Tanıl Bora

Tanıl Bora
Tanıl Bora
Tüm Yazıları
Kardeşlik
23.08.2025
165

Barışçı siyasal çözüm isteyenlerin “çözüm” veya “barış” la tanımladığı 2009-2015 arası ilk “sürecin” resmî adı, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi idi. İktidarın “Terörsüz Türkiye” diye takdim ettiği şimdiki teşebbüsle ilgili Meclis’te oluşturulan komisyon için, MHP önce “Kardeşlik ve Dayanışma Komisyonu” adını önerdi. Netice, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu oldu.

MHP’nin, Kürt kimliğini zımnen tanımasından beri, Kürt meselesindeki anahtar kavramı kardeşliktir. 1990’ların ortalarında, “Türk Kürt kardeştir, ayrım yapan kalleştir” sloganını kullanıyorlardı. Devlet Bahçeli, 2013’te Elazığ’da düzenlediği mitingte “Kürt kökenli kardeşlerimiz”den bahsetmişti. (Şu kayıtla: “Bölünmeye mesafeli, teröre tepkili Kürt kökenli kardeşlerim artık seslerini yükseltmeli, nerede durduklarını netleştirmelidir.”) Aşağı yukarı o zamanlardan beri, “bin yıllık kardeşliğimiz”e atıfta bulunuyor (aşağı yukarı Malazgirt zamanları…).[1] MHP şimdi de "Proje"yi anlatmak için "Asırlık birlik sonsuz kardeşlik" buluşmalarını başlattı.

***

“Kardeşler,” Recep Tayyip Erdoğan’ın gözde hitap şeklidir. Bu hitaplarda iki temel kardeşlik kategorisini ayırt edebiliriz. Birinde, “Kardeşlerim” hitabıyla, doğrudan kendi tabanına, camiasına seslenir. Sıfatsız, tamlamasız yalın isim: Kardeşlerim. Yakın ve canlı bir bağı imâ eden bu “kardeşlerim” hitabının Millî Görüş’e uzanan bir geleneği var. “Aziz ve muhterem kardeşlerim” hitabı, komedyenlerin Necmettin Erbakan taklitlerinin demirbaşlarından idi. Burada kardeşlik, din kardeşliğidir. Kökünü, Medine’de ensar (destekçi yerleşikler) ile muhacirler arasında akdedilen ve ümmetin rüşeymi sayılan “kardeşlik sözleşmesine” kadar uzatabilirsiniz. “Kardeşlerim,” zımnen din bağını, nitelikçe de kan bağından ileri bir seçilmiş akrabalığı[2] ifade eder.

Bir de, dışarıdakileri, ötekileri kasteden kardeşlik kategorisi var. Belirli bir sıfatı haiz birilerine, isim tamlamasıyla, “… kardeşlerim” diye hitap edilir burada. Çeşitli vesilelerle muhalefet tabanına, mesela 2010’de “MHP'ye, CHP'ye oy vermiş, gönül vermiş kardeşlerim”e,  2011’de “aklıselim sahibi ülkücü kardeşlerim”e, Gezi protestoları sırasında “Taksim'deki samimi kardeşlerim”e… daha yakın tarihte, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinin bir ay öncesinde, “partilerine ve siyaset kurumuna yönelik umutlarını giderek kaybettiklerini üzülerek görüyoruz” dediği “CHP’li kardeşlerimiz”e seslenişleri, böyledir. Ve tabii Kürtlere: “tüm tahriklere rağmen Kürt kardeşlerim oyuna gelmemiştir” (2012),  “Ben Kürdüm, ama ne olur YPG’ye bir şey demeyin” diyen Kürt kardeşlerim kusura bakmayın bu teröristleri savunuyorsanız burada yollarımız ayrılır” (2017)… daha yakın tarihte: “Sevgili Kürt kardeşim, imanına, İslâmına, ezanına, vatanına, toprağına, kardeşlik hukukuna sahip çıkmanı istiyoruz. ‘Gel Türkiye Yüzyılı’nı birlikte inşa edelim' diyoruz.” (Ekim 2024) Bu ikinci kardeşlik kategorisinde, “kardeş”ine hitap eden, patriyarkal bir mevkiden konuşuyor gibidir. Vesayete muhtaç, himmete tabi bir kardeşten bahsediliyor, gibidir. Kırılgan bir statü. (Söylemeye gerek var mı? MHP’nin “Kürt kardeşler”inin statüsü de bu.)

