Münir AKTOLGA
İÇİNDEKİLER
BU BİLİMİNSANLARININ KAFASINDAKİ EVREN TABLOSU NEDİR?...4
“KUANTUM GRAVİTASYONU’NUN” TEMELLERİ...5
KUANTUM GRAVİTASYONU ANLAYIŞIMIZ VE KUANTUM TEORİSİ...10
KUANTUM FİZİĞİ VE “OBJEKTİF MUTLAK GERÇEKLİK” ANLAYIŞI!...12
GRAVİTASYON EVRENİN ALT YAPISIDIR...15
Önce gazetelerden olayı bir özetleyelim.
“Yerçekimsel dalgaların varlığı kanıtlandı[1]. Bilim insanları; Albert Einstein’ın 100 yıl önce ortaya attığı fakat çok zayıf oldukları için gözlemlenemeyeceğini düşündüğü yerçekimsel dagaların varlığını kanıtlamayı başardı. Gözlemler sırasında birbiriyle çarpışan iki kara delik tespit ettiklerini belirten bilim insanları, çarpışma sesinin de kaydedildiğini açıkladı...
ABD'deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü ve California Teknoloji Ensitüsü'nden bilim insanları; ortaklaşa düzenledikleri basın toplantısında, 100 yıla yakın süredir ispat edilmesi için çaba gösterilen Einstein'in yerçekimsel dalgalarının gözlemlendiğini duyurdu. Bu keşif, Einstein’ın Genel İzafiyet Teorisi'nin doğrulanması anlamına geliyor”. BBC'ye konuşan projenin Avrupa'daki sorumlusu olan Max Planck Yerçekimi Fiziği Enstitüsü'nden Profesör Karsten Danzmann da, Higgs bozonunun bulunuşu kadar önemli bir keşif yaptıklarını, bu keşfin DNA'nın yapısının anlaşılması ile bir tutulması gerektiğini söyledi. Danzman, "Kesinlikle Nobel'i hak ediyoruz" dedi!!…
Sonra da „bulunan“ bu „yerçekimi dalgalarının“ ne olduğu açıklanıyor. Onu da okuyalım:
“Yerçekimi dalgaları iki büyük kara deliğin çarpışması gibi şiddetli olaylarla doğuyor ve örneğin bir havuza taş atıldığında yüzeyinde oluşan halkalar gibi dağılmaya başlıyorlar.
Işık hızıyla hareket eden bu dalgalar zamanla yalnızca galaksiye değil, uzay-zamanın tümüne yayılıyor.
Başka açılardan da ışığa benzeyen bu dalgaların, ışıktan önemli bir farkları var: Onun gibi başka cisimler tarafından saçılmıyor ya da emilmiyorlar. Yani bozulmadan kalıyorlar.
Bu nedenle de bilim insanları onlara "Mükemmel haberciler" diyor. Bu dalgalarla gönderilen mesaj, aradan milyonlarca yıl da geçse de ilk günkü gibi kalıyor”.
Araştırma nasıl yapıldığına gelince:
“Dünyanın çeşitli yerlerindeki laboratuarlar, yıllardır L şeklindeki uzun tüneller boyunca lazer ışıkları yollayarak uzay-zamanın dokusundaki dalgalanmaları saptamaya çalışıyordu.
Dalgaların izi, interferometre denen aletlerle ölçülen, bir atomun büyüklüğünden kat kat ufak değişimlerde arandı.
Sonunda ilk gözlem, Dünya'ya bir milyardan fazla ışık yılı uzaklıkta iki kara deliğin çarpışması sırasında yapıldı.
Üstelik kara deliklerin birleşmesi ABD'de Washington ve Louisiana eyaletlerindeki iki ayrı LIGO ( Lazer İnterferometre Yerçekimi Dalgası Gözlemevi) laboratuarında birden, 14 Eylül 2015'te, 13:51'de saptandı.
Yani interferometreler bir milyar yıldan fazla bir süre önce yaşanan olayı kaydedebildi”.
Sonra, bu keşfin “ne işimize yarayacağı” da var haberlerde:
“Belkİ yarın televizyon veya cep telefonu gibi hayatımızı kolaylaştıracak bir icada dönüşmese de, bu keşif bilimde tam bir çığır açtı. Çünkü bilim insanları kainatla ilgili tüm bilgileri, radyo dalgaları, ışık, X ışınları, gamma ışınları ve kızılötesi ışınlar gibi elektromanyetik dalgalardan topluyor. Bu dalgaların hepsi de, evrende ilerlerken kesintiye uğrayabiliyor. Bu nedenle de, “kâinatın hikâyesi”ni bugüne kadar hep parça parça, eksik halde öğrenebiliyorduk. Yerçekimsel dalgaların saptanması sayesinde, artık astronominin elinde yeni ve çok önemli bir araç var. Bu sayede “kâinatın hikâyesini” yakında bir bütün olarak öğrenebiliriz. Kainatın ilk dönemine ait hiç bilmediğimiz verilere ulaşabilir, esrarını koruyan karadelikleri ve nötron yıldızlarını daha iyi anlayabiliriz. Penn Üniversitesi’nden Abhay Ashtekar’a göre “Bu gerçekten, gerçekten heyecan verici bir olay. Kâinata yeni bir pencere açılıyor”…
GİRİŞ!...
En son söylenecek olanı en başta söyleyerek yazıya giriyoruz: Bu söylenilenlerin hiçbirisine katılmıyorum ben!... Bu da gene aynı o „Higgs Boson’u“ gibi bir balondur!... Göreceksiniz bakın bu „buluş“ için de gene bir „Nobel ödülü“ verecekler!... İyi versinler, ödülü vermek kolay da, verince bitiyor mu iş! O „Higgs Bosonu „ „bulunalı“ kaç yıl oldu neden hala fizik kitaplarını değiştirmediler acaba, yoksa „biliminsanları“ hala emin değiler mi bu „buluştan“!!…
Farkındayım, böyle bir makaleyi akademik kariyeri olan hiçbir biliminsanı yazamazdı! Çünkü, herşeyden önce akademik disiplin girerdi işin içine! Arkasından gelecek reaksiyonu-belki de işinden olmayı- göze almak gerekirdi!! „Elin adamı „buldum“ diyor işte, o kadar, sana mı kalmış gerisi“ derlerdi!...
Peki, madem ki yazdın, o zaman neden başka bir yere, örneğin „bilimsel yayın“ yapan bir dergiye göndermedin de denebilir!... Ne dersiniz yayınlarlar mıydı acaba!!... İsterseniz benim adıma siz bir deneyin!… Benim kaybedecek birşeyim, ya da kimseden bir beklentim yok, eğer bu düşünceler doğruysa zaten onlar yolunu bulur; yok değillerse de o zaman zaten yapacak birşey yok diye düşünüyorum!
Evet, tekrar ediyorum: Hem o „Higgs Bosonu“ „buluşu“, hem de, „vuvuu“ diye ses bile getirdiği söylenilen bu „Gravitasyonal dalgalar“ hikayesi, bunların ikisi de bana göre metafiziktir; böyle birşey olamaz! Bütün bunlar ta o Newton zamanından beri biliminsanlarına musallat olan materyalist-pozitivist zihinsel virüsle- dünya görüşüyle ilgili illüzyonlardır. O biliminsanları ki, geçen yüzyılın başlarından bu yana dişe dokunur hiçbir şey bulamadılar! Heisenberg-Bohr döneminden sonra bilimsel çalışmalar tıkandı kaldı. Milyarlarca doları bulan harcamalar hep o sakat dünya görüşü yüzünden boşa harcandı. Şimdi bunu onlar da görüyorlar, bütün tahsisatlarının kesilme tehlikesi var ortada-nitekim tam bir kesinti söz konusu olduğu zaman ortaya çıkıyor bu „buluşlar“!!-
Meselenin bir diğer ilginç yanı da biliminsanlarının işin içine hep Nobel’i katarak „bakın gerçekten bulduk“ diyerek destek ihtiyacı hissetmeleri!... Ama bence boşuna çaba, bütün bu saçmalıklara („akarsuya karşı kürek çeker“ gibi !) tek bir kişi bile karşı çıksa yeter!... Önce aşağıdaki sorulara bir cevap alalım bakalım!...
