Yıldıray OĞUR
Her şey AK Parti iktidarının altıncı yılında Başbakan Erdoğan’ın İspanya gezisindeki meşhur sözüyle başlamıştı:
"Velev ki siyasi simge?" Siyasi simge olarak türban takmak suç mu? Simgelere, sembollere bir yasak getirebilir misiniz?"
Milyonlarca insanın başörtülü cumhurbaşkanı eşi olmasın diye meydanlara çıkmasının, ordunun muhtıra yayınlamasının, CHP’nin başvurusuyla AYM’nin hukuk skandalı olan 367 yeter sayısı kararının ve bütün düğümü çözen 22 Temmuz seçimlerinin üzerinden bir yıl bile geçmemişti.
Başbakan’ın çıkışına sürpriz destek MHP’den geldi.
Bahçeli önce Erdoğan’ı "Sayın Başbakan'ın milli konuları yabancı ülkelerde dile getirme huyu depreşmiştir. Başbakan, başörtüsü konusunda tutarlılık ve samimiyet açısından ciddi endişeleri davet eden beyanlarda bulunmuştur. Sayın Başbakan'ın ve partisinin başörtüsü meselesini çözmek gibi bir niyetinin olmadığı 5 yıllık icraatıyla sabittir" diye eleştirdi sonra da başörtüsüne özgürlük için Anayasa değişikliği teklifini açıkladı.
AK Parti bu meydan okumaya olumlu cevap vermek zorunda kaldı.
Başbakan "Biz çözmeye varız. MHP de 'varım' diyor. CHP 'yokum' diyor. Yoksa yok, olanlarla yola devam ederiz" dedi. Ve iki partinin kurmaylarının hazırladığı Anayasa değişiklik önerisi Meclis’e getirildi.
Değişiklik kamu hizmetlerinden yararlanma hakkıyla sınırlıydı.
Anayasanın ''Kanun önünde eşitlik'' başlıklı 10. maddesinin son fıkrasına, ''... ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında'' ibaresi eklenmişti.
Bu değişiklikle madde, ''Devlet organları ve idari makamları, bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır'' haline gelmişti.
Anayasa'nın, ''Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi'' başlıklı 42. maddesine ise ''Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yüksek öğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir'' şeklinde yeni bir fıkra eklenmişti.
Ama bu kadarlık bir özgürlük bile o günün Türkiye’sine büyük gelmişti.
411 oyla kabul edilen maddeler için, Hürriyet “411 el kaosa kalktı” manşeti attı.
Ve CHP değişikliği Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı.
Mahkeme Haşim Kılıç ve Sacit Adalı’nın karşı oylarıyla bu kadarcık değişikliği Anayasa’ya aykırı buldu.
Üstelik tuhaf, ideolojik bir gerekçeyle:
''Bireysel bir tercih ve özgürlük kullanımı olsa da kullanılan dinsel simgenin tüm öğrencilerin bulunmak zorunda olduğu dersliklerde veya laboratuvar ortamlarında, farklı yaşam tercihlerine, siyasal görüşlere veya inançlara sahip insanlar üzerinde bir baskı aracına dönüşmesi olasılığı bulunmaktadır. Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen laik Cumhuriyet ilkesinin, ''egemenliğin ulusa ait olduğu, ulusal irade dışında herhangi bir dogmanın siyasal düzene yön vermesine olanak bulunmadığı, hukuksal kuralların dinsel buyruklar yerine demokratik ulusal talepler esas alınarak aklın ve bilimin öncülüğünde kabul edildiği, çoğunluk ya da azınlık dinine, felsefi inançlara veya dünya görüşlerine mensup olup olmadıklarına bakılmaksızın, din ve vicdan özgürlüğünün ayrımsız ve önkoşulsuz olarak herkese tanındığı ve Anayasa'da öngörülenin ötesinde herhangi bir sınırlamaya tabi tutulmadığı, dinin veya din duygularının kötüye kullanılmasının ve sömürülmesinin yasaklandığı, devletin tüm işlem ve eylemlerinde dinler ve inançlar karşısında eşit ve tarafsız davrandığı bir cumhuriyeti öngörmektedir.”
Kısa bir süre sonra da bu anayasa değişikliği teşebbüsü gerekçesiyle AK Parti hakkında kapatma davası açıldı.
Davada AK Parti, bu değişiklik yüzünden “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” ilan edildi, kapanmaktan kılpayı, hazine yardımı kesilerek kurtuldu.
