Alper GÖRMÜŞ
Bu yazının ilk bölümünde (Demokrasi derdinde samimiyet ve kararlılık sorunu: İspanya’nın Üçlü’sü, Türkiye’nin Altılı’sı, 9 Aralık) Türkiye’de Altılı Masa’nın demokrasiye geçiş tecrübesiyle İspanya’da 40 yıl önce yaşanan demokrasiye geçiş tecrübesi arasında biçimde büyük bir benzerlik, muhtevada ise büyük bir samimiyet ve kararlılık farkı olduğunu öne sürmüştüm. Ünlü İspanyol romancı Javier Cercas’ın Bir Anın Anatomisi’nde anlattığı üç siyasetçiyle bizim Altılı Masa’nın altı siyasetçisinin karşılaştırılmasından çıkan dersi de şöyle ifade etmiştim: Hayal kırıklığı, uğruna mücadele ettiği şeyde samimi ve kararlı olmayanı yıkar, samimi ve kararlı olanı ise sarsar ama yıkamaz.
23 Şubat 1981’de İspanya parlamentosunu basan darbeci askerlere karşı koltuklarının altına gizlenmeyip ayakta kalan üç kişinin sonraki açıklamalarına baktığımızda, o andaki davranışlarının nedeninin kişisel pozisyonları olduğu, o pozisyonların onurunu korumak için öyle davrandıkları intibaını edinebiliriz.
Önceki yazıdan hatırlayalım: Başbakan Suarez ‘hükümetin başı’nın, Başbakan Yardımcısı, eski general Mellado ‘bir komutanın’, muhalefet lideri Carrillo da ‘Komünist Parti Genel Sekreteri’nin başka türlü davranamayacağını söylemişlerdi.

Oysa üçünün diktatör Franco’nun ölümünü izleyen altı yıllık geçiş dönemindeki hikâyelerine baktığımızda, o ‘an’daki davranışlarının ‘kişisel’ olmaktan çok kararlı demokrasi mücadelelerinin bir çıktısı olduğunu anlarız. Zaten Cercas da her biri için ayırdığı uzun bölümlerde onların o altı yıllarını anlatıyor.
Bu bölümde İspanya’daki demokrasi mücadelesine öncülük eden üçlünün hikâyeleri üzerinden burada başarılamayanın orada neden başarıldığını yine Javier Cercas’ın anlatımıyla ele alacağız.
Adolfo Suarez: Kral’ın atadığı geçiş döneminin başbakanı
Romancı Javier Cercas, Kral’ın kendisini geçiş döneminin başbakanı olarak atamasından darbe ânına kadar geçen altı yıllık sürede Başbakan Suarez’in nasıl bir baskı altında olduğunu anlatırken şöyle diyor:
“Sağın gazetecileri her gün saldırırlar Suarez’e. Çünkü onu ortadan kaldırmanın demokrasiyi ortadan kaldırmakla aynı şey olduğu kanısındadırlar. Sayıları çok değildir ama önemlidirler; çünkü kışlalara yalnızca onların yazdığı gazete ve dergiler girmektedir. Durumun göründüğünden kötü olduğu; eğer sorumsuz, korkak ve bencilce bir tutumla İspanya’yı uçuruma sürüklemekte olan haysiyetsiz politikacı takımının suç ortağı olmak istemiyorlarsa, tehlikede olan vatanı kurtarmak için vakit geç olmadan müdahale etmeleri gerektiği konusunda askerleri ikna etmektedirler. Darbeyi azmettirme çabaları demokrasi döneminin başından beri kararlılıkla sürdürülmektedir, ama 1980 yazından itibaren apaçık sergilenmeye başlamıştır.”
