Murat Sevinç
Onlarca gencecik insan, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı Suriye toprağında can verdi. Kişisel olarak, ‘şehit’ sıfatının kullanılmasına karşı olanlardan değilim. İnanan insanlara ve hele ki ellerinde evladının sıfatı ve mezarı dışında bir şey bırakılmamışlara biraz olsun iyi gelecekse, tarihsel-ideolojik bağlamını görmezden gelmekten yanayım. Buna mukabil şehitlik kavramı öylesine ‘istismar’ ediliyor ki memlekette, kullanmayı tercih etmiyorum.
Yüzbinlerce gencin ‘bedelli askerlik’ kuyruğuna girdiği ve artık belli miktar parası olanların askerlikten tümüyle muaf tutulduğu bir toprakta, herhalde türlü riyakârlıklara katlanmanın da bir sınırı var, olmalı. Adı üzerinde, ‘istismar.’
Kuşkusuz bu sözcüğün en yakıştığı ideolojilerden biri, siyasal İslam. Bir insanın aklına gelen ya da gelmeyecek her şeyi ve herkesi, ama öncelikle Müslümanları istismar eden bir ideoloji. Çok sevip saydığım, hayli zaman söz konusu ideolojiyi çalışmış bir yakınım, “Siyasal İslamcı olmak için Müslüman olmaya da gerek yok” dedi geçenlerde ki, haklı!
Şu ana dek 34 asker yitirildiği açıklandı. Her zaman olduğu gibi, sıvasız evlere, yoksulun evine acı, diğerlerinin payına slogan ve hamaset düştü.
Konunun uzmanları, yıllarını bu işleri okuyup çalışarak, görüp gezerek, anlatarak geçiren aklı başında sesler, beklendiği gibi duyulmadı, ciddiye alınmadı.
Artık yerle bir olmuş ‘köklü’ bürokrasi geleneği içinde, onun en prestijli parçası ‘monşerler’ de umursanmıyor zaten. Büyük ölçüde 1961 Anayasası dönemi Türkiye sağından miras aldıkları ‘bürokrasi düşmanlığını’ vardırdıkları yerde, bürokrasi yok artık. Yerinde yeller esiyor. Ne yapacağını bilmez, hangi politikanın uygulayıcısı olduğundan habersiz, başı kesik tavuk gibi çırpınan ve ‘yeni istihdam edilenlere’ okuma yazma öğretmeye çalışan bir ‘devlet memurları kalabalığı’ mevcut.
Dış politika bilmiyorum. Bilenlerin kitap ve gazete yazılarını okuyup öğrenmeye çalışıyorum yıllardır. Buna mukabil, eğer sizin toprağınıza ve özgürlüğünüze musallat olanlara karşı verilmiyorsa, bir savaşa karşı olmak için Türk Dış Politikası tarihini çok iyi bilmeye gerek yok sanırım.
Ayrıca, bırakın savaş karşıtlığını, bir devletin ordusu bir başka ülkenin sınırları dahilindeyse, insanınızı kaybediyorsanız; vergi veren bir yurttaş olarak “Neden?” sorusunu yöneltmek bir lüks ya da tercih değil, ‘yurttaşlık’ görevi ve ‘hakkıdır.’ Hele ki bir de Cuma hutbesinde ‘cihat’tan söz edildiyse; bu cihat kavramı Anayasası’nın ikinci maddesine göre ‘laik’ olan bir Cumhuriyet’in ibadethanelerinde geçtiyse…
Gevezeliğin alemi yok, her zamanki gibi, her şey herkesin gözünün önünde gerçekleşiyor; iktidar tüm bileşenleriyle, ‘olduğu’ gibi davranıyor. Muhalefet de bildiğimiz gibi. Aklımıza hakaret etme yarışında iktidarı yakalamak ister gibiler. Kendilerinin desteklediği tezkerenin sonuçlarına tepki gösterip hemen ardından, Allah korusun ya üç beş oy kaybedersek endişesiyle olsa gerek, ortak bildiri imzalıyorlar.
Böyle zor dönemde, bu denli ‘siyasetsiz’ bir ana muhalefetin olması da hakikaten ne büyük talihsizlik. Fakat kabul etmek gerek, konumlarının, aldıkları maaşların, imtiyazlarının hakkını veriyor ve çok iyi ‘başsağlığı mesajı’ yazıyorlar. Bizim vergimizle bize başsağlığı ve vefat edenlere rahmet diliyorlar, bıkıp usanmadan. Maaşlı rahmet dileyicileri! Yazık bu ülkenin yoksul insanına, sizin gibisine mecbur bırakıldıkları için.
Herkesin her zamanki ‘görevlerini’ yerine getirdiği son bir haftada, az çok vicdan sahibi, insanlık mevhumunun kenarından bir biçimde geçmişleri kahreden bir şey daha oldu. Sığınmacılar Suriyeliler sınırlara yönlendirildi.
Altında yatan dış politika dehasını tahmin etmek benim açımdan kolay değil, fakat yapılmak isteneni anlamak için öyle pek akıllı olmaya da gerek yok sanki! Çoluk çocuk sınıra yürüyor. Sınırların açılmayacağı (hiç olmazsa şimdilik!) ve o insanların orada kış vakti rezil olacakları malum.
Bir kısmı da sahillere akın ediyor. İnsan kaçakçılarının plastik botlara doldurduğu ‘insanların’ karşı kıyıya geçip geçemeyecekleri, TV’lerdeki ‘insansılar’ tarafından tartışılabiliyor. Canlı yayınlanıyor olup biten. Canlı seyrediyoruz. Üç gün sonra “Bilmiyorduk” deme şansı yok, en alçağımızın bile. O kadar ‘canlı’ oluyor, gözümüzün önündeki.
Birkaç aylık bebekleri elden ele botlara bindirmeye çalışıyor Suriyeliler.
Dün öğle vakti başka bir vesileyle Vatan Caddesi’ndeydim. Yüzlerce insan, kadın, erkek, çocuk, battaniyelere sarılmış bebekler… Kendileri için tahsis edilen otobüsleri bekliyordu sınırlara ulaşmak için. Birbirini eziyordu insanlar.
Tüm bu çaba, biraz daha insan muamelesi görecekleri, daha iyi yaşayabilecekleri bir yere gitmek için ve kuşkusuz orada da hayal ettiklerini bulamayacaklar, ulaşabilenler. Muhtemelen gidemeyecekler de.
Türkiye’deki ‘Suriyeliler’ meselesinin, benzer diğer göçler açısından olduğu gibi duygusallıkla, romantik cümlelerle çözülemeyecek boyutları var. Konunun uzmanlarını okuyup dinleyince, henüz kullanılan terminolojinin dahi yanlış olduğunu fark ediyorsunuz.
Suriyeliler konusunu her açana ve her eleştirel yaklaşana aşırı tepki gösterilmesinin akıl alır bir yanı yok. Ayrıca önüne gelene “Irkçı” demeyi marifet sayanların, şu ana dek hangi yaralı parmağa işediği de bilinmiyor! Milyonlarca ‘yabancının’ gelişi elbette her ülke açısından sorun olur. Ayrıca trajedi yalnızca göçenler değil, geldikleri yer ahalisi bakımından da yaşanıyor farklı ölçülerde.
Örneğin savaşın daha ilk yıllarında, solcu ve Alevi, gayet aklı başında bir tanıdığım, ömrünü geçirdiği Gaziantep’teki nüfusun dönüşmesinden çok rahatsızdı ve gelenlerin ‘niteliğinden’ hayli kaygılıydı. Korkuyordu. Ya da, örneğin Yunanistan’da sığınmacıların ilk ayak bastıkları adalarda ‘yerlilerin’ neler yaşadıklarını bilemiyoruz. Bazı yerlerde sığınmacı nüfus, ahalinin çok üzerinde.
Hal böyleyken, her konuda olduğu gibi Suriyeliler konusu da sözüne güvenilir insanlardan, konu hakkında çalışanlardan, emek harcayanlardan ve tabii, Suriyelilerden dinlemek, öğrenmek, anlamak; devlet siyasetinin bunu gerçekleştirmeye yönelik olması gerekirdi. Türkiye’de hiç olmayacak bir şeyden söz ettiğimin farkındayım kuşkusuz. Eh, bu durumda o insani dediğimiz yaklaşım için gerekli siyasal zeminin yaratılmasını ummak dahi, hayli naif kalıyor.
Bana kalırsa Türkiye’de asıl rahatsız edici olan, baştan beri toplum ortalamasına ve kimi sersem ‘kanaat’ önderlerine hâkim olan dil ve bu dilin tek müsebbibi, iktidar değil. Kendisini muhalif olarak tanımlayan, çeşitli ideolojilere mensup yurttaş kesimlerinin belli konularda takındıkları tutum ve tercih ettikleri terminoloji, utanç verici olduğu gibi, iktidarın da çok işine geliyor.
Daha önce de yazmıştım, Erdoğan yalnızca kendi seçmenini değil, karşı tarafı da az çok tanıyan, muhalifin kumaş hakkında fikir sahibi olan biri. Muhalefeti, çoğu yaşamsal konuda kedinin fareyle oynadığı gibi kolaylıkla yönlendirebilmesinin nedenlerinden biri de bu. Türk-İslam sentezinin yaygınlığının, gördüğü iltifatın farkında.
Dinin yetmediği yerde milliyetçi duyguları; kendi siyasetinden hoşnutsuzluğun yükseldiği yerde, bunun karşısına muhalif yurttaşın ‘diğer’ hoşnutsuzluklarını çıkarıveriyor. Halihazırda, milyonlarca muhalif yurttaş Suriyelilerin sınırlara koşmasından memnun mu, memnun. Bu hamlesi nedeniyle iktidarı takdir ediyor mu, ediyor. İktidar bunun farkında mı, farkında. Melese bu!
Yıllardır ama özellikle son birkaç gündür, canını ortaya koyup o botlara binen insanlar için söylenenlere bakınca, konunun can yakıcılığının, sığınmacı krizlerinin yarattığı doğal/beklenebilir tepkisel davranışların çok ötesinde olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Koyu milliyetçilik, bilinçli ya da bilinçsiz ırkçılık.
Bir Batı ülkesine gezmeye ya da çalışmaya gittiğinde oraların aşırı milliyetçileri/ırkçıları tarafından ‘kara kafalı’ olarak adlandırılan insanların, burada Suriyeliler için tercih ettikleri terminolojinin ırkçı olmadığını düşünmeleri, onların sorunu ve cehaletlerinden kaynaklanıyor. Çoğu ırkçı gibi, cahil ve aptallar.
İşin daha da vahimi, Türkiye’de kendilerinin solcu olduğunu düşünen kimi aklı evvellerin zihniyeti de, biraz daha medeni dünyada ‘aşırı milliyetçi/ırkçı’ sıfatına layık görülüyor. Onlar da herkes gibi tuhaf ve yalnızca kendilerinin ciddiye aldığı bir hayal dünyasında yaşıyor.
Yeryüzündeki tüm birincilik madalyalarını hak ettiğini düşündüğüm ‘milli eğitim’ tornamız ve başta ‘aile’ olmak üzere toplumsal-siyasal kültürün müsebbibi diğer kurumlarımız, Türkiye ahalisine yalnızca kendilerini tatmin edecek ve dünyanın geri kalanının haberdar olmadığı bir düş dünyası sunuyor. Kendimiz çalıp kendimiz oynuyor, aynadaki suretimize duyduğumuz hayranlıkla ömür tüketiyoruz.
Tabii bu durumda, bizler hiçbir kötülüğün müsebbibi olmadığımız, olamayacağımız için; Almanların, Fransızların, İsveçlinin ırkçısı çok canımızı sıkıyor. ‘Kara kafalıları’ çekemeyen, kıskanan Almanların!
Muhterem okur;
Durum çok vahim ve halimize bakıp bundan ‘yalnızca’ AKP’yi sorumlu tutmak, tarihimiz boyunca yapıldığı gibi kendimizi bir kez daha kandırmaktan başka anlam ifade etmiyor.
Devam ettirmeye çalıştığım ‘anayasa’ tartışmaları bakımından da çok gerekli olduğunu savunduğum bir soruyla bitirmek istiyorum yazıyı:
“Böyle bir iktidar, hangi niteliklere sahip bir toplumu on sekiz yıl yönetebilir?”
Bu soru üzerinde dürüstçe ve çuvaldızı herkese batırarak kafa yormadığımız sürece, herhangi bir şey değişmeyecek. Her ay yeni bir anayasa yapılsa dahi.
İşe, bota bindirilemeye çalışılan insanların, bebeklerin milliyetini ve burada bulunma nedenlerini hiç düşünmeden, utançtan ve üzüntüden yerin dibine geçmeyi deneyerek başlayabiliriz.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.06.2025
18.05.2025
10.05.2025
1.05.2025
22.04.2025
24.03.2025
20.03.2025
18.02.2025
13.02.2025
10.02.2025