Kemal CAN
Türkiye’nin geleceğini biçimlendirme iddiasındaki iki parti, geçtiğimiz haftalarda kongrelerini yaptı. “Önemli değişiklikler olacak” boş iddiaları etrafında konuşulan kongrelerde, “beklenen” yenilenme olmadı. Tam tersine bir değişiklikten çok, netleşmiş sürekliliğin altı çizildi. Erdoğan’dan beklenen ama gelmeyen manifesto, önce parçalar halinde ilan edildi, sonra Bahçeli tarafından toparlandı. MHP Kurultayı’nda öne çıkartılan istikbal ve istiklal, AKP Kongresi’ndeki istikrar (ve yanında güven) kavramlarıyla tamamlandı. İki ortağın da ısrarla ifade ettiği beyanı esas alırsak, onların oluşturduğu ittifakla yürünecek yolun temel kavramları bunlar. Memleketi işaret ediyormuş gibi yaparak aslında iktidarın stratejisini anlatan cümleyi şöyle özetleyebiliriz: İstikbal, bu iktidarın herkesten ve her şeyden (uluslararası sözleşmeler, kendi anayasası veya temel haklar dahil olmak üzere) istiklalini almış gücünün istikrarından ibarettir. Katkı veren, dahil olanlar ve itiraz etmeyenler için güven ve güvenliğin kaynağı da ancak bu olabilir (İstikbal, istikrarın olmalı). Birkaç yıldır devam eden ama kongrelerin hemen öncesinde hamle sağanağına dönüştürülen adımlarla, içeriye-dışarıya, dosta-düşmana istikrardan ne anlaşıldığı da defalarca anlatılmıştı zaten. “Bu mesajlara kim ne cevap veriyor ya da verecek” sorusu ise daha derin bir tartışma...
Bahçeli, meselenin yeterince anlaşılmamış olacağını düşündüğü veya başka tür yorumlara cevap olması için, grup toplantısında stratejik hedefleri madde madde yeniden sıraladı: 1- Türk tipi başkanlık modeline sahip çıkmak, ilke, kural ve kurumlarıyla yaşamasına daha doğrusu kökleşmesine hizmet etmek. 2- Sivil, geniş katılımlı, herkesi kapsayan, yeni yönetim sisteminin ruhuna ve dokusuna müzahir bir anayasa. 3- Çalışan, üreten, ruh kökümüzden beslenen yeni, yerli ve millî bir ekonomik sistemin ihyası ve inşası. Dördüncü madde olarak terörü bitirmek, beşinci madde olarak da küresel ve bölgesel zeminde, diyalog, barış, huzur, sükûnet ve istikrar. Aslında son hedef, öncekilere itiraz edilmemesi, rahatsızlık verilmemesi ve itaat edilmesi koşuluna bağlanmış bir “ödül” gibi. Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuşuyordu ama hedeflerin hepsindeki özne, sözcülüğünü üstlendiği Cumhur İttifakı'ydı ve stratejinin bütün öncelikleri onun sağlamlaştırılmasıyla ilgiliydi. Bahçeli, “öğrenci andı”, uluslararası sözleşmelerle ilgili tartışmalar, dış politikadaki gelişmeler, dinsel söylem ve görüntülerdeki tırmanma gibi temalar etrafındaki “çatlak iddialarına” da şöyle cevap verdi: “Müslüman Türk milletinin inançlarından ne istiyorsunuz? İrtica tehlikesini kılıf yaparak estirilen İslam düşmanlığına tahammülümüz söz konusu olmayacaktır.”
Bahçeli’nin kuvvetli biçimde altını çizdiği “İslam düşmanlığı” çıkışının üzerinde biraz duralım. Zira stratejik hedeflerin arkasına yerleştirilen bu ideolojik çerçeve, öyle dile gelmiş olsa bile, anlık bir tepkiden ibaret değil. Bahçeli benzer çıkışı, 2018 yılında da yapmış ve Cemil Meriç’ten alıntıyla, “‘Murdar bir halden muhteşem bir maziye kanatlanıp uçmak gericilikse, her namuslu insan gericidir” demişti. Kılıçdaroğlu’na hitaben, “Solumuza flu bakıyoruz demedik mi? Cumhur İttifakı'ndan başka her yere kapalıyız demedik mi? Biz de artık gericiyiz” diyordu. O tarihteki “Bahçeli neden gerici oldu?” yazısından birkaç cümle: “Artık sadece AKP tarafından temsil edilmediği iyice belirginleşen ve kabul edilmeye başlanan iktidarın, ‘dinci gericilikle’ etiketlenmesi ve bu etiketleme dolayısıyla ‘siyasal İslamcılık’ alanına ait sayılmasına itiraz var bu sözlerde. İtirazın siyasî boyutunda da, hem kendisi için ‘destekçi’ suçlamasında ısrar eden muhalefet, hem de MHP’yi ‘yedekte tutma’ havasından vazgeçmeyen AKP yer alıyor. (...) Bu çıkış, Bahçeli’nin stratejisinin AKP’yi -aslında Erdoğan’ı- bir çizgiye çekme, zorlama çabasından, doğrudan toplumsal tabanına konuşma/yönelme aşamasına geçtiğini gösteriyor.” Bahçeli’nin çizdiği çerçevenin, yerli-milli veya milliyetçi-maneviyatçı kitle desteğinden ibaret olmayan bir geçmişi var.