Sadece sağcı gazeteciler ve askerler değil, zamanla büyük iş çevreleri, kilise, öbür partiler ve hatta bizzat Suarez’in kendi partisi ona karşı entrikalara girişir, onu zayıflatmaya çalışır. Cercas, Suarez’in de hatalarının olduğunu kabul eder fakat ona karşı girişilen komplocu-entrikacı girişimlerin neden aslında demokrasiye karşı girişimler olduğunu şöyle anlatır:
“İçeriği meşru olsa da biçimi meşru değildir bu entrikanın. Hele o dönemin İspanyol siyasetinde, kırk yıllık diktatörlüğün ardından, demokrasiye geçeli daha dört yıl bile olmamışken, biçim muhtevadır: Demokrasinin kırılgan biçimlerini sınır noktasına varana kadar çekiştirip durmak, Suarez’in başbakanlığına son vermek amacıyla siyasal sistemi tahrip etmek, ayartılmış askerlere müracaat ederek siyaset sahnesinde tozu dumana katmak demokrasi düşmanlarının eline Suarez’in ve demokrasinin işini bitirecek enstrümanı teslim etmek anlamına geliyordu. Bu tehlikeli dalavereye katılmayı reddeden pek az insan vardı: Ön sırada yer alıp da başbakanın muhasara altına alınmasına iştirak etmeyen (…) az sayıda siyasetçiden ikisi, General Gutierrez Mellado ile Santiago Carrillo idi.”


Gutierrez Mellado: Darbenin karşısında bir darbeci
23 Şubat 1981’de İspanya Parlamentosu’nda yaşanan darbe girişiminde “yere yat” komutuna uymayan ve darbecilere direnen üçlünün en kararlısı, insanların değişmeyeceğine dair özcü önyargıların iflasını ilan eder gibiydi. Çünkü Başbakan Yardımcısı bu eski general, 1936-39 arasındaki iç savaşta Franco’cu güçler arasında yer alan demokrasi karşıtı, kralcı bir subaydı:
“Kırk beş yıl önce genlerinde taşıdığı disiplin zorunluluğuna itaatsizlik etmiş, demokratik bir hükümette vücut bulan sivil iktidara karşı isyan etmiştir. Diğer bir deyişle, General Guiterrez Mellado’nun öfkesi, belki de yalnızca birkaç isyankâr jandarmaya karşı takındığı görünür öfkeden ibaret değildir; onda belki, kendisine duyduğu öfkenin de payı vardır; onun darbecilere karşı koyma duruşunu, eski bir darbecinin pişmanlık duruşu olarak yorumlamak büsbütün yersiz değildir belki de.”
General Mellado’nun aradan geçen yıllarda değişip kararlı bir demokrasi savunucusu haline geldiğini anlamak için geçiş dönemi yıllarında çektiği azâba rağmen duruşundan hiç taviz vermediğini hatırlamak gerekir.
Mellado’nun çilesi hiç kuşkusuz Suarez’inkinden daha büyüktü. Çünkü o bir eski asker ve ‘vatansever’di, oysa şimdi Komünist Parti’yi yasallaştıran hükümetin iki numaralı adamı olarak kendisini asker arkadaşlarının nezdinde bir ‘vatan haini’ne dönüştürmüştü. “Kirli bir siyasi hırs ve şöhret merakıyla” orduya ihanet etmişti ve bu görüşü tekzip edebilecek itibar ve güçten yoksundu. Bu ağır psikolojik saldırı karşısında sığınabileceği yegâne şey demokrasiye olan inancıydı. İspanya bir daha asla bir askeri diktatörlüğün tutsağı haline gelmemeliydi.
Mellado’nun büyük ıstırabı 21 Eylül 1976’da General Santiago’nun yerine başbakan yardımcılığına atanmasıyla başladı. Hemen ardından Suarez hükümeti solcu sendikalar üzerindeki yasağı kaldırdı. General Santiago, Mellado’nun kendi yerine atanmasından birkaç gün sonra silah arkadaşlarına bir yazı göndererek askerlikten istifa ettiğini açıkladı. Gerekçe, Franco rejimi tarafından yasaklanmış olan sol eğilimli sendikaların yasallaştırılmasını askerlik onuruyla bağdaştıramamasıydı.
Oysa o kararın altında General Mellado’nun da imzası vardı ve General Santiago’nun ‘onurlu’ tavrının karşısındaki bu ‘süfli’ tutumu nedeniyle ilk vatan haini damgasını yemişti. İkinci damga bundan yedi ay sonra, hükümet Komünist Parti’yi yasallaştırdığında geldi.
