Ali BAYRAMOĞLU
Son operasyona ilişkin AK Parti’yi merkez alan tek boyutlu tepkiler, muhalifleri susturma ve cezalandırma iddiaları durumu ve Türkiye’yi resmeder mi?
Bu ülkedeki tüm siyasi gelişmeler cumhurbaşkanının eğilimleriyle açıklanabilir mi?
Türkiye siyasal sistemi ve AK Parti iktidarı, yolsuzluk dosyalarına indirgenebilir mi ya da Çavuşevsku rejimiyle benzeştirilebilir mi?
İyi niyet veri alınırsa, bu sorulara “olumlu” yanıt vermek ancak Türkiye’ye dışarıdan ve anlamaktan aciz bir bakışla mümkündür.
Türkiye içinden yapılacak bu tarz keskin bir okuma ise, ancak “muhalif bir şehvet”le ya da “sınıfsal bir öfke”yle mümkündür. Bu ruh halinin göstergelerinden birisi de siyasi arenayı, güç savaşlarını görmezden gelmek ve (cemaati güzelleme vurgularının örneklediği gibi) demokrasinin karşısındaki ölümcül engelleri tersten okumaktır.
Nitekim seküler mahalleden gelen, eleştiri ötesi ve kendi kaygı ve tespitlerini mutlak gerçek ilan eden uğultu, demokrat ve özgürlükçü bir duruşun değil kendi değer sisteminin üzerinde sörf yapıyor.
Bu tablo elbette Türkiye’nin siyasi iktidarı açısından sorunsuz bir ülke olduğunu göstermez.
AK Parti Türkiye’de büyük bir dönüşüme imza attı ve atmaya devam ediyor. Bu dönüşüm cumhuriyetin başında kurulan modelin ters yüz edilmesi üzerine kuruludur ve bu model kadar tarihseldir. Sosyolojik, simgesel ve ekonomik eşitlenme, bu çerçevede yaşanan sınıfsal yer değiştirme yeni dönemin kurucu unsurlarıdır. Bunlara “sivilleşme”, “sivil ve siyasal haklar alanında yaşanan genişleme”, “çözüm süreci”, “Alevi açılımı”, gibi bir dizi reform politikası eşlik etmiştir. Ve ana siyasi eğilim hala bu istikamettedir.
Bununla birlikte bu modelde, aynı kurucu modelde olduğu gibi temel bir eksik bulunuyor: Hukuk ve ilke duyarlılığı...
Bunun birden çok veçhesi var.
- Önce şunu teslim etmek gerek: Toplumsal talep-siyasal karar etkileşimini, katılımcılığı ve eleştiri toleransını dışlayan faydacı ve atarekil siyaset anlayışı AK Parti’yi de alabildiğine kuşatmış durumda. Yeni bir dönemin inşası söz konusu olduğu oranda ve şu günlerde bu kuşatma daha kritik hale gelmiş bulunuyor. Dün, AK Parti askerle mücadele ederken bir siyasi irade ifadesi olarak algılanan ataerkil dil, bugün yeni toplumsal talepler ile katılımcı demokrasi isteklerinin karşısına dikildiği anda otoriterlikle özdeş hale geliyor ve bu istikamette algılanıyor. Kürt sorununun çözümü konusunda gösterilen çabalar, Alevi açılımı tartışmaları gibi önemli gelişmeler ve reform politikalarında süreklilik bu algı karşısında zaman zaman gölgede kalıyor. Türkiye’yi Erdoğan’ın söylemine ve karakterine indirgeyen “yüzeysel algı”ya malzeme hazırlıyor.
- Öte yandan AK Parti’nin son döneminde demokratik işleyişe dair, altını sık çizdiğimiz üç ciddi mesele var: (1) Siyasetin ve siyasi kurumun kültürel, toplumsal, ekonomik alanlar üzerinde kurduğu, özerkliği yok eden ve çoğunlukçuluğa gönderme yapan hegemonya. (2) Siyasi iktidarın işleyiş tarzında yaşanan şahsileşme ve bu şahsileşmenin yargıdan bürokrasiye kadar sistemi etkilemeye yüz tutması. (3) Toplumsal muhalefeti ve medya eleştirisini toplumsal ve siyasal niteliğinden arındıran, asayiş hadisesine indirgeyen komplocu siyaset algısı, bunun başta basın olmak üzere her aktörü (kendi işlevinin dışında) siyasi hasım/dost aktör kıskacına sıkıştırması ve özgürlükler üzerine kurduğu baskı...
-Hukuk ve ilke eksikliğinin en önemli veçhelerinden birisi, adliye ve hukuki yaptırımlar meselesidir. AK Parti’nin sorumluluğuna ortak olduğu Balyoz’dan Ergenekon’a uzanan çizgi ortada. Siyasi iktidarın yargıyı cemaatten arındırma politikalarında kullandığı HSYK’nın yeni yapısı, sadakat esaslı atamalar gibi sorunlu araçlar dikkate alınacak olursa, “siyasallaşmış yargı hali ya da imajı”nın varlığını sürdürdüğü aşikar. Somut olarak at izi ile it izinin birbirine karıştığı davalar üzerinden sahte suçlamalarla (örneğin Şık, Şener, Avcı) ve sahte aklamalarla (örneğin Çetin Doğan) kamusal alan kirleniyor. Kritik davalar siyasi kavgalarda araç olarak kullanılıyor. Velhasıl hukuk örselenmeye devam ediyor.
Peki sonuç?
Değişime ilişkin hususlar ne kadar demokratikleşmeye gönderme yapıyorsa, bu hususlar da aksi duruma göndeme yapmaktadır.
Türkiye’deki ana paradoks budur.
Batı’dan gelen keskin eleştirilerin temel nedeni bu paradoksu anlamamaları ve kendi değer sistemleri açısından Türkiye’deki tablonun taşıdığı sıkıntılardır.
Ancak mesele ne onların ne laik mahallenin gözlüğünden görüldüğü gibi karadır.
Ne de başkalarının gözlüğünden görüldüğü gibi toz pembe...
Eleştirel ve kurucu bir muhalefet ile siyasi iktidarın eleştirilere kulak vermesine acil ihtiyaç var.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- CHP nasıl iktidar olur?
19.06.2025 - Toplumda esen rüzgarlar
8.06.2025 - Bir korkudan diğerine Türkiye…
5.06.2025 - Çözüm toplumda neden kabul görüyor?
2.06.2025 - Siyasi denge nereye doğru?
29.05.2025 - Lozan meselesi, siyaset ve gelecek…
18.05.2025 - Barış ve yerleşik korkular…
15.05.2025 - Barış süreci şimdi başlıyor…
10.05.2025 - Dünyanın hali
8.05.2025 - Barış sürecine en çok kimler karşı?
4.05.2025
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
jale
Ahmeti ve Yasemini anlıyor ve hak veriyorum ama size ne oluyor? Keşke devam etseydiniz.