Üçüncü bir kategori olarak, “Hanım kardeşlerim”den de bahsedebiliriz. İkisinin arasında bir yerde; bir yandan iç-kardeşliğe dahil, ama yine de kırılgan bir statü – ve tabii, asıl bu, bariz patriyarkal…

***

E, düz anlamıyla kardeşlik de öyle değil midir? Hiyerarşi yok mudur; abi/abla-küçükler…? Hakkaniyetsizlikler, zalimane işbölümleri olmaz mı; maddî-manevî angaryaların gediklileri ve müşkülattan esirgenenler…? Miras kavgaları, olmaz mı? Dahası, Audre Lord’un tabiriyle,  “bahis dışı kızkardeş”ler… - Habil’le Kabil’i duymuşluğunuz vardır.

Kardeşlik, sıcaklık, güvenlik vaat eder, sahip çıkılmayı vaat eder (en azından vaat eder) ama vaatleri arasında eşit ilişki yoktur. Egaliberte misali, küyerel misali, “kardeşitlik” diye kavram uydurmayacaksanız eğer…

Gündelik dilde kullanılan anonim “kardeşim” hitabını da bilirsiniz. Onun münakaşada yükselirken, son uyarı gibi sarf edilen versiyonunu da bilirsiniz; alt metninde “Bana bak, ayağını denk al!” yazan “Kardeşim!” Ezel dizisindeki Ramiz Dayı’nın “Kardeşş”ini de bilenler vardır. Bazen bir ikram, bir nasihat gelir arkasından – ama bazen de o “kardeşş”in işittiği son sözlerden biri olur... Bıçak sırtı bir kardeşlik… İşte bunlar da, -Erdoğan’ın kullanımındaki ikinci kategori-, isim tamlamalı “kardeş”in kırılgan statüsünün ilhamları.

***

Gerçi Numan Kurtulmuş, “kardeşliğin parçası olma iradesi”nden söz edince, seçilmiş akrabalık anlayışına selam veriyor. Ondan bir “proje” olarak söz etmek de, kardeşliği doğal değil de seçilmiş bir bağ olarak düşünmeye sevk ediyor bizi.

Ama her halükârda, kardeşlik, mecazsa da, doğal bağın, aile ilişkisinin mecazıdır. Mecburiyet bağıdır. İçine doğulmuş zarurettir. Kardeşlik kavramını tercih etmek, -ve ona düşkünlük-, toplumsal ve siyasal ilişkileri aile mecazıyla, aile ilişkisinin hukukuyla düşünmeye meylettirir.

***

Fransız Devrimi’nin meşhur üçlemesini hatırlamanın yeri ve zamanı: Eşitlik-özgürlük-kardeşlik… Kardeşlik, özgürlük ve eşitliğe nazaran, biraz ‘üvey’ ilkeydi. Öncelikle, özgürlük ve eşitlikten farklı olarak, bireysel haklarla bağlantılandırılması zordu. Oysa, bir yandan da, kardeşlik ilkesi, özgürlük ve eşitliğin gerçekleşmesinin güvencesini hatta koşulunu teşkil ediyordu. Müşterek hayatın, insanların korunup kollanacağı bir şekilde düzenlenmesi anlamına geliyordu çünkü.

Peki ama bu nasıl olacaktı? Soyut ve büyük insanlığı, canlı, duygulu bir cemaat gibi nasıl tahayyül edecektiniz? Hele, daha sonraları Max Weber’in yaptığı tanımla, kapitalizmin gidişatının, gitgide dünyaya gayrı-kardeşliğin, hiç-kardeşçe-olmayan ilişkilerin egemen olmasına (“Weltherrschaft de Unbrüderlichkeit”) yol açtığı koşullarda…

