Hilâl KAPLAN

Kişi kültü olarak Atatürk ve Erdoğan
30.05.2012
3625

 Yolda giderken, benden yaşça büyük birisine adres sormam gerekirse "Amcacığım" diye hitap ederim. Ya da pazarda alışveriş yapan hanımlara, pazarcılar "Abla" diye hitap ederler. Birbirini hiç tanımayan insanların, birbirleriyle akrabaymış gibi iletişim kurdukları bir ülkede yaşıyoruz. Bu ilişkilenme biçimini bir Avrupalının anlaması oldukça güç olsa gerek. Akrabalık kodlarının toplumda yaygın olarak kullanılması genelde Ortadoğu toplumlarında var olan bir özellik ve biz Avrupalı olduğumuzdan daha çok Ortadoğuluyuzdur aslında.

Ve böyle bir ülkede "kurucu lider" kabul edilen kişiye verilen isim "Atatürk"; yani "Türklerin babası". Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişte, 'ancien regime'i yıkanlar için egemenliklerine yeni bir meşruiyet kaynağı gerekmekteydi. Bunun için toplumsal alandaki en yaygın kod olan İslâm'dan yararlanamazlardı zira hilafetin lağvından bu yana İslâm, toplumsal/siyasal alandan tüm izleri silinmek istenilen bir olguydu. Toplumdaki ikinci en yaygın kodlardan olan "akrabalık ahlâkı"nı ikâme etmek en işlevsel olan seçimdi ve öyle de yapıldı. Bu gerçekten bilinçli bir tercih miydi bilmiyorum ama günümüzde seksen yaşında, birikimi ve kariyeri ortada olan insanlar bile kendilerine "Atatürk çocuğuyuz" diyerek 'enfantil' bir özne tanımına razı geliyor, hayata dinamizm ve yenilik katması beklenen gençler "Atam, emanetine sahibiz" diye yeminler edip 'bekçiliğe' gönül eğdiriyorsa isabetli olduğu açık.

Şerif Mardin'e göre Osmanlı İmparatorluğu'nun sadece son döneminde egemenlik "koruyucu baba" algısını çağrıştırmıştır. Ancak kanaatimce cumhuriyet dönemindeki egemenlik biçimi, "yasaklayıcı ve yol gösterici baba" rolünü hayatın hemen her alanında yaygınlaştırmıştır. Egemeni ebeveyn olarak konumlandıranlar, halkı da çocuk olarak gördüklerinden "halk için halka rağmen" işler yapmıştır. Ki ebeveynler, zaten çocukları için en iyisini bilirler! Ulusu büyük mutlu bir aile ve lideri de "aile reisi" olarak konumlandıran egemenlik biçimi halkın giyim kuşamından kullandığı alfabeye, dinlediği ezandan konuştuğu dile kadar nüfuz eden bir egemenlik biçiminin benimsetilmesini de kolaylaştırmıştır.

Bu egemenlik biçimi sadece Atatürk ile sınırlı da kalmamıştır. Örneğin "ben sizin babanızım" diyen siyaset adamlarını da ortaya çıkarmış; halkın kendilerine hizmet etmekle sorumlu olan siyasîlere "devlet büyükleri" demesini sağlamıştır. Ve "baba"ya ya da "büyüklere" mutlak itaat edilmesini beraberinde getiren bu otoriter dilin ötekileştirdikleri de vardır elbette. Devlet-vatandaş ilişkisi böylesine yukarıdan aşağıya kurulduğu için, devletlilerin öngördüğü makbul vatandaş çizgisini 'aşanlar'a, aile içinde büyüklere karşı gelenlere olduğu gibi hadleri/sınırları bildirilir. Meclise, halktan aldığı oylarla giren bir milletvekilinin başörtülü olduğu gerekçesiyle bir 'devlet büyüğü' tarafından "Birisi bu kadına haddini bildirsin" âdeta azarlanmasının bu kadar kolayca içselleştirilmesinin sebeplerinden birisi de budur.

Başbakan Erdoğan da mezkûr "aile babası" rolünü siyasete yediren, yer yer bu konuma vurgu yapan söylemlerle karşımıza çıkmaktadır. Bir siyasetçinin toplumsal olaylara/ alışkanlıklara ilişkin itirazlarını dile getirmesi doğaldır. Ancak bunun aynı bir 'aile reisi' edasıyla yapılması belki de mezkûr rolün fazlaca içselleştirildiğini göstermektedir. Örneğin Türkiye'nin genç nüfus problemiyle karşı karşıya kalınmaması için tedbirler almaktan bahsederken "Üç çocuk istiyorum" gibi emrivâki bir üsluba başvurulması ya da sigaranın toplum sağlığına zararlarından bahsederken yolda karşılaşılan bir çiftçi vatandaşın sigarasının Başbakan tarafından çöpe atılması ve bunun "Ne samimi bir insan" nidalarıyla yüceltilmesi mevzubahis tavrın sadece kendisi değil, bizzat toplum tarafından da kabullenildiğinin bir göstergesidir.

Başbakan Erdoğan'ın bir kişi kültü haline geldiğine katılmıyorum. Halkın ona olan teveccühünün "kişi kültü oldu" diye özetlenmesini de kestirme bir analiz olarak görüyorum. Ayrıca Erdoğan'ın, kişi kültü olmak için oldukça çaba harcayan Mustafa Kemâl'den farklı olarak bu yönde hiçbir özel efor sarf etmediğini de not etmek gerektiğini düşünüyorum.

Ancak yine de, uzun vadede bir "kişi kültü" mesabesine yerleştirilmeyeceğinin de garantisi elbette yok. Bunu önlemenin yolu devlet eliyle ta ilkokuldan "Atatürk çocuğuyuz" diye başlatılan yolun kesilmesinden geçmektedir. Çünkü yerleşik siyasal kültür kökten değiştirilmedikçe, devletin ideolojik aygıtları vesilesiyle kendisini çocuk, devletlileri 'büyük' gören nesiller yetiştirildikçe "karizmatik lider" odaklı siyasetin yerinden edilebileceğini düşünmek beyhudedir. Böyle olmadığı müddetçe de birileri "Atam, izindeyiz" der, diğerleri "İzindeyiz, Büyük Usta". İlki Atatürk'ün her söylediğine/ yaptığına mutlak doğru muamelesi yapar ve sorgulayanları 'hain' ilan eder; diğeri Erdoğan'ın. Ve ilkine söyleyecek sözü olmayanların, diğeri hakkında da susması tutarlılıklarının gereği olacaktır.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar