Yıldıray OĞUR
“Dün öğleyin 12’de kahraman ordu Çanakkale’ye girdi”, “Boğazlardaki askeri işgal bitti.”
21 Temmuz 1936 günkü gazetelerin coşkulu manşetleri okununca, bir savaştan zaferle çıkıldığı düşünebilir.
Aslında ortada bir abartı da yoktu.
Gerçekten de Türk ordusu 20 Temmuz günü saat 11.00’de denizden ve karadan Çanakkale’ye girmişti.
Orduyu şehrin girişinde ellerinde bayraklarla halk büyük bir heyecanla karşılamış, davullar çalınmış, kurbanlar kesilmişti.
Gazetelerdeki haberlere göre askerleri karşılayanlar arasında gözleri yaşlı Çanakkale gazileri de vardı. Kalabalık Çanakkale şehitliklerini olduğu bölgeyi de ziyaret etmiş, mezarlara çiçekler bırakılmış, dualar okunmuştu.
Bu arada Eskişehir’den kalkan savaş uçakları da kalabalığın üstünde gösteri uçuşları yapmıştı.
Aynı saatlerde benzer bir coşku İstanbul Üsküdar’da da yaşanmaktaydı.
Sabah saatlerinde beklenen haber gelince Anadolu yakasındaki piyadeler, topçu ve motorlu kuvvetler Üsküdar iskelesinde toplanmaya başlamış, Üsküdar meydanında askerleri binlerce İstanbullu coşkuyla karşılamıştı.
Askerler, büyük tezahüratlar arasında vapurlara binip Boğaz’ın çeşitli noktalarına kurulmuş tabyalara yerleştirildiler.
Yine törenler eşliğinde deniz kuvvetlerine bağlı Yavuz Zırhlısı, Hamidiye Kruvazörü ve askeri muhripler, Boğaz’ın Karadeniz girişine demirledi. Törenler, kutlamalar, fener alayları günlerce sürdü.
Türk ordusunun İstiklal Savaşı’ndan 15 yıl sonra 1936 yılının 20 Temmuz günü İstanbul ve Çanakkale boğazlarına yaptığı bu askeri çıkarmanın sebebi İsviçre’nin Cenevre Gölü kenarındaki bir safiye yeri Montreux’de, bir aydır görüşmeleri süren anlaşmanın imzalanma haberinin gelmesiydi.
Anlaşma haberinin duyulmasıyla Ankara’da da halk meydanlara dökülmüş, kutlamalar yapılmış, tatilde olan Meclis acil olarak toplanmış, Çanakkale şehitleri için saygı duruşuyla başlayan özel oturumda milletvekilleri anlaşma için hükümeti tebrik etmiş, Çanakkale’ye şehitler için dev bir anıtın dikilmesini önermişlerdi. O günlerde “Montrö zaferinden evvel ve sonra Çanakkale” konulu bir film çekilerek sinemalarda gösterilmiş, Semiha Hanım da anlaşma için bir şarkı yapmıştı.
Montreux’nün nasıl bir heyecan yarattığını anlaşmayı kutlayan Ankara’daki kalabalığa hitap eden tarihçi Enver Behnan Şapolyo’nun coşkulu konuşması iyi anlatıyor:
“Bu anda yeni bir zaferi kutlamak üzere ayaktayız. Lozan’dan sonra Montrö. Sevineceğiz, coşacağız, bayramlaşacağız, çünkü boğazlara bizimdir. Şu dakika Türk askerleri yürü emrini almış bulunuyor. Askerler alay alay, takım takım yürüyor, yürüyor… Boğazdan esen bir rüzgâr, Türk bayrağını okşayarak dalgalandırıyor, selamlıyor. Anadolu durmadan yürüyor, o boğazlara, boğazlar ona yaklaşıyor… 20 Temmuzda kazandığımız Montrö zaferi ulusal bayramımızdır. Onu Atatürk başta biz kazandık. Sevinin analar! Coşun kardeşler! Varolsun en büyüğümüz Atatürk! Hep bağırın: Boğazlar bizimdir, Türkündür!”
Montreux’nün ne olduğu bugünlerde zaten çokça yazıldı.
Kısaca tekrar etmek gerekirse; bundan 13 yıl önce Montreux’nün yakınlarındaki Lozan’da imzalanan barış anlaşmasıyla Boğazlar meselesi Türkiye’nin istediği gibi çözülememiş, Boğazlar’dan geçişler Milletler Cemiyeti kontrolünde uluslararası bir komisyona bırakılmış, Türkiye’nin Boğazlar’da asker bulundurmasına da izin verilmemişti.
Türkiye, 1930’lardan itibaren bu duruma itiraz etmeye başladı. Ama dünyada savaş tamtamları yükselene kadar kimse Ankara’nın anlaşmayı yeniden gözden geçirme çağrısıyla ilgilenmedi.