Eşitlik-özgürlük-kardeşlik sloganıyla coşanlar, kardeşliği,  dinin yerine geçerek (icabında dini de içererek) ahaliyi kaynaştıracak bir modern cemaat ilkesi olarak düşündüler. Bu yeni cemaat de, milletti; millet ve ulus-devlet. Sarıp sarmaladığı kadar sıkıştırıp ezdiği de çok geçmeden anlaşılan bir bağ oldu bu. Birlik-beraberlik yorganı olduğu kadar, birlik-beraberlik kafesi… İtaat ve sadakat talebinde gayet kıskanç… İşte, kardeşlik mecazının atıfta bulunduğu ailede olduğu gibi… Aile ilişkisinin, kucakladığını bırakmayabilen, insanın olanaklarını içine doğduğu muhit içinde kıstıran ‘yan tesirlerini’ unutmamalı. Üçlemenin üçüncü ilkesinin, fraternité, yani erkek-kardeşlik demek olduğunu da unutmamalı.

***

Dayanışma, tam da kardeşlik ilkesinin bu zaaflarıyla yüzleşerek, kardeşliğin daha ‘ileri’ bir biçimi veya alternatifi olarak çıktı.

Dayanışma, seçilmiş akrabalığa daha yakındır. Onun pathos’u, yardımlaşma, karşılıklı sahiplenme, birbirini destekleyerek beraber güçlenme ve bu tecrübe içinde birbirini tanıma ve sevme ilişkisi içinde ‘kardeşleşme’ vaadine dayanır.  Kardeşlik “doğal” bir bağken, dayanışma iradîdir. Doğrusu, kardeşlik ‘bile,’ ona atfedilen ruhun korunup kollanması için, kardeşler arasında dayanışmacı bir ilişkinin sağlayacağı bakıma muhtaçtır. Dayanışma, kardeşlikten çok dostluğa yakındır aslında. Klasik yurttaşlık fikrinin erdemi dostlukta görmesi de tesadüf değildir. Yurttaşlık da, dostluk da, iradî olarak var edilen, kurulan bağlardır.

Kardeşlik ilkesine alternatif olarak dayanışmayı koymak, tarihsel olarak, Avrupa’da 19. yüzyıl işçi hareketinin hamlesidir. Onlar, eşitlik-özgürlük-kardeşlik üçlemesini eşitlik-özgürlük-dayanışma diye yeniden formüle ettiler. İşçi hareketi dayanışmayı, öncelikle bir güçlenme stratejisi olarak benimsemişti. Sermayeye ve işçileri “tehlikeli sınıf” olarak gören devlet rejimine karşı, yani onları güçsüzleştiren sisteme karşı, omuz omuza vererek kuvvet bulma, kuvvet yaratma stratejisi. Dayanışma, örgütlü işçi sınıfı için bir bakıma, hayatta kalma stratejisi mahiyetinde idi.

Ama sadece o kadar değil. 19. yüzyıl işçi hareketi, Fransız Devrimi’nin kardeşlik ilkesini dayanışmaya uyarlarken, o ilkede bir alternatif toplumsallık inşa etmenin imkânını da gördü. Dayanışma, yerleşik (burjuva) hayır hasenat anlayışından farklı olarak, öz yardım demekti. Varlığı ve imkânı olanların yoksul ve muhtaç olanlara yardım etmesi, böylece vicdanını rahatlatması yerine, yoksul ve muhtaç durumda olanların kimseye minnet etmeden birbirlerine destek kapasitelerini geliştirmelerini hedefliyordu. Dayanışma, onurlu ve haysiyetli bir varoluşa da kapı açıyordu böylece. Yüz yıl kadar sonra Ché Guevara ne diyecekti: “Dayanışma, halkların şefkatidir.”

***

Şimdi, komisyonun adında hem kardeşlik hem dayanışma var. Biz, dayanışmayı alalım…


[1] Bahçeli’nin Kürt meselesinde son yirmi yıldaki söylemine dair bkz. Kürt Tanıl Bora-Kemal Can: “MHP ve Kürt meselesi - ‘AKP çağına’ dair bir muhasebe: ‘Kürt kökenli kardeşlerim artık nerede durduklarını netleştirmelidir’.” Birikim, 429 (Ocak 2025), s. 7-34.

[2] Malûm, Goethe’nin romanının adı, bu: Wahlverwandschaften - Seçilmiş akrabalıklar veya seçilmiş yakınlıklar.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar