Enver SEZGİN

Çoğunlukçu demokrasinin çıkmazı
4.06.2013
2402

 31 mayıs cuma günü saat altı buçukta, Cihangir Mahallesi Pürtelaş Sokak’taki evimden dışarı çıktım. Çıkmamla tam karşıdaki markete kendimi atmam bir oldu. Taksim Meydanı’na atılan gaz bombalarından dolayı neredeyse nefes alamıyordum. Meydanın 200 metre ötesinden söz ediyorum... Meydandakilerin hâli nicedir, dedim kendi kendime. Az sonra da zaten bir şey dememe gerek kalmadı. Gazdan etkilenen bir grup genç bulunduğum markete girdi ki bazılarının durumu oldukça kötüydü. Marketten limon alıp, böylece gazın etkisini azaltacaklardı. Sayıları giderek arttı. Bir kasa limon tükendi. Gençler arasında oturduğum sokakta ikamet edenler olduğu gibi, bulunduğum apartmanda yaşayanlar da vardı. Pek çoğunu herhangi bir siyasi eylemde göremeyeceğiniz bu insanlar “Gezi Parkı” eylemine katılarak dayak yemeyi, eziyet görmeyi göze almışlardı.


Tam o sıralarda İçişleri Bakanı Muammer Güler “polisin orantısız güç kullanması iddialarının araştırıldığını” ifade etti.

Görünen manzaraya bakılırsa, olup biten hakkında “orantısız güç kullanımı” hafif kalırdı. Bunun adı, olsa olsa “vahşet” olurdu.

Derken sokağa çok daha fazla gösterici akın etmeye başladı. Maksatları polisin girişine izin vermediği Taksim Meydanı’na ulaşmaktı. Her yolu deniyorlardı.

Dayanamadım, Sıraselviler Caddesi’ne doğru yöneldim. Cadde insan kalabalığı ile doluydu. Polis kovalıyor, onlar tekrar toplanıp var güçleri ile meydana ulaşmaya çalışıyorlardı. Buradaki genel insan profilinin çoğu, demin anlattığım insan tiplerinden oluşuyordu.

Evet, gösterinin içinde pek çok politik parti ve grup vardı. Bu işin doğasında var zaten. Ancak aynı yerde herhangi bir siyasi örgüte mensup olmayan çok sayıda insanı da görmek mümkündü.

Saatler ilerledikçe göstericilerin sayısı daha da arttı. Meydan karadan ve havadan işgal altındaydı. Ama kimsenin de çekip gitmeye niyeti yoktu. Zaten evdekiler de gece geç saatlerde ellerine geçirdikleri tencere ve tavaları birbirine vurarak, çıkardıkları seslerle eyleme destek vermeye başladılar. Artık eylemler evlerin içine de girmişti.

Başbakan “birtakım marjinal grupların eylemi” olarak nitelendirse de cumartesi günü protestocu grubun sayısı daha da arttı...

Nihayet “sağduyu” egemen olmuş ve meydandaki polis barikatları kaldırılmıştı. Gittim baktım. Meydanda adım atacak yer yoktu.

Başka bir zaman asla birarada olamayacak parti ve gruplar alandaydı.

Hükümet, neredeyse tüm muhalefeti aynı saflarda birleştirdi.

İktidar bu olup bitenlerden ders çıkarmalı ve artık bu olanları küçümseme yoluna gitmemeli.

Gelişmeler “Gezi Parkı” eylemini çoktan aştı.

Bu saatten sonra pek çok şeyi yeniden düşünmemiz gerekebilir.

Şehir Hatları vapurlarının şeklinin nasıl olması gerektiğini vatandaşa soran Büyük Şehir Belediyesi, Taksim Meydanı’nın geleceği ile ilgili İstanbulluların görüşlerine başvurma gereği duymadı.

İki yıl önce bir yemekte Kadir Topbaş’la karşılaşmıştım. Fırsattan istifade İstiklal Caddesi’nin güzelim zemininin durup dururken ve kimseye sorulmadan neden yeni parke taşları ile değiştirildiğini sordum. Başkan “İstiklal Caddesi bizim ayıbımızdır,” yanıtını verdi. Ayıp işlenmeye devam ediliyor.

Hükümet aldığı yüzde elli oyla her istediğini yapacağını düşünüyor. “Siz ne yaparsanız yapın, biz orası hakkında kararımızı verdik, yapacağız” anlayışı tipik çoğunlukçu anlayıştır. Kendisi gibi düşünmeyenlerin görüşlerini dikkate almamaktır. Çoğunlukçu bir anlayışla hareket ederseniz, farkına varmadan olsa bile, otoriterliğin kapısını aralarsınız.

2002 yılında iktidara gelen AK Parti pek çok reforma imza attı, iyileştirmeler yaptı. Ancak zamanla kendi kadrolarını yerleştirmeye çalıştığı aşırı merkeziyetçi devlet yapısını değiştirmek için önemli bir girişimde bulunmadı. Gün gelir bu devlet yapısını toplumun da kendinizin de başına bela edersiniz.

AK Parti hükümeti son dönemlerde toplumun önemli bir bölümünün itirazlarını hesaba katmadan adımlar attı, atıyor. Önce alkollü içkiler konusundaki yeni düzenlemeler, daha sonra temeli atılan üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim adının verilmesi...

Sonunda tepkiler artacak, itirazın dozu yükselecekti.

Olacağı buydu.


NOT: Özellikle son üç gündür sürdürülen bazı eylemlerin “Gezi Parkı” ile bir ilişkisi olmadığı görülüyor. Kimi çevreler bu hareketlenmeyi fırsat bilerek ülkeyi tehlikeli bir maceranın içine sürüklemeye çalışıyorlar.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar