Yıldıray OĞUR
Şapka Devrimi ilan edilirken Atatürk’ün yanı başındaydı, Latife Hanım’ı Çankaya Köşkü’nde ev sahibi olarak da o karşıladı. Yurt gezilerinde, meşhur sofralarda, diplomatik ve siyasi görüşmelerde Atatürk’le birlikteydi, bütün kalabalıklar çekildiğinde, herkes gittiğinde Atatürk’ün yanında yine o kaldı. Karısı dışında kimse Atatürk’e onun kadar yaklaşamadı. Kitap okurken, uyurken ayaklarının dibindeydi. Atatürk’ün Çankaya Köşkü’nde yalnız geçen yıllarının tek vefalı dostuydu.
Anılarını yazabilseydi yer yerinden oynardı. Maalesef anıları yok. Gözleri herkesten daha çok şey gören, kulakları herkesten çok şey duyan Cumhuriyet’in ilk yıllarının bu en önemli tanığı hakkında o yüzden çok az şey biliyoruz.
Foks ( ya da Fox) bir Alman pointeri. Yani bir avcı köpeği. Hangi tarihler arasında Atatürk’ün yanında yaşadığıyla ilgili o kadar az şey biliyoruz ki, onu, Atatürk’ün Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesi’ndeyken kapısında nöbet tutan ilk köpeği Alp, Kurtuluş Savaşı sırasında esir düşen bir Yunan generalle birlikte esir düşerek Atatürk’ün yanına gelen yine bir av köpeği olan Alber ile zaman zaman karıştırıyoruz.
Ama Foks’un Atatürk’un en meşhur köpeği olduğuna şüphe yok. İngilizce tilki demek olan adının nereden geldiği bilinmiyor. Muhtemelen kurnazlığı buna sebep. Belki de adını ilk sahibi böyle koymuştur. Çünkü Foks’un ilk sahibi Atatürk değildi. Atatürk köpeği neredeyse kamulaştırmıştı.
Atatürk’ün uşağı Cemal Granda o günü şöyle anlatır:
Atatürk’ün Foks adında bir köpeği daha vardı. Yalova’da banyolarda seyyar fotoğrafçılık yapan Hasan Efendi’den 50 liraya satın almıştı. O zaman 50 lira oldukça önemli bir paraydı.
Atatürk, bir sabah gezintisinde, seyyar fotoğrafçının sehpasının ayakları arasında yatan köpeği görünce sordu :
- Bu köpek senin mi ?
Fotoğrafçı birden ne yapacağını şaşırdı. Sonra toparlanarak,
- Evet paşam, diye karşılık verdi.
- Çok güzel bir şey.
- Çok beğendiyseniz size hediye edeyim paşam.
Köpek o zaman yavruydu. Asil filan değil, bayağı sokak köpeğiydi. Ama tüyleri çok güzeldi.
Atatürk bir daha hayvana dikkatle bakarak, yanındakilere,
- Bu adamı memnun ediniz, dedi.
Böylece, fotoğrafçının köpeği Foks, Atatürk’ün köpeği oldu.
Foks’un yıldızının parladığı andı bu. Bundan sonraki hayatını Türkiye’nin kurucusunun yanı başında geçirdi, tüm resmî ve gayrıresmî görüşmeler ve gezilere katıldı, geceleri onun karyolasının dibine konan özel yastıkta uyudu. O güne kadar…
Foks’la ilgili hatıratlarda anlatılanlara baktığınızda karşınıza bu sahibinden başka kimseye eyvallahı olmadığı anlaşılan köpekle ilgili hafif korku dolu, bol diş izli hikâyeler çıkar.
Anılardan çıkan, Atatürk’ün iyi bir hayvansever ve Foks’a çok düşkün olduğudur. Atatürk’ün uşağı Cemal Granda’nın anılarına bakılırsa Foks’un ne zaman kimle çiftleştirildiğini bile yakından takip etmiştir.
Bir gün Ankara’da köşkün bahçesinde dolaşırken, köpeğin hareketlerini dikkatle izliyordu. Foks’un tembelliği mi üzerindeydi, neydi, bir köşeye çekilmiş, boş gözlerle sahibine bakıyordu.