EVET, CEVAP İSTİYORUM!...
„Gravitasyonal dalgalardan“ bahsediyorsunuz. Bakın ben „bilimadamı“ değilim. Bir zamanlar “devrim yapmaktan” fırsat bulupta Fizik Bölümü’nü bitirmeye bile zamanım olmamıştı (!); ama, daha sonra girdiğim cezaevinde-sonra da dışarda- bütün o fizik kitaplarını adeta yer-yutar gibi hatmetmeye çalışarak açığı kapatmaya çalıştım. Aslında bu noktada öyle fazla bir fizik bilgisine ihtiyaç olduğunu da sanmıyorum. Çünkü ortada, ölçü aletleri vasıtasıyla varlığı „bilinen“ (hatta „vuvuu“ diye sesi bile duyulan(!)) ölçme nesnesi „objektif gerçeklik“ bir dalgadan bahsettiğiniz an bunun bir frekansının-dalga boyunun da olması gerekir; öyle değil mi!...
Ama bitmedi: Gene o fizik kitaplarında her dalgasal hareketin aynı zamanda bir tanecik -kuantum-yapısına sahip olduğu da anlatılır. Örneğin her elektromagnetik dalga aynı zamanda „foton“ adı verilen bir tanecik yapısına da sahiptir vb. Şimdi sıkı durun soru şu:
-O laser „İnterferometer“leri aracılığıyla tesbit ettiğinizi söylediğiniz „gravitasyonal dalgaların“ dalga boyunu ve frekansını da ölçebildiniz mi?...
-İkinci soru hemen bunu takip ediyor: Ya, gravitasyonal dalgaların kuantumu olarak bilinen o GRAVİTONLAR, onları da bir ölçü nesnesi olarak belirleyebildiniz mi bari?...
Eğer bu sorulara verilecek bir cevabınız yoksa gerisi hikayedir!...
Bilmek nedir?...
Çünkü, Kuantum fiziğinin ortaya çıkışından bu yana-hadi Heisenberg’den bu yana diyelim- biz biliyoruz ki, „bilmek ölçmekle gerçekleşir. Ölçmek ise etkileşmektir, yani bir şekilde (en azından bir fotonla) ölçme nesnesini etkileyerek ondan bir mesaj alabilmeniz gerekir. Ki bu durumda da onu değiştirmiş olacağınız için, artık ölçerek bildiğiniz o nesne-obje-„ölçme işleminden önce objektif mutlak bir gerçeklik olarak varolan“ bir nesne olmaktan çıkıyor, sizin ölçme işlemi esnasında etkileyerek değiştirdiğiniz-yarattığınız- ölçme nesnesine ait bilgiler oluyor…
ŞİMDİ SORUYU TEKRARLIYORUM: „Gravitasyonal dalgaları“ ölçü aletlerinizle-interferometer-tesbit ettiğinizi, hatta onların „vuvuu“ diye sesini bile duyduğunuzu söylüyorsunuz; ölçme işlemini yaptığınız Laser interferometresinde kullanılan („bir protondan on bin kere daha küçük olduğu“ söylenilen) o fotonlar (ki, laser ışını da olsa onun kuantumları da son tahlilde fotonlardır) ölçme nesnesi-objesi-olan gravitasyonal dalgalarla ve de onların kuantumu olan gravitonlarla nasıl etkileştiler? Öyle ya, başka türlüsü söz konusu olamaz!… Son tahlilde, „gravitasyonal dalgaları“ bir fotonla etkileyerek graviton hakkında bilgi edinmiş oluyorsunuz. Bunun anlamı budur!… Nasıl oluyor bu iş?... Öyle, „bir protondan on bin kere daha küçük bir foton“ kullanıldı sözü bence birşey ifade etmiyor!... Yani bununla, ölçme aletinde kullanılan fotonun bir gravitondan daha küçük ve hassas olduğunu mu söylemiş oluyorsunuz? Bu nokta çok önemli!...
-Ama bitmedi!! Diyorsunuz ki, „elektromagnetik dalgaların aksine bunlar maddeyle etkileşmeye girişmedikleri için (yani, yol boyunca önlerine çıkan nesnelerle madde enerji alış verişi yapmadıkları için) hiç bozulmadan kalıyorlar. Bu yüzden de o ilk oluşum anına ilişkin bilgileri bize getirme özelliğine sahipler“!!...
Peki şimdi bu ne?? Madem ki bu „gravitasyonal dalgalar“ yol boyunca madde-enerjiyle etkileşemiyorlar, o zaman bu dalgaları keşfederken interferometrenizde kullandığınız o ölçme fotonu nasıl etkileşti onlarla!!...
Yoksa ölçme aletinizle bu „gravitasyonal dalgalar“ arasında hiçbir etkileşme olmadı mı!?... Eğer iddianız bu ise, o zaman bütün o fizik kitaplarını-kuantum fiziğini, Heisenbergleri, Bohrları falan atın bir tarafa!… Bir şeyin-nesnenin- arada hiçbir etkileşme olmadan varlığı hakkında bilgiye sahip olmak demek, onun ölçme aletlerinden bağımsız objektif mutlak bir gerçeklik olarak varolduğunu kabul etmek demektir ki, bu da sizi, 21.yy falan derken koşar adım Newton’un paradigmasına geri dönüşe götürür!! Ama zaten gölgesine sığınmaya çalıştığınız Einstein’in varlık bilim anlayışının temelinde de bu türden bir materyalizm yatmıyor muydu!…
Hem, „iki karadeliğin çarpışmasından sonra meydana gelen ve uzaya „gravitasyonal dalgalar“ şeklinde yayılan bir enerjiden“ bahsedeceksiniz (bu demektir ki, E=hv gereğince ortada belirli bir frekansı olan, gravitonlarla kuantize „objektif gerçeklik“ bir dalgasal hareket vardır), ama hem de bunun ardından, „bu dalgalar madde enerjiyle hiçbir etkileşmeye girişmiyorlar „ diyeceksiniz!!… Nedir bu şimdi?... „Vuvvuu“ diye dalgaların sesini bile duyduğunuza göre demek ki o dalgaların dalga boylarını bir şekilde ses dalgaları haline bile dönüştürmüşsünüz demektir!… Çünkü o „vuvuu“ sesi orijinal bir ses olamaz, havanın olmadığı yerde ses olur mu hiç? Yani demek istiyorum ki, işi bu kadar ileri götürmüş olduğunuza bakılırsa sizin bu „gravitasyonal dalgalarla“ Heisenberg’in tanımladığı anlamda bir ilişkiye-etkileşmeye girmiş olmanız gerekir; tamam o zaman ben de yukarıdaki sorularıma cevap istiyorum…
-E=hv bu „dalgalar“ için de geçerli midir (buradaki „E“ enerji, „h“ Planck katsayısı, „v“ de frekanstır)? E=mc2 hala geçerli midir („E“, enerji, „m“, kütle, „c“ de ışığın hızını temsil ediyor)?... Geçerli ise nasıl, „bu dalgalar madem ki maddeyle ilişkiye geçemiyorlar o zaman yukardaki formüllerle aradaki bağlantıyı nasıl kuruyorsunuz?? Yok eğer değilse?? O zaman kıyamet kopar işte!!... O zaman Einstein bile sizi kurtaramaz!!...
