Gürbüz ÖZALTINLI
İki gün önce Serbestiyet’te çıkan “muhalefet nerede kaybetti” başlıklı yazımdan sonra gelen yorumlardan özellikle bir tanesi ilgimi çekti. “Bekir Tarık”, (AKP tabanını kastederek) “siyasi iradesine müdahaleyi, ayakkabı kutularından daha fazla önemsedi” tespitimi “telaşlı” buluyor ve bu kanıya varmama yol açan referansları soruyordu. İlgili yazının altına uzunca bir cevap yazdım. Daha sonra üzerine düşününce, geç yazılmış bu cevabı başlı başına bir yazıya dönüştürüp site takipçilerine sunmanın daha uygun olacağına karar verdim.
Öyle ya; ortalık toz dumanken, AKP tabanının, gözüne sokulan yolsuzluk iddialarına kulak asmayıp siyasi tercihinde ısrar ettiğini –hem de neredeyse kendinden emin bir ifadeyle- ileri sürerseniz, adama sorarlar: “Kanıtın ne?”
Bu tespitin, bir öngörüyü çağrıştırmaktan çok elle tutulur bir gerçeği açıklıyor edasıyla ifade edilmesi elbette üslupla ilgili. Bir “siyasi tahmin”in arkasına yüklenen iddiaya güçlü bir güven duygusunu yansıtıyor. Yoksa yirmi küsur milyon AKP seçmeniyle tek tek konuşmuş değilim.
Peki, hepsi yanımda toplanıp AKP’yi desteklemeye karar vermişler gibi iddialı bir dille bana “yolsuzluklar etkilemedi” dedirten kanaate nasıl vardım? Haklı bir merak…
Güvenilirliği zayıf bazı referanslara gönderme yapabiliriz. Basına yansıyan anketler, çevre ilişkilerinden edindiğimiz izlenimler, açıkça AKP ve anti-AKP olarak partizanca bölünmüş basının tiraj istikrarı gibi ölçülerden söz edebiliriz. Fakat bunların hiçbiri yine de bu tespitin arkasına yüklediğim iddiayı başlı başına izaha yetmez. Ben, son çatışmanın tek başına mevcut partilerin tabanında anlamlı kaymalar yaratmayacağına dair inancımı, kendimce yaptığım analiz ve akıl yürütmelerin geçerli olduğu varsayımından alıyorum. O halde, izlediğim düşünce patikasını açıklamam gerekir.
Evet, ben yolsuzlukların, AKP tabanının partisini destekleme nedenleriyle karşılaştırıldığında, siyasi iradesini değiştirmesine yol açacak kadar güçlü etkiye sahip olmadığına inanıyorum. Burada kritik nokta; yolsuzluklara inanmamak değil, inansa da, olağanlaştırmak, tolere etmek ve temsil krizine dönüştürmemek. Yani bu noktada; toplumun AKP’ye “yolsuzlukların üstüne gitmek şerhiyle koşullu bir destek verdiğini” düşünen Alper Görmüş’le ayrılıyoruz.
Neden böyle düşünüyorum?
Bunun belli başlı iki nedeni var. Birincisi; muhafazakâr sosyoloji, AKP iktidarında, tarih boyunca hayal edemeyeceği olağanüstü maddi ve manevi faydalar elde etti. 12 yıllık tecrübe içinde AKP ile muhafazakâr toplum arasında büyük bir sevgi ve güven ilişkisi kuruldu. Merkez sağı da içine alarak baktığımızda, bu geniş sosyolojinin Menderes, Demirel ve Özal dönemleri de dâhil nasıl acı tecrübeler ve mağlubiyetlerden geçtiğini hatırlarsak, sonunda Erdoğan’ın kişiliğinde “kararlı, başarılı, boyun eğmeyen” bir liderliğe kavuştuğu inancının derinliğini fark edebiliriz. Biz laik damardan gelenler, tarih boyunca yabancı kaldığımız, hatta “gericilik”, “cahillik” vs. olarak kodlayıp karşımıza aldığımız bu sosyolojinin ruh halini anlayacak zihinsel cihazlardan oldukça yoksunuz kanımca. Kendi çevremizin öfkesiyle körleşmişiz. Bir Gezi’yle, iki ayakkabı kutusuyla Erdoğan’ı yalnızlaştırabileceğini sanan insanlarla dolu etrafımız.
Erdoğan’ın laikleri yerinden zıplatan “kürtaj”, “içki”, “dindar nesiller”, “cami” vs. üzerine kurduğu muhafazakâr söylemlerinin bu faydacılıkla birleştiğinde giderek nasıl bir özdeşleşme yarattığı üzerine soru bile sorulmuyor. Muhafazakâr kodlar üzerine yürütülen aşağılama kampanyalarından, bu kodların “öteki mahallede” yarattığı etkileri düşünmeye fırsat kalmıyor.
Bir yandan kutuplaştırıcı siyasetten şikâyet ederken, öte yandan benzinle koşan nefret dilinin sonuçları üzerine kafa yoran çok az insan var. Bu konsolidasyonu Erdoğan tek başına mı yapıyor? Ve sonuçta kim kazançlı çıkıyor?
