Ümit KIVANÇ
Heyet Tahrir el-Şam’ın (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el-Colani, örgütünün yakın dönemdeki siyasî-askerî tutumuna ışık tutan bir video mesajı yayımladı. Colani’nin mesajı, yoğun Suriye+Rusya saldırısı karşısında tutunamayacak irili ufaklı başka cihatçı örgütleri etrafına toplamaya aday olan, Suriye savaş sahasındaki yabancı cihatçıların büyük kısmını zaten toplamış bulunan örgütünün İdlib’de savaş meydanını terk etmeme kararının ilanı. Bu mesaj aynı zamanda, HTŞ’nin Türkiye ile mevcut ve müstakbel ilişkisine dair önemli işaretler içeriyor.
El-Colani her şeyden önce, Suriye savaşının kısa sürede sona ermeyeceğini ve bu savaşın sonuçlarının sadece Ortadoğu ülkelerindeki halkların hayatını değil, bütün bir uluslararası düzeni sarsacağını, hattâ “altüst edeceğini” ileri sürüyor. Hayatı etkilenecek ve değişecekler arasında, Levant (Suriye+Lübnan), Irak, Yemen, Arap Körfezi ve Suudi Arabistan’ın yanısıra, Türkiye ahalisini de sayıyor Colani. Suriye’deki cihatçı örgütleri yakından takip eden araştırmacı Hassan Hassan’a göre, Colani savaşı “uzun vadeli, stratejik bir mücadele” olarak tasarladığını ortaya koyuyor. Yani toprak zaptetme ve yönetmeye değil düşmanı yıpratmaya öncelik veren gerilla savaşı tarzı. Ancak HTŞ lideri bununla çelişir görünen ifadeler sarf ediyor: Ya zafer ya ölüm, diyor, teslim olma ihtimaline kapıyı tamamen kapatıyor (“o seçenek değil”), kapışmaktan başka çare yok, diye konuşuyor.
DÜŞMANLAR RUSYA İLE İRAN
Kime karşı savaşacaklarını tarif ederken yaptığı tasnif, Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Colani, düşmanları olarak “işgalciler”, “saldırganlar”, ve “tiranlık”ı öne çıkarıyor. Üçüncüsünün Şam rejimi olduğu açık da, ilk ikisine Colani’nin getirdiği sınırlama ilginç. Suriye topraklarında asker veya “vekil kuvvet” bulunduran, toprak ve nüfus denetleyen, idare eden Türkiye’yi bunlar arasında görmüyor, HTŞ lideri. “İşgalci” ve “saldırgan”, Colani’ye göre, Rusya ve İran. Bu iki devletin Suriye’de sürdürdüğü işgal, diyor Colani, “dinimizi , ülkemizi ve kaynaklarımızı hedef alıyor”. Colani, bu tesbitin gelecekteki savaşa yönelik tasarımlarına, bakış açılarına temel oluşturması gerektiğini belirtiyor. Düşman tesbitinin verilecek mücadeleyi şekillendirmesi doğal.
Böyle bir temel varsayılınca, ilkin rejimi devirme hedefi bir şekilde -en azından şimdilik- kenara itilmiş oluyor. Colani, “bu şimdi bir kurtuluş ve bağımsızlık savaşı” diyor. Yani bir nevi “ülkemiz işgal altında, öncelik düşmanı kovma” yaklaşımı.Yaklaşımın ikinci sonucu, yukarıda andığım; yani Suriye’de bazı toprak parçalarında atanmış yöneticili, okullu, postaneli, çift dilli tabelalı varlık gösteren Türkiye’nin savaşılıp kovulacak düşman olarak görülmeyişi.
Elbette şu anda Colani’nin böyle bir lüksü olmadığını de hesaba katmak gerek. Teslim olma ihtimalini baştan dışlasa ve “şehit düşene kadar” savaşacaklarını ilan etse de HTŞ şüphesiz varlığını sürdürmekten, siyasî hedefler gütmekten vazgeçmeyecek. Bu durumda, Rusya ile İran’ın yanısıra Türkiye’ye de ülkesini işgal etmiş saldırgan yabancı güç muamelesi yapamayacağı ortada. İlk ikisi ve kaale almaz gibi davrandığı Şam’ın kuvvetleriyle başa çıkması imkânsız görünürken. Herhangi bir şekilde ömrünü uzatabilmek için HTŞ Ankara’nın desteğine bağımlı. Destek arayabileceği başka merci de, bombardımanların yıkıntıya çevirdiği şehirlerden yükselen yoğun tozla kaplı ufukta görünmüyor.
SOVYETLER’İN İHTİŞAMI, PERS İMPARATORLUĞU’NUN ŞÂNI
Colani, “Bugün düpedüz bir Rusya işgaliyle karşı karşıyayız,” diyor. Ona göre Moskova, Sovyetler zamanındaki ihtişamını yeniden kazanmayı hedefliyor ve bunu “Suriyelilerin kanı pahasına, en gaddarca yöntemlerle, masum insanları öldürerek veya göçe zorlayarak, onların hastanelerini ve okullarını yıkarak, çiftliklerini ve fabrikalarını yakarak” yapmaya çalışıyor. Aynı şekilde, İran kuvvetleri de, Colani’ye göre, Sünni halkı yok etmeyi ve Pers İmparatorluğu’na eski şânını yeniden kazandırmayı hedefliyor. Colani İran’ın “yayılmacı emelleri”ne işaret ediyor.