“Basın yoluyla günlük saldırılar, kişisel hakaretler, geçmişe dönük iftiralar ve periyodik isyanlarla zâlimce ve ısrarlı bir biçimde yıllarca sürdürülen bir kampanyaydı; görülmemiş bir kinle, ilişkisi mesafeli ya da yakın olsun, onunla çalışan herkese saldırıyorlardı. Elinden geldiğince hayata tutundu Guiterrez Mellado; ama bütün çalışma arkadaşları aynı şansa ya da metanete sahip değildi: General Marcelo Aramendi, kendisinden orduyu mahveden pislik, hain olarak bahsedilmesine daha fazla dayanamayarak karargâhtaki odasında bir kurşunla hayatına son verdi.”
Mellado, ETA saldırılarında ölen asker cenazelerinde subayların hakaret ve aşağılanmalarına da tahammül etmek zorundaydı. Hatta birinde fiili saldırıya da maruz kalmıştı:
“[ETA saldırısında ölen Madrid Askeri Valisi Constantino Ortin’in cenaze töreni…] General Ortin’in arkadaşı ve törene katılan tek hükümet üyesi olan General Mellado töreni yönetmektedir. (…) Tam bando ilahiyi ve piyade marşını çalmayı bitirip cenaze alayındakiler tabutu yüklendiklerinde başbakan yardımcısına hakaretler yükselmeye başlar. Hemen ardından, Guiterrez Mellado’nun yanında biten birçok subay onu tartaklamaya koyulur. Nihayet onu tören alanının güney kapısında sıkıştırıp hakaret ederler ve döverler.”
Santiago Carrillo: Darbenin karşısında bir komünist
Darbe ânında ayakta kalan üçüncü kişi, Komünist Parti Genel Sekreteri ve muhalefet lideri Santiago Carrillo da tıpkı General Mellado gibi demokrasiyi sonradan sevenlerdendi:
“Carrillo, tıpkı Guiterrez Mellado gibi savaşan kuşağın mensubudur; savaş sırasında demokratik cumhuriyeti savunmuş olsa da tıpkı Guiterrez Mellado gibi hayatının geç bir dönemine kadar demokrasiye inanmamıştır.”
İkisi arasındaki bir başka benzerlik de demokrasiye inanmaya başlamalarından sonra eski yoldaşlarının gazabına uğramaları ve dayanılması zor bir manevi baskı altına sokulmalarıdır.
Onun, hayatının bu döneminde işlediği ‘günah’ları şöyle anlatıyor Javier Cercas:
“Carrillo, Ortodoks komünistlerin lideri olarak, demokrasiyi mümkün kılabilmek için, geçiş sürecinde, savaşın galipleri ve diktatörlüğün yöneticileriyle siyasi mücadelede geçmişi kullanmama sözünü de içeren bir anlaşma imzaladı.”
Bu anlaşma, geçmişte büyük adaletsizliklere, kıyımlara neden olmuş kişilerin yargılanmaması şartını da içeriyordu. Carrillo’yu solcular arasında bir nefret objesi haline getiren esas nokta buydu. Peki neden böyle bir söz vermişti Carrillo?
“Franco rejiminin sorumlularının yargılanması ve kurbanlarının zararlarının eksiksizce karşılanması; bunların hepsinden feragat etti Carrillo. Yalnızca bunları sağlayabilecek güçten yoksun olduğu için değil, aynı zamanda insanlığın en yüce ideallerinin birbiriyle uyuşmaz nitelikte olduğunu ve o dönemde adaletin mutlak zaferini dayatmanın özgürlüğün mutlak çöküşünü kışkırtma, mutlak adaleti en kötü adaletsizliğe dönüştürme riskini taşıdığını anladığı için yaptı bunu. Fiat iustita et pereat mandus (Dünya yıkılsa da adalet sağlansın) yanlısı birçok solcu, ihanet olarak nitelendirdikleri bu ödünler için Carrillo’yu şiddetle kınamış, onu asla bağışlamamıştır; birçok sağcının Suarez ve Guiterrez Mellado’ya karşı takındığı tavrın aynısıdır bu.”
Suarez-Mellado-Carrillo üçlüsü 23 Şubat 1981’deki ‘an’a kadar işte böyle bir ortam içinde, birbirlerini destekleyerek geldiler ve yenilginin mukadder gibi göründüğü anda da noktayı büyük bir cesaretle koydular.
Türkiye’de benzer bir demokrasi mücadelesi içine giren Altılı’nın sergilediği performans, İspanya Üçlüsü’nünkiyle kıyaslandığında pek hazin görünmüyor mu?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025