Üniversitelerde de başörtüsü yasağını kaldırmaktan ibaret olan bu anayasa değişikliğini iptal ettirmek için Anayasa Mahkemesi’ne itiraz başvurusu yapan 112 CHP ve DSP milletvekilinin pek çoğu artık siyasette değil. Bazıları ulusalcı ve yerli milli kontejanından A Haber ve CNNTürk ekranlarında yeni CHP’yi eleştirerek siyasete devam ediyor.
Başvuruyu yapan üç CHP grup başkanvekilinden ikisi Önder Sav ve Hakkı Süha Okay artık aktif siyasetin içinde değil.
Biri ise aktif siyasetin içinde ve hala CHP’de.
2010’dan bu yana CHP’nin bir numaralı koltuğunda oturuyor.
Kemal Kılıçdaroğlu.
Kılıçdaroğlu genel başkan seçildikten sonra üniversitelerde başörtüsü yasağının kalkması için AK Parti’ye teklifte bulundu. Daha sonra Meclis’e AK Partili milletvekilleri başörtüyle gelirken sadece 10 yıl önce bazıları DSP milletvekili olarak Merve Kavakçı’ya “Dışarı, dışarı” diye tempo tutmuş partili arkadaşlarının sessiz kalmasını sağladı, yasak kaldırılırken de CHP engel çıkarmadı, AYM’ye başvurmayacağını açıkladı. Kılıçdaroğlu’nun CHP’si kamuda başörtüsü yasaklarını kalkmasına da ses çıkarmadı. 2017’den sonra da başörtüsü konusunda CHP’nin geçmişte hata yaptığını açıkça ve her yerde söylemeye başladı, özeleştiri verdi.
Bunu kendi partisinin, medyasının ve kanaat önderlerinin burun kıvırmasına, “ne gerek var”, “bu mu şimdi mesele”, “bıktık artık bunların mağduriyetinden” itirazlarına rağmen yapmaya devam etti.
Nihayet bu değişimin sonu kamuda başörtüsüne ve kadınların özgürce kendi kıyafetlerini seçmesine yasal güvence verecek bir yasa önerisine kadar vardı.
Yine bunu kendi partisisinden, medyasından, kanaat önderlerinden eleştiriler, burun kıvırmalar, ne gerek vardı itirazları arasında yapıyor.
Tam da bu çıkışı samimi ve değerli yapan da bu.
Muhtemelen Kılıçdaroğlu, kendi partisinin, medyasının ve kitlesinin birkaç adım önünden gidiyor.
Bir zamanlar cumhurbaşkanının eşi başörtülü olmasın mitinglerinde meydanlara sığmayanlar, başörtülüleri okula sokan özel üniversiteleri ihbar edenler, “Tehlikenin Farkında mısınız” manşetleri atanlar sessizce kalabalıkların arasına karıştı.
Çünkü artık başörtüsü yasağı kamusal alanda savunulabilir bir mesele değil.
Sadece iktidar korkusundan değil, artık başörtüsü yasağını savunmak arkaik, yanlış, ayıp göründüğü için de.
Başörtüsünün en büyük güvencesi de yasalar, kanunlar değil, toplumun bu eşiği aşmış olması.
Bu yüzden İran’daki başörtüsü zorunluluğunu da Türkiye’de en radikal İslamcı diye bilinen kesimlerden bile açıkça savunabilen henüz çıkmadı.
Türkiye’nin en azından bu konuda olgunlaşması kimsenin ihsanıyla olmadı.
70’lerde Hatice Babacan’dan bu yana başörtülü kadınların bedelini ödemeyi göze alarak cumhuriyet tarihinin en pespaye ayrımcılığına direnmesiyle, teslim olmamasıyla mümkün oldu.
Bu uğurda çok kadın evine dönmek, yurtdışına gitmek zorunda kaldı. Kariyer hayalleri suya düştü.
Ama devlete, şedit laikçi çevrelere, orduya, AYM’ye, cumhuriyet mitinglerine, eski CHP’ye teslim olmadılar.
Bu hakkın kazanılmasından sonra isteyenler başını kendi rızasıyla açtı.
Bu direniş nihayet CHP’yi bile değiştirdi.
Siyasetçiler kendi aralarındaki yarış yüzünden bu açılımları küçültmeye değersizleştirmeye çalışacaklardır.
Ama gerçekten samimi olarak derdi özgürlükler, adalet, eşitlik olanlar için şimdi samimiyet testlerini, eski defterleri karıştırmayı bırakmak direne direne elde edilmiş bu büyük zaferi kutlama vakti…
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Öcalan misyonu” 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSiyasetin altın kuralını unutanlara hatırlatırım 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLU31 Mart’tan 19 Mart’a neler değişti? 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025