıyor.
Nihayet (d) kalıtımın şifresi ve taşıyıcısının DNA olduğunun (1953’te Francis Crick ve James Watson tarafından) keşfiyle birlikte, moleküler biyoloji ve genetik bilim dallarında meydana gelen muazzam gelişmeyle yeni ve daha da kesin bir temele oturuyor. Bu çerçevede, tek tek her canlının bütün genetik malzemesinin haritası, genome’u çıkarılabiliyor örneğin. Faraza primatların evriminde, insana giden dalın şebeklerden ne zaman ayrıldığı, sonra orangutanlardan ne zaman ayrıldığı, sonra gorillerden ne zaman ayrıldığı, sonra şempanzelerden ne zaman ayrıldığı, belirli hatâ sınırları içinde de olsa hayli net bir şekilde saptanabiliyor. Tersten söylersek, faraza genlerimizin ne kadarını bonobo’larla paylaştığımızı pekâlâ biliyoruz bugün. Sonra sırasıyla Ramapithecine’ler, Australopithecine’ler ve Homo’lar geliyor: Homo habilis, Homo erectus, Homo neandertalensis ve “biz” yani Homo sapiens. Hepsinde, arkeolojik bulgular ile elde edilebildiği kadarıyla genetik bulgular birbirini tamamlıyor, doğruluyor. Arada boşluklar yok mu? Tabii var. Kesintisiz bir şemaya, her bir noktası dolu bir zaman şeridine varabilmiş değiliz. Ama bir, o boşluklar da her yeni keşifle birlikte biraz daha azalıyor. İki, “bizim,” yani Homo sapiens’in Afrika’dan çıkıp dünyaya nasıl yayıldığımızı da artık çok iyi görebiliyoruz. Yeryüzünün her köşesini ner zaman kolonize ettiğimizin haritası var elimizde. Bu çerçevede, üç, DNA testleri ve etütleri bütün insanlığın tek bir “ilk insan”dan türediğini kesinlikle doğrulamıyor. Ve dört, her halükârda esas tablo belirmiş, milyonlarca yıllık bir gerçekliğin gölgesi hayli koyu, hayli net çizgilerle duvara vurmuş bulunuyor.
Öyle ki, bugün “ben evrim teorisini kabul etmiyorum” demek halletmiyor hiçbir şeyi. Biyoloji bilimi diye bir şey var. Muazzam bir bina. Derin temelleri mevcut. Bunun üzerinde onlarca kat yükseliyor. Öyle ki, kabul etmemek, bunların hepsini kabul etmemeyi gerektiriyor. Dahası, neresini, niçin kabul etmediğini net bir şekilde ifade edebilmeyi; “işte şurası yanlış, şöyle bir hatâ söz konusu” diyebilmeyi gerektiriyor. Daha dahası, alternatifini ortaya koyabilmeyi gerektiriyor. Denisovalılar var mı, yok mu? Neandertal DNA’sının yüzde 20 kadarı “biz”lere geçmiş mi, geçmemiş mi? Dinozorların ne zaman ortaya çıktığı ve ne zaman yokolduğu tarihlenebiliyor mu? Mevcut Biyoloji biliminde hepsinin cevapları var. Ama bunlara ve bunların bağlantılı olduğu bütün diğer bulgulara (inanmıyorum demek dışında) değişik bir açıklama getiren alternatif bir “İslâmî biyoloji bilimi” ufukta gözükmüyor.
Burada söylenen hiçbir şey, inançsızlığı zorunlu kılmaz kuşkusuz. Bilim başka, din başka. İkisini illâ birleştirmektense ayrı tutmak daha iyi. Ben mümin değilim. Herhangi bir inancım yok. Dolayısıyla inanç sahiplerine tavsiyede bulunmaya kalkmam sahtekârlık olur, ahlâksızlık olur. Ancak şu tarihsel hatırlatmada bulunabilirim: Bilimsel Devrim Avrupa’da da çok zorladı Hıristiyanlığın “lâfzî” (literalist) damarını. Kendilerince bir çözü buldular. İkisinin nasıl hem ayrıştırılabileceği, hem bağdaştırılabileceğine, İngiliz şairi Alexander Pope (1688-1744), 21 Mart 1727’de ölen Isaac Newton için yazdığı ünlü kitabede işaret etti: NATURE and Nature’s Laws lay hid in Night: / God said, “Let Newton be!” and all was light. Türkçesi: Doğa ve Doğanın Yasaları gecede saklı yatıyordu / Tanrı Newton’ı yarattı ve her şey aydınlığa kavuştu.
Buna göre, Tanrı var. Doğayı yaratmış. Maddenin işleyişini düzenleyen doğa yasaları da bu İlâhî Yaradan’ın eseri. Evrenin saatini, zembereğini böyle kurmuş. Gerisini keşfetmek insanlara düşüyor.
Bu fikrin, İslâmın “altın çağı”nda, Abbasî halifeliğinin 8.-10. yüzyıllarında parlayıp sonen mutezile akımında ne kadar varolduğu, herhalde benim yapamayacağım ayrı bir tartışmanın konusu.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024