Ümit KARDAŞ
1980-1993
1980 askeri darbesinin sonrasında başta PKK olmak üzere diğer örgüt üyeleri ile Kürt siyasi önder ve aktivistlerinden yurt dışına kaçmayanlar ya da bunu başaramayanlar yakalanıp, insanlık dışı işkencelerden geçirilecekleri Diyarbakır Askeri Cezaevi’ne gönderildi. Böylece Diyarbakır Cezaevi, Kürt siyasal hareketinin ve direnişinin adeta merkezi halini aldı.
1980-1981 yıllarında askeri savcı olarak Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı’nda görev yaptım. Henüz 30 yaşında, yüzbaşı rütbesindeydim. Başsavcı dışında birçok askeri savcı görev yapıyordu. Benden önceki savcının soruşturmaları, yapılmamış dosyaları bana kalmıştı. Bu dosyalar PKK’nın Urfa merkez, Viranşehir, Suruç ve Birecik’teki terör eylemlerini kapsıyordu. Savcıların çoğu dosyaya başkaca delil koymadan şüphelilerin işkenceyle alınmış ifadelerine dayanarak ağır cezalar talep edilen iddianameler düzenliyorlardı.
Bu eylemlere ilişkin davaları açmadan önce emanet bölümünde günlerce çalışıp, olay yerinde bulunan boş kovanlarla şüphelilerden elde edilen silahları eşleştirerek balistik incelemeye gönderdim. Yapabildiğim kadar yüzleşmeler ve tanık anlatımlarıyla balistik sonuçlarını destekledim. Daha sonra her bölgenin PKK’nın şiddet eylemlerine ilişkin iddianameleri düzenledim. Aynı olayın işkenceyle alınmış şüpheli ifadelerinde farklı anlatıldığı, olaya katıldığı iddia edilen kişilerin farklılaştığı, tutarsızlıklar oluştuğu için şüpheli ifadelerinden hareketle iddiada bulunmanın maddi gerçeği ortaya çıkarmayacağını düşündüm.
12 Eylül sonrası şiddet barındırmayan eylemleri yapanların, örgüt üyelerine korku nedeniyle destek verenlerin, kamusal alanda yasaklanan Kürtçeyi kullananların, hatta hastasıyla Kürtçe konuşan doktorların ve kamu görevlilerinin gözaltına alınması, 90 günlük gözaltından sonra tutuklanmaları adaletsizliğin boyutlarını büyütüyordu.
Gözaltı merkezlerinde sistematik işkenceler yapıldığı, işkencenin kurumsal bir hal aldığı, 90 günlük gözaltı süresinin bölüm bölüm değişik gözaltı merkezlerinde geçirtildiği açıktı. Suçunun ağırlığı, delil durumunun yeterliliği gözetilmeden her şüphelinin 90. günün sonunda savcının önüne getirilmesi istisnasız bir uygulamaydı. 90 günlük gözaltı sonunda getirilen şüpheliler ifade verme sırasında giysilerini çıkararak işkence izlerini gösteriyorlardı. İddiaları ve gördüklerimi ifade tutanağına geçiriyor, gerekli işlemlerin yapılması için sıkıyönetim komutanlığına ihbarda bulunuyordum. Kuşkusuz bu uygulamam Sıkıyönetim Komutanı'nı ve karargahı rahatsız ediyordu.
Savcıların önüne 10-15 kişilik dosyalar geliyordu. Savcılardan istenen ifade almayla ve dosya incelemeyle oyalanmadan tüm sanıkları blok halinde tutuklamaya sevketmekti. Tutuklama talebinde bulunmayan savcı, tutuklama yapmayan hakim baskıya maruz kalıyordu. Bazı şüphelilerin olay yerinin çevresinde bulunmaktan başka haklarında bir delil bulunmadığını görüp serbest bırakıyordum. Savcının tutuklamaya sevk konusundaki takdirinin önüne geçmek için komutanlığın tutuklama talebi olduğu yazıyla belirtilmeye başlanmıştı. Bu da hakimler üzerinde baskı yaratıyordu.