“İki büyük kütlenin-iki büyük madde, enerji yoğunluğunun-çarpışması sonucunda yeni bir sentez-kütle meydana gelirken” bununla birlikte yeni bir uzay-yani gravitasyonal alan da meydana gelir. Bu doğrudur. Bu arada çevreye yayılacak “enerji”de tıpkı bir kimyasal reaksiyonda (örneğin H2 ve O arasında cereyan eden bir reaksiyonda H2+O=H2O) bir sentez olarak H2O meydana gelirken dışarıya bir miktar enerjinin salınmasına benzer... Ama bunun, Einstein’in öngördüğü şekilde, “ivmelendirilen kütlelerin de tıpkı ivmelendirilen elektronlar gibi uzaya enerji yaymalarıyla (bu kez “gravitasyonal dalgalar” şeklinde) alakası yoktur!!...
-Son bir nokta da haberde geçen "kütle çekim dalgaları" kavramı üzerine!!... Birkere Gravitasyon demek “kütle çekimi” demek değildir... Çünkü, "kütle cekimi" diye birşey yoktur!!...
Elinizdeki kalemi bırakınca yere düşüyor, neden? Yerküre onu “çektiği” için mi!! Newton böyle diyordu, fakat artık Einstein'dan bu yana bunun böyle olmadığını, kalemin yerküre onu bir kuvvetle kendisine doğru çektiği için değil, uzay yolu- uzayın geometrisi olarak Gravitasyonal alan-böyle olduğu için, yani gidecek başka yolu olmadığı için yerküreye doğru düştüğünü biliyoruz ki, bunun da bilimsel adı herhangi bir kuvvete tabi olmadan yapılan "serbest düşmedir"!!...
BU BİLİMİNSANLARININ KAFASINDAKİ EVREN TABLOSU NEDİR?...
Şimdi bakın, bütün bunlar -“Higgs Bosonu”, “ivmelendirilen kütlelerin gravitasyonal dalgalar yayınlamaları” vb -ne anlama geliyor biliyor musunuz?... Bence bunun için önce bu türden “keşiflerle” uğraşan biliminsanlarının kafalarındaki evren tablosuna bakmak lazım?... İşin özü burada!... Gerisi puzzelin parçalarıyla uğraşmak oluyor!!...
Adına “evren” denilen içi su dolu bir büyük havuz düşünün-isterseniz “deniz” diyelim buna (bu bir metafor tabi!)... Şimdi, saygıdeğer biliminsanları diyorlar ki, “suyun üstündeki dalgaları keşfettik”-“gravitasyonal dalgalar”dan bahsediyorlar-!...
Suyun ne olduğunu biliyoruz. H2O moleküllerinden oluşan bir madde bu... Diyelim ki, “gravitasyonal alan”da su molekülleri gibi “gravitonlar”dan oluşuyor... Peki su dalgası dediğimiz şey nedir?... Suya bir taş atarak su dalgalarının oluşmasına neden olduğumuz zaman, nedir bu oluşan dalgalar? Burada hareket eden sadece su molekülleri midir? İşte size çok basit, ama esasa ilişkin bir soru!...
Evet, su dalgası nedir?...
Su dalgası, belirli miktardaki su molekülünün bir araya gelerek oluşturduğu su kuantumlarından meydana gelen, belirli bir frekansı, dalga boyu bulunan-yayılmak için de ortam-“medium” olarak suyu kullanan, yani suda meydana gelen dalgasal bir harekettir...
Biz biliyoruz ki, her dalgasal hareket aynı zamanda kendi içinde kuantize bir yapıya sahiptir. Aynen elektromagnetik dalgalarda olduğu gibi... Nasıl ki elektromagnetik dalgalar aynı zamanda foton adı verilen kuantumlardan oluşuyorsa, aynı şekilde, su dalgaları da belirli miktardaki su molekülünün bir araya gelmesiyle vücut bulan su kuantumlarından oluşurlar. Havada yayılan ses dalgaları da öyledir. Bunlar da gene aynı anda hem belirli bir frekansı ve dalga boyu olan bir dalgadır, ama hem de havadaki belirli miktarda molekülün biraraya gelmesiyle ortaya çıkan ses kuantumlarından oluşurlar-bunlara da “phonon” deniyor galiba-
-Şimdi soruyorum, nedir şu sizin “gravitasyonal dalgalarınızın” dalga-tanecik yapısı? Buradaki gravitonlar da biraraya gelerek ne türden bir kuantum oluşturuyorlar acaba, hiç düşündünüz mü bunu?... Yoksa bunların o türden kuantumlar oluşturmaya falan ihtiyaçları yok mu!?...
Düşünün, içinde sayısız miktarda dalganın meydana geldiği bir deniz var ortada... Bu dalgaların her birinin kendisine göre bir frekansı-dalga boyu var, ama nasıl oluyorsa bunların hepsinin kuantize yapısı da aynı su molekülü, nedense, frekansı farklı olan her dalga gene farklı bir bir su kuantumuyla temsil edilmiyor!... Olmaz böyle şey!!...
Şimdi müsade ederseniz sıra bende!...
Aşağıdaki satırlar 2004’te yayınlanan “Doğa’da Sistem Gerçekliği ve İnformasyon İşleme Süreci” başlıklı çalışmamdan: http://www.aktolga.de/t3.pdf ... İşin içine daha çok girmek istiyorsanız, arada kullanılan bazı kavramlar size yabancı geliyorsa daha geniş açıklamalar için direkt olarak linke girip çalışmanın bütününü okumanız gerekecektir!...
“KUANTUM GRAVİTASYONU’NUN” TEMELLERİ...
Sesli olarak düşünmeye devam ediyoruz: Elektrona ait “ihtimal dalgasının” (bunun nasıl bir dalga olduğu yukardaki linkte açıklanıyor) elektronun etrafındaki daha az yoğun enerji alanıyla birlikte, uzayın bir parçası olarak, potansiyel bir madde-enerji yoğunluğu olduğunu söylemiştik[2] (bak, yukarda linki verilen çalışma). Şu an bizi esas ilgilendiren elektronun etrafındaki alan-uzay- olduğundan merkezdeki yoğunluğu bir kenara bırakarak yolumuza devam ediyoruz.
Herşeyden önce, “gravitonlarla” kuantize, gravitasyonal bir enerji alanıdır bu. Bir de tabi, elektronun elektriksel yükünden dolayı, fotonlarla kuantize elektromagnetik bir alan söz konusudur burada. Öyle ki, elektrona ait uzayda elektromagnetik alanla gravitasyonal alan aynı uzayı paylaşarak içiçe varolmaktadırlar.
Bu durum “biliminsanlarınca” genellikle şöyle yorumlanır: Önce, adına “uzay” denilen bir “gravitasyonal alan” vardır! Sonra da bunun üzerinde (“uzay” adı verilen bu sahnede) oyuncular gibi yer alan elektromagnetik alan-dalgalar! “Bugün bilim çevrelerinde” kabul gören genel kanı budur. Kanı diyorum, çünkü bu bilimsel bir tesbit falan değildir! Bana göre, mekanik- materyalist- pozitivist dünya görüşüne-“bilim” anlayışına-inancına uygun bir tahmindir!...