”Atatürk hayvana uzun uzun baktıktan sonra bana döndü. - Bu hayvan aç dedi. Yemeğini az önce yedi, diye karşılık verdim. -Yese böyle olur mu, sorusuna -Bir tencere pilavı elimle verdim. Hem öyle bir pilav ki, fukaranın (yoksulun) evinde üç, dört kişi doyar. Hiç sesini çıkarmadı önce... Çıkarmadı ama, aklına Foks gelmiş olacak ki, yemekten sonra sözü yine ona getirdi: -Bu köpek çitleşti mi, diye sordu. Anlaşılan Foks’unun keyifsiz halini, bu kez de cinsel durumuna yoruyordu. -Konya’da iki ay önce çiftleşmişti dedim. -O orada kaldı. Ben burada bir şey oldu mu diye soruyorum. -Henüz olmadı Paşam! O zaman Atatürk şöyle konuştu; -Hayvanlar muayyen zamanlarda çiftleşirler. Onların hiç değilse bir zamanı var. Onlar kadar olamıyoruz...”
Falih Rıfkı’nın Çankaya’da anlattığı ünlü ısırma hikâyesinde ise “Cumhuriyet idealleriyle yetişmiş” Foks, “Osmanlı geleneklerinden gelen Vali”ye karşıdır. Neredeyse Foks’un valiyi ısırdığı an Cumhuriyet için zafer vakti gibi anlatılır: “Köşkte vilayetlerimizin birine tayin olunan bir zat bir gün kendisini ziyarete gelir. Çalışma odasından girer. Foks bir köşede yatmakta... Atatürk masasının başında... Vali, Babıâli protokolünden gelme olduğu için, oda içinde bir müddet yürüdükten sonra, birdenbire yarı beline kadar eğilip “yerden” dedikleri Osmanlı selamını verir. Cumhuriyet Devri görenekleri içinde yetişen Foks, bu ani hareketi görünce Atatürk’e bir fenalık (kötülük) yaptığını sanarak, fırlayıp adamcağızı tam kaba etinden ısırır. Ne olduğunu, ne yapacağını şaşıran vali de tam tersine yere düşer ve ayakları havaya kalkar.”
Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun anılarında da Foks’un Florya’dan Sirkeci’ye Atatürk’le yaptığı bir tren yolculuğu anlatılır. Atatürk’le birlikte trene binen Foks’a furgon bileti alınmıştır. Tabii Foks birinci mevkide seyahat etmektedir. Az sonra biletleri kontrol eden görev disiplini fazlaca yüksek biletçi “Bu biletle birinci mevkide gidemez” deyiverir. Az sonra olacakları tahmin eden Atatürk bozuntuya vermez, “İyi o zaman götürün furgona” der. Tam biletçi Foks’u alıp götürürken köpek hırlar ve biletçinin eline saldırır. Atatürk “Neden köpeğe bilet sorarsın be adam” diye haklı olarak kahkahalarla gülmektedir.
Çankaya Köşkü’ndeki uzun saatler süren sofraların korkulu rüyası haline gelmiştir Foks. Anlaşılan sofranın altında dolaşan Foks’un parçaladığı pantolonlar da bu şöhretin yayılmasında etkili olmuştur. Bu yüzden Atatürk’ün de epeyce masrafa girdiği anlaşılıyor. Öyle ki bazı konukların, eski pantolonlarını Foks’a bile isteye parçalatıp Gazi’nin köpeği için yaptığı bonkörlükten faydalanmak istediğini bile söyler Falih Rıfkı.
Son kurbanlarından biri Andımız’ın bânisi, Atatürk’ün sofrasında başına gelmeyen kalmamış Mili Eğitim Bakanı Reşit Galip olmuştur. Herhalde yine Atatürk’ten çok Atatürkçülük yaptığı hararetli bir anda sahibi için beka kokusu alan Foks, tüm protokol kurallarını ihlal ederek Milli Eğitim Bakanı’nın pantolonunu fena halde harcamıştır. Bu durum karşısında utanan Atatürk, Reşit Galip için terzisine bir pantolon siparişi verir.
