Ahmet ALTAN
Geçenlerde güneşli bir Şubat gününde sahile indim.
Marmara ışıklar içindeydi, ağırbaşlı gençliklerini binlerce yıldan beri koruyan adalar sıra sıra uzanıyorlardı, bir iki küçük ağaç çiçek açmıştı, kış günü beyaz çiçekler endişeli bir masumiyetle baharın geleceğini haber veriyorlardı, söğüt ağaçlarının yaprakları belirmeye başlamıştı, çimenler yemyeşildi.
Gökyüzü berraktı.
Tatil olduğu için sahil kahveleri dolmuştu, her yaştan insan kahvelerini içerek erken bir baharın tadını çıkarıyorlardı, çimenlerin üstünde küçük çocuklar koşuşuyordu, genç çiftler ağaç altlarında piknik yapıyorlar, yaşlıca karı kocalar kolkola ağır adımlarla yürüyorlardı.
Başörtülü genç kızlar ağırbaşlılıklarının ani kıkırdamalarla bozulmasına aldırmadan kolkola geziyorlar, sahildeki kayalardan yansıyan güneş ışıklarının tadını çıkarıyorlardı.
Kayalıkların arasındaki minicik bir kumsala iki genç kızla bir delikanlı küçük masalarını koymuşlar, seyyar iskemlelerine oturmuşlardı, genç kızlardan biri ayakkabılarını çıkarmış, koyu kırmızı ojeli beyaz ayaklarını kumlara uzatmıştı.
Sahil boyunca neşeli bir mırıltı duyuluyordu.
Ilık bir rüzgar esiyordu.
Bir iki saat sonra güneşin batmasıyla birlikte evlerine dağılıp, korkunç haberleri duyarak üzülecek bu insanların o kısacık mutluluğunun bu ülke için bitmeyen bir hayat tarzı olabileceğini düşündüm.
O mutluluğun kenarına kadar da gelmiştik aslında.
Güneşin keyfini, bütün fikir ayrılıklarına, inanç farklılıklarına rağmen birlikte çıkartabilecek bir toplum olmaya çok yaklaşmıştık.
İstanbul sahillerinden Marmara’ya, Mardin sokaklarından Mezopotamya ovasına, Diyarbakır surlarından Hevsel Bahçeleri’ne, Trabzon kıyılarından Karadeniz’e, Edirne kahvelerinden Meriç’e bakarak milyonlarca insan mutluluğun ve refahın tadını çıkarabilirdi.
Bunu hak etmiştik aslında.
Uzun ve zor maceralardan geçmiştik.
Yenilgiyi tatmayan hiç kimse, hiçbir kesim kalmamıştı.
Çeşitli ölçülerde de olsa herkesin payına düşen bu yenilgi tufanından ortak bir zafer yaratacak bir olgunluğa yaklaştığımızı düşünüyorduk, barışın, adaletin, özgürlüğün ortaklaşa yaşanacağı bir menzile erişmiştik.
Gelişmiş dünyanın saygıdeğer bir üyesi olmak gibi ortak bir davamız olmuştu.
O yolda güvenle ilerliyorduk.
Yeryüzü saygı ve hayranlıkla selamlıyordu bizi.
Bu efsunlu toprak parçası üstünde bütün insanlığa örnek olacak bir cennet yaratmak üzereydik ki…
Bir cehenneme düştük.
Öyle nefret volkanları patladı ki ümitle baktığımız denizler kıpkızıl magma yığınlarına döndü, ayağımızın altındaki bereketli toprak öfke depremleriyle kuruyup parçalandı, her yanımız uçurumlarla çevrelendi, insanlık tarihinde az rastlanır bir ahlaksızlık batağına battık, hırsızlık övünülen bir erdem haline geldi, ruhumuz şahrem şahrem yaralarla çatladı, kan ve zorbalık gündelik hayatımız oldu, adalet kayboldu, güvenilir hiçbir değer kalmadı elimizde…
Zift kokulu çorak bir karanlık kapladı ülkeyi.
Ölüm karanlığı bütün hayatın üstüne çöktü.
Şimdi her gün kendi çocuklarımızı öldürüyoruz.
Evlerin bodrumlarını toplu mezarlara çeviriyoruz.
Bütün gücümüzü öldürmeye harcadığımızdan yaşatacak gücümüz kalmadı.
“Bin kişiyi öldürdük, inşallah daha da fazla öldüreceğiz” diyen nutuklar dinliyoruz.
Bu nutuklar alkışlarla karşılanıyor.
“Daha öldür, daha öldür” naraları yankılanıyor.
Vampirlerle dolu bir tımarhanede gibiyiz.
Öldürüyorlar…
Daha da öldürmek istiyorlar…
Tek görmek istedikleri kan…
Kana doymuyorlar.
Hırsızlıklarını, cinayetlerini, yolsuzluklarını kanla yıkamak istiyorlar, bebeklerin, çocukların, kadınların, yaşlıların kanlarıyla, alınlarına kazınmış “sen bir hırsızsın” yazısının üstünü kapamaya uğraşıyorlar.