(Şimdiye kadar “uzay”, “gravitasyonal alan” falan deyince bundan anlaşılan, daha çok, içinde bütün diğer varlıkların yer aldığı “kendinde şey” boş bir sahne idi-Newton’dan kalan miras budur-! Şimdi, belirli bir enerji muhtevası olan “gravitasyonal dalgaların bulunduğu”da ilan edildiğine göre, insan en azından bundan sonra artık Newton gibi “boş uzaydan” bahsedilmez diye düşünmek istiyor! Ancak bu bakış açısının özünde bir değişiklik olacağını hiç sanmıyorum; çünkü saygıdeğer biliminsanlarının kafa yapıları-evrene bakış açıları hala aynı!... “Boş” değil de “dolu” deseler ne olacak yani, “maddeyle etkileşmeye girişemeyen”, ama gene de “ölçü aletleri aracılığıyla varlığı tesbit edilebilen”(!), “kendinde şey-objektif mutlak gerçeklik” anlayışı yatmıyor mu bunun altıda!!... Bu evren tasavvuru insanı otomatikman, içinde-üzerinde-yer alan bütün diğer varlıklardan bağımsız “mutlak gerçeklik” bir evren anlayışına götürmez mi? Yani ortada adına evren veya uzay denilen bir sahne var gene ve de bütün diğer varlıklar da bunun içinde belirli bir oyunu oynayan oyuncular gibi yer alıyorlar!!... Bunun, evren tasavvuru olarak bir patates çuvalı ve onun içindeki patatesler anlayışından farkı ne? İçi ister “dolu” olsun ister “boş” olsun, aynı “kendinde şey” kafa yapısı değil mi bütün bunları icat eden!!...) )
Devam ediyoruz:
İşin “gerçeğinden” bahsediliyor, “gerçek” ne peki? Var mı öyle “gerçek” diye “boş” ya da “dolu” olan “uzay” adında “objektif-mutlak bir gerçeklik”?
Önce insanların kafasına böyle bir idee sokuluyor. Yani, sanki adına “uzay” denilen ve “önceden varolan”, bütün diğer varlıkların ise -bunlar da gene “kendinde şey” “objektif mutlak gerçekliklerdir”- daha sonra bir puzzelin parçaları gibi “kendinde şey” bu büyük tablonun içine yerleştirildiği bir sahne varmış gibi izlenim yaratılıyor! Sonra, siz artık “var olduğu” baştan kabul edilmiş olan bu-“gerçeği”-bu temeli-sorgulamakla değil de, o sahnenin içindeki puzzelin parçalarıyla uğraşmaya başlıyorsunuz, binanın yükseldiği “gerçek” denilen o zemini tartışmak artık hiç aklınıza gelmiyor!
Evet, nedir o “gerçek” denilen “uzay” ve bu uzayda ortaya çıkan “uzay dalgaları”? Bu çalışmanın konusu bu zemini sorgulamak!
Şimdi sıkı durun, bu genel kabulün (o, “objektif mutlak gerçek”- uzay anlayışının) dışına çıkarak farklı düşünmeye çalışacağız:
Madem ki elektromagnetik alanla gravitasyonal alan elektronun etrafındaki uzayda iç-içe birlikte yer alıyorlar, neden adına uzay dediğimiz gravitasyonal alan da elektromagnetik dalgalar için (tıpkı suyun su dalgaları, ya da havanın ses dalgaları için oynadığı role benzer bir şekilde) bir medium-ortam rolünü oynayamasın? Bu türden bir oluşumu yasaklayan bilimsel bir engel var mıdır ortada?...
Michelson-Morley Deneyi mi? Hiç ilgisi yok! Michelson-Morley Deneyi, “Esir”[3] adı verilen, boş uzayı dolduran (yani, ondan ayrı olarak varolan) elastiki bir maddenin-ortamın bulunmadığını ispat etmiştir. “Esir” anlayışının altında yatan, “boş uzayı kapsayan, yerküre’den ayrı olan, onunla birlikte hareket etmeyen-“kendine özgü bir maddi gerçeklik” olarak bir “ortamdır”. Halbuki gravitasyonal alan yerkürenin maddi gerçekliğinin bir parçasıdır (bakın şimdi siz de “gravitasyonal dalgalar” falan diyerek bu gerçeği ispat ettiğinizi söylüyorsunuz zaten!). Yerküreyi bir madde-enerji yoğunluğu olarak düşünürsek, gravitasyonal alan da, bu yoğunluğun etrafındaki daha az yoğun, ama onun bir parçası olarak varolan uzaydır; yerküreyle birlikte, yerkürenin ve güneş’in etrafında dönen bir enerji alanıdır yani[4].
-Statik, ya da yerkürenin maddi gerçekliğinin dışında bir uzay-alandan değil, madde enerji yoğunluğunun uzantısı, dinamik bir uzaydan-alandan bahsediyoruz. Ve elektromagnetik alanın-dalgaların da, tıpkı su dalgalarının suyun içinde oluşmaları ve yayılmaları gibi, ortam olarak böyle bir gravitasyonal alanı kullanarak oluşup hareket edebileceklerini düşünüyoruz.
-Dikkat edilsin elektronun titreşmesiyle birlikte etrafındaki uzayın da titreştiğini ve gravitasyon dalgaları olarak elektromagnetik dalgaların bu şekilde oluştuğunu ileri sürerken en önemli dayanağımız elektronun etrafındaki gravitasyonal alanın onun bir parçası olması gerçeğidir. Yani bu durumda maddi bir gerçeklik olan elektron kendi dışındaki bir uzayla-gravitasyonal alanla- etkileşmeye girişmiş olmuyor!... Elektron titreştikçe otomatik bir şekilde onun uzantısı olan-ona ait olan uzay-gravitasyonal alan da titreştiği için, elektronun titreşim frekansına uygun bir gravitasyonal dalga ortaya çıkıyor.
Çok önemli şeyler söylediğimizin farkındayım! Bunların doğru olması halinde buradan ne gibi sonuçların çıkacağı da ortadadır! Ama, “söylemek yetmez, bütün bunların ispat edilmesi gerekir” diye mi düşünüyorsunuz!
Bakın, önce ben size şunu sorayım: Yukarda ortaya koymaya çalıştığımız tablonun önünde bilimsel anlamda bir engel var mıdır bugün ortada?... İsterseniz cevabını birlikte verelim: Hayır yoktur! “Ya gravitasyonal alan”, “o nedir-nasıl bir gerçektir” mi diyorsunuz? Onun ne olduğu, nasıl bir “gerçeklik” olduğu bir yana, bugün birçok bilimsel çalışmanın temelinde zaten böyle bir madde-enerji alanının varlığı varsayımı yatmıyor mu; varsayımın da ötesinde, ışığın, yani elektromagnetik dalgaların uzayın geometrisini oluşturan gravitasyonal alan tarafından saptırıldığı da zaten bilimsel olarak ispat edilmiş bir gerçek değil mi? Tamam işte, şimdi siz o uzayda yer alan “dalgaları” bulduğunuzu da söylüyorsunuz, bu durumda daha ne kalıyor geriye? Şimdi bütün mesele, “bulunan” bu dalgaların neyin nesi olduğudur?... Yani ben aslında “gravitasyonal dalgaların” varlığına falan karşı çıkmıyorum!! Benim karşı çıktığım işin yorumu, dünya görüşüne ilişkin yanı...
