Murat AKSOY
Önümüzdeki hafta açılacak Meclis'in önünde iki önemli sorun bulunmaktadır. İlki Kürt sorununun çözümünde somut adımlar atılması, ikincisi de yeni bir anayasadır. Benim önceliğim Kürt sorununun çözülmesi yönünde atılacak adımlar. Çünkü yeni anayasa bir süreç meselesidir ve bu süreç rejimin sivilleşmesine engel değildir. Üstelik Kürt sorununun çözümünde atılacak adımlar da rejimin sivilleşmesi katkı sunacağı için de önemlidir.
Kürt sorununun bu kadar acil olduğu bir ortamda YSK'-nın Hatip Dicle hakkında verdiği kararı nasıl okumalıyız?
Süreci sabote etmek mi?
Belki de.
YSK'nın Hatip Dicle'nin milletvekilliğini düşürme kararı nereden bakılırsa bakılsın tam bir skandal. Üstelik bile bile geliyorum diyen bir skandal, hem YSK'nın hem de Dicle'nin avukatlarının bildiği. Bu karar bir kez daha hukuk düzeni içinde 'yasallık', 'meşruluk' tartışmasını hatırlattı bana. Yani her 'yasal' olan, toplumsal düzlemde 'muşru' mudur? Ya da tersi. Elbette her yasal olan, meşru değildir. YSK'nın Dicle konusunda verdiği karar tam da böyledir.
Burada açık olan YSK'nın sivilleşen ve demokratikleşen Türkiye önündeki engellerden biri olduğudur. Yapılması gereken ilk iş rejimin sivilleşmesi konusunda yapısal değişimlere devam etmektir. Burada bir önemli nokta da şudur ki, sadece "iyi" ve "doğru" yasaları yapmak, onlara sahip olmak değil; bu yasaları içselleştirmiş özgürlükçü uygulayıcıların varlığıdır.
KÜRT SİYASETİNİN APOLİTİK DİLİ
Peki Dicle kararı üzerine BDP'nin aldığı karara yani Meclis'i boykot kararına ne demeli? Elbette BDP'nin kararı bir sonuç. Onlardan önce DTK var. Onlar bir gün önce fetvayı verdiler. Ne dediler DTK'nın eş başkanları?
"Bunun bir darbe olduğunu" –ki haklılar-; "Bu savaş ilanıdır, bunun sorumlusu Başbakandır, hükümettir" –ki tamamen yanlıştır-. "Sabırlarının sınanmaması gerektiği" türünden popülizm kokan, gerçekle bağı olmayan açıklamalarda bulundular.
Elbette tek başına Hatip Dicle meselesi üzerinden Kürt siyasi hareketini analiz etmek doğru olmaz. Ama Dicle kararından sonra gelen açıklamaların benzerlerinin her kriz durumunda tekrarlandığını düşünürsek; yapılacak analiz az çok tutarlı olacaktır.
Yeni yasama dönemi başlarken, aldıkları boykot kararı üzerine Kürt siyasi hareketi konusunda daha soğukkanlı bir değerlendirme zorunlu.
Bütün itirazlara rağmen bugün Kürt sorununu siyaseten kamusallaştıran geleneğin ana temsilcisinin BDP olduğunu kabul edelim. HEP ile başlayan bu siyasi gelenek bugün BDP ile devam ediyor. Elbette başlangıç ile bugün arasında büyük mesafe vardır. HEP, PKK'dan ne kadar özerk ve siyasalsa; bugün BDP, PKK'ya o kadar bağımlı ve apolitiktir. Elbette HEP'in sahip olduğu özerklikten BDP'nin bağımlılığına gelişen süreçte en büyük sorumluluk bizatihi devletin uyguladığı –uygulamadığı- politikalardır. Bunu kabul ettiğimiz andan itibaren ikinci bir tespiti daha yapıp; bugüne geldikçe legal Kürt siyasi hareketinin PKK ve İmralı'ya daha da bağlı hale geldiği gerçeğidir.
ŞİDDETİN YARATTIĞI GÜÇ GERÇEK DEĞİLDİR
Bu tespiti bizatihi kendi DTP ve BDP'lilerin açıklamalarına bakarak yapmak mümkün. Özellikle siyasi kararların tartışıldığı anlarda siyasi inisiyatif alması gereken BDP çoğu zaman İmralı'ya rağmen topu oraya attı ve "muhatap İmralı'dır" açıklaması yaptı. DTP'nin kapatılmasından sonra başlayan sine-i millet tartışması tam bu noktada bu siyasi hareketin bir anlamda sonu oldu. İstifa ederek sine-i millete dönecekleri sırada Öcalan'ın "Meclis'te kalsınlar" çağrısı üzerine istifadan geçmeleri bu sürecin ilk adımı oldu.
BDP siyasal geleneğinin sonunu hazırlayan ikinci gelişme ise hükümet tarafından başlatılan 'açılım' ile oldu. Açılım karşısında sergilenen siyasetsizlik Kürt siyasetine yeni bir aktörün katılmasının yolunu açtı. Bu durumun bizatihi sorun olduğunu gören Öcalan bu siyasal çizgiyi akut hale getiren ilk adımı DTP kapatılmadan önce atmıştı. Öcalan, son haftalarda yeniden gündeme getirdiği 'Çatı Partisi' formülü 2007-2008 yılında devreye sokulmuş ama sonuç alınamamıştır. Çatı Parti'sinin hedefi bir anlamda Kürt siyasi hareketini Türkiyelileştirmekti ama başarı şansı yoktu. Çünkü Kürt siyasetinin Türkiyelileşmesi demek; bu çağrıyı yapanların öncelikle şiddete mesafe alması, özeleştiri ve özerk bir siyaset yolunda ilk adım atmaları demektir. Bu olmadan Çatı Partisi girişiminin başarı şansı yoktur. Burada bir parantez açarak şunu da ifade etmek gerekiyor ki; Çatı Partisi benzeri girişimin başarısı şansı bu sürecin Türkiye kaynaklı olmasındadır.
