Cemil KOÇAK
Cumhurbaşkanı Atatürk ile Başbakan İnönü’nün yolları 1937 yılının sonbaharında dramatik bir şekilde ayrıldı. Bu kopuş yıllar sonra farklı siyasî polemiklere yol açtı.
Güncel politika, tarihsel geçmişi kendi uygun gördüğü şekilde yeniden kurar ve geçmişle günümüzü kendince tutarlı bir şekilde bağlamaya çalışır. Bunu yapabilmesi geçmişin ancak kendisi açısından uygun gördüğü kısmını ve geçmişi ancak uygun gördüğü oranda yansıtmasına bağlıdır. Sözünü ettiğim kopuş bunun somut örneğidir. Atatürk ile İnönü’nün ilişkilerini sorunsuz ve benzersiz gibi göstermeye çalışanlar açısından ayrılığın nedenini açıklamak çok güçtür. Genellikle geçiştirilmek istenir. Buna karşılık ileride İnönü’nün siyasî hasmı olacaklar için söylentiye açık hayli bereketli bir konudur. Şimdi ayrılık nedenlerine gelelim.
Atatürk’ün hükûmet üzerindeki müdahaleleri
Nedenlerin ilki, Atatürk’ün Cumhurbaşkanı sıfatıyla anayasal yetkisi olmamasına rağmen İnönü hükûmeti üzerindeki müdahaleleriydi. Başbakan, kendisine sorulmadan, danışılmadan kabinesinde yapılan değişikliklere karşı öfkeliydi. Bir tarihte geceyarısı yapılan bir bakan değişikliği karşısında Cumhurbaşkanına çektiği telgrafta, “geceyarısı gaflet uykusundan uyandırılarak kabinesinde değişiklik yapılmak istendiği haberini alan bir başvekilin bu hususta ileri süreceği mütalaadan nasıl bir fikir selâmeti beklenebilir?” diye sorma gereğini hissetmişti! Başbakan olarak sorguya çekilmeye, kınanmaya tahammül göstermesi isteniyor; İnönü de buna karşı sert tutum alıyordu. Anılarında şöyle yazıyor: “Evvelce de Atatürk ile hükûmet başkanı olarak beni müteessir eden bir olay cereyan etmişti. Atatürk, vekillere sert muamele yapacak. Atatürk’ten bilhassa rica ettiğim, vekillerden hangisini istemiyorsa, itimadı yoksa söylesin. Vekile söyleriz. Hiç kimse kendi itimadına mazhar olmadığı halde vekâlette kalmak arzusunda değildir. Emin olsun bundan. Bunu değiştirmek mümkündür. Yapmasın bunu. Bunu rica ettim kendisinden. Bu nokta üzerinde son derece kırılıyorum. Toplanıyoruz. Herhangi bir vekili istifaya mecbur etmek için sert muamele yapmak, onun için çok ağır bir muamele oluyor. Hükûmet olarak, başvekil olarak, benim için de çok üzüntü verici bir hadise oluyor.” Unutulmasın ki, Celâl Bayar’ın ekonomi bakanı olarak kabineye girişi, yine Atatürk’ün ısrarı üzerine ve İnönü’nün de pek de hevesle karşılamadığı bir başka örnek olarak bilinmektedir.
