Yasin AKTAY
Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor: Komünizm hayaleti''diyordu Marx, Komünist Manifesto'nun girişinde.
19. Yüzyıl'ın ilk yarısında, bütün Avrupa'da, aslında bir gerçeğe karşılık gelmediği halde, komünizm korkusunun her yanı sarmış olduğu, herkesin Godot'yu bekler gibi komünizmi beklediği bir ortam oluşmuştu.
Korkular azımsanacak şeyler değil. Kendi realitesini oluşturacak bir gizemli kudreti olabiliyor. O kadar ki, bu korkuları defetmek için alınan tedbirler kendi kendini doğrulayan kehanetlere dönüşür. Firavun'u tahtından eden şey nihayetinde bir rüyasına dayandırdığı kaçınılmaz son korkusudur. Bu korkuyu defetmek için o yıl doğan İsrailoğullarının bütün erkek çocuklarını yok etmeye kalkıştı ki, onun sonunu bu çaresiz strateji hazırlamış oldu.
Marx, Papa'dan Çar'a, Metternich'ten Guizot'ya Fransız radikallerinden Alman polis ajanlarına kadar eski Avrupa'nın bütün güçlerinin bu hayaleti defetmek üzere kutsal bir ittifak içine girdiğini anlattıktan sonra, bir hayalete dönüşmüş olan komünizm konusunda işin aslını anlatmak üzere manifestonun gerekçesini böylece ortaya koyar.
Ölümünün 100. yılında ünlü Fransız Postyapısalcı felsefeci Jacques Derrida bu başlığa atıfla Marx'ın Hayaletleri başlıklı bir kitap yayınladı. Başlığında hayaleti çoğul olarak kullanma gereği üzerine ayrıca durdu tabii. Postmodern Avrupa'da herşey gibi Marx'ın da artık farklı tezahürleri ve etkileri olduğu ama yine de bir zamanlar komünizm hayaletinin Avrupa'da dolaştığına benzer bir biçimde şimdi, yani Berlin Duvarı'nın yıkılmış olduğu ve sosyalist bloğun çözülmüş olduğu yıllarda bile, Marx'ın hayaletlerinin Avrupa'da gezindiğini anlatıyordu. Bunun içerdiği ironiye de dikkat çekiyordu tabii.
Marx'ın hayaletleri o yıllarda Avrupa'da ne şekilde geziyordu? Neden geziyordu? Bunları kim ciddiye alıyordu? Doğrusu çok da önemli değil bu saatte. Komünizm hayaletini büyük ölçüde def etmiş bir Avrupa, bilakis, bir zafer sarhoşluğu içinde kendi zimmetine geçirmiş olduğu “insanlık değerlerini” “Avrupa değerleri” olarak satma zevkinin doruğundaydı.
Oysa şimdi Avrupa'da gerçekten bir hayalet, hatta hayaletler dolaşıyor ve bu hayaletler tam da insanlarda bıraktıkları gerçek etkiyi bırakıyor. Çanakkale ve Kurtuluş savaşında erkek çocuklarının büyük çoğunluğu katledilmiş ve tarihe usulsüzce gömülmüş bir kavmin çocuklarının hayaletleri. Türk'ün hayaletleri, Müslümanın hayaletleri.
Avrupa'da bir nebze vicdan kırıntısı varsa, kendi sömürgelerinde vahşice sömürdükleri, aşağıladıkları, katlettikleri insanların hesabının yavaş yavaş uykularına sökün etmeye başladığını hissediyorlar. O yüzden bütün köhnemiş Avrupa güçleri tekrar ortaya çıkıp İslam'a karşı, yani aslında öldürmüş olduklarını zannettikleri gücün tekrar ortaya çıkmasına karşı birleşiyorlar. Ama bu hayaletlere karşı birleşirken bir o kadar da düştükleri telaşla darmadağın oluyorlar. Önceden şımarıkça zimmetlerine geçirmiş oldukları bütün insanlık değerlerini yerlere düşürüyor üzerinde tepiniyorlar.