Çatı Partisi girişimi başarısız olunca, bu kez bölgedeki tüm Kürtleri içine almayı hedefleyen ve bunda başarılı olan örgütlenme modeli devreye girdi: Demokratik Toplum Kongresi (DTK). DTK bölgede kapsayıcı olduğu ölçüde meşru hale geldi. Ve bun anlamda kapsayıcılığı itibari ile de Kürt siyasi hareketi için bir 'erken Kürt Parlamentosu' oldu.
DTK son bir yıl içinde önemli ölçüde değişim yaşayarak, BDP'nin üstünde bir şemsiye yapıya dönüştü. DTK daha geniş Kürt kitlesinin siyasal temsiline soyunmuş ve bunu da başarmıştır.
Ancak bu başarı, siyasal bir dönüşüm ifade etmediği için Kürtler açısından kazanım değildir. Yani siyasal bir ikna sonucu katılımdan çok, gönüllü bir teslimiyet söz konusudur. Bu açıdan Kürtler içinde farklı kişi ve kurumların DTK bünyesine katılması, mevcut Kürt siyasi hareketinde bir etkilenme ya da dönüşüme yol açmadığı gibi katılanlar; mevcut apolitik dili daha sert biçimde savunmak yönünde pozisyon almışlardır. Yani katılanlar mevcut Kürt siyasi hareketini dönüştürmemiş, sivilleştirmemiş, eleştirel bakış getirmemiş; tersine var olan siyasal dilin daha sert savunucuları olmuşlardır.
Örneğin 12 Haziran seçimlerinde BDP listelerinde bağımsız aday olan Şerafettin Elçi ve Altan Tan'ın kamuoyuna verdikleri demeçlere bakıldığında bu dili görmek mümkündür. Bu dil Kürt sorununun demokratik çözümüne katkı sağlamadığı gibi var olan siyasal iklimi zehirlemesi açısından da sorunludur. Bir kez daha ifade edelim; siyaset üzerinden kazanılmamış, şiddet üzerinden devşirilmiş gücün geleceği yoktur. Ve günü geldiğinde mutlaka iflas eder. Bugün Kürt siyasi hareketinin bölgede yakalamış olduğu güç, siyasetten kaynaklanmadığı için gerçekte karşılığı olmayan bir güçtür. Nitekim milletvekili sayısı artmış ancak oy oranı neredeyse artmamıştır.
BDP'NİN YAKALADIĞI ŞANS
Bugün Kürt siyasi hareketine bakıldığında legal düzlemde üstte DTK'nın altında BDP'nin olduğu ikili yapı söz konusudur. Aynı şekilde illegal Kürt hareketinde üstte İmralı'nın, altında Kandil'in olduğu bir yapı söz konusudur. Elbette ki, burada illegal olan legal olanın üstündedir. Hiç kuşkusuz legal ve illegal alan arasındaki geçişkenlikler sürekli olsa da; siyasetin hedefi, illegal olanı legale çekmek olmalıdır. Kürt sorununun çözümü buradan geçmektedir.
Peki devletin İmralı ile sürdürdüğü görüşmeleri gereksiz, oylama olarak görülmesinin nedeni nedir? Bunu açıklayacak tek bir neden var; Kandil çözüm sürecinde Öcalan'ın yanında masaya daha güçlü oturmak. Bir anlamda şiddet üzerinden güç gösterisi. Bu açıdan son aylarda eylemsizliğe rağmen artan şiddet, çözümsüzlüğün değil, çözümün daha yakın olduğunu gösteriyor. DTK'nın bu süreçteki duruşu Kandil'deki şiddet yanlılarına daha yakın olduğu izlenimi vermektedir. DTK ve BDP'nin 'apolik' duruşu bunu göstermektedir. Nitekim YSK'nın Dicle kararından sonra ilk açıklama DTK'dan gelmiş ve BDP bunun üzerine meclis'e girmeme kararı almıştır. Ama hemen ekleyelim bu konuda Öcalan son sözü söylemedi.
BDP şu anda hiyerarşik olarak en altta olsa da; sahip olduğu 35 –Hatip Dicle'den sonra- milletvekili ile siyaseten en güçlü aktördür. Bu sayının değeri ancak siyasetin önemi kavrandığında anlamlıdır.
BDP'nin YSK'nın Dicle kararı sonrasında Meclis'e girmeme kararı daha baştan siyaseti önemsizleştiren bir adımdır. Gerek bu kararı düzeltmenin yolu gerekse Kürt sorununu çözmenin yolu Meclis dışından değil, Meclis'ten geçer.
Son sözü de yeniden tek başına iktidar şansı yakalayan AK Parti'ye söylemekte yarar var. Ortaya çıkan bu hukuken 'yasal' ama siyaseten 'meşru' olmayan durumun düzeltilmesinden en büyük sorumluluk AK Parti'nindir. Bu adımı atmak Başbakan'ın 'balkon konuşması'nın da bir gereğidir. Çünkü bu yeni dönemde Türkiye'nin sorunlarının çözülmesinde bütün partilerin işbirliği zorunluluktur.
Yazarlar
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.02.2019
23.11.2018
20.11.2018
16.11.2018
13.11.2018
10.11.2018
6.01.2018
3.01.2018
30.10.2018
26.10.2018