Benim sanıkların durumlarını inceleyerek durumu tutuklamayı gerektirecekleri tefrik etmem uygulamaya çomak sokmak olarak algılanıyordu. Dosyaları incelerken 8 aydır tutuklu bir sanığın hiçbir delil olmadan dosyasının dava açılmadan bekletildiğini gördüm. İfadesini tekrar alarak takipsizlik kararı verdim. Komutanlığa tahliye yazısı gönderdim. Bu gelişme üzerine Komutanlık serbest bırakılan kişileri aynı anda başka bir suç icat ederek ikinci kez gözaltına almaya başladı.
Amaç halkı da mağdur edip korkutarak, örgütün halk içinden destek almasını önlemekti. Oysa mezrada yaşayan yurttaşın devletin düzeni sağlamada zaaf gösterdiği bir dönemde evine silahla gelmiş örgüt üyelerine direnmesi mümkün değildi. Halk, örgütün baskısıyla devletin korku ve dehşet salan uygulamaları arasında çaresiz kalmıştı.
Ancak aşiretler arası çekişmelerden dolayı bir aşiretin diğer bir aşireti PKK’ya yardım ediyor diye ihbar ederek mağdur etmeye çalışması da bölgenin başka bir gerçeğiydi. Bu ihbar üzerine aşiretin bütün erkekleri gözaltına alınıyor, geride çocuklar ve kadınlar kalıyordu. Devletin sindirme politikası sadece PKK’nın değirmenine su taşıyor, halkta taban bulmasını sağlıyor, Kürt milliyetçiliğinin yükselmesine yarıyor, uzlaşı, barış ve huzurun sağlanmasının yolunu tıkıyordu.
Gözaltında tutulan iki gencin işkence sonucu öldürülmesi olaylarının soruşturması sırasında karşılaştığım güçlükler ve dönemin sıkıyönetim komutanıyla yaşadığım gerilim; (devletin işleyişi, hukuku işlevsiz kılma ve yargıyı araçsallaştırma alışkanlığı , sorunlara bakışı ve sorunları çözme yerine şiddet ve baskıyla bastırma zihniyeti ve halkın çaresizliği) genç yaşta farkındalığımı arttırmış, sadece vicdanımı dinleme konusundaki gayretimi pekiştirmişti.
1980 yılı Aralık ayında cezaevindeki PKK üyeleri ve sempatizanlardan bir grup açlık grevine başladı. Mazlum Doğan 21 Mart 1982’de intihar etti. 18 Mayıs 1982’de dört PKK üyesi kendi bedenlerini ateşe verdiler. 14 Temmuz 1982’de başlamış olan ölüm orucu PKK’nın dört üst düzey yöneticisi olan Kemal Pir, Mehmet Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek’in peş peşe ölümleriyle sonuçlandı.
PKK üyeleri, sıkıyönetim mahkemelerindeki savunmalarında Kürtlerin bağımsız bir ulus olarak varlıklarını, tarihsel ve kimliksel niteliklerini savundular. Bu direnişler ve savunmalar Kürtlerin PKK’ya eğilim duymasının yolunu açıyordu. PKK’nın Diyarbakır Askeri Cezaevi'ndeki direnişi kendisine bir direniş miti kurmasına da imkan sağladı. PKK, 1980 boyunca aşamalı olarak Avrupa’nın önemli şehirlerinde kültürel ve sosyal örgütlenmelere gitti. Lübnan, Suriye ve Avrupa’daki örgütlenmeler vasıtasıyla Kürt halkında taban bulmaya başladı ve gerilla savaşı başlatabilmek için gerekli olan örgütsel ve mali desteği de sağlamış oldu.