Nihayet 30’ların başında silahlanma yarışı başladı. 1933’te İtalya Habeşistan’a saldırdı, Ege’de Türkiye’ye yakın 15 büyük adayı ele geçirdi. Almanya Versay Anlaşması’na aykırı olarak Ren bölgesini silahlandırdı. Japonya Milletler Cemiyeti’nden çekildi. Bu arada tedirgin olan Sovyetler de Boğazlar’ı güvence altına almak için Türkiye’yi sıkıştırmaya başladı.
Bu ortamda artık boğazların güvenliğini Milletler Cemiyeti’nin koruması mümkün değildi. Bu üç faşist rejimin saldırgan politikalarına karşı İngiltere ve Fransa’nın teşvikiyle Türkiye’nin, Boğazlar meselesini görüşmek için Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ni imzalamış ülkelere gönderdiği nota kabul gördü.
İtalya haricinde SSCB, Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya, Romanya, Fransa, İngiltere’nin katılımıyla konferans 22 Haziran 1936’da Montreux’de başladı ve bir ay sonra da 20 Temmuz 1936’da anlaşma imzalandı.
Anlaşmanın özeti, Boğazların hakimiyetinin çöken Milletler Cemiyeti’nden alınıp, bu çatışmalarda tarafsız kalması beklenen Türkiye’ye verilmesiydi.
Anlaşmayla Türkiye boğazların her iki yakasını silahlandırmak, buralarda asker bulundurmak hakkına sahip oldu. Boğazlar Komisyonu kaldırıldı, ticari gemilerinin geçişine tam serbestlik verilirken, savaş gemilerinin geçişine ise sınırlamalar kondu. Bir savaş halinde, eğer Türkiye o savaşın tarafı değilse Boğazlar savaş gemilerine kapatıldı, eğer Türkiye savaşın bir tarafıysa bu karar Türkiye’ye bırakıldı.
Yani aslında Türkiye, Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın egemenliğini ancak 1936 yılında, Montreux Anlaşması’yla kazandı.
O yüzden bugünlerde Kanal İstanbul’u savunmak için, herhalde biraz da adı “Montreux” olduğundan, anlaşmadan “aleyhimize yapılmış bir gavur işi” gibi bahsedilmesi hem büyük yanlış hem de fena halde ayıp oluyor.
Üstelik, Türkiye 1994’de boğazlardan ticari geçişleri güvenlik ve deniz trafiği açısından düzenleyen Boğazlar Tüzüğü’nü çıkararak Montreux’deki haklarını ilerletti. 1996 ve 2002’de yeni tüzüklerle bu denetim ve kontrol yetkileri artırıldı. 2003’den beri de Rusya’nın tepkisine rağmen Boğazlarda radar destekli Türk Boğazları Gemi Trafik Hizmetleri Sistemi devrede.
Yani ortada acilen çözüm bulunulması gereken, tehlike arz eden bir durum, ufuklarda bir savaş ihtimali yok. Boğaz’dan geçen gemi sayısı, tonajları artsa da her yıl azalıyor. Zaten Montreux’den kaynaklı Boğazlardan ücretsiz geçiş hakları olan ticaret gemilerini zorla özel kanalımızdan geçirmek de mümkün değil.
Bu durumda Kanal İstanbul projesini Montreux’ye meydan okumaya çevirmek, ülkenin başındaki belaları, başka ülkelerin hasmane tutumlarını artırmaktan başka bir işe yaramaz.
Belki iktidarın Montreux’yü tarihteki yerine geri bırakıp ilk yapması gereken, 2011 genel seçimlerinden önce çılgın proje olarak açıkladıklarında epey sükse yapmış bu projenin, 2019 yılında tekrar tozlu raflardan masaya getirildiğinde neden bu kadar tepki aldığı üzerinde düşünmek olmalı.
2011’de milli geliri, büyüme oranı bugünkünden daha yüksek, enflasyonu bugünden daha düşük, insanların geleceğe ümitle baktığı bir Türkiye’de “olur mu acaba” diye bakılan bir proje, bugün milli geliri düşmüş, fakirleşen, büyüme oranı sıfırlarda dolaşan, gelecek endişesinin arttığı bir ülkede israf, lüks olarak görülüyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yaptırdığı anketlere bakılırsa, sadece muhalif kesimlerde değil, iktidarı destekleyen çevreler de böyle görenlerin oranı hayli yüksek, “şimdi ne lüzumu vardı” hissi ortak bir his.
Bu ortak tepkinin oluşmasında ekonomiden sonra özellikle bu sekiz yılda İstanbul’da yaşanan inşaat çılgınlığı, betona, kamyona duyulan tepki, yeşil alanların hızla azalması karşısında artan duyarlılığın da etkisi büyük. Toplum da 2011’deki toplum değil artık.