Şimdi geldik bu “hayvansever ulu önder” hikâyesinin bulanıklaştığı, müphemleştiği, karartıldığı esas karar notasına.
O gün olan biteni önce Falih Rıfkı’dan okuyalım:
“Nihayet bir akşam geldiğimizde Atatürk’ün elini sarılı bulduk. Efendisini ısırmıştı. Atatürk bu esnada hiç sinirlenmemiş ve etrafındakilere de ‘Fenalık yapmak için ısırmadı’ demiş.”
Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun daha yakın tanıklığı ise şöyle: “Foks bu seferde hiç yapmadığı bir şekilde sahibi Atatürk’e saldırıp ısırmıştı. Hepimizin ödü kopmuştu. Ama neyse dişlerini çok fazla geçirmemişti, tedaviyle birkaç günlüğüne iyileşmişti.”
Foks ve Atatürk diye Google’da arattığınızda karşınıza binlerce sayfada çıkan, tabiri caizse hayvanseverler tarafından forward manyağı yapılan Bekir Coşkun’un “Atatürk’ün köpeği” yazısındaki anlatımı daha çok seviyorum:
“Bir gün Foks, Atatürk'ün elini ciddi biçimde ısırmıştı. Ancak (yaşamı boyunca hayvanların öldürülmesine karşı çıkan, başıboş kedi ve köpeklerin Hayvanseverler Derneği aracılığıyla sahip edinmelerini sağlayan) Gazi, Foks'un davranışına hiç sinirlenmemiş, eli pansuman edilirken şöyle demiştir: Fenalık yapmak için ısırmadı...''
*
“...Foks'un ölümü Atatürk'ü adeta yıkar. Günlerce yüzü gülmez olur. Artık Foks'un konusu her açıldığında, gözleri acıyla dolar...''
Coşkun’un modern hayvan aktivizmi kavramlarını anakronizm falan demeden 1930’lara ışınladığı yazısına bakılırsa Foks, Atatürk’ün elini ısırır, bir süre sonra da ölür. Eğer Atatürk’ü ısıran ölmüyorsa, Atatürk’ün “Fenalık yapmak için ısırmadı” sözünden sonra yazıya konan “yıldız”da kötü bir şeyler saklanıyor olmalı. Bekir Coşkun’un bilmemizi istemediği kötü şeyler.
Falih Rıfkı o kötü şeyleri biraz daha açık eder: “Foks’un öldürülmesini anlatırken bir anda faili belirsizleştirir: “Köpeği alıp çiftliğe götürmüşler, kontrol altına almışlardı. Yakınları bir olarak ve sahibini ısıran köpekten artık hayır kalmadığına inandırarak öldürülmesi için müsaade alabilmişlerdi.”
Atatürk’ün hayvan sevgisinin kovaladığı kargalardan başlatıldığı, bunun da “camdan giren bıldırcını görünce tabağındaki bıldırcını yemekten vazgeçti” gibi müthiş hikâyelerle desteklendiği hayvan hakları derneklerinin sitelerinde copy paste edilen metinde de Foks’un akıbeti için “Atatürk iyi çevresi kötü” taktiği devreye sokulur: “Ama yakınları ‘Sahibini ısıran köpekten hayır gelmez’ diyerek, ilaçla sonsuza dek uyutulması için Atatürk'e ısrar ederler. İzin verdi mi vermedi mi bilinmez ama Foks o günlerde öldürülür. Foks’un ölümü Atatürk’ü adeta yıkar. Günlerce yüzü gülmez.”
Gerçeğe en yakın anlatımı ise yine Atatürk’ün kütüphanecisi, olan bitenin birebir şahidi Nuri Ulusu’nun anılarından okuyalım:
“İşte bu olayların peş peşe olmasından sonra çiftliğe gönderilen Foks burada da hırçınlığını ve saldırganlığını arttırmaya başladığı için, çiftlik baytarları Atatürk’ü de ikna ederek Foks’u iğne ile öldürdü.”