İşte tam bu noktada ben diyorum ki, bulduğunuz o “gravitasyon dalgaları” son tahlilde, belirli bir frekansa sahip elektromagnetik dalgalardır!... Yani öyle, elektromagnetik dalgaların dışında ayrı bir kategori olarak “gravitasyon dalgaları” diye birşey yoktur, olamaz diyorum ben!... Böyle birşey, bir metafor olarak kullandığımız su dalgalarının ötesinde, kuantize olmayan-sadece dalga!!- başka türden bir su dalgasının daha varolduğu anlamına gelirdi ki, prensip olarak bu mümkün değildir!!... Bir su dalgası oluştuğu anda bu dalganın belirli bir frekansı ve su moleküllerinden meydana gelen bir kuantumu da birlikte oluşur o kadar!...
Ya peki bu dalga kuantum olarak tek bir su molekülünden ibaretse? Bu durumda onun adına biz “su dalgası” demeyiz, su moleküllerinin titreşimidir bu durumda söz konusu olan!... Ama bakın tek bir fotondan oluşan bir elektromagnetik dalga elde edilebiliyor, bu ayrı... Neden mi ayrı? Çünkü o “tek bir foton” birçok gravitonun birleşmesiyle meydana geliyor da ondan!...
İsterseniz bir kere daha-bir metafor olarak- suya bir taş attığımız zaman olup bitenlere göz atalım...
Önce, taş aracılığıyla suya iletilen enerjiye göre belirli miktardaki su molekülleri bir araya gelerek suda meydana gelen dalganın kuantize yapısına temel olan su kuantumlarının oluşmasına yol açarlar. Buna paralel olarak, her birisi bir sarkaç gibi salınmaya başlayan bu su kuantumlarının hareketi de, enerjiyi ileten, bizim su dalgası dediğimiz dalgasal gerçekliği oluşturur.(Dikkat ederseniz burada hareket eden-yani bir yerden başka bir yere giden şey-o su kuantumları değildir; onlar sadece bir sarkaç gibi salınıp duruyorlar. Salındıkça da hemen bitişiklerindeki diğer sarkacı harekete geçiriyorlar; hareket-enerji-bu şekilde iletiliyor... İşte dalga budur. Yani, öyle mekanik olarak- makineli tüfekten çıkan mermiler gibi dalga hareketi yaparak yayılan-hedefe doğru ilerleyen- parçacıklar falan söz konusu değildir!!...)
Tamam, bu su ve su dalgaları örneği makroskobik vs. ama şu an bizim için önemli olan bu değil ki! Bir an için (bir metafor olarak) gravitasyonal alanı da bu su gibi düşünerek, su dalgaları örneğindeki su moleküllerinin yerine gravitasyonal alanın kuantumları olan gravitonları, su moleküllerinin birleşmesiyle oluşan o su kuantumlarının yerine de gravitonların birleşmesiyle oluşan fotonları koyduğumuz zaman bambaşka bir tablo ortaya çıkmaktadır! Nasıl ki, üzerinde dalgalar da olsa, su gene aynı su olarak varlığını sürdürüyorsa, aynı şekilde, gravitasyonal alan da, su dalgalarının suyla birlikte varolması gibi, elektromagnetik dalgalarla birlikte varolmaya devam eder. Neden olmasın ki? Neden gravitasyonal alanla elektriksel-magnetik alanlar bu şekilde içiçe geçerek birlikte, bir ve aynı uzayı oluşturuyor olmasınlar? Neden elektromagnetik dalgalar bu anlamda bir gravitasyonal dalga-uzay dalgası- olmasın?
Pozitivist-materyalist “bilim” anlayışının dışında hangi bilimsel engel vardır bu tür bir yaklaşımın önünde? Elektromagnetik dalgaların-fotonların illâ ki “kendinde şey” bir uzayda (“elektron” adı verilen makineli tüfekten çıkan “foton” adı verilen mermilerin hareketi olarak mı ) yol alıyor olmaları lazımdır? Veya, ne olduğu belli olmayan, “uzay” adı verilen bir tiyatro sahnesinde sonradan rol alan bir oyuncu gibi mi olmalıdır onlar-fotonlar? Fotonları, otobahnda giden bir araba, veya suyun-gravitasyonal alanın- üstünde giden bir kayık gibi “objektif mutlak gerçeklikler” olarak tasavvur etmek size ters gelmiyor, hatta bu tarz “kendinde şey” “objektif gerçekleri” düşünmenin “bilimsel” olduğunu kabul eiyorsunuz da, neden o kayığın (fotonların) kendisinin de, tıpkı su kuantumlarının sudan oluştuğu gibi, gravitonlardan yapılmış olabileceğini düşünmek hiç aklınıza gelmiyor?
Su ve ses dalgalarıyla uzay dalgaları arasında esasa ilişkin olarak ne fark vardır?
Su ve ses dalgalarının, sürekli bir etkileşme ortamında, bir enerji harcanılarak gerçek-leşmelerine, zaman-mekan içinde izafi objektif gerçeklikler olarak yayılmalarına karşılık, Gravitasyon dalgaları-uzay dalgaları, bir kere oluştuktan sonra uzayda yol alırken başka nesnelerle karşılaşarak bunlarla etkileşmeye girmedikleri sürece (bakın, “giremezler” demiyorum) enerji kaybetmeden bir “ihtimaldalgası” olarak yola devam ederler...
Tekrar, elimizi suya sokupta hareket ettirdiğimiz zaman meydana gelen o su dalgalarına dönüyoruz: Bu durumda, elimizin hareketiyle harcadığımız enerji su molekülleri için dışardan sisteme enjekte edilen bir enerji-girdi- olarak etkide bulunuyor. Peki sonra? Sonra, iki şey olur.
-Önce ilkinden başlayalım: Bu bir etkileşmedir. Dışardan gelen etkiyle su moleküllerinin etkileşmesidir. Bu etkileşmeyi İnformasyon İşleme Bilimi açısından ele alırsak da olayı şöyle açıklamamız gerekir: Su molekülleri dışardan gelen bu etkiyi kendi içlerindeki bilgiyle (sistemin bağlayıcı potansiyel enerjisiyle) değerlendirip işleyerek bir çıktı oluştururlar. Nasıl değerlendirerek işliyor su molekülleri bu girdiyi? Sistemin içindeki elektronların bir üst kuantum seviyesine çıkıp sonra tekrar eski yerlerine inmeleriyle. Peki ne olur bu işlemin sonunda? Çıktı-output olarak dışarıya ısı enerjisi şeklinde elektro-magnetik bir enerji verilir. Yani sistem enerji kaybeder. Peki hepsi bu kadar mı? Hayır! Bunun yanı sıra başka bir süreç daha yaşanılır.
-Bu arada, dışardan alınan enerjiyle titreşen su molekülleri arasında, onların bu dalgasal hareketlerinin girişimiyle belirli kümelenmeler de-süperposition- ortaya çıkmaya başlar. Bunlara daha önce, o an suda meydana gelen dalgaya özgü “su kuantumları” demiştik. Su moleküllerinin girişimiyle oluşan bu kuantize su paketlerinin tıpkı bir sarkaç gibi salınmaları da su dalgalarını oluşturuyordu...
Sonuç ortadadır! Bir yandan, su dalgaları oluşarak, bunlar, içinde bulundukları ortamda yayılırlarken, diğer yandan da, sistem çevreyle etkileşme ortamında enerji kaybettiği için, bir süre sonra bu dalgalar sönerler ve olay biter. Elimizle verdiğimiz enerji, ısı enerjisi şeklinde kaybolup gider. Aynı şey ses dalgaları için de geçerlidir.