Dini, çaldıkları paraları içine doldurdukları bir çuval gibi kullanıyorlar.
Hırsızlıkla dindarlığı eşanlamlı gösterecek yeni bir lügat yazmaya çabalıyorlar.
Din alimleri, yolsuzluğun, hırsızlığın, cinayetin fetvacıbaşısı oluyor.
Günahları büyüdükçe hapishaneleriyle camileri büyüyor.
“Allahın evini” günahkarca, günahları aklamak için kullanıyorlar.
Kendi ahlaksızlıklarından, zorbalıklarından öylesine gözleri dönmüş ki hiç haya etmeden küçük çocuklara şehvet duymanın dindeki yerini tartışıyorlar.
Hukuk tanımıyorlar, yasa tanımıyorlar, kural tanımıyorlar.
Fikirden nefret ediyorlar.
Fikirsizliklerini ellerinde bir hüviyet gibi taşıyorlar.
Bir fikri olanı, fikrini söyleyeni hemen cezalandırmak istiyorlar, aç bırakmak, işsiz bırakmak, hapishanelere doldurmak istiyorlar.
Kendi suçları büyüdükçe, kendilerini eleştirenleri suçluyorlar.
Tek bir adama tapınıyor ve hepimize de aynı adama tapınmamızı söylüyorlar.
Bir kimliğimiz, kişiliğimiz, fikrimiz, inancımız, ırkımız, dinimiz, mezhebimiz olmayacak, tek bir putun önünde secdeye geleceğiz, o put ne derse biz “o” olacağız.
Başka biri olmamız yasak olacak.
Ve hep öldüreceğiz.
Bize benzemeyen herkesi öldüreceğiz.
Bizim putumuza tapınmayanları yok edeceğiz.
Bizden bunu istiyorlar.
Bir cenneti bunun için bir cehenneme çevirdiler.
Bunun için soğuk bodrumlardan ölüler fışkırıyor.
Bunun için evler topa tutuluyor.
Bunun için ülke kana batıyor.
Bunun için insanlar hapishanelere tıkıyorlar.
Bunun için sabaha karşı evler basılıyor.
Bunun için bilim adamları işlerinden atılıyor.
Bunun için her eleştiri “ihanetle” damgalanıyor.
Bunun için “vampirleşmeyen”, “öldürün” diye bağırmayan, hırsızlığı kutsamayan, cinayetleri alkışlamayan, putlara tapınmayan herkesi “düşman” yaftasıyla yaftalayıp zindanlara, mezarlara dolduruyorlar.
Vampirlerle dolu bir tımarhaneye çevirdiler bu ülkeyi.
Yeryüzündeki cehennem yaptılar.
Bir cennet olabilirdik.
Her fikirden, her inançtan insanın birlikte hayatın tadını çıkarabildiği, birbiriyle şakalaşabildiği, güvenli, zengin, mutlu bir ülke olabilirdik.
Marmara sahillerinde söğütlerin altında dolaşabilir, Mezopotamya ovasına karşı gülebilir, Meriç kıyılarında yürüyüş yapabilir, Karadeniz’in tepelerinde türküler söyleyebilir, Orta Anadolu’nun buğday tarlalarının arasında koşabilir, Ege’de rüzgarlarla dalgalanabilir, Akdeniz’de geçmişin ve geleceğin sularında yıkanabilirdik.
Dünya bizi saygıyla ve hayranlıkla selamlayabilirdi.
Yenilgilerimizden zaferler yaratabilirdik.
Yenilgilerimizden şiirler, şarkılar yapabilirdik.
Çıplak ayaklı kızlar gezebilirdi sahillerimizde.
Başörtlü kızlarımız gülmenin tadını çıkarabilirdi.
Müminler bir şadırvan şıkırtısıyla dolaşabilirdi sokaklarımızda, hakemliklerine herkes güvenebilirdi.
Kadınlarımız, erkeklerimiz, çocuklarımız güneşli bir gün gibi gülümseyebilirdi.
Yargıçlarımızı hürmetle selamlayabilirdik.
Polisler “abilerimiz”, jandarmalar “kardeşlerimiz,” subaylar “dostlarımız” olabilirdi.
Kollarımıza istersek “azadi”, istersek “hürriyet” dövmeleri kazıyabilirdik.
Sırtımızı sıcak bir duvara dayayıp içine bir dal taze soğan sokuşturduğumuz ekmekle peynirin tadını çıkarabilirdik.
Mutlu olabilirdik.
Olabilirdik gerçekten.
Bir cennet olabilirdi bu memleket…
Gönderine hırsızlık bayrağı çektikleri kanlı bir cehennem direğine çevirdiler ülkeyi.
Bir putla birkaç kuruş uğursuz para için…
AHMET ALTAN / HABERDAR
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları

















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.05.2020
21.01.2020
6.02.2019
28.11.2019
23.11.2019
11.11.2019
21.03.2020
25.09.2018
19.09.2018
26.08.2018