Hasan Bülent KAHRAMAN
Çok haksız, ondan da acımasız bir şekilde Açık Radyo’nun yayınına son verildi. Böylelikle sadece haber almak bakımından değil, ansiklopedist bir anlayışla gelişen kültürel ve entelektüel merak açısından da çok önemli bir kaynağın, hatta bir vahanın sonuna gelindi. Muhtemelen hatta muhakkak ki, Açık Radyo bir yolunu bulup yeni bir şekilde, yeni mecralar aracılığıyla yayınına devam edecektir, ama bu 30 yıllık serüven şimdilik kesintiye uğradı. Hayatımızda ciddi, önemli, sarsıcı bir boşluk doğmadığını söylemek yalan olur. Nedeni çok açık: Türkiye, basını olmayan bir ülke konumunda. Bu saptama bir benzetme veya bir metafor veya bir ironi ya da sarkazm değil. Ağır bir gerçek. Sabahleyin açıp, bir gazeteyi veya bir mecranın yazılarını okumak çok yakıcı ihtiyaçlardandır. Öteden beri bir noktayı vurgularım: hele bugünkü dünyada basın haber için takip edilmez. Kuşkusuz öyledir fakat, haber artık her yerde mevcut. İnsan basını ‘yazı’ için izler. Görüşlerine katılsın katılmasın aklına, fikrine güvendiği insanların yazısını okumak bir zorunluluktur. Türkiye’de internet mecralarının dışında T24’ün de içinde yer aldığı çok az site bu ihtiyacı gideriyor.
Açık Radyo, o mecralardan biriydi. ‘Söz... uçar’ diyordu. Latinlerin verba volant scripta manent, (söz uçar yazı kalır) diyen sözünü ikinci plana iten cümlesini Açık Radyo özgül bir vurguyla ele alıyor ve ‘evet, söz uçar, önemli olan da onun uçmasıdır, çünkü gider, bir yere konar’ şeklinde anons ediyordu. ‘Söz’ sözcüğünden sonra küçük bir ‘es’ veriliyor ve ‘uçar’ sözcüğüne, ‘doğrudur, öyledir, uçar’ dercesine yükleniliyordu.
O ifade esasen Derrida’nın getirdiği bir yorumla kesişiyordu. Derrida, Batı uygarlığında sözün yazıdan önce geldiğini belirtmişti. Yazı, söyleyen kişi itibariyle bir mevcudiyete işaret ediyordu. Söyleyen de söz de oradaydı. Ayrıca söz bir imlemeydi ve imlenen nesnel gerçeklikti veya bir nesneydi. Masa masaydı, kapı da kapı. Oysa yazı saklıydı ve sözden sonra geliyordu. Bir yokluğu, bir noksanı vurguluyordu. Yazıyı yazan, yazının sahibi hiçbir zaman orada değildir. Ayrıca, ne şekilde kaleme alınırsa alınsın yazı anlamı asla tamamlayamaz. Yazı bir kez donmuştur, orada durmaktadır ve eksiktir. Sözde olduğu gibi konuşanın yani yazarın ‘sözünü’ hemen revize etme olanağı yoktur. Yazıyı okuyan onu yeniden kurgulayacak, anlamlandıracaktır. Bu nedenle yazı anlamı daima öteler.
Açık Radyo’nun sloganını kimin bulduğunu bilmiyorum. O kişinin ne kadar Derrida okuduğundan da haberim yok, yine de bilgisinin olduğunu düşünebilirim. Fakat bir radyo için daha iyi bir slogan bulunamazdı. Sözü uçuran bir araçtan söz ediyoruz, radyodan. Yayınladığı söz uçacak, gidecek, bir yere konacak, evet ve bir tohum gibi çoğalacaktı. Açık Radyo, Derrida’yı doğrularken, onun öne sürdüğü sözün uçuculuğu gerçeğini kendisine meşrulaştırıcı bir kaynak olarak alıyor ve oradan devam ediyordu. Maksadı da oydu: Sözü uçurmak. Burada bir başka ‘doğru’ daha vardı, hemen dikkati çeken, o da sözü edenin mevcudiyetiydi. Birisi konuşuyor, radyo o konuşmayı veya sesi yayınlıyor, sözü uçuruyordu. Tıpkı Türkçede ‘türküyü havalanadırmak’ dendiği gibi. Aynı şeydir sözün uçmasıyla türkünün havalanması.