Elektromagnetik dalgalar nasıl oluşuyor?...
Peki, bir elektron titreşerek uzaya elektromagnetik dalgalar (ki bunlara, son tahlilde, uzayın titreşmesiyle oluşan uzay dalgaları dedik) yaydığı zaman ne olur? İsterseniz olayı gene aynı şekilde adım adım izlemeye çalışalım: Tıpkı elimizin suyun içindeki hareketi gibi, elektron da, titreştiği zaman bir enerji harcamış olur. Nedir bu enerji peki, nasıl çıkıyor elektrondan? Bunun iki izahı var. Birincisi, Einstein’dan bu yana bilim çevrelerinde kabul gören klasik görüş: Bu durumda, elektronlar titreşirlerken dışarıya foton adı verilen enerji paketleri yayınlarlar. Öyle ki, elektronun içinden tıpkı bir mermi gibi fışkırır bu paketler. Elektron, bu anda, tıpkı bir makineli tüfek gibidir; ancak, kurşun yerine, dalgasal bir hareket yaparak fırlayan fotonlar yağdırılır!!..
Olayın ikinci açıklaması ise (ki, bu çalışma tamamen bunun üzerine kuruludur), su dalgalarının oluşumu örneğinde olduğu gibidir: Titreşen elektron etrafındaki kendi uzantısı olan uzayıyla birlikte titreşir. Buna bağlı olarak da fotonlarla kuantize bir uzay dalgası olarak elektromagnetik dalga ortaya çıkar...
Bu iş masa tenisi oynamaya benzemez!!...
-Bu durumda, elektronun çevreyle “foton alış verişi” olayını da, artık şimdiye kadar olduğu gibi, öyle basit-mekanik bir şekilde-onun, tıpkı pinpon topu gibi foton adı verilen parçacıkları alıp vermesi olarak açıklamadığımızın altını çizelim! Elektronun foton alışverişinde bulunmasının bence tek bir anlamı vardır: O, yani elektron, bu işlemi yaparken-yani titreşerek etrafındaki uzayı da titreştirirken dışarıya enerji vermekte (tıpkı foton üreten bir fabrika gibi fotonlarla kuantize uzay dalgaları üretmekte), enerji alma durumunda da, etrafındaki titreşen uzay dalgaları tarafından titreştirilerek bir üst seviyeye çıkarılmaktadır o kadar!... Bunun başka izahı yoktur; o alınıp verilen fotonlar ya “kendinde şey” birer pinpon topları gibidir, ya da benim dediğim gibidir olay!... Aynı durum bir Hidrojen atomunun içinde elektronla proton arasındaki ilişki için de geçerlidir. Yani protonla elektron öyle kendi aralarında masa tenisi falan oynamıyorlar!!... Daha geniş açıklamaları gene yukarda verilen linkte bulabilirsiniz...
Dikkat edersiniz, bu durumda (yani elektromagnetik dalgaların oluşumunda) artık elektronun karşısında (su ya da hava gibi) onunla etkileşecek, elektronun harcadığı enerjiyi bir girdi olarak alıp, bunu çıktı şekline dönüştürecek ikinci bir nesne-sistem yoktur ortada! Ne vardır peki? Elektron bir sarkaç gibi salınmaya başlayınca, onun etrafındaki ona ait-onun bir parçası olan uzayı da aynı frekansta salınmaya başlamakta, bu salınım da bir dalga şeklinde kendini üreterek uzayda yayılıp gitmektedir, olay bu kadar basittir, ama işin kilit noktası da budur!... Şöyle gösterelim:
1- Elektron salınınca, onun etrafındaki alan-uzay da salınmaya başlıyor. Bu salınım bir dalga şeklinde kendini üretirken, gravitasyonal alanı ortam olarak kullanarak yayılıp gidiyor...
2- Elektron titreşince bir makineli tüfekten mermilerin çıkması gibi uzaya fotonlar yayılıyor!...
Bilime ve biliminsanlarına musallat olan materyalist- pozitivizm denilen o zihinsel virüs altedilmeden bu problem çözülemez, yani işin özü ideolojiktir!...
Bu konunun açıklığa kavuşması o kadar önemli ki, sanırım 21.yy’ın en büyük keşfi-en önemli olayı-devrimi bu problemin çözülmesi olacaktır! Bana sorarsanız, aslında öyle başka bir alternatif falan yoktur ortada; olay, ya bugün kabul gördüğü gibidir, ya da yukarda açıklamaya çalıştığımız gibi! Peki ben bu noktaya nası geldim, bir de işin bu yanı var tabi; eğer bunu da merak ediyorsunuz şu linki tıklayın derim http://www.aktolga.de/pref_turk.html
Hem sonra, bir nokta daha var! Yukardaki tabloyla kuantum teorisi yüzde yüz uyum halindedir...
KUANTUM GRAVİTASYONU ANLAYIŞIMIZ VE KUANTUM TEORİSİ...
Evet, buradan soruyorum, yukardaki “kuantum gravitasyonu” anlayışını temel almadan kuantum mekaniğinin “ihtimaldalgası” olayını başka türlü nasıl açıklayabilirsiniz?... Nasıl açıklayacaksınız o “tek bir fotonun” iki delikli ekranda aynı anda o iki delikten birden geçmesini (bu konu çok önemlidir, daha geniş açıklamalar için gene en başta verdiğim linke girmeniz gerekecek)?Zaten bu yüzden de kimse açıklayamıyor ya!... Hatta Heisenberg’de bile bir sır bu! Sonunda topu taca atarak kurtarıyor vaziyeti o da! (Einstein’ın, “tanrı zar atmaz, sizin o ihtimaldalganız bir hayalet dalgasıdır” sözünü hatırlayın!)! Neden? Çünkü, “boş”, ya da dolu, ama her halukârda içinde evrensel bir tiyatro oyununun sergilendiği “kendinde şey”-“objektif gerçeklik” bir uzay anlayışıyla, bu uzayın üzerinde tıpkı sahnedeki o oyuncular gibi yer alan ektromagnetik dalga-ışık-foton anlayışı daha işin başında her türlü bilimsel öngörünün yolunu kesiyor da ondan! Siz daha işin başında böyle bir anlayışla yola çıkarsanız “ihtimaldalgasını”-izafi-objektif-potansiyel gerçeklik anlayışını nereye oturtacaksınız ki! Bugün bile hala biliminsanlarının o “Çift Yarıkla Yapılan Deneyi” açıklayamamalarının nedeni budur işte!... Baksanıza, meşhur fizikçi Dirac bile, “bu konuyla çok fazla uğraşmayın yoksa kafayı yersiniz” demiş çıkmış işin içinden!!...
Çok açık olalım ve hadi isterseniz gelin hep birlikte, bir ampulden çıkan ışık gözümüze kadar nasıl geliyor onu bir araştıralım!...
Eğer o (yani ışık ve onu oluşturan fotonlar) yol boyunca, belirli bir tiyatro oyununun sahnelendiği sahne gibi (boş ya da dolu, ama her halukârda oyuna dahil olmayan, ondan bağımsız olarak varolan) bir uzayda yer alan oyuncu-oyuncular gibi iseler, ya da, “kendinde şey” bir platform olarak düşünülen bir otoyolun üzerinde gidip gelen (herbiri “objektif mutlak gerçeklik” olarak tasavvur edilen) arabalar gibi iseler, o zaman hiçbir diyeceğimiz yoktur; bu durumda benim bütün bu yazdıklarım da sadece bir spekülasyondan-hayal ürününden ibarettir! (Ama tabi bu durumda sizin de o “tek bir fotonun” nasıl olupta aynı anda o iki delikten birden geçtiğini açıklayabilmeniz gerekir!!..)
