Alper GÖRMÜŞ
Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) 25 Ağustos 2004 tarihli toplantısında aldığı “Gülen Cemaati’yle mücadele” kararı üzerinde yürütülen tartışmalar durup durup alevleniyor.
Konuya dair ilk büyük tartışma, Mehmet Baransu imzasıyla Taraf’ın manşetinde yer alan “Gülen’i bitirme kararı 2004’te MGK’da alındı” başlıklı haber etrafında döndü. Haber, tam da Cemaat’in Hükümet’le açık kavgaya girmesinin arifesinde, Başbakan Erdoğan’ın “Ne istediniz de vermedik” çıkışının “samimiyetini” sorgulamanın aracı olarak kullanıldı. Cemaat’e yakın yazarlara göre, 2004’teki bu karar aslında AK Parti’nin daha o günlerde Cemaat’in “işini bitirmek” için askerlerle işbirliği yaptığının açık deliliydi.
O kararın yıllar sonra bu şekilde yorumlanmasının bilinçli bir manipülasyondan başka bir şey olmadığını, çünkü, altındaki hükümet imzasına rağmen kararın hiçbir zaman uygulanmadığını geçen Pazartesi Serbestiyet’te yayımlanan AK Parti MGK’nın 2004’teki Cemaat kararını neden uygulamamıştı? başlıklı yazıda el almıştım.
Bu defa iki Hürriyet yazarı
2004’teki MGK kararına dair tartışma, Hürriyet yazarı Sedat Ergin’in yeni bir bilgi vesilesiyle konuya yeniden dönmesi ve bir başka Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök’ün “AK Parti hükümeti o kararı uygulasaydı 15 Temmuz darbesini yaşamazdık” tespitiyle yeniden alevlendi.
Geçen yazıda Özkök’ün açıkça, Ergin’in ise imâ yoluyla vardığı bu sonucun doğru ve hakkaniyetli bir yorum olmadığını, çünkü yorum yaparken 2004 koşullarını hesaba katmadıklarını söylemiş, bugünkü yazıda o koşulları hatırlatıp bunları iki Hürriyet yazarının yorumlarıyla kıyaslayacağımı söylemiştim. Şimdi sıra işin o yanına geldi.
Ömer Dinçer’in Özkök’e gönderdiği mektup
Tartışmayı yeniden alevlendiren ilk yazı Sedat Ergin’den geldi... Ergin, 6 Temmuz’daki yazısında dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün 25 Ağustos 2004’teki MGK toplantısında yaptığı konuşmadan pasajlar yayımlamış, yazısını “Belgelerin, takdimlerin tarih karşısında kazandığı değer, taşıdıkları öngörüler daha sonra meydana gelen olaylarla sınandığında daha net anlaşılıyor” cümlesiyle bitirmişti.
Ertuğrul Özkök, bir sonraki gün Sedat Ergin’in yazısına atıfla tartışmaya katıldı ve dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in 2015’te yayımlanan kitabından bazı alıntılar yaptı. Dinçer kitabında, o kararı bilerek uygulamadıklarını, bunun siyasi sorumluluğunu Başbakan Erdoğan’ın, hukuki sorumluluğunu da kendisinin yüklendiğini anlatıyordu.
Özkök, 8 Temmuz tarihli yazısında da Dinçer’in kendisine gönderdiği mektubu yayımladı. Dinçer mektubunda o kararı neden uygulamadıklarını sekiz maddede anlatıyordu. Beşinci madde şöyleydi:
“O gün alınan MGK kararı AK Parti iktidarına karşı idi. Biz de gereğini yaptık: Bu yapılan Ergenekon planlarına karşı işlemdi.”
Yani tıpkı benim, tartışmanın ilk alevlendiği yıl olan 2014’te ifade ettiğim gibi, o kararın altındaki hükümet üyelerinin imzaları, “Cemaat’i bitirme görünümü altında hükümeti bitirmeye niyetli darbeci generallere karşı hükümetin oyalama taktiği”nden ibaretti ve nitekim o kararlar hiçbir zaman yürürlüğe konmadı.
Şimdi Hürriyet yazarları, o karar uygulansaydı 15 Temmuz darbesi olmazdı derken sanki 2004’te “irticanın odağı” ilan edilip defteri dürülmek istenen parti AK Parti değilmiş gibi, sanki onun defterini dürmek isteyen generaller Cemaat’e karşı AK Parti’yle samimi bir işbirliği yapmak istiyorlarmış gibi davranıyorlar... Her şey gözümüzün önünde oldu, böyle bir şeye inanılabilir mi?
2003-2004’te başka neler olmuştu?
İnanılabilir belki ama bir şartla: O günün koşulları unutulacak ve generallerin AK Parti’yi yıkılması gereken bir güç olarak değil de Cemaat’e karşı mücadele edilecek bir güç olarak gördükleri varsayılacak!