Öyle olunca da bu belediyecilik anlayışına karşı daha yeni seçilmiş İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın Kanal İstanbul’la ilgili sıraladığı riskler, Türkiye’yi çirkinleştiren TOKİ’de, Erdoğan Bayraktar’ın başkanlığı sırasında yıllarca yöneticilik yapmış, sonra onun bakanlığı sırasında inşaat ekonomisinin kalbi olan Emlak Konut’un genel müdürü olmuş, atanmış Çevre ve Şehircilik Bakanı tarafından giderilemiyor.
Bakan’ın “O bölgede bir arazi takasına, arazi rantına müsaade etmeyiz, hiçbir projede de etmedik” açıklamasını da arşivlerden hemen karşınıza çıkan 2018 yılına ait iki haber pek doğrulamıyor:
“Kanal İstanbul projesi açıklandığından beri gayrimenkul sektöründeki hareketlilik durmuyor. Vatandaş güzergah üzerinde hem yatırım hem de oturum amaçlı konut ararken, firmalar da proje yarışına girdi. Emlak Konut GYO Genel Müdürü Murat Kurum, "Sadece İstanbul’a değil ülke ekonomisine de çok büyük faydası olacak mega bir proje olan Kanal İstanbul güzergâhında, Emlak Konut’un 33 projesi yer alırken yine bölge üzerinde çok önemli arsa portföyümüzle birlikte yatırımlarımıza devam edeceğiz."
https://www.sabah.com.tr/ekonomi/2018/02/26/kanal-istanbulu-dunya-yakindan-izliyor
“Emlak Konut GYO Yönetim Kurulu Başkanı Ertan Yetim, Katarlı yatırımcılarla Kanal İstanbul'u ve bu bölgede yer alan portföylerindeki arsalarla ilgili görüştüklerini belirterek, " Özellikle Kanal İstanbul projesi burada büyük bir heyecan oluşturmuş durumda. Bu ilgiyi burada yakinen görme imkanımız oldu. Katar'ın Emlak Konut ölçeğindeki şirketi ile yaptığımız görüşmelerde kendilerinin projelerimize yakından ilgili olduklarını gördük ve onları Türkiye'ye davet ettik. Bir çalışma grubu oluşturup birlikte neler yapabileceğimize bakmak istiyoruz. Kanal İstanbul civarındaki arsalarımızla ilgili bir bilgi paylaşımında bulunduk. Kanal İstanbul güzergahı üstünde Arnavutköy-Dursunköy'de 3,6 milyon metrekare, Küçükçekmece'deki Bizim Mahalle projemizin ihale edilmemiş 450 bin metrekarelik bölümü, Başakşehir-Hoşdere'deki 340 bin metrekarelik alan ve son olarak Başakşehir-İkitelli-Ayazma-Kayabaşı bölgesindeki 240 bin metrekarelik arsalarımız yer alıyor. Toplamda 4,6 milyon metrekareye tekabül eden bu arsalar üzerinde neler yapabileceğimizi Katarlı yatırımcılarla görüşeceğiz."
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/kanal-istanbul-katarda-buyuk-heyecan-olusturdu/1034313
Henüz kazma dahi vurulmamış Kanal İstanbul’a bugüne kadar yapılmış yatırımlar, kanal yapılacakmış gibi satılmış/alınmış, yurtdışına doğrudan devlet tarafından pazarlanmış arsalar, başlamış konut inşaatları bu kadar tepkiye rağmen neden projede ısrar edildiği hakkında bir fikir veriyor.
Bir de üstüne ülkenin coğrafyasını değiştirecek bir projeye karşı yükselen eleştirilere “Siz isteseniz istemeseniz de yapacağız” diye cevap verilince, bu siyasi tartışmaya Valilik, AFAD bodoslama sokulunca da sadece proje değil, ülkedeki demokrasinin hali, hızla parti-devlet sistemine doğru savruluş da endişeye neden oluyor.
Muhafazakar bir iktidarın neredeyse Mephisto’nun atıl halde duran doğaya hükmetme tahriklerine kapılan Faust’unkine benzer bir azimle, Allah’ın bahşettiği Boğaz’la yetinmeyip, koca bir coğrafyayı tümüyle alt üst etme pahasına, ikincisine tamahına ise hiç gelemedik.
Yine de “Kanalıma neden hoş gelmediler” diye merak eden varsa, bazı cevapları herhalde vermiş olduk.
Daha fazlası için Karar Tv Youtube kanalımıza abone olup, videolarımıza like atmayı lütfen unutmayın...
Kaynak:
Montreux Anlaşması’na verilen tepkilerle ilgili yazıda kullanılan bilgiler ve daha fazlası için bknz. Prof. Dr. Hakan Uzun’un Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin Yankıları makalesi
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSiyasetin altın kuralını unutanlara hatırlatırım 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Öcalan misyonu” 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLU31 Mart’tan 19 Mart’a neler değişti? 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları




































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025