Ama, yok eğer durum böyle değilse, yani ışık, yol boyunca-gözümüze gelene kadar bize öğretildiği gibi zaman içinde gerçekleşen (saniyede üçyüz bin km.) bir hareket değil de bir uzay dalgasıysa, yani “zamana bağlı olmadan” gerçekleşen bir “ihtimaldalgasıysa”-potansiyel bir gerçeklikse- o zaman sizin bütün o materyalist -pozitivizm bulaşmış “bilim” anlayışınızı yeniden gözden geçirip, bütün fizik kitaplarını da yeniden yazmanız gerekecektir!...
(Işık neden“bütün koordinat sistemlerinden bağımsız olarak” hareket etmektedir?... Onun, bize göre “saniyede üçyüzbin km.olan hızı ve hareketi”, gerçekte, bizim anladığımız şekilde uzay-zaman içinde gerçekleşen bir yolculuğa tekabül etmez!Biz bu “seyahati” kendi varoluşumuzun ve günlük yaşantımızın diline tercüme ederek yorumlarız o kadar! Saniyede üçyüzbin km.hızla hareket eden şey herbiri “objektif mutlak gerçeklik” olan fotonların zaman-mekan içindeki hareketi değildir, zamana bağlı olmadan hareket eden “ihtimal dalgasıdır- uzay dalgasıdır. Bir su dalgasında dalgaların üzerine koyacağınız mantar yerinde sayarken hareket eden ve enerjiyi ileten de o dalgadır zaten. Burada olan da daha başka birşey olmuyor. Yani en sonda hedefe varan fotonlar en başta meydana gelen fotonlar değildir!!... Bu bir, ikincisi de, madde enerjinin yoğunlaşmış hali olan makroskobik evren içindeki nesneleri temel alan koordinat sistemlerine göre bir anlama sahip olan zaman-mekan içindeki hareket-yer değiştirme anlayışı, uzayın kendisi olan gravitasyonal alan referans alındığında anlamını kaybedecektir... İşte bu yüzdendir ki, bir uzay dalgası olarak ışığın bütün koordinat sistemlerinden bağımsız olarak hareket ettiği söylenir...)
Evet, önemli olan şudur: Ampulden çıkarak gözümüze gelen ışık, dalgasal hareket yaparak yol alan-yol boyunca, biz bilmesek bile her an belirli bir hıza ve pozisyona veya momentuma sahip- herbiri “objektif-mutlak gerçeklik” parçacıklardan mı oluşuyor, yoksa o, bütün özdeğerlerin- özelliklerin- hepsini de içinde barındıran bir “ihtimaldalgası” mıdır? Olay budur (Burada denilebilir ki, “o fotonlar yol boyunca hava molekülleriyle çarpışarak bir objektivite kazanmıyorlar mı”? Tamam ama, bu şu anki tartışmamızın dışındadır. Şu anki tartışma, işin özünü ortaya çıkarabilmek için daha çok bir soyutlamaya dayanıyor...)
Kuantum fiziğini nasıl anlamak gerekiyor?...
Bu iki görüşü birbiriyle bağdaştırmak mümkün değildir.Bunlardan birisi, mekanik-materyalist-idealist (ama illaki pozitivist) dünya görüşünden- “bilim” anlayışından kaynaklanır (ki, Einstein’ı da içine alan bütün bir klasik bilimin üzerinde geliştiği zemin budur), diğeri ise, kuantum fiziğinin-mekaniğinin bakış açısıdır. Ama, “Kuantum fiziğinin bakış açısıdır” derken bunu da öyle Kopenhag Yorumcuları’nın sübjektif idealist (ama gene illaki pozitivist!) anlayışıyla falan sınırlamıyoruz! Evet, Newton’dan sonra başlayan bilimdeki o materyalist-pozitivist hegemonyaya karşı bayrağı açanlar onlardır (yani bir Heisenberg’dir, bir Bohr’dur) tamam; ama onlar da işin sonunu getirememişler, sonunda pozitivizmin başka bir batağına (idealist pozitivizme) saplanıp kalmışlardır! Fakat gene de büyük aşamadır yapılan. Bu çalışmanın amacı, bayrağı onların bıraktıkları yerden alarak “Varoluşun Genel İzafiyet Teorisi” http://www.aktolga.de/t4.pdf zeminine oturtmak, herşeyi-ama herşeyi-yeniden kavramaya çalışarak zihnimizdeki bütün o pozitivist virüslerin artıklarını temizlemektir!...
KUANTUM FİZİĞİ VE “OBJEKTİF MUTLAK GERÇEKLİK” ANLAYIŞI!...
-Belirli bir kuantum seviyesinde bulunan bir elektron nedir?...
Belirli bir kuantum seviyesinde atalet halinde bulunan bir elektronu (bu konuyu da gene çalışmanın önceki bölümlerinde ele almıştık http://www.aktolga.de/t3.pdf ), kendi uzayıyla-“Konfigurationsraum”- bütünleşmiş, (dış gözlemciler için potansiyel gerçeklik bir enerji alanına denk düşen) bir “ihtimaldalgası” olarak tanımlamıştık(Bunun alternatifi, dalgasal bir hareket yaparak “objektif mutlak bir gerçeklik” şeklinde varolan parçacık-elektron- anlayışıdır ki, bunu hiçbir şekilde kuantum mekaniğinin potansiyel gerçeklik-“ihtimaldalgası” anlayışıyla bağdaştıramazsınız!).
Bu durumda, dış gözlemciler için potansiyel gerçeklik bir “ihtimaldalgasından” başka birşey olmayan elektronla onun etrafındaki alan (gravitasyonal+elektromagnetik) arasında, enerjinin yoğunlaşma derecesi hariç, prensip olarak başka hiç bir fark yoktur. Örneğin, belirli bir kuantum seviyesindeki bir elektronun enerjisi E=hv ise (buradaki v gerçek anlamda dalgasal bir hareket olarak elektronun frekansıdır), bu demektir ki, elektron frekansı v olan bir enerji alanıdır. Frekansı v olan bir “ihtimaldalgasıdır” yani. Bu oluşumun-yoğunluğun etrafındaki, gene v frekanslı kuantumlardan (fotonlardan) oluşan alana ise biz elektrostatik-elektromagnetik alan diyoruz. Bu durumda, belirli bir kuantum seviyesinde bulunan bir elektronu temsil eden “ihtimaldalgası”, aynı zamanda, onun etrafındaki uzayı olan elektromagnetik+ gravitasyonal alanı da temsil etmektedir. Ve bir dış gözlemci için bunların hepsi o an potansiyel gerçekliklerdir.
Birinci nokta bu.
İkinci nokta ise, etkileşme anının gerçekliğiyle ilgilidir. Yani ışığın, elektromagnetik dalganın “objektif bir gerçeklik olarak ortaya çıkma anıyla”. İsterseniz şimdi bir de tam o “an”a konsantre olalım!.
O an elektron bir üst kuantum seviyesinden bir aşağıya iniyor ve buna bağlı olarak da onun “dışarıya bir foton saldığı” söyleniyor. Nedir şimdi bu foton? Makineli tüfekten çıkan mermi gibi dışarıya salınan “kendinde şey” bir parçacık mıdır?
