Murat BELGE
2002’de AKP seçim kazanıp hükümet kuralı beri memlekette “takiye” kavramı tartışmaların ön sırasına gelip oturdu. Daha önce, Erbakan’la özdeşleşmiş çeşitli İslâmcı partilerin gündemde olduğu sıralarda bu kavramın fazla sözü edilmezdi, çünkü Erbakan’ın işi “takiye”ye bırakan bir hali yoktu. AKP bu tip bir “İslâmcılık” yapmaktan uzak durunca, onu yıkmaya kararlı güçler de “takiye” edebiyatını başlattılar.
O zaman da yazdığım gibi, böylece, biraz “absürd” görünen bir eleştiri ortamı şekillendi. AKP’nin yaptığı değil de, daha çok “yapacağı” eleştiriliyordu. Ama “yapacağı” söylenen şeyleri sahiden yapacağının bir kanıtı da yoktu.
Peki, büsbütün “absürd” mü böyle bir tartışma? Hayır, büsbütün absürd değil. Şöyle ya da böyleradikal ilkeleri, ideolojisi olan bir parti, serbest seçimlerin mümkün olduğu bir ortamda, fikirlerinin sivriliğiyle seçmenleri ürkütmekten kaçınır. Bir Komünist, hiçbir özel mülkiyet kırıntısı kalmamış bir dünyanın en iyi dünya olduğu düşüncesini besleyebilir, ama bunu seçim kampanyasının sloganı haline getirmek istemeyebilir. Bir kere iktidar olduktan sonra daha ılımlı reformlarla başlamayı, toplumu radikal fikirlerine zaman içinde alıştırmayı tercih edebilir. İslâmcı bir partinin de benzer bir muhakeme kurması şaşırtıcı bir şey değildir.
Kendi hesabıma, AKP’nin de bir bakıma “takiye” sayılabilir bazı “koz”larını elinde tutup masaya koymamasını bekliyordum. Ama böyle yapması, şimdi anlatamayacağım –ama bir süre sonra ayrıntısıyla anlatacağım– nedenlerle çok tehlikeli görünmüyordu. Çünkü AKP’nin durduğu birçok yerde “takiye” niyetine durmadığı belliydi.
AKP oldukça başarılı bir dokuz yıl geçirmiş durumda. Ortalıkta ciddiye alınır bir rakibi yok, bunca yıldır çıkmadı. Çözülmemiş dünya kadar sorun var ama Türkiye sorun çözen değil, sorun çıkaran bir ülkedir. Bunu da halkın fazla yadırgayacağı tahmin edilmez. Dünya ekonomik sorunlarla boğuşurken biz burada oldukça rahatız. Aynı zamanda, hukukdışı yöntemlerle çalışarak bir hükümeti alaşağı etmeye kararlı siyasî güçler de önemli ölçüde etkisizleştirilmiş durumda; yani, parti kendini böyle bir tehdit altında görmüyor.
Yani, sözün kısası, “takiye”nin vaktidir.
Burada bir psikolojik etkene de değinebiliriz: AKP yeni iktidar olduğunda “takiye” lafından geçilmiyordu. Aradan yaklaşık on yıl geçti ve iktidar “işte takiye” denecek bir uygulamada bulunmadı. Dolayısıyla, “Kurt geliyor!” diye bağıran çoban misali, “takiye yapacaklar” uyarısının da sivrilikleri kütleşti, inandırıcılığı azaldı.
Peki, şimdi başladılar mı? Ya da başlayacaklar mı?
O cephenin anlattığı türden bir şeye başlamadılar ve bana göre başlamayacaklar. Çünkü öyle bir programları zaten yoktu. Ama aynı zamanda bazı şeyler de var. Yukarıda, olası bir “Komünist strateji” bağlamında özetlediğim şekilde, başarı, yapılanların sağladığı prestij –ve güven– bazı başka projeleri de yürürlüğe geçirmek üzere cesaret verir. AKP’nin kadrolarının şu sıralarda böyle bir ruh hâli içinde bulunduğunu düşünüyorum. Bu, önceden hazırlanmış bir programın “artık sırası geldi” diye yürürlüğe konması değil, bir rahatlama sonucu “bakın, şunları da uygulayalım, göreceksiniz ne kadar iyi olacak” anlayışıyla, inanç doğrultusunda hızlanma olarak değerlendirilebilir.
Bakan’ın “Sabah güneşle uyanalım” önerisi bence tam da bu kategoriye giriyor.
Türkiye çok bakımdan ilginç bir ülke. Nüfusun ezici çoğunluğu Müslüman, ama İslâm baskı altında tutulmuş. Yani köşelere itilmiş İslâm, şimdi şimdi “iktidarda İslâm” olmaya başlıyor. Bu, birçok ciddi sorun üretebilecek bir süreç. Ancak bu sürecin ürettiği ve üreteceği şeyleri şimdiye kadar yaptığımız gibi bağıra çağıra, bir tarafın öbür tarafı yok etmesiyle çözüme ulaşacak sorunlar olarak görmekten vazgeçmeli; herkes yeteri kadar hoşnut kalarak “birlikte yaşama”nın ilkelerinin sükûnetle tartışıldığı bir ortam yaratabilmeliyiz. Bu toplumun tarihten gelen yapısı, kendiliğinden çoğul (ama henüz çoğul’cu değil). Bu çoğulluğu bir tekilliğe dönüştürmeye kalkışmamalı, hiç kimse.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025