Oysa gelin bakalım 25 Ağustos’taki o MGK kararına kadar neler olmuş? (Burada birkaç başlığı sıralamak ve onları kısaca açmakla yetineceğim, tablonun daha geniş bir versiyonu için 8 Ağustos 2016’da başlayıp altı bölümde toparladığım AK Parti-Cemaat ittifakı: Vur, fakat dinle başlıklı diziye göz atılabilir.)
3 Kasım 2002 (seçim gecesi): AK Parti iktidarına karşı daha ilk aylarında darbe planları yapıldığı ortaya çıktığında pek rağbet gören bir argüman vardı (ki bu argümanı Sedat Ergin ve Ertuğrul Özkök de pek severdi): “Programı bile belli olmayan partiye karşı darbe mi yapılırmış?” Bu kişilerin anlamadıkları, anlamak istemedikleri ya da anlamaz göründükleri şey şuydu: AK Parti, yapıp ettiklerinden ya da yapıp edeceklerinden, yani programından dolayı değil, kimliğinden dolayı devrilmeyi hak ediyordu ve programını beklemeye hiç gerek yoktu!
Dönemin en açık sözlü muhaliflerinden Doğu Perinçek, seçim sonuçlarının ilan edilmesinden sadece birkaç saat sonra çıktığı televizyon programında Türk milletinin gaflete düştüğü için bu sonucun çıktığını ve seçim sonuçlarının meşru olmadığını ilan ediverdi. Perinçek’e göre AK Parti belki ancak üç-beş ay iktidarda kalabilirdi, bu sürenin sonunda kesinlikle “millî kuvvetler” tarafından iktidardan uzaklaştırılacaktı.
Hiç kimsenin bir erken seçimden söz etmediği koşullarda Perinçek neye güvenerek iktidara ancak “üç-beş ay” gibi bir ömür biçiyordu? Bunu yıllar sonra anlayabilecektik: 3 Kasım 2002'den “üç-beş ay” sonrası, tam olarak Birinci Ordu'daki Balyoz semineri günlerine (3-5 Mart 2003) denk geliyordu!
8 Ocak 2003: Aralık 2002’deki Askeri Şûrada kurulun sivil üyeleri, Şûra kararıyla ordudan ihraç edilen askerlerin mahkemeye başvurabileceklerine dair şerh koydular.
8 Ocak'ta generaller Genelkurmay Başkanlığı'nda önde gelen gazetecilere bir resepsiyon verdiler ve “YAŞ şerhleri“ ile “türban” üzerinden “irtica uyarısı”nda bulundular. Bazı gazeteciler, uyarıyı “28 Şubat süreci”ne nazireyle “8 Ocak süreci” olarak tanımladılar.
23 Nisan 2003: “İrtica”nın bir numaralı sembolü “türban”, 23 Nisan'da bu kez TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın hazırladığı davetiye nedeniyle gündeme geldi. Arınç, her yıl geleneksel olarak TBMM başkanlarının düzenlediği resepsiyon için hazırlattığı davetiyeyi sadece kendi adına değil, eşi adına da düzenlemişti. Yani Arınç, davetlileri eşi Münevver Arınç'la birlikte karşılayacağını duyurmuştu; tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi...
Resepsiyona saatler kala, 22 Nisan 2003 öğle saatlerinde gazetelere ulaşan bir haber yeni bir “devlet krizi”nin de habercisi oldu: Ana Muhalefet Partisi başkanı ve komutanlar, davete icabet etmeyeceklerini duyurmuşlardı. Medya hemen duruma el ve ad koydu: "Resepsiyon krizi..."
Sonunda Bülent Arınç geri adım attı, yeni bir davetiye bastırıldı, eşinin adı davetiyeden çıkartıldı. Hürriyet, varılan kutlu sonucu “23 Nisan duruşu" sürmanşetiyle selamladı.
1 Mayıs 2003: Hürriyet'in verdiği bir haber, “irticaya karşı mücadele”de sadece MGK'nın, sadece generallerin değil, garnizonların, tümen komutanlarının da inisiyatif kullanabildiklerini gösterdi:
“Askerden irtica afişi / Adapazarı'nda konuşlu, 15'inci Kolordu Komutanlığı'na bağlı 1'inci Piyade Tugay Komutanlığı, özel afişler bastırarak irticaya savaş açtı. Milli Güvenlik Dersi'nde öğrencilere görsel olarak da bilgi verilmesi için okullara gönderilen afişlerde, cumhuriyet ve şeriat rejimleri fotoğraflarla karşılaştırıldı.”
30 Mayıs 2003: Cumhuriyet gazetesi, HSYK Başkanvekili Fehmi Ulusoy'un sözlerini haberleştirdi. Ulusoy'un demecine hâkim olan üslup, o yıllarda kaleme alınan Darbe Günlükleri'nde dile getirilen “Biz yıpranıyoruz, biraz da yargı taşın altına elini koysun” çağrısına yargının olumlu bir cevap verdiğinin somut bir örneğini teşkil ediyordu.