Buradaki ‘uçan söz’ün bir başka gerçeğine daha değinelim. Açık Radyo’nun sözü, daha ilk günden itibaren, muhalif oldu. Muhalefet en geniş ama en somut anlamıyla iktidar dışı olmaktır. İktidar ise içinde bulunduğu kabın şeklini alır. Mutlaka siyasal iktidar olmak zorunda değildir iktidar. Koselleck gibi muhafazakâr, daha doğrusu ‘reaksiyoner’ tarihçiler bile toplumların son kertede, apolitik yollardan dahi olsa devleti ve sistemi ‘eleştireceğinden’ söz ediyordu. Yani, eleştirinin her defasında politik olması gerekmez ki, bu benim katıldığım bir görüş değildir, hiç değildir. Hele ‘kişisel olan politiktir’ dendikten sonra her eleştiri, özünde, kökeninde politiktir. Sadece politikanın neye tekabül ettiği konusunda görüşler farklılaşır. Çevre hareketi önce çevre hareketi olarak başlamıştır ama tetiklediği zincir, mesela tarım toprağının işlenmemesi, göç, kentleşme, göçmen sorunlarının hangisini bugün apolitik bir kavram olarak tanımlayabiliriz? Açık Radyo bu türden bir muhalefetin odağıydı. Yeni ve yenilikçi olmak ise en önemli muhalefet odaklarındandır.
Açık Radyo bu zemine oturuyordu ve uçurduğu sözün politik bir duruşu, tutumu, konumu harekete geçireceğine inanıyordu, yoksa neden sözü uçuracaktı? Otuz yıllık bir tarih bu kabullerle biçimlendirildi. Politikanın elbette tutuculuk bağlamında yapılması da meşrudur. Karşımızda Burke ya da Churchill gibi imgeler duruyor. Ama politikanın, yine ürettiğim ve benimsediğim anlamıyla, ana maksadı özgürleşmedir. Sonunda iktidara dış ve ters bir pozisyonla cephe alan politika, ama şöyle ama böyle, özgürlük için bir arayıştır. Her politik önerme sınırlı ve verili olanın dışında bir noktayı belirler. İktidara dönük politika o özgürleşmeyi getiremez. Çünkü, bizatihi iktidarın kendisi bağlayıcı, hapsedici ve özgürlük dışıdır. Oysa muhalefet doğası gereği iktidar dışı bir edim olarak özgürleşmeyi gerçekler, özgürlükle politikayı, özgürlükçü politikayı öngörür. Öngörmek yetmez, onu ifade eder, onu çağırır.
Özgürleşme, politika üstünden özgürleşme, istesek de istemesek de matematiği gereği etik bir önermedir. Başka türlü düşünmek abes olur. Ahlaksızlığı öngörerek politika yapmanın savunulduğu bir düzlem olamaz. ‘Ebedi’ Marquis de Sade’ın, Hegelci tutumu içinde ve onca ‘karmaşaya’ karşın temel pozisyonundan söz ediyoruz. Varoluşsal tercihleri aşan bir olgudur muhalif politikanın etik çağrısı. Daha ötesini değil, Açık Radyo’nun neredeyse nötr denecek, kendiliğinden denecek bir şekilde benimsediği doğrultuyu söz konusu ediyorum. Zannediyorum Türkiye’nin şu hengâme içinde hatırlaması gereken ve üstünde hizaya girmesi gereken hiza budur.
Açık Radyo böylesi bir anlayışı yedeğine almıştı ve özgürleşmenin bir yolunu da çok dikkat çekici şekilde ama üstünde az durulmuş bir unsurla, müzikle kurduğu ilişki üstünden geliştiriyordu. Asla unutulmaması gereken bir yanıdır bu Açık Radyo’nun. O mecrada klasik Türk müziği gibi müzikler de söz konusu edildi ama ondan söz etmiyorum, o programlar bir tartışma ve ansiklopedizm alanlarıydı. Programlara yedirilmiş, adeta Açık Radyo’nun doğası olan, onun organik dokusunu oluşturan müzikti öne çıkan. Neredeyse ‘o’ müziğin olmadığı bir Açık radyo tasavvur edilemezdi. Aykırı, isyankâr bir müzik. Kökleri 1968’de idi o müziğin.