Avrupa, İslam'ın hayaletleri karşısında en demokratik, en insan haklarına saygılı ülkelerinden başlayarak aşırı sağa tehlikeli bir biçimde savruluyor. Son yıllarda Avrupa'da yaşanan seçimlerin en önemli konusu Türkiye ve diğer yabancılar, yani İslam. Bunlara kapıları kapatma, hatta bunlardan içerde olanlara karşı tedbirler alabileceği yönünde maharet vaat edenlerin oylarında bir artış oluyor.
Avrupa'nın seçimlerinde revaç bulan değer ırkçılık, yabancı düşmanlığı Türk ve İslam düşmanlığı yani. Bunlar Avrupa'nın sonu mu, yoksa gün geçtikçe dökülen ağır makyajının altında saklı gerçek yüzü mü? Bilemiyoruz, ama bu seferki hayalet ne komünizm hayaletine benziyor ne de Marx'ın hayaletlerine.
Aslında Avrupa'yı tarihinde her zaman birleştirmiş olan ve ona bir anlamda kimlik kazandırmış olan tarihsel korku hep İslam ve Türk korkusu olmuştur. Bir görüşe göre Avrupa'daki ilk parlamento deneyimi bile Müslümanlara karşı alınması gereken tedbirler için toplanan Avrupa derebeylerinin ve kilise mensuplarının toplantılarıyla oluşmuştur.
Avrupa Türk'ü de, İslam'ı da I. Dünya Savaşı'nın sonunda öldürmüş olduğunu düşünüyor rahat ediyordu. Bugün öldürmüş olduğunu bildiği o gücün ayak seslerini yakınında duyuyor ve korkuya kapılıyor. Bir hayalet, bir hortlak görmüşçesine bütün ayarlarını, bütün ölçü ve standartlarını bozarak, askıya alarak reaksiyon veriyor bu duruma.
Önce Almanya Türkiye Cumhuriyeti'nin bakanlarına, milletvekillerine kendi ülkesinde toplantı yapmayı yasaklıyor. Böylece demokratik bir ülkede sıradan insanların ifade özgürlüğü için şimdiye kadar attığı bütün söylevlerdeki sahteliğini açığa vuruyor. Ardından aynı yola daha aşırı bir biçimde Hollanda sapıyor. Her ikisi şimdiye kadar Türkiye'yi hangi konuda eleştirdilerse o konularda Türkiye karşısında imtihan oldular ve fena halde kaybettiler.
İfade özgürlüğü dediler, sıradan insanlar bir yana, bakanların ifade özgürlüğünü kısıtladılar. Toplantı ve gösteri özgürlüğü dediler, ikiyüzlü bir biçimde toplantı özgürlüklerini en faşizan şekilde engellediler. Türkiye'nin binlerce can alan terörü karşısında bile ilan edilmediği halde darbe girişimi karşısında ilan edilen olağanüstü halini “demokrasiden sapma” saydılar, Hollanda hiçbir şiddet veya şiddet ihtimali bile içermeyen gösteriyi engelleyebilmek için “olağanüstü hal” ilan etti.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'nın konsolosluğa ulaşmasını engellemek için akla karayı seçip nihayetinde “olağanüstü hal”de karar kılan Hollanda'nın yaptığını akılla, bir devlet olmanın ciddiyeti ve niteliğiyle izah etmek mümkün değil.
Açıkçası Avrupa'ya bir haller oluyor ve bu hal, akılla, siyasetle, stratejiyle izah edilebilir değil. Bu ancak hayalet görmekte olan veya gördüğünü zannetmekte olan birilerinin verebileceği bir akıl dışı tepkiler cümlesi.
Avrupa Birliği'ne yazık oluyor, her şeye rağmen fena bir fikir değildi.
.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.06.2020
6.01.2019
16.10.2019
14.10.2019
9.09.2019
8.07.2019
8.07.2019
22.04.2019
1.02.2019
25.02.2019