Kontrol edilebilen, istismar düzeyi ayarlanabilen dinsel hassasiyetlerin, her türden otoriterliğe destek aparatına dönüştürülmesi, yeni bir keşif sayılmaz. Devletçi otoriterliğin, otoriter konsolidasyonun, totaliter hülyaların, her türden kutuplaştırma ve kimlik siyasetinin, faşizan momentin en verimli sembolleri buralardan devşiriliyor. Çok alakasız ihtiyaçlar için “dava” görevleri buradan çıktı. Soğuk Savaş döneminde, “haçlı filolarını” korumak için tekbirlerle solcu avına kalkanlar böyle tedarik edildi. Her önemli sorunun, ezilmişliğin, sömürünün, eşitsizliğin güvenlikleştirilmesi böyle sağlandı. En temel hak taleplerinin, en haklı itirazların, “devletimin yanındayım” diyerek karşısına dikilirken, milliyetçi-maneviyatçı kalabalık hep el eleydi. 12 Eylül’ün devlet ve siyaset tasarımının arkasına “Türk-İslam Sentezi”ni koyan ve yurt gezilerinde ayetler okuyan generaller de, bu araçsallığın peşindeydi. Güçlü devlet için gerekli “istikrarı” tehdit eden her şeye düşmanlığın bitmez kaynağı buradaydı. Uydurdukları sentez bu kadar plastik olmasa, Turgut Sunalp yerine ahaliye benzeyen birine güvenebilselerdi ve Özal da her ne yapacaksa onlarla birlikte yapsaydı, aranan “istikrar” için 40 sene beklenmesi gerekmeyecekti. “İçerde bize karışmayın, dışarda istediğinizi yapalım” denilen Batı, o zaman da “tamam” demişti zaten.
50 yıldır “fikrini” sık sık iktidara göndermiş bir geleneğin temsilcisi olan Bahçeli, dünyaya ve ülkesine nizam verecek “devlet” tasavvurunun arkasına –koyu bir milliyetçiliğin yanında- elverişli bir “gericiliği” koymakta sakınca görmüyor. Tıpkı, tek muhatapla kurdukları ilişki sayesinde rahatsızlık veren ayak bağlarından kurtularak kârlarını artıran patronlar gibi; pazarlık yapmak için kime telefon açacağını bilmeyi yeterli sayan dış güçler gibi; reformlarla uzaya çıkmaya hazırlanan TBB Başkanı gibi; iktidarı biz yönetiyoruz havası basmayı seven “Avrasya distribütörleri” gibi; “devlet benim” demenin dayanılmaz hafifliğiyle donanmış güvenlik bürokrasisi gibi; darbe girişimini tankların egzozuna tıkanan atletlerin önlediğini kabul eden askerler gibi. Siyaset, demokrasi ve hukuk olmadan memleket idare etmek; Türk ve Müslümanlardan ibaret veya onlar için çizilmiş sınırlara itaatle sorumlu “vatandaşlar”; “vehmedilen öneme” uygun karşılıkların alındığı bir “dünya nizamı”, eski ve güçlü bir rüya. İktisadî ataklar için siyasî liberalizasyon gerektiği tezinin ömrü uzun olmuyor. “Bolluk” bittiği anda, gücün ve kazancın devamı için istikrarın daha lüzumlu olduğu hemen hatırlanıyor, yelkenleri şişiren rüzgar kesilince “istikrar motoruna” dönülüyor. Elbette bunu ilk hatırlayanlar ve bu motora benzin temin etmeleri gerektiğine ikna olanlar, kaybedecekleri güç ve kazançları olanlar.
DP, ANAP ve AKP’nin ilk yıllarını takiben konsolidasyon/savunma dönemlerinde hep aynı rüyaya uyandı Türkiye. İktidarlar her sıkıştığında, millet ve devletin bekası için “istikrar” geri çağrıldı. Kimi kazandı kimi kaybetti ama eldekilerin savunulması için feda edilecek listesi kabardı, kurtarılacak tek şey “istikrar” oldu. Ancak temel siyasî istikrarsızlık kaynağı da, bu siyaset dışı istikrar arayışlarıydı. Lideri Alparslan Türkeş’in kritik rolüyle birlikte düşünüldüğünde 60 yılı aşkın bir siyasî misyonu temsil eden MHP/Bahçeli, istikrarın manifestosunu ilan ediyor. “Politikaya yeteneksiz olmanın ötesinde, politikaya karşı”(1) olan bir hareketin sözcüsüne çok uygun bir rol elbette. Dinsel hassasiyetler ve milliyetçi refleksler, bu manifestonun “siyaset” eksiğini kapatmak için gerekli. İktidar tabanında iktisaden zayıflamaya başlayan orta sınıflaşma sürecini, tutucu-şoven kışkırtmayla canlandırma çabası da denebilir. Toplumun diğer kesimlerini, olası ve potansiyel bütün muhalefet odaklarını gözlerine fener tutulmuşçasına paralize etmeye çalışırken, azgın azınlıktan motivasyon temin etmek, kimlik odalarının kapılarını sıkı sıkı kapatmak belki de. Özetle ortada bir manifesto yok demek ya da bu stratejik hedeflerin başarı şansı hakkında peşin fikirler öne sürmek pek doğru olmayabilir.
1- Tanıl Bora, Kemal Can (2004): Devlet ve Kuzgun, İletişim Yayınları. Kitabının son sayfasından bir alıntı.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025
19.11.2024
11.11.2024
7.11.2024
2.11.2024
3.09.2024
14.06.2024
20.04.2024