Sonunda Açık Radyo kapatıldı. Tercihleri ve öncelikleri, arayışları ve önermeleriyle dayanmasına mevcut koşullarda bu kadar tahammül edildi. Tepki ilk değil. Daha 2000 yılında RTÜK kendisine bir kapatma cezası vermiş, daha o tarihte yazdığım yazıyla kararı eleştirmiştim. Aradan 24 yıl yani bir çeyrek asır geçtikten sonra söz konusu ceza bu defa çok daha ağırlaştırılmış bir şekilde tekrar ediyor. İlki daha sınırlı bir kapatmaydı. Bu defa radyonun yeryüzündeki varlığı hedef alındı. Belki bir yerlerde, Anka Kuşu yeniden doğacaktır ama bir yayın iznin iptal edilmesi bir devrin kapanmasına denk gelir.
O zaman galiba şöyle düşünmek de bir zorunluluğa dönüşüyor. Açık Radyo, bir dönemin, 1990’ların (ikinci yarısı da diyebiliriz) öne çıkardığı ve muhtemelen Türkiye’de bu ölçüde, bu derecede sistemli şekilde ilk kez denenen liberalleşme eğilimlerinin bir parçasıydı, kurucu ve tayin edici parçalarından biriydi. Yeni Yüzyıl, Yeni Binyıl ve Radikal gazeteleri, Sabancı ve Bilgi Üniversitesi, Açık Radyo, bir dostumun anımsatmasıyla Tarih Vakfı, o liberalleşmenin gelişmesine, büyümesine olanak sağlıyordu. Ama iki gazete de kapandı. Üniversiteler kendi kabuklarına çekildi. Bilgi Üniversitesi el değiştirdi. Tarih Vakfı etkinliğini yitirdi. Son derecede güçlü çabaları olmasına rağmen sivil toplum kuruluşları varlıklarını sürdürmekte ve seslerini duyurmakta zorlanıyor. Devlet alanı toplum alanını örtüyor.
Şimdi Açık Radyo da yok. Dönemin liberalleşmesi neye tekabül ediyordu sorusunun kapsamlı yanıtını burada veremem. Ama yukarıda Açık Radyo’yu tanımlarken getirdiğim yorumlar (politika özgüllükler bir yana) genel çerçeveyi çizer. Liberal doktrinin temellendirilmesi kaygısından asla söz etmiyorum. Neo-liberalizmin ‘tutkuları’ da bu bahiste mevzu değil. En kapsamlı şekilde dile getirecek olursam bu oluşumun belkemiğini devlet ve sistem dışı, toplum ve insan öncelikli bir tasavvur meydana getiriyordu... Her türlü bileşeniyle sistemin ve devletin yoğun şekilde eleştirilmesi ve dönüştürülmesi ana kaygı ve çabaydı. Belki sorun toplumu bireyden önce savunmaktı ama o başka bir konu
Türkiye’nin garip bir kaderi var: liberalizm arayışları devletin olabilecek en güçlü ve muktedir olduğu noktaya taşınmasını doğurdu her defasında. 1908 ve 1933’ten bu yana böyle. Özal döneminden beri de bu kader garip dalgalanmalarla devam ediyor. Devlet her defasında biraz daha güçlü ya da nispi bazı gerilemelerinin ardından bir şekilde kendisini büsbütün sağlamlaştırıp yeniden doğuyor ve eskisinden daha fazla tecebbürle içli dışlı oluyor. Devletin minimal noktaya taşınması ütopyası ise hep parantez içinde kalıyor.
O parantezin adlarından biri Açık Radyo’dur.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.05.2025
5.05.2025
6.03.2025
26.02.2025
13.02.2025
6.01.2025
18.11.2024
31.10.2024
23.10.2024
8.10.2024