Hüseyin ÇAKIR
Ağrılı, sancılı, yumuşak bölgeleriniz varsa ve siz bunlar yokmuş gibi hareket ederseniz, ortaya çıkan olumsuz duruma şaşıranlara şaşılmalı. Yaralı bölgeniz varsa, “atlayıp, zıplarsanız” yaranız kanamaya başlar. Acı ocağa düştüğünde, aynayı önce kendinize tutmanız gerekiyor.
Reyhanlı’da yaşananlara, neden-sonuç ilişkisi bağlamında bakılırsa, olup bitenden ders çıkartılabileceğini düşünüyorum.
Sözlü savaş ilan edilen Suriye ile 911 kilometre kara sınırımız bulunuyor. Suriye’de iç savaşın başlamasıyla; AFAD’ın mart ayında yaptığı açıklamaya göre: “267 bin 702 Suriyeli Türkiye’ye giriş yaptı, 82 bin 497’si ülkesine döndü. Mart itibariyle barınma merkezlerinde 185 bin 205 Suriye vatandaşı kalıyor.” Hassas bir sınır hattı ve her türlü provokasyona açık, kısacası sıcak savaş bölgesi burası. Kasabanızın, köyünüzün karşısındaki, kasaba ve köydeki savaşta, mermiler sizin sokağınıza, evinizin içine düşüyor. Suriye açısından bitmemiş tarihî bir rövanş var. Suriye, Hatay’ı kendi toprak parçası olarak görmeye devam ediyor. Öte yandan, 1986 yılında, Suriye’de THKP-C Acilcileradıyla yeniden kurulan örgüt, Suriye’de “Hatay Kurtuluş Ordusu” olarak tanınıyor ve biliniyor. İlgi duyanların internete girip yukarıdaki bilgiden daha fazlasını bulabileceği bir zamanda yaşıyoruz. İktidar, somut veriler üstünden siyaset yapılıyorsa, bu nedenlerin sonucunun ne olacağı kestirilememiş ise; Reyhanlı katliamını önleyememe sorumluluğu iktidarındır. Demek ki, iktidar, Suriye’yi yeterince tanımamış!
Evininiz her tarafı camsa, komşunuzun camına taş atarken kırk kere düşünün
Suriye’de, soğuk savaştan kalma, babadan oğlu geçen BAAS dikta rejimi var. “Arap Baharı” rüzgârı buraya da ulaştı. Bütün dikta rejimlerine karşı eylemli direnişe karşı, asker-polis şiddetiyle başlayan bastırma girişimi, iç savaşa dönüştü. Türkiye’nin Suriye ile“sıfır sorunlu” dış politikası, Esad’ı iktidardan indirme politikasına dönüştü. Başbakan Erdoğan, Esad karşıtlığını iç politikanın parçası hâline getirdi. Esad ve BAAS partisi sanki dördüncü muhalefet partisi gibi iç politika gündemin malzemesi yapıldı.
Evet, Suriye rejimi insanlık suçu işliyor, kendi halkını katlediyor. Bütün bunları, kendi iktidarını korumak için yapıyor. Rejime karşı çıkanları düşman ilan etmiş ve onların köylerini kasabalarını bombalıyor. Londra Merkezli Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü 14 mayısta yaptığı açıklamada; Suriye’de ölü sayısının 82 bin 257’ye ulaştığını, yaklaşık 12 bin 500 insanın ise kayıp olduğunu açıkladı. Ölenlerden yaklaşık 12 bininin muhalif, 16 bininin asker, 34 bininin sivil olduğu belirtildi. Böyle bir durumda, Türkiye, Suriye muhalefetinin, siyasi ve askerî güçlerini açıkça destekliyorsa, Suriye için Türkiye açık hedef demektir. Böyle olduğunun işaretleri birkaç eylemle verildi. İktidar, demek ki bunları ciddiye almadı. Söylem düzeyinde sertlikle yetinmeyi tercih etti!
Başbakan’ın, “Kendi halkına zulmeden, çoluk çocuğu öldüren rejime karşı sessiz kalamayız” çıkışı, insani açıdan anlaşılabilir. Erdoğan’ın bu hassasiyetine, uluslararası ve diplomatik ilişkiler açısından bakanlar, bu duyarlılığı dinî tercih ve “zafiyet” olarak görüyorlar. Batı’da, Suriye tarafından uğranılan şiddet ve terör eylemlerinin nedeni, Suriyeli “radikal İslamcılara” destek verildiği için teröre maruz kalındığı gibi algılanıyor.
Evininiz her tarafı camsa, komşunuzun camına taş atarken kırk kere düşünmeniz gerekiyor.
Suriye rejimi açısından Türkiye, rejim karşıtlarını desteklediği için savaş alanı kapsamında görülmektedir. 911 kilometre sınırınız sıcak savaş bölgesi ise, siz de savaşanlardan birinin tarafıysanız, fiilen savaşın içindesiniz demektir.
Bunun farkında mısınız?
İster ülke sınırları içinde ister komşu ülkelerle veya uluslararası ilişkilerde sorun çözme yönteminde, şiddeti yöntem olarak benimsiyorsanız, siz de kaçınılmaz olarak şiddete maruz kalırsınız. Şiddet, ister fiziki güç- silah kullanma olsun, ister diplomatik, siyasi dil olsun fark etmez. Sizin diliniz ve eyleminiz neyse karşılığı da benzer yöntemlerle olur. 2013 yılında, 1 Mayıs ve Newroz bayramlarında iki yaklaşım ve iki zihniyet örneğini yaşadık. Bazen, devletin ve iktidarın duyu organları çalışmıyor. Normal olanı anormal hâle getirebiliyor. Bu, iktidar sarhoşluğu mu acaba!
Devlet refleksi: Yasaklıyorum
Reyhanlı katliamının geliyorum diye bağıran sesini duymayanlar, ölüm çığlıklarına ve acılara yasak getirerek hakikatlerin üstü örtmeye çalışıyorlar. Reyhanlı, Sulh Ceza Mahkemesi,“Söz konusu soruşturmaya ilişkin dosya ve soruşturma kapsamı içinde kalan olay yerinde ve olayda ölen ve yaralananlara ilişkin, olay içeriğine ilişkin her türlü sesli, görüntülü ve yazılı ve görsel medyadaki yayınlar ile internet ortamındaki bu kapsamdaki bilgilerin CMK madde 153 ve diğer maddeleri gereğince yayınlanmasının ve gösterilmesinin yasaklanmasına karar verildi” diyor. Biz faniler, benzer zihniyeti daha önce defalarca, defalarca gördük.
Reyhanlı katliamını önleyememenin zaaflarını, basına sansürle, konuşmayı yasaklama refleksi, hiç yabancısı olmadığımız “baba devlet ve otoriter siyasi refleksidir”.
Özgürlük alanını kısıtlayarak, hakikatlerin üstünü örtmek, yasaklar getirerek hakikatlerin ortaya çıkmasına engel olmak, iktidar zafiyeti değil de nedir peki? Bu zafiyetler süreklilik kazanmaya başladığında, iktidarı otoriterleştiriyor, yasakçılık her alanda yönetim yöntemi hâline geliyor.
Sonuçta, “Fermanımdır yapıla” noktasına geliniyor, niyetiniz ve amacınızın önemi ortadan kalkıyor, yöntemleriniz sizi bambaşka bir noktaya taşıyor.
Taraf
HER TARAF
Yazarlar
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.05.2018
13.05.2018
6.02.2018
29.04.2018
22.04.2018
8.02.2018
1.02.2018
25.03.2018
19.03.2018
11.03.2018