Dış politikadaki görüş ayrılıkları
İkinci neden, dış politika konularındaki görüş farkıydı. Tam bu sırada imzalanan Nyon anlaşması, Türkiye’nin Akdeniz’de İngiltere ve Fransa ile yakınlaşması anlamına geliyordu. İtalya’ya karşı da sert bir yanıttı. Atatürk, kısaca ülkesinin yeniden İngiltere ile yakınlaşmasından yanaydı. Bu askerî birliktelik İtalya’ya karşıydı; buna karşılık başbakan Sovyetler Birliği ile ilişkileri dengelemenin daha tedbirli bir politika olacağını düşünüyor ve ülkesinin bu hızlı rota değişiminden tedirgin oluyordu. Hele dış politikayı kendisi bir yana bırakılarak Atatürk’ün Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile doğrudan saptamasına da mesafeli yaklaşıyordu. Hele bir de Hatay sorunu vardı ki, Atatürk’ün bütün ısrarlarına ve eleştirilerine rağmen, İnönü Fransızlarla görüşmelerin sonucunun beklenmesinden yanaydı. Hatay, o kadar da mühim bir mesele sayılamazdı; görüşmelerden olumlu bir sonucun alınması sabırla beklenmeliydi. Bu tutum Atatürk’ün düşündüğü şekilde zaman kaybı olarak görülmemeliydi; oysa Atatürk sabırsızdı; açıkça hükûmeti eleştiriyor, hatta askerî bir harekâtı dahi masanın üzerinde güçlü bir ihtimal olarak tutuyordu ki, İnönü anılarında buna kesinlikle kaşı çıktığını anlatmaktadır.
Devletçilik tartışmaları
Nihayet bir üçüncü ve çok temel bir anlaşmazlık konusu daha vardı ki, bu da devletçilikti. 1929 dünya ekonomik bunalımı Türkiye’de de benzer pek çok örnek gibi devletçilik dönemini başlatmıştı. Diğer yandan, devletçiliğin niteliği ve tanımı, ne olduğu, bundan ne anlaşıldığı ya da anlaşılmak gerektiği, hiçbir zaman somut ve açık olarak tartışılmamıştı; uygulamada dönemden döneme, hatta bakandan bakana değişen farklılıklar dikkat çekici olmakla birlikte, görmezden geliniyordu. İnönü’nün Recep Peker’le birlikte devletçiliği temel bir iktisat politikası olarak kabullenme eğilimi açıkça görülürken; Atatürk, hantal bir bürokrasi çarkına dayanan ve verimlilikten çok uzak faaliyet gösteren bu eğilimi dizginlemeye çalışıyordu. Celâl Bayar’ın ekonomi bakanı olması aslında özel teşebbüs-devletçilik tartışmalarının göbeğinde Atatürk’ün Bayar’ı tercih ettiğini açıkça göstermişti. 1932 yılındaki bu atamadan sonra devletçilik uygulaması hep dalgalı bir seyir izledi. Bir yanda Celâl Bayar ve ekibinin kurduğu İş Bankası grubu, diğer yanda özel teşebbüsün her teşebbüsünü kuşkuyla izleyen İnönü’nün kadrosu hep çatıştılar. Celâl Bayar, bütün bu çatışmaların Atatürk’ün hakemliğinde çözüldüğünü ve onun hep kendisine destek olduğunu anılarında özenle belirtir. Bayar’ın devletçilik anlayışı Atatürk tarafından da paylaşılıyordu. Devletçilik, ekonomik ve siyasal bir konjonktürün zorunlu ve kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı, onlara göre; ülkenin hızlı sanayileşmesinde manivela işlevi görecek, fakat daha sonra özel sektörün gelişmesi ve özellikle de özel sermaye birikiminin gerçekleşmesiyle birlikte tarihsel misyonunu tamamlamış olacaktı. Oysa İnönü ve ekibi, devletçiliği yalnızca ekonomik politikada uygulanacak bir yöntem olarak görmüyordu; aksine siyasette de devletin önde gelebilmesinin baş koşulunun ekonomide devletin hâkim olmasından kaynaklandığını anlamış gibiydiler. Hatta sonraları solcu olarak tanınacak Kadro dergisi de, büyük ölçüde İnönü’nün devletçilik anlayışını destekler gibiydi. Nitekim bizzat Başbakan “biz iktisadiyatta hakikaten mutedil devletçiyiz” demişti. İnönü şunu soruyordu: “devletçilikten büsbütün vazgeçip her nimeti sermayedarların faaliyetlerinden beklemeye sevk etmek, bu memleketin anlayacağı bir şey midir?” Kadro dergisinde yazdığı yazıda ise, İnönü, “iktisatta devletçilik siyaseti bana her şeyden evvel bir müdafaa vasıtası olarak kendi lüzumunu gösterdi.” “İktisatta devletçiliği biz inkişaf yolu takip edebilmek için bir müdafaa vasıtası ve bu sebeple bir azimet noktası, bir temel addetmeye mecbur bulunuyorduk.” “Memleketin muhtaç olduğu sanayi, teşkilâtı, vesaiti, devletin yardımcı nezareti ve hatta doğrudan doğruya teşebbüsü olmaksızın kurabilmeyi safdil olanlar düşünebilir.” “Benim kanaatimce bir işin efrada veya devlete ait olması o işin talep ettiği vesaitle ölçülmez. Meselenin bütün memlekete alâkası veya hususî menfaatlere terk edilebilmesi ihtimalidir ki, bu hususta karar vermeye esas olacaktır.” diyordu. Oysa Atatürk için devletçilik en kısa zamanda sona erdirilmesi gereken bir süreçti; bu sürecin sonunda devletin elinde toplanmış olan bütün üretim araçları yeniden özel girişime devredilecek, yani ülkemizde son yıllardaki adıyla özelleştirilecekti.
İnönü Atatürk için ne diyor?
Eğer bu değerlendirmemin yeterince ikna edici olmadığını düşünüyorsanız; aradan uzun yıllar geçtikten sonra İnönü’nün bu konudaki görüşünü aktarmakla yetineyim: Atatürk “başından itibaren özel teşebbüsü esas tutmuş ve ölünceye kadar bu prensibi tatbik etmiştir.” “Atatürk devletçi değildi; liberal ekonomiden yanaydı.” Bayar da herhalde nadir olarak İnönü’yü onaylıyor: “Atatürk tedricen dar devletçilikten beriye doğru geldi; İsmet Paşa olduğu yerde kaldı. Mesele budur.” Sonra daha açık bir şekilde “esasta” İnönü ile anlaşmazlık konusunu dile getirmektedir: “Bilhassa ekonomik hayatta devlet-fert münasebetleri, devletin rehberlik hududu, hür teşebbüsün hak garantisi, vatandaşın refah sınırının meşru emeğinin ulaşabileceği kadar genişliği, sosyal hakların sadece resmi hizmetlere münhasır kalmama görüşü, yaratıcı gücün devlet adalet ve şefkatine mazhariyeti bahisleri…”
Kavgaya doğru
Atatürk’e ait Atatürk Orman Çiftliği’nin hazineye bağışlanması talep ve önerisinin İnönü’den gelmesine karşılık Atatürk’ün isteksiz davranması; çiftlikte bulunan bira fabrikasının genişletilmesini istemesine karşılık İnönü’nün bu öneriyi reddetmesi; Atatürk’ün İnönü’nün gerekçelerini yakınlarına soruşturması ve bunun gibi günlük pek çok ayrıntı sayılabilecek gelişmelerin yarattığı tartışmalar, çekişmeler, çatışmalar nihayet Eylül 1937 kavgasıyla sonuçlanacaktır. İnönü şöyle anlatıyor: “Bu kavgada haksızlık esasında Atatürk’ündü. Tatbikatta idaresizlik ve haksızlık ikimiz arasında bana düştü. Haksızlık ona aitti. Şunun için: Aramızda geçen bir devlet işini, ‘sonra görüşürüz’ dedikten sonra, akşam masada halletmek, yani gündüzden tasarladığı mülâhazaları ve sebepleri imposition şeklinde karar alarak tebliğ etmek ve bu vesile ile sevmediği birkaç vekili tahkir etmek istedi. Evvelâ sakin idim. Sükûnet ile geçiştirmek istedim. Halindeki tecavüz manasının arttığını görünce, sabrım tükendi. Sonra şiddetle mukabele ettim. Mukabelemin şiddeti onu sükûnete getirdi. Tasmim ettiği hâdiselerde haklı olmak için sebep toplamak kararına derhal başladı. Sükûnet... Tariz... Hafif tahrik... Sonra Hatay ve Nyon meselelerini de söyledi.”
