Neşe Düzel
“Müslümanlar farkında olmadan Kemalist oldular. Nasıl Kemalizm kravat, şapka diyorsa, İslamcılık da başörtüsüne indirgendi. Oysa Müslümanlığın temeli peygamber ahlakıdır! Bu ahlakın yerine biçim konuldu.”
“Muhafazakârlar, Allah’ın güzeli sevdiğinin bilincinde değiller. İslam’ın estetik medeniyet olduğunu görmediler İslam’ı sadece şeriattan ibaret gördüler. Zaten bir şeyin içi ne kadar boşaltılırsa biçim o kadar öne çıkar.”
“AK Parti, kamusal alan konusunda ikili tutum içinde. Konu, başörtüsü olduğunda, AK Parti için kamusal alan sivil toplumun alanı oluyor. Konu içki olduğunda ise kamusal alan devletin alanı oluyor. Müdahale ediyor.”
***
NEDEN HİLMİ YAVUZ
İstanbul Büyük Şehir Belediyesi, Şehir Tiyatroları’nın yönetmeliğini değiştirdi ve sahnelenecek oyunları seçme yetkisini tiyatronun genel sanat yönetmeninden alıp bir kurula devretti. Yedi kişilik kurula da tiyatro sanatıyla hiç ilgisi olmayan iki Belediye görevlisini yerleştirdi. Bundan böyle Şehir Tiyatroları’nda hangi piyes oynanacak, hangi piyes oynanmayacak bu kurul seçecek. Belediye’nin tiyatroya bu müdahalesi, toplumda, farklı başlıklar altında çok çeşitli tartışmalar başlattı. İnsanlar haklı olarak, “Bu kavga neyin işareti. AKP yönetimi niye her şeye müdahale etmek istiyor. Başka nerelerde ne tür müdahalelerle karşılaşacağız. İnsanların hayat tarzına, yaşam kültürüne daha hangi müdahaleler yapılacak” sorularını sormaya başladılar. Üstelik bu sorular ve kaygılar, Afyon’da valinin içkiyi yasaklaması, Bursa’da Emniyet müdürünün parkta el ele tutuşan gençlerden rahatsız olması, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın bazı ilişkilerin ve sorunların televizyonlarda tartışılmasına son verilmesini istemesiyle iyice haklılık kazandı. Daha önce de Başbakan’ın Kars’taki heykeli yıktırdığı, “Dindar nesiller yetiştireceğiz” dediği, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in de “tıksırıncaya kadar içiyorlar” türünden açıklamalar yaptığı tekrar hatırlandı. Biz de bütün bu meseleleri Türkiye’nin önde gelen düşünce adamlarından ve Türk edebiyatının en büyük şairlerinden Hilmi Yavuz’la konuştuk. “Belediye neden tiyatroya müdahale etmek istiyor. Muhafazakâr sanat olur mu. Tiyatroda muhafazakâr sanat nasıl yapılır. Sanat bir otorite tarafından sınırlanabilir mi. Sanat, hayatın bazı gerçeklerini gizlemeyi kabul eder mi” diye de sorduk.
***
NEŞE DÜZEL: İstanbul Şehir Tiyatroları’nda repertuarı belirleme yetkisinin bir heyete verilmesinden ve bu heyete de Belediye Başkanı’nın yardımcılarının dâhil edilmesinden sonra, birçok başlık altında çeşitli tartışmalar patlak verdi. İzninizle önce sanattan başlayalım. Muhafazakâr sanat ne demek sizce?
HİLMİ YAVUZ: Muhafazakâr sanat, İslam medeniyetinin ürettiği sanattır. Şöyle... Geçmişte üretilmiş olan bir sanat vardır ve bu sanatın arka planında da İslam medeniyeti bulunur. Dolayısıyla muhafazakâr sanat, bir medeniyetin estetiğidir! Muhafazakâr sanat, İslam medeniyetinin estetiğidir. İslam, geçmişte büyük bir estetik medeniyet yarattı!
Böyle bir muhafazakâr sanat var mı peki Türkiye’de?
Hayır yok. Geçmişte yapılmış olanın, bugün yeniden üretilmesi imkânı vardır ama... Bu muhafazakâr estetiğin öne çıkmasını sağlayacak olan sınıflar bu işe sahip çıkmıyorlar. Tabii bunun sonucu olarak da muhafazakâr sanat adına yapılmış bir şey görünmüyor ortada. Oysa geçmişte bunu şiirde ve resimde yapanlar oldu. Mesela şiirde Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Behçet Necatigil, Asaf Halet Çelebi, geçmişte üretilmiş olan estetik medeniyeti yeniden ürettiler.