Tüm anılara bakılırsa Foks bir iddiaya göre Çankaya’ya getirilen ikinci bir köpeği kıskanarak ya da başka bir nedenle Atatürk’ün elini ısırmıştır. Hem de epeyce. Bir ay gözetim altına alınan köpek bu süre içinde de Atatürk’le problemsiz birlikte yaşamıştır ama bu bile hakkında kesilmiş “Sahibini ısıran köpekten hayır gelmez” hükmünü bozamamıştır. Foks’un uyutulması konusunda izni veren Atatürk’tür.
Bu anlatımların hepsinde ölüm kararını meşrulaştırmak için Foks’un ne kadar da “azdığı”, “şımardığı” vurguları da tabii ki dikkatlerden kaçmaz.
Harika giden bu hayvansever kurucu önder hikâyesinin sonu pek de güzel bitmemiştir. Ama Ulu Önder’i ısırarak ölüm fermanını imzalayan Foks’un çilesi bu kadarla da bitmez.
Atatürk Orman Çiftliği’nin baytarları Atatürk’e bir jest için Foks’un derisini soyar, içini av hayvanı gibi doldurur, gözlerine renkli camdan mavi göz yaparak bir cam içine yerleştirir.
Bir gün Atatürk’e çiftliği ziyaretinde sürpriz olarak içi doldurulmuş Foks gösterilir. Atatürk bir sandalye çeker, bir süre köpeğini izler sonra da “Ben onu sevmiştim. Onu böyle görmek istemem gömün lütfen” der.
Bundan sonrası tamamen muamma. Anlaşılan Atatürk’ün bu emri yerine getirilmemiştir. (Tabii böyle bir emri varsa.) Anlaşılan onca yıl Foks’un doldurulmuş cesedi ya çiftlikte ya da bir evde saklandı. En azından 1969 yılına kadar. Çünkü Anıtkabir kayıtlarından biliyoruz ki o yıl Atatürk Orman Çiftliği’ndeki Hayvanat Bahçesi’nin kurucusu Necdet Pençe’nin eşi İrfan Pençe, içi doldurulmuş Foks’un cesedini Anıtkabir'e bağışladı. Foks’un ne ara oradan Çankaya’daki Muhafız Alayı’na gittiğini ise bilmiyoruz. Çankaya Muhafız Alayı’na gittiğini de 2002 yılında Anıtkabir’de Cumhurbaşkanı Sezer tarafından açılan müze sayesinde öğrendik. Çünkü 10 yıldır o müzede Atatürk’ü kütüphanede çalışırken gösteren balmumu heykelin yanında duruyor Foks. Atatürk ve İnönü ile birlikte ebedi istirahatgâhının adresi Anıtkabir olan üçüncü fani olarak bir camekân içinde gelip geçenlere gülümsüyor.
Ama sakın görünüşe aldanmayın. Muhtemelen bu kez haklı olarak önünden gelip geçenleri yine ısırmak istiyor.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Mami, IKE ve Hüseyin-2
1.11.2025 - Mami, IKE ve Hüseyin-1
29.10.2025 - PKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi?
27.10.2025 - Neşe’nin kapsayıcılık sorunu…
21.10.2025 - Neyse ki Meclis zabıtları asla kaybolmuyor
18.10.2025 - Öcalan o kanalları ilk kez izledi ve…
13.10.2025 - Hatay’ı haritasına ilk kim koymuştu?
11.10.2025 - Çözümde tümseklere rağmen tekerlek dönüyor
8.10.2025 - Sumud tecrübesi bize neler söylüyor?
6.10.2025 - Çözüm sürecinin bir yılı: Uzanan bir elden, resepsiyona…
4.10.2025
Yazarlar
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSiyasetin altın kuralını unutanlara hatırlatırım 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Öcalan misyonu” 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLU31 Mart’tan 19 Mart’a neler değişti? 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
















































































faruk tuncay
RTE Davutoğlu ikilisi, KDP ile ötekileri savaştırmayı başarırsa, iki derin gazeteci de, analizlerinizin isabeti çerçevesinde eteklerinize zil takar oynarsınız.