Evet, yolsuzlukların vızıltı gelmesinde birinci neden, AKP’nin muhafazakâr sosyolojiyle kurduğu tarihsel ilişkinin gücüdür.
İkinci neden ise muhalefetin durumudur. Öyle bir dönemden geçtik ki, muhafazakârlık yükselirken eski rejimin sözcüsü olarak CHP’nin, izlediği aşırı aşağılayıcı, katı direniş politikalarından sonra ağzıyla kuş tutsa bu kesimle temas kurması imkânsızlaştı. Derin izler var. MHP’nin ise AKP’nin verdiği güven ve iktidar duygusunun yanına yaklaşabilmesi mümkün değil. Yani, muhafazakâr sosyolojinin gidebileceği bir adres yok.
Cemaat’in kimi muhafazakâr unsurlarla beraber legal yeni bir seçenek üreterek AKP’yi ana akım olmaktan çıkartması ise bana hiç gerçekçi bir senaryo gelmiyor. Bu çatışmada Cemaat, muhafazakârların gözünde, her şeylerini borçlu oldukları iktidarı kaybetme korkusunu tetikleyerek hızla tehdit olarak algılanmaya başlandı kanımca. Muhafazakâr toplum dediğimizde eğer milyonlarca insandan söz ediyorsak Cemaat’in payına marjinallik düşecektir. Her halükarda ana akım AKP’dir.
İşte kısaca bu analizler sonucu, ben “AKP tabanı siyasi iradesine müdahaleyi ayakkabı kutularından daha fazla önemsedi” diyorum.
Bu bağlılık mutlak mıdır? Hayır bozulabilir. Ama ayakkabı kutuları buna yetmez. Yolsuzluk hafif kalır. Başka ve çok ciddi etkenlerin eklenmesi gerekir. Ekonomik çalkantılar boşuna heyecan yaratmıyor muhaliflerde. Ya da Öcalan’ı itibarsızlaştırmaya çalışarak, Kürtleri “derin düşüncelere” davet ederek açık açık savaş kışkırtıcılığı yapılması nedensiz değil.
Fakat önünde sonunda bunlar akıl yürüterek vardığımız sonuçlardır. Yanılıyor olabiliriz. Sanırım asıl sözü seçim sonuçları söyleyecek hepimize.
Bu arada; bazı “sert” arkadaşlara uyarı niyetine şu soruyu da iliştirerek kapatayım: Duymak istemediği her analizi “taraftar propagandası” olarak nitelemenin ta kendisi, sakın “taraftar körlüğünden” kaynaklanıyor olmasın?
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Özel, doğrusunu yapıyor: Türkiye’nin önceliği, normalleşme ve merkez siyasetin yeniden inşasıdır
28.04.2024 - Yolun sonu gözüktü mü?
14.04.2024 - İktidarın ideolojik katılaşması, CHP liderliğinin kucaklayıcı, ılımlı profiliyle birleşince…
8.04.2024 - CHP seçimleri laikler değiştiği için kazanmadı. Fakat seçimler CHP’nin kendi tabanını da Türkiye’yi de değiştirecek kapıyı açtı
5.04.2024 - İktidardaki “keratalar” arasındaki gerilim bizi ilgilendirmez mi?
25.11.2023 - Değişim samimiyet ve cesaret gerektirir
16.11.2023 - Yerli ve milli olana nasıl karar verilecek?
12.11.2023 - “Reis halleder”ciler de rövanşistler de hayal kırıklığı yaşayacak
9.05.2023 - “Reis halleder”ciler de rövanşistler de hayal kırıklığı yaşayacak
7.05.2023 - Erdoğan neden kaybedecek
2.05.2023
Yazarlar
-
İbrahim KirasOrtada aslında bir ‘plan’ yok 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanTrump’ın Gazze Planının Ak Parti çevresinde yarattığı derin çatlak 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
Akın Güre
"1977 1 Mayıs’ı bu solun ne kadar gayrı ciddi, güvenilmez, daha doğrusu korkulması gereken bir varlık olduğunu kanıtladı. Bir provokasyon varsa, onu hazırlayanların amacı da herhalde bunu kanıtlamaktı." derken Murat Belge kendisinden beklenmeyen bir üslup kullanmış Solu aşağılama, karalama zaten Tarafta hep oluyor, Murat Belge gibi onca deneyimli bir düşünce insanı kullandığı sözcüklere keşke dikkat edebilseydi.
tevfik tas
"Papaza kızıp oruç bozmak" demişsiniz. Ülkemizde, Hıristiyanları küçümsemek için üretilen binlerce deyimden biri. Neyse dilimize girmiş işte! Burasından daha önemli olan "Halile kızıp Taraftan ayrılmak" demişsiniz. Ama sanırım ayrılan iki yazar da asıl olarak gazete yazıişlerinin art arda yaptığı "1 Mayıs" manşetlerine tepki göstererek ayrıldı. Berktayın köşesinde yazdığı yazılardan ibaret değil istafaların nedeni. Kolaylıklar
Bayram Çatak
Tamam provakasyon var ama solcular bu provakasyona zemin hazırladı diyenler.O gerilimli ortamı yaratanların devletin ajanları olabileceğini hesaba katıp faturayı ona göre kesmeliler...