Peki, muhafazakâr sanat dediğiniz şey, belediye memurlarının tiyatroda oynanacak oyunları seçmesiyle üretilir mi?
Kesinlikle yanlış bir şey bu. Benim anladığım muhafazakârlıkla, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın anladığı muhafazakârlık aynı şey değil.
Onlar muhafazakârlıktan ne anlıyorlar?
Bilmiyorum ki! Herhalde tiyatro yönetimine bürokratların katılmasını ve tiyatronun denetlenmesini anlıyorlar. Bürokrasinin tepeden inme birtakım buyruklarla sanatı yönlendirmesinin muhafazakârlıkla nasıl bir ilgisi olabilir ki! Bunu anlamak mümkün değil. Bürokratların sanata müdahalesi sözkonusu olamaz. Sanat tamamen sanatçılara bırakılmalı. Oyunun kuralı böyledir! Ben tekrar kendi meseleme döneyim. Çünkü asıl olay şu!
Asıl olay ne?
Asıl olay, İslam medeniyeti bir estetik medeniyettir. Bu estetiğin öne çıkarılması gerekir. Rahmetli Edip Cansever ısrarla peygamberin bir Hadis-i Şerif’ini aktarıyordu. Hz. Peygamber, “İnsanın dünyadaki vazifesi, dünyayı güzelleştirmektir” diyor. Şimdi mesele, eğer dünyayı güzelleştirmekse, basitçe, doğrudan doğruya estetiğin meselesidir bu. Dolayısıyla bunun etik, ahlak boyutu çok ayrı biçimde ele alınmalı.
“Toplumun değerleri” gibi, “ahlak, gelenek ve görenek” gibi boyutları öne çıkardığınızda sanatı sınırlamış olmaz mısınız?
Sanatta öne çıkan değer estetiktir! Bu yüzden de bir sanat yapıtı estetik mi, değil mi, her şeyden önce ölçü budur! Önce o yapıtı üretenin, dünyayı güzelleştirme konusunda bir çabasının olup olmadığına bakılır. Çünkü sanat, bir estetik arayışıdır! En önemlisi de estetikte sınır yoktur! Kısacası, sanatın öne çıkardığı meseleler ve işlediği konular, estetik adına sorgulanmalıdır ve yargılanmalıdır. Ahlak adına değil! Sanat, ahlak adına sorgulanmamalı!
Siz yazılarınızda, bu ülkede İslam’ın çok şekilci yaşandığını ve bu şekilciliğin sanata da yansıdığını söylüyorsunuz. Tam olarak yaşanan nedir?
Önce iki şeyi birbirinden ayırmak gerekir. Muhafazakârlık ve gelenekçilik... Muhafazakârlık, insanların günlük yaşama tarzına ilişkin olan bir şeydir. Gelenekçilik ise insanların düşünce tarzına ilişkin olandır ve düşünce tarzının korunmasıdır. Örneğin, giyim kuşam meselesi, gündelik hayatla, yaşam tarzıyla ilgilidir. Yani giyim kuşamın nasıl korunacağı, muhafazakârlıkla ilgili bir meseledir. Başörtülü bir kız kendi kimliğini kamusal alanda görünür kılmak istiyorsa, bunun adı muhafazakârlıktır. Çünkü bu, dediğim gibi yaşama biçimiyle, günlük hayatla ilgilidir. Bunu, muhafazakâr sanat alanına taşımak gibi bir mesele ise sözkonusu değildir.
Niye?
Çünkü sanat, gündelik yaşamla ilgili olmakla birlikte, sanatın bir estetik, medeniyet yanı var. Bu yüzden de şunu ayırt etmek lazım. Muhafazakârlık başka bir şeydir, muhafazakâr sanat başka bir şeydir. Eğer muhafazakârlık, muhafazakâr sanata dönüşecekse, bu muhafazakârlığın mutlaka estetik bir form alması gerekir. Yani gündelik hayatla ilgili olan konunun arkasında mutlaka bir estetik yanın bulunması gerekir. Muhafazakâr sanat denmesi için gündelik hayatın, yaşama tarzının estetize edilmesi gerekir.