Ayrılığa götüren son kavga
İnönü ayrılık sahnesini de şöyle naklediyor: “Bir akşamüzeri sofrada kavga eder gibi bir münakaşa geçti. Ertesi gün Atatürk ile görüştük. Kendisinin bana söylediği şuydu: ‘Şimdiye kadar bin meselede bin defa kavga ettik. Akşam pek aleni oldu. Bir müddet çekilmen, istirahat etmen lâzım.’ ‘Minnettar olurum sana’ dedim. ‘Çok teşekkür ederim’ dedim. Hakikaten kendime hâkim olamayacak bir vaziyet idi. Olabilir. Oluyor. Hepimizin hergün yanımızda bulunanlarla birlikte çalıştıklarımızla başına gelen bir mesele.” “Bin defa kavga ettik, ama hepsinde ikimiz baş başa idik. Yalnız bu sonuncusu vekiller heyeti önünde olmuştur. ”Neticede 20 Eylül’de İnönü’nün sağlık nedenleriyle izinli olarak başbakanlıktan geçici olarak ayrıldığı açıklandı. Bayar vekaleten başbakan olmuştu. Bir hafta sonra ise söylentilerin ayyuka çıkması üzerine bu ayrılığın kalıcı olduğu resmen doğrulanacaktır. Cumhuriyet döneminin âdeta değişmez başbakanı sıfatını kazanan İsmet İnönü, bizzat Atatürk tarafından görevinden uzaklaştırılmıştı. Siyasete yeniden dönecektir; ama Cumhurbaşkanı olarak ve aradan bir yıldan uzun bir zaman geçtikten sonra.
Ayrılığın basındaki resmi yorumu
“Başvekil Malatya mebusu İsmet İnönü’ye talep ve ricası üzerine Reisicumhur Atatürk tarafından bir buçuk ay mezuniyet verilmiş ve Başvekâlet vekâletine İktisat Vekili vekâleten Bayar tayin edilmiştir.” (Anadolu Ajansı: 21 Eylül 1937)
“Başvekilimiz bir buçuk ay mezun. Tahkikatımıza nazaran Başbakanın Reisicumhur nezdindeki bu istirhamına doktorların bu kadarlık bir istirahat fasılası için gösterdikleri lüzum âmil olmuştur. Başbakanın sıhhî vaziyetinde endişe olunacak hiçbir cihet yoktur. Mesele yeni ve mühim işlerin başlangıcı olan meclis içtima iptidalarına kadar Başbakanın istirahat eylemesinden ibaretir.” (Cumhuriyet: 21 Eylül 1937) “Muzır elemanların aleyhimize yapabilmeleri muhtemel spekülasyonlara meydan vermemek için son vaziyetin izahında matbuat teenni ile hareketi bir vazife bilmiş, hatta İstanbul vilayetinin bir tebliğile Başvekâletteki tebeddüle dair birden bire curcuna şeklini alıveren neşriyata devamın caiz olmadığı bildirilmişti.” (Cumhuriyet: 28 Eylül 1937)
İnönü’nün günlüğünden ayrılık nedeni
İnönü, başbakanlıktan ayrıldıktan sonra günlüğüne şunları yazacaktır: “Son seneleri Atatürk’ün çok zor olmuştu. Gece alkol tesiriyle alınan teşebbüsleri ertesi gün iptal etmek bir eski âdetimizdi. Son seneler[de] bu âdet kalkmaya başladı. Hele nihayete doğru, (1936-37 vuzuh ile hatırladığım seneler) gece arzu veya teşebbüs ettiği bir işi ertesi gün tamamen sakin ve tamam iken de iltizam ve takip etmeye başladı. Sıhhatinde ve alkolün tesiratında bu tebeddülü fark ettiğim andan itibaren korkum çok arttı.” Bayar ise bu değerlendirmeye hiçbir zaman katılmadığını açıklayacaktır.