Colani’nin nutkunda rejimi devirme hedefi hayli geri plana itilmiş gözüküyor. Colani, Suriye’de yürüttükleri “kurtuluş ve bağımsızlık” mücadelesini “bütün İslâm ümmeti adına” verdiklerini hatırlatıyor. Bu bağlamda, “devrim”i siyasî bakımdan alt edemeyen düşmanın, hava bombardımanlarıyla taş taş üstünde bırakmayarak, “Sünni halk”a karşı “en çirkin katliamlara” giriştiğine işaret ediyor.
Rejimi devirme bahsine aslında pek girmeyen Colani, “vazgeçtiniz mi?” sorusuyla karşılaşmamak için tedbirini “bu zaten dert değil” yoluna girerek alıyor. “Suriye devrimi rejime karşı birçok amacına ulaştı,” diye iddia ediyor. “Ordusunu dağıttık, ekonomisini zayıflattık, içeride ve dışarıda tecrit edilmesini sağladık”.
NASIL BİR İLİŞKİ?
Colani’nin video mesajını ölüm-kalım aşaması öncesinde son çıkış olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Savaşın gidişâtı ne gösterir, yaşanan bunca ters köşeden sonra elbette bu konuda kimse iddialı tahminlerde bulunamaz, ama gözüken bazı eğilimler de kolay kolay ortadan kaldırılabilecek veya tersine çevrilebilecek türden değil. Rusya ve Suriye ordusu, cihatçıların ele geçirip denetim sağladığı ve yalnız silahlı savunma hatları değil, toplum yaşamına ilişkin organizasyonlar da kurduğu bütün yörelerde uyguladıkları kahretme yöntemlerini, savaşın bu son aşamasında ve cihatçıların elinde kalan -ve yenisinin eklenmeyeceği belli olan- son bölgede sınırsız ve dizginsiz bir şekilde uyguluyorlar. Yerleşim birimleri harabeye çevrilip yaşanmaz hale getiriliyor, ahaliye yaşam, muhalif savaşçılara mevzilenme alanı bırakılmıyor, halk göçe zorlanıyor. Somut hedefi, görünür kurtuluş rotası bulunmayan o göçün de can pahasına yapılması için yollar ve konvoylar da bombalanıyor… İdlib halkının Türkiye sınırına yığılması, HTŞ savaşçılarının da giderek daralan bir bölgeye tıkılıp kalması kaçınılmaz. Bütün iddialı sözlerin -ki, şu anda bizzat video mesajı yayımlamak bile fazlasıyla iddialı girişim- ardında, HTŞ liderinin savaşçılarını çağırabildiği tek eylem, ancak gelecekte kendilerine sempati duyacak militan adaylarının hatırlayıp, birbirlerine anlatıp moral ve cesaret bulacakları bir efsane: Ölümüne savaş.
Ancak hamaset dünyasından sahici yeryüzüne dönüldüğünde, HTŞ için bunun dışında bir ihtimalin sözkonusu olabileceği görülüyor: Ankara’nın münasip göreceği yere göçmek.
İlk elde, İdlib’in Rusya+Suriye kuvvetleri ve İran milislerince bir türlü ilerleme kaydedilemeyen kuzeybatısı, Lazkiye kuzeyinde, Cisr el-Şuğur ve güneyinde yeralan dağlık yöre akla geliyor. Buraya geçip savaşı sürdürebilirler. Tabiî bu kalıcı çözüm değil, şimdilik elemanları kurtarabilmek için başvurulacak bir geçici tedbir olabilir ancak.
İkinci ihtimal, HTŞ’lilerin, icabında kullanılacak gayriresmî kuvvet gibi bir kimliğe bürünüp tamamen Ankara’nın emrine girmeleri.
Burada da pekâlâ ikisi birden, değişik oranlarda geçerli olabilecek iki yol var: (a) Bir kısım HTŞ savaşçısı -kendi silahları bıraktırılıp- Türkiye’ye getirilebilir ve/veya Suriye topraklarında, Ankara’nın denetimindeki yerlere yerleştirilebilir. Bu muhtemelen gizli saklı, mülteci yerleştirme gibi bir kılıf altında yürütülecek operasyonla yapılabilecektir. (b) HTŞ’liler, Libya’ya gönderilecek cihatçı vekil kuvvetin unsurları olurlar. Ankara’nın “Suriye Millî Ordusu” adı altında toplayıp maaş verdiği başka cihatçıların Libya’ya gönderileceğine, hattâ gönderilmeye başlandığına dair iddiaların ardı arkası kesilmiyor. HTŞ’liler neden bunların arasına katılmasın?
Ankara’nın HTŞ ile ilişkisinin aslında net olması gerekiyor. Zira Ankara 2019 Ağustos’unda HTŞ’yi “terör örgütü” ilan etmişti! Dolayısıyla bu -mevcut/müstakbel- ilişkinin, üzerinde uzun uzun konuşup tahminler yürüteceğimiz mevzu olmaması gerekiyordu. Bu ayrıntı genellikle atlanıyor, unutuluyor. Unutan ve galiba hatırlamak istemeyenler arasında Colani’nin ilk sıralarda yeraldığı anlaşılıyor. Ankara’daki üst düzey yetkililer açısından durum ne acaba?
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024