Muhafazakâr sanat dendiğinde ilişkiler, cinsellik gibi birçok konunun sanat dışı kalmasını mı kabullenmemiz gerekiyor?
Olur mu böyle bir şey! Eğer böyle bir şey yapılıyorsa ve yapılacaksa fevkalade yanlıştır. Bakın... Erotizm başkadır, porno başkadır. Erotizmi nasıl sanat dışı kabul edebiliriz ki! Erotizm, cinselliğin estetize edilmiş biçimidir. Erotizm sanattır, porno sanat değildir.
Peki, sanat sınırlanabilir mi?
Sanatın tek sınırı estetiktir! Sanat sadece güzellik arayışıyla sınırlanır. Sanatın sınırını estetik ölçüler belirler. Ahlak, gelenek, görenek belirlemez. Estetize edildiği sürece, herhangi bir değerin tartışmaya açılması yanlıştır sanatta. Sanatın içeriğini estetik dışı birtakım ölçütlerle değerlendirmeye kalkmak yanlıştır! Ben muhafazakâr sanatı Yahya Kemal’in şiiri gibi anlıyorum.
Yahya Kemal muhafazakâr sanat arasında nasıl bir bütünlük var?
Sermet Sami Uysal, Yahya Kemal’e, “Üstadım, siz de Müslümansınız. Mehmet Akif de Müslüman. Aranızda ne fark var?” diyor. Yahya Kemal, “Akif, İslam akaidinin şairidir. Ben İslam şiirinin şairiyim” cevabını veriyor. Evet öyledir. Akif İslam şeriatının şairidir. Yahya Kemal ise İslam medeniyetinin şairidir. Dolayısıyla Mehmet Akif için Mimar Sinan’ın Selimiye’si, Süleymaniye’si ile Ümraniye’deki herhangi bir eğri büğrü cami arasında bir fark yoktur. Çünkü açısından her iki cami de Müslümanların topluca Allah’a ibadet ettikleri mekândır. Oysa meseleyi İslam medeniyeti açısından ele alan biri için bu, çok temel bir farktır. Benim muhafazakâr sanat dediğim işte bu farka dayanır.
Bugün İslamcı, muhafazakâr kesimlerin içinden hangi tür sanat çıkıyor? Mehmet Akif türü mü, Yahya Kemal türü mü?
Mesele de bu zaten! Bugüne dek İslam sadece bir şeriat meselesi olarak alındı ve İslam’ın bir medeniyet olduğu gözardı edildi. Mehmet Akif gibi “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” türünden şiirler yazan şairlerin yolundan gidiliyor muhafazakâr kesimde bugün de. Oysa Yahya Kemal’in İslam medeniyeti konusunda söylediklerinden yola çıkılmış olunsaydı, bugün her şey çok farklı olurdu. Çünkü Türkiye’de filozof olmadığı için, topluma düşünsel anlamda yol gösterici ve kılavuz olanlar daima şairlerdir. Bugün Şehir Tiyatroları’nda yönetmeliğinin değiştirilmesi de işte bu türden bir muhafazakâr ıktır.
Yönetmelik değiştirilerek ne yapılmak isteniyor?
Sanat, estetik gözardı edilerek, tamamen ahlaki sınırlar içinde kalınması isteniyor. Mesele budur!
Peki, muhafazakâr bir sanatçı, kendi dalında çok temel değişiklikler yapsa, o sanatçının yaptıklarına muhafazakâr sanat mı denir yoksa sanatta devrim mi?
Bence her yeniden üretim bir devrimdir...
Sizce Belediye neden tiyatroya müdahale etmek istiyor?
Bunun nedenleri konusunda çok fazla bilgi sahibi değilim ama, birtakım rivayetler dolaşıyor ortalıkta. Bir arkadaşımızın, “Şehir Tiyatroları’nda müstehcen oyunlar oynanıyor” diye bir yazı yazmasının buna sebep olduğu rivayeti var mesela. Aslında bu meseleyi Belediye meselesinin ötesinde bir yere taşımak lazım. Çünkü mesele nereye geldi biliyor musunuz?
Nereye geldi?