İnönü Atatürk’le konuşmasını anlatıyor
İnönü, Atatürk ile trende geçen konuşmalarını günlüğüne şöyle not etmiş: “Ayrılmak kararı kısa oldu. Dil kongresi [tarih kongresi] için İstanbul'a giderken trende beraber bir kahve içtik. ‘Ne olacak?’ dedi. Ben evvelâ çok müteessirdim. Ağlayacak vaziyette idim. Gönlünü almayı istiyordum. ‘Çok muzdaribim’ dedim. ‘Bilmiyorum nasıl oldu?' ‘Âlem önünde olmasaydı’ dedi. ‘Ne düşünürsün?’ dedi. Birden uyandım. Her zamanki gibi geçmiş veya geçecek hâdise addediyordum. Bu sual üzerine ayıldım. Teessürümü yendim. ‘Bir şey düşünmedim. Ne emrederseniz öyle yaparız.’ dedim.
O: ‘Bir fasıla verelim’
Ben: ‘Hay hay... Size müteşekkir olurum.’
O: ‘Şekli’
Ben: ‘Hastalık’
O: ‘Evvelâ izinle yapalım’
Ben: ‘Çok iyi... Kongreden evvel mi, sonra mı?’
O: ‘Nasıl istersen... Sofraya gidelim.’
Ben: ‘Çok yorgunum. Gidip yatayım.’
O: ‘Gizli tutalım. Kimi düşünürsün?’
Ben: ‘Mazur gör... Kimseyi söyleyemem.’
O: ‘Celâl Bayar!’
Ben: ‘Hakikaten bana iyi tesir etti’ (İnönü’nün Hatıra Defteri’nden Sayfalar)
Atatürk Bayar’ı övüyor
YAKUP Kadri Karaosmanoğlu anılarında şöyle yazıyor: Atatürk “ne vakit İş Bankası’ndan söz açtı ise, o bankanın bütün başarılarını Celâl Bey’in dirayetli sevk ve idaresine atfedici beyanlarda bulunmuştur. Hatta bir gün gelmiş, İş Bankası’nın kuruluşunun onuncu yılı münasebetiyle İstanbul’da Ertuğrul yatında yapılan bir törende, bize Celâl Bayar’ı göstererek, ‘Bilesiniz ki, Mahmut Celâl Beyefendi Türkiye’nin en büyük iktisatçısıdır’ demiş ve her birimizin kalkıp onu ayrı ayrı tebrik etmemizi istemişti.”
Atatürk Bayar’a yol gösteriyor
Bayar’ın ekonomi bakanlığına atanmasından hemen sonra Atatürk şöyle demişti: “Millî iktisat yolunda emin olarak ve emniyet vererek kat’i ve radikal adımlar atarken, esas programımızın ilham ettiği ameli tedbirleri tercih etmek en doğru yoldur.” “Muvaffakiyetiniz için benimle beraber bütün arkadaşlarımızın ve yurttaşlarımın maddî ve manevî her türlü vasıtalarla yardımcınız olduğunu düşünerek müsterihane ve muvaffakiyetten emin olarak radikal surette çalışınız efendim.”
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Sovyetler boğazlarda imtiyaz talep etmişti
9.02.2016 - Sovyetler Montrö Antlaşmasını değiştirmek istedi
3.02.2016 - Türk sovyet anlaşması 1945 yılında feshedilmişti
26.03.2016 - Sadece donanmayla mı? Çok zor...
19.03.2016 - Sıkıyönetim bildirilerini hatırlarken
13.03.2016 - Sosyalistlerin hatırlamak istemediği tarih
5.02.2016 - Başarısız bir ‘ihtilal’ daha var
28.02.2016 - Bitmeyen Halkevleri meselesi
20.02.2016 - İttihat ve Terakki Cemiyeti CHP’ye sesleniyor
13.02.2016 - CHP ‘propaganda bürosu’nun önemini keşfediyor!
7.02.2016
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
Hrac Madooglu
Memlekette gavurlari yediler bitirdiler simdi de Turk-Kurt, Sunni-Alevi diye birbirini yemekle mesguller. Aslinda Alevi sorununu cozmek basit ama Sunni cogunluk ve Sunni iktidar Alevileri Musluman olarak gormuyor ki. Alevilere Muslumanligi ogretmeyi vazife sayan bir hukumet var su anda bu ulkede. Dogustan sahip olunan haklar ihlal edilirse, zorla alinir.