15 Ağustos 1984’te PKK, Türk güvenlik güçlerine iki saldırıda bulundu. PKK’nın silahlı güçleri Kürdistan Kurtuluş Güçleri (HRK) ismi altında örgütlendi. Bu örgütlenme 1986’da Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu (ARGK) adı altında yeniden şekillendi. Bölgede 1987 yılında Olağanüstü Hal ilan edildi ve OHAL Bölge Valiliği kuruldu. 1985’te kurulan “koruculuk sistemi” ise devlet yanlısı bir Kürt milis grubu meydana çıkardı. 1984-1992 yılları arasındaki dönemde, çatışma ve insan kaybı en yüksek noktasına ulaştı.
1990’lı yılların başında PKK’nın gücü artarken çatışma da geniş bir bölgeye yayılmış bulunuyordu. PKK şiddetinin temel hedefi devletin güvenlik güçleri ve köy koruyucularıydı. PKK şiddeti yöntem olarak kullanırken diğer taraftan yarattığı medya ve enformasyon ağıyla çok sayıda Kürt’e de ulaşmayı başarmıştı. Böylece PKK, ülke sınırları dışındakilerle birlikte sayıları birkaç milyona ulaşan destekçi ve sempatizan kitlesine sahip bir harekete dönüştü. Bunda 12 Eylül askeri darbesini yapanların bölgede uyguladıkları şiddet politikasının rolü bulunuyordu.
1992’den sonra PKK, karşılaştığı askeri zorluklar nedeniyle başkaldırıyı ulusal halk ayaklanması aşamasına getiremedi. Başlangıçta öne sürdüğü Marksist-Leninist temele dayalı bağımsız, birleşik Kürdistan hedefinin gerçekçi olmadığını kabul ederek doğrudan çatışmadan siyasi bir mücadeleye evrilme yönünde söylemini değiştirdi. Bu strateji bağlamında Halkın Emek Partisi (HEP) 7 Haziran 1990’da SHP’den ayrılan 10 milletvekili tarafından kuruldu. HEP’in siyasal süreç içinde resmi kurumlarla ilişkiye geçmesi, siyasal uzlaşma ve diyalog sürecini savunması önemli bir gelişmeydi.
Ancak Türkiye’nin tamamını temsil eden bir parti olma iddiası gerçekleşmedi ve hep bir Kürt partisi olarak algılandı. Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın faili meçhul bir cinayete kurban giderken, HEP’in siyasal alandaki girişimleri, bürokrasi, medya ve yargıda tepkiyle karşılandı. HEP’in talepleri PKK ile bağlantılı olarak terörizme destek şeklinde değerlendirildi. Nitekim PKK, 1993 yılı Mart ayında tek taraflı ateşkes ilan etti ise de, HEP, 14 Temmuz 1993’te Anayasa Mahkemesince kapatıldı.
HEP kapatılmadan, 7 Mayıs 1993’te Demokrasi Partisi (DEP) kuruldu. Yeni partinin hazırladığı barış deklarasyonu demokratik çözüm önerilerini sıralıyordu. Talepler Kürt kimliğinin tanınmasından, Kürtçenin eğitim dili olmasına, Terörle Mücadele Kanununun kaldırılmasından, köy koruculuğu sistemine son verilmesine, yıkılan köylerin yeniden kurulmasından, yerel ekonominin güçlendirilmesine kadar birçok öneriyi kapsıyordu. Ancak DEP’in PKK ile olan bağlantısı, söz konusu talepleri bastırmak için gerekçe olarak kullanıldı. 1991-1994 yılları arasında HEP ve DEP üyesi 50’den fazla kişi öldürüldü. Partili çok sayıda kişi işkence gördü, haklarında dava açıldı.
Devam edeceğim...
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları














































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.11.2025
17.10.2025
1.10.2025
7.09.2025
1.09.2025
27.08.2025
7.08.2025
4.06.2025
25.05.2025
11.05.2025