Türkiye’de estetik kriterler, geleneksel değerlerin yeniden üretilmesi biçiminde tezahür etmediği için, bugün bu ülkede sanatın her alanında ciddi bir zevk hezimeti yaşanıyor. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi, beğeni yıkımı yaşanıyor Türkiye’de. Mesela bir şarkıcı şunu söylüyor “Buraları yıkılıyor. Benden yıkılıyor. Her gün peşime bıyıklı takılıyor. Ben seni sevdim. Tahminin doğru. Hadi uzat başını degajeme doğru” diyor. Eğer beğeni yıkımı yaşanmıyor olsaydı, böyle bir şarkının hit olması mümkün değildi. Türk toplumunun beğeni düzeyi hiçbir zaman bu kertede bir değer düşüklüğüne uğramamıştı. Sanatın her alanında durum böyle. Tiyatro alanında da, şiir alanında da tam bir zevk hezimeti yaşanıyor.
Böyle bir çöküşün yaşanmasını neye bağlıyorsunuz?
İki nedeni var. Birincisi resmî ideoloji. Yani Kemalist ideoloji. Şerif Mardin, Din ve İdeoloji kitabında “Kemalizm, Türk insanının yaşamına bir anlam katacak bir içerik sunamadı” diyor. Oysa muhteva çok önemlidir. Çünkü sanat, insana, güzellik anlamında bir anlam kazandırır.
Kemalist ideoloji ve sanat insanların hayatına bir anlam sunamadı. Peki, muhafazakârlar ve muhafazakâr sanat topluma anlam sunabildi mi?
Onlar da sunamadılar. Neden sunamadılar? Çünkü onlar İslam’ı sadece akait olarak gördüler. Sadece şeriattan ibaret olarak gördüler. İslam’ın bir estetik medeniyet olduğunu görmediler.
Aralarındaki bu benzerlik yüzünden, İslamcı ve muhafazakâr kesimlere de Kemalist İslamcılar-Kemalist muhafazakârlar demek mümkün mü?
Tabii mümkün. Bunu hep yazıyorum, söylüyorum ben. Cumhuriyet’in ilk yıllarında kadınların kamusal alana çıkabilmeleri için tayyör giymeleri gerekti. Nasıl Gardırop Atatürkçülüğü ya da Gardırop Kemalizmi, meseleyi tamamen şekil olarak ele alıyorsa, Gardırop Müslümanlığı da meseleyi tamamen şekil olarak ele alıyor. Müslümanlar farkında olmadan Kemalist oldular.
Nasıl Kemalist oldular?
Nasıl Kemalizm kravat, şapka diyorsa, İslamcılık da kılık kıyafete, başörtüsüne indirgendi. Türkiye her şeyin tamamıyla şekle indirgendiği vahim bir muhtevasızlık krizi yaşıyor. Müslümanlık sadece örtünmekten ibaret oluyor ve İslam’ın ahlaki içeriği kesinlikle gözardı ediliyor. Oysa Müslümanlığın temeli peygamber ahlakıdır ve işte bu ahlak gözardı edildi. Peygamber ahlakının yerine biçim konuldu. Zaten bir şeyin içi ne kadar boşaltılırsa, biçim o kadar öne çıkar. İslamcı, muhafazakâr ve Kemalist kesimlerin tümünde aynı şey yaşandı. Bu bakımdan aralarında bir fark yok. İkisi de muhteva üretemediler. Aslında Kemalizm’in böyle muhteva üretme imkânı da yoktu.
Niye yoktu?
Çünkü kendine ait bir medeniyeti yoktu ki Kemalizm’in, yeniden bir şey üretsin. Ama İslam’ın kendine ait bir medeniyeti vardı. Ama İslam bir estetik medeniyet olarak değil, sadece bir şeriat olarak görüldü. İslam’ın kamusal alandaki şeklî görünürlüğü öne çıktı, Kur’an ve Peygamber ahlakı olarak muhtevası ise geriye itildi. Müslümanlığı sadece başörtüsüne, Cuma’ya gitmeye, içki içmiyor olmaya indirgemenin sonucunda, Türkiye’de yaşanan İslam metonimik İslam’a dönüştü. Yani parça, bütünün yerine konuldu. Şekil, bütünün, muhtevanın yerini aldı. Sonuçta sanat da üretilemedi. Zaten sadece şeriata dayanan ve o yüzden de herhangi bir estetik anlayışı ve kriteri olmayan bir şey sanat üretemez ki!
Türkiye’de muhafazakârların, İslamcı kesimlerin, bir gün İslam’ın medeniyet yanını göreceğinden umutlu musunuz?
Değilim. Doğan Kuban, “Dünyanın hiç bir Müslüman ülkesinde camiler Türkiye’dekiler kadar kötü, çirkin ve biçimsiz inşa edilmiyorlar,” diyor. Türkiye’de bir estetik kriter yok. Çünkü bu ülkede muhafazakârlar, medeniyetin bir estetik medeniyet demek olduğunu, Allah’ın güzeli sevdiğini ve dolayısıyla Müslümanların güzel şeyler yapması gerektiğinin bilincinde değiller. Maalesef Müslüman burjuvazi de kendi medeniyetine sahip çıkmıyor. Oysa İtalya’daki Katolik ticaret oligarşisi, 13. yüzyıldan itibaren Rönesans’a arka çıkmasaydı, sanatı satın almasaydı Rönesans resimlerinin hiçbiri ortaya çıkmazdı. Türkiye’de Müslüman burjuvazinin sanata sahip çıkması gerekiyor. Bürokrasinin değil!
Müslüman burjuvazi tam olarak hangi sanata sahip çıkmalı? Mesela İslam’da resim sanatı yasak.
Niye resim yasak olsun? Tasvir yasak İslam’da. Hz. Peygamberin tasviri yasak. Bu da örf olarak gelmiş. Sanat tarihçilerimiz, 13 ya da 14. yüzyıla kadar, Hz. Peygamberin tasvir edilmesinde herhangi bir engel yok, diyorlar. Yani altı yüzyıllık süre içinde herhangi bir tasvir yasağının olmaması ve yasağın daha sonra gelmesi, Kuran’la ve şeriatla ilgili değil. Bu konu, doğrudan örfle ilgili!
Peygamberin resmi yapılmış mı peki?
Yapılmış. İslam’da resim yasak değil ki. Böyle bir şey yok. 13. yüzyıla kadar peygamberin minyatürlerde temsil edildiğini ve yüzünün göründüğünü biliyor musunuz?
Birçok sanat gibi, tiyatro da bize Batı’dan gelen bir sanat. Muhafazakâr bir tiyatro dediğimizde Batılı oyunları kabul mü edeceğiz ret mi edeceğiz?
Böyle bir soru sorulmamalı bile. Çünkü bizim sanatımız, bugün bizim yaşadığımız medeniyet konumuyla birebir karşılıklılık içinde olmalı. Şunu demek istiyorum. Türkiye, 19. yüzyıl başından itibaren bir modernleşme- Avrupalılaşma- Batılılaşma sürecine girdi. Ama beri yandan da geleneksel bir toplum olma özelliğini korudu. Bizim bugünkü konumuz, hem Doğulu hem Batılı, hem geleneksel hem modern olma konumudur. Doğulu ya da Batılı değiliz biz! Doğulu ve Batılıyız biz! Dolayısıyla 19. yüzyılın başından itibaren gelen medeniyet mecrası, bize hem geleneksel hem de modern olmayı birlikte dayattı. Onun için sanatımız da bu anlayışla bire bir karşılıklılık içinde olmalı.
Pek anlamadım...
Mesela ben şiir yazıyorsam, Baki’den, Nedim’den, Karacaoğlan’dan, Yunus’tan ne kertede yararlanıyorsam, onları ne kertede yeniden dönüştürüp bugüne taşıyorsam, Shakespeare’i de, Mallarmé’yi de kendi mülküm kılacak şekilde edinmeliyim. Yoksa dayatmacılık faşizan bir tavırdır. Batılı olmayı da, Doğulu olmayı da dayatmak aynı ölçüde faşizan dayatmalardır.
Belediyelere ait tiyatrolarda ne oynanacağına nasıl karar verilmeli? Belediyenin seçtiği bir sanatçı mı buna karar vermeli yoksa bizzat belediyecilerin kendisi mi?
Şehir Tiyatroları İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bir birimidir. Dolayısıyla tiyatronun idari işlerinin bir müdür aracılığıyla yönetilmesi durumu elbette sözkonusudur. Ama bu müdürün genel sanat yönetmeni konumuna geçirilmesi, genel sanat yönetmeni gibi davranıyor olması kesinlikle kabul edilemez. Müdürün dışındaki Belediye görevlilerinin Şehir Tiyatroları’nın repertuar kuruluna ya da yönetim kuruluna alınmaları ve onların orada bir çoğunluk oluşturmaları kesinlikle kabul edilemez. Repertuara karar verecek olan genel sanat yönetmeni ve yönetim kuruludur. Repertuar kurulu sadece oyun önerebilir. Ama bir oyunu asla dayatamaz.
Belediyelerin tiyatrosu olmalı mı?
Doğrusunu söylemek gerekirse belediyelerin tiyatrosu olmamalı. Devletin de tiyatrosu olmamalı. Bunlar özerk kurumlar olmalı. Devletle herhangi bir biçimde maddi bağı olan bir sanat örgütünün gerçek anlamda özgür bir sanat üretebilmesi mümkün değil. Meseleyi baştan böyle koymak lazım. Tiyatro ve sinema devlet tarafından desteklenmeli ama devletle sanatın ilişkisi maaşlı memur ilişkisi olmamalı. Sadece bale, opera, klasik Batı müziği gibi Türk toplumunda karşılığı olmayan sanat dallarında devlet kaçınılmaz olarak yer almalı. Ama tiyatronun Türkiye’de alıcısı var. Özel tiyatroların varlığı, Türkiye’de bu sanatın müşterisinin olduğunu gösteriyor.
Bundan böyle devleti ya da belediyeleri kim yönetiyorsa onun inançlarına göre mi piyesler seçilecek?
Herhalde bütün bunlar müdahale edebilmek için yapılıyor.
Mesela siz şiirlerinizde hangi konuları nasıl işleyeceğinizi söyleyen bir otorite olabileceğini kabul edebilir misiniz?
Olur mu öyle şey. Hitler Almanyası’nda Dr. Gobbels’in tavrı demektir bu. Benim neyi yazacağımı neyin yazmayacağımı kimse hiç kimse dikte edemez.
Neden bir sanat sorunumuz çıktı şimdi bizim?
Sanat sorunumuz çıktı çünkü insanlar, bir sürü alanda yozlaşma ve bir zevk hezimeti yaşandığını görüyorlar. Bu toplum, müzikten mimariye, bir sürü alanda beğeni yıkımına uğradı. Bu toplumun bir estetik referansı yok. Oysa Cumhuriyet öncesinde ve sonrasında bu referans vardı. Hezimet 1960’tan sonra yaşandı. Muhafazakâr kesim, önce medeniyeti genel ve soyut bir kavram olarak Batı medeniyetiyle eşitliyor. Sonra medeniyeti daha da daraltıyor. Batı medeniyetini sömürgeci, emperyalist, ırkçı ve Avrupa merkezli bir medeniyet olarak tanımlıyor. Ve, sonra da buna bakarak; biz medeniyet istemiyoruz diyor.
Peki, ne istiyor?
Tamamen şeriata, akaide dayanan bir hayat istiyorlar.
Son dönemde muhafazakârlık epey kızıştı. Başbakan’ın “Dindar nesiller yetiştireceğiz” açıklamasından tutun da, İçişleri Bakanı’nın “tıksırıncaya kadar içiyorlar” demesine, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın televizyonlarda bazı ilişkilerin konuşulmasının engellenmesini istemesine, Beyoğlu ve Cihangir’de içki nedeniyle masaların sokaktan kaldırılmasına, Afyon’da valinin içkiyi yasaklamasına, Bursa’da Emniyet müdürünün parklarda gençlerin el ele tutuşmasından rahatsız olmasına varıncaya dek pek çok şey üst üste geldi. AKP, hayatın her alanında kendi anlayışını mı egemen kılmak istiyor?
Bu anlayış, AK Parti’nin de kamusal alanı zaman zaman devletin alanı olarak görmesinden kaynaklanan bir şey. Kamusal alanı devletin alanı değil de sivil toplumun alanı olarak görse, bu tür müdahaleler kesinlikle olmaz. Çünkü devlet müdahale ediyor. Afyon’da vali müdahale ediyor. Bu ne demek? Kamusal alan benim alanım demek bu! Kamusal alan konusunda ikili bir tutum içinde AK Parti.
Nasıl ikili bir tutum bu?
Konu başörtüsü olduğunda kamusal alanın sivil toplumun alanı olduğunu ve başörtüsünün yasaklanamayacağını söylüyor. Mesele içki olduğunda ise tam tersini yapıyor. Bu kez aynı kamusal alanın devletin alanı olduğunu öne sürüyor ve içki içilmesine müdahale ediyor. Bu yüzden kamusal alanın ne olduğu, kime ait bulunduğu yeni anayasada açıkça belirtilmeli!
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.12.2013
15.09.2013
23.04.2013
22.04.2013
15.04.2013
25.03.2013
18.03.2013
11.03.2013
10.12.2012
4.12.2012