Cumhuriyet'in “İrticai kadrolaşmaya geçit yok” ve “irticaya geçit yok” başlıklarıyla sunduğu haber, spotlarda şöyle özetlenmişti:
“Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekili Ulusoy 'Cumhuriyetin bekçisiyiz' dedi...” “Bizim dediğimiz olur...”
'''Bakan da müsteşar da kurulda azınlıkta. Etkileri hemen hemen değil, hiç olmaz. Oylamaya katılacaklar, ancak ikisinin oyu yetmez. İkisi muhalif olabilir. İkiye karşı beş oyla bizim dediğimiz olur.'”
29 Ağustos 2003: 30 Ağustos’a doğru, AK Parti’yi bir şekilde “gönderme” heyecanı iyice yükselmişti.
29 Ağustos'ta CHP içinden, tıpkı 28 Şubat'ta olduğu gibi “silahsız kuvvetler”in de “silahlı kuvvetler”in yanında mücadeleye katılması gerektiği yönünde bir çağrı geldi... Çağrının sahibi, 2002 seçimlerinde büyük bir gürültüyle CHP'ye katılan ve milletvekili seçilen Yaşar Nuri Öztürk'tü... Öztürk, Star gazetesindeki köşesinden şöyle yazmıştı:
"Bu ülkenin en seçkin ve yürekli evlatlarından biri olan eski genelkurmay başkanımız Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, birkaç yıl önce sanki bugünler için konuşmuştu. Demişti ki: 'Sivil güçler ayağa kalkmalı ve bize destek vermeli... Masa tek bacakla ayakta durmaz...'
"Sivil toplum örgütleri dağ başının dumanla kaplandığını, Çetin Doğan Paşa'nın muhteşem tespitiyle 'Havanın kurşun kadar ağır' olduğunu artık fark etmeli. Ve yürüyelim diyerek yola çıkmalıdır."
14 Ocak 2004: Askerler Başbakan’a 35. Maddeyi hatırlatıyor...
Türkiye, AK Parti iktidarını devirmek için harekete geçen silahlı ve silahsız güçler ittifakının seyrini en iyi, 30 Ağustos’ta Deniz Kuvvetleri Komutanı olan Oramiral Özden Örnek’in günlüklerinden öğrendi.
Son hatırlatma da günlüklerin Ocak 2004 bölümünde yer alan, askerlerin, Başbakan Erdoğan’a İç Hizmet Kanunu’nun 35. Maddesini hatırlattığı notlar olsun...
14 Ocak 2004’te Genelkurmay Başkanlığı’nda yapılan toplantıya Genelkurmay Başkanı, Genelkurmay İkinci Başkanı, dört kuvvet komutanı, Başbakan ve Milli Savunma Bakanı olmak üzere sekiz kişi katılmıştı. Espriyle karışık “TRT bildirisi” hazırlığını gerektirecek kadar ciddi bir toplantı olarak tasarlanan 14 Ocak toplantısının notlarını ilk okuduğumda, o günlerde Başbakan'ın yakınındaki siyasetçilere söylediği ve benim de bir gazeteci olarak kulağıma gelen “durum, bildiğiniz gibi değil; bilseniz ürkerdiniz” şeklindeki sözler gelmişti aklıma... Toplantıda, askerlerin “değiştim diyorsun ama bunu bize ispat etmelisin” havasında Başbakan'ı sigaya çekme çabasında oldukları açıkça belli oluyordu (“23 Ağustos 2001’de ifade ettiğiniz değişimin ne derece gerçeği yansıttığını değerlendirmek istiyoruz”). Ayrıca kendisine TSK İç Hizmet Kanunu'nun meşhur 35. maddesi dahi hatırlatılıyordu (“Bildiğiniz gibi TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. Maddesi, ‘Silahlı Kuvvetler’in vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır’ hükmünü amirdir”).
O Türkiye’de Cemaat’e karşı asker-AK Parti ittifakı?
2003’lerin, 2004’lerin Türkiye’si işte böyle bir Türkiye’ydi... Bu Türkiye, askerlerin Gülen Cemaati’ne karşı mücadelede AK Parti’yi ittifak edilecek bir güç olarak gördüğü bir ülkeye benziyor mu? Elbette benzemiyor, çünkü AK Parti “irticanın odağı”ydı ve öncelikle onun hal edilmesi gerekiyordu; nitekim birkaç yıl sonra kapatma davası gelecekti.
Sonuç olarak şöyle diyebiliriz: 2003’ün, 2004’ün koşullarının üzerinden atlayarak, “AK Parti 2004’teki MGK kararını uygulasaydı 15 Temmuz darbesi olmazdı” denebilir ama, bunun bir kıymet-i harbiyesi olmaz.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025