-“Girdi”, “çıktı” deyince bundan ne anlıyoruz?...
O, herşeyden önce, atomun içindeki informasyon işleme mekanizmasının-etkileşmenin çıktısıdır-“son durumudur”! Peki, soruyoruz o zaman, ne demektir buradaki o “son durum” hali? Son durum, “ilk durum” (initial state) zemininde başlayan etkileşmenin ulaştığı en son basamaktır. Öyle ki, hemen bununla birlikte, bir çıktı-output olarak bir ürün-foton- oluşmuş oluyor. Ama bu haliyle o, yani ürün, henüz daha dış gözlemciler için potansiyel bir gerçekliktir. Son durum olan ürünün objektif izafi bir gerçeklik olarak ortaya çıkabilmesi için onun bir nesne-obje ile ilişkiye girmesi gerekir. Bu nesne bir dış gözlemci de olabilir, ya da başka bir nesne de, bu önemli değil.Ancak böyle bir ilişkidir ki onu potansiyel gerçeklik halinden objektif-izafi gerçeklik bir ürün-sentez-output haline dönüştürecektir. Bu durumda onu (yani fotonu), ancak ilişki içine girilen nesneyi temel alan KS’ne göre objektif-izafi bir gerçeklik olarak tanımlayabiliriz.O halde ışık, elektromagnetik dalga, elektrondan çıktıktan sonra hemen öyle bütün koordinat sistemleri için otomatikman “kendinde şey” bir output-ürün-yani “mutlak-objektif gerçeklik” olarak ortaya çıkmıyor! O, ancak bir nesne ile etkileşmeye giriştiği an bu niteliği kazanıyor. Halbuki, şu an kabul gören elektromagnetik dalga-ışık-anlayışına göre, ampulde titreşen elektronlar, tıpkı o makineli tüfek gibi dışarıya foton adı verilen “objektif-mutlak gerçeklik” parçacıklar salmakta, bu parçacıklar da, herbiri dalgasal bir hareket yaparak-gözümüze kadar gelmektedir!!...
Bakın açık söylüyorum, eğer durum gerçekten böyle ise, o zaman bütün o kuantum mekaniği falan (Einstein’ın dediği gibi) hikâyedir!! Çünkü, kuantum fiziğine göre, belirli bir kuantum seviyesinde bulunan ve bir “ihtimaldalgasıyla” temsil edilen-dış gözlemciler için potansiyel gerçeklik-bir elektronla, uzayda kendi başına yol alan bir elektron arasında hiçbir fark olmadığı gibi, aynı şekilde, belirli bir kuantum seviyesinde bulunan potansiyel fotonlarla, uzayda yol alan fotonlar arasında da fark yoktur. Bunların her ikisi de, yol boyunca (ve daha öncesinde) bir “ihtimaldalgasıyla” temsil edilen potansiyel gerçeklik uzay dalgasından ibarettir. Bu uzay dalgası kavramının altını çiziyorum. Çünkü, mekanik dünyanın, içinde bütün diğer varlıkların yer aldığı “kendinde şey objektif mutlak gerçeklik” bir sahne gibi varolan uzayında ondan bağımsız bir şekilde dalgasal hareket yaparak yol alan “objektif mutlak gerçeklik” dalga-parçacıklar anlayışıyla, “potansiyel gerçeklik ihtimaldalgası” anlayışı arasındaki fark, bu ikinci varoluş biçiminin, son tahlilde bir uzay dalgası olarak, içinde yer aldığı uzayın bir parçası olmasından kaynaklanır.
-Bu noktada ortaya çıkan üç farklı görüş var:
Birincisi açıktır, mekanik materyalizmin-ve klasik fiziğin görüşüdür bu. Çalışmanın diğer bölümlerinde bu konuyu yeterince ele aldık ( http://www.aktolga.de/t3.pdf )
İkincisi ise, kuantum fiziğinin Kopenhag yorumcuları tarafından savunulan görüş oluyor.Bunun ne olduğunu da biliyoruz: Bunlar için, “gözlemci, bizzat ölçme işlemi yoluyla varlığını bilerek gerçekleştirene kadar bir elektronun ya da fotonun varlığının hiçbir anlamı yoktur” (Einstein’ın dediği gibi Kopenhag’cıların “ihtimaldalgası” bir idee-“hayalet dalgasından” ibarettir. Bunu da gene yukardaki çalışmada ele aldık)! Bana göre, bir yanlışa karşı çıkarken başka bir yanlışa, sübjektif idealizmin batağına saplanıyor bunlar da.
Üçüncü görüşü ise, bu Çalışmada “Varoluşun Genel İzafiyet Teorisi” kapsamı içinde ele almaya çalıştığımız görüştür ( http://www.aktolga.de/t3.pdf )
Ben diyorum ki, birinci görüş olarak ele aldığımız klasik-mekanik materyalist görüşle ikinci görüşü, yani, kuantum mekaniğinin Kopenhag yorumcularının ucu açıkça sübjektif idealizme varan görüşlerini (“nesneler ancak biz onların varlığını bildiğimiz zaman varolurlar-vardırlar” anlayışını) uzlaştırmak-bir arada ele almak- mümkün değildir. Ve aslında bunların her ikisi de bir diğerini çürüterek onun neden yanlış olduğunu ispat etmektedir. Yani bunların her ikisinin de birbirleri hakkında söyledikleri şeyler doğrudur! Varoluşun Genel İzafiyet Teorisi işte bu çelişkilerin içinden doğup geliyor. Her iki tarafın bir diğerini çürütmek için öne sürdüğü tezler aslında bu çalışmada ileri sürdüğümüz görüşlerin ispatı oluyor!...
Alınız” Çift Yarıkla Yapılan Deney’i” (bu konuyu da gene daha önce aynı çalışmada ele aldık), burada yanlışlığı ispat edilen sadece klasik-materyalist görüş değildir; Kopenhagcıların, o ne olduğu belli olmayan, son tahlilde, bir ideeden başka anlam yükleyemedikleri “ihtimaldalgası” (Einstein’ın “hayalet dalgası” olarak netelendirdiği) anlayışıdır da (Dikkat edin, burada benim eleştirdiğim bilimsel anlamda “ihtimaldalgası” değildir; ona yüklenilen sübjektif idealist yorumdur). Nedir o öyle, “ekrana ulaşana kadar varolan sadece bir ideeden ibarettir” anlayışı! Aslında, başlı başına bir tek bu deney bile “Varoluşun Genel İzafiyet Teorisinin ispatıdır...
-İnformasyon nedir?...
Varoluşun Genel İzafiyet Teorisi’nin (ve tabi, İnformasyon İşleme Bilimi’nin) diliyle konuşursak, mutlak gerçeklik olarak “informasyon” diye birşeyden de bahsedilemez! O (yani informasyon) belirli bir sisteme ilişkin “özdeğerleri” ifade eden potansiyel gerçeklik bir madde enerji paketi (“ihtimaldalgası”) olarak doğar ve ancak başka bir sistem için “girdi” (input) olarak gerçekleştiği an ona göre izafi bir objektif gerçeklik halini alır. Yani, hiçbir zaman, mutlak anlamda “çıktı” ya da “girdi” olarak tanımlanabilecek “objektif gerçeklik” bir madde-enerji-informasyon paketi söz konusu değildir.İnformasyon taşıyan her “çıktı” bir başka sistem için “girdi” olarak alındığı an izafi-objektif gerçeklik halini alır.
-Etkileşme nedir, “girdi”-“çıktı” kavramları ne anlama gelm
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023