Celal BAŞLANGIÇ
AKP'NİN 'İSTİKRAR'I HENDEĞE DÜŞTÜ, BARİKATA ÇARPTI
Hendeğin hemen dibinden, iyi tahkim edilmiş bir barikat yükseliyordu.
Yayaların geçebilmesi için bırakılan aradan geçince, barikatı oluşturan iri taşların arkasında 60'lı yaşlarda biri karşıladı bizi elinde "kaleş"iyle.
Hendeklerin, barikatların arkasında daha çok gençleri görmeye alışkın olduğumuz için yaşını başını almış bir YDG-H'liyle, yani 60 yaş civarında bir "Yurtsever Devrimci Genç"le karşılaşınca şaşkınlıktan ağzımızdan "Hayrola" sözcüğü döküldü.
Çömeldiği duvara "kaleş"ini dayayıp ayağa kalktı. Hemen arkasındaki iki katlı evi gösterdi. Gülümseyerek anlatıyordu:
"Biz burada oturuyoruz. Benim küçük oğlan 20 saattir nöbet tuttu bu sokağın başında. Gidiyorum, geliyorum, bakıyorum oğlan orada. Yatıyorum, kalkıyorum, yine orada. Daha 19 yaşında çocuk. Dayanamadım, indim buraya, oğlana 'Silahı bana ver, ben devralayım nöbeti, sen git biraz uyu' dedim. Önce olmazlandı ama sonra kabul etti, işte siz de beni böyle nöbette yakaladınız."

HENDEKLERİN ARKASINDA HALK VAR
Anlaşılacağı gibi, "yandaş merkez medya"nın ve "sinmiş merkez medya"nın göstermek istediği gibi değil hendeklerin, barikatların arkasındaki gerçek. Sadece "PKK'li teröristler" yok hendeklerin arkasında. Hatta PKK'li gerillalar bazı yerlerde çok az var, bazı yerleşimlerde ise hiç yok. Daha çok gençler var hendeklerin, barikatların arkasında ama; anneleri de, babaları da, kardeşleri, dayıları, amcaları, ağabeyleri de, komşuları da bu gençlerle beraber. Yani sokağa çıkma yasakları ilan edilip üzerine operasyon yapılan, elektriksiz, susuz kalan, açlık tehlikesiyle burun buruna gelen, evleri kurşunlanan, bombalanan, keskin nişancıların hedefi olan hatta yakınlarını yitiren insanlar da bütün olumsuz koşullara karşın destek veriyorlar yaşanan sürece.
Sonuç olarak hendeklerin, barikatların arkasında sadece "etkisiz hale getirilecek üç beş terörist" değil, halk var.
Geçtiğimiz Cuma günü (4 Aralık) "1990'lardan 2015'e Kürt sorunu: Artık köyler değil, ilçeler boşaltılıyor" başlıklı yazımda ilan edilen sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili bir döküm vermiştim. Çok değil, dört gün önceki dökümde, 7 Haziran seçimleri sonrası ilk sokağa çıkma yasağı ilan edilen 16 Ağustos'tan o güne kadar geçen yaklaşık dört ay (111 gün) gibi bir sürede 17 ilçede 37 kez, toplam 120 gün sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti.
Bu yazının üzerinden dört gün geçti. Şu anda ilk sokağa çıkma yasağı ilanından bu güne 120 gün, yani net dört ay geçti. İşte dört gün gibi kısa bir sürede toplam sonuçların vardığı nokta:
18 ilçede, 40 kez, toplam 130 gün sokağa çıkma yasağı...
Bu satırlar yazılırken Diyarbakır'ın Sur İlçesi'nde, ilan edilen beşinci sokağa çıkma yasağı altıncı günündeydi ve hala sürüyordu. Bir suikaste kurban giden Tahir Elçi'nin korumaya çalıştığı o tarihi dokuda bulunan Paşa Hamamı'nın, Kurşunlu Camisi'nin yakıp yıkıldığına dair haberler geliyordu. Altıncı kez ilan edilen ve hala sokağa çıkma yasağı süren bir başka kent, Nusaybin'den gelen haberler de "çatışmalı"ydı, "ölümlü"ydü.
AKP iktidarı bir ilçede bir defa sokağa çıkma yasağı ilan ediyor, askeriyle, özel harekatçılarıyla, tankıyla, topuyla, zırhlı araçlarıyla, keskin nişancılarıyla günler süren operasyon yapıyordu. Ne oluyordu, neyi çözemiyor da sonra bir daha, bir daha, bir daha sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor; bir daha, bir daha operasyon yapıyordu.
Dört ay içinde Nusaybin ve Silvan'da tam altışar kez, Sur'da beş kez, Cizre ve Lice'de dört kez, Yüksekova'da üç kez sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti.
Devletin bütün gücüyle yüklenmesine rağmen halledilmeyen sorun neydi?
Anlatalım.
NEDEN DEFALARCA SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI İLAN EDİLİYOR?
Bugüne dek sokağa çıkma yasağı ilan edilen il merkezi ve ilçe sayısı 18'i buldu. Bunlardan bir kısmında dokuz gün, 14 gün operasyon yapmasına karşın hendekleri aşamadı, barikatları geçemedi. Defalarca ilan edilen sokağa çıkma yasakları, sivil ölümleri de sonucu değiştirmedi. Örneğin Cizre ve Nusaybin...

Sokağa çıkma yasaklarından birinin öncesinde de, sonrasında da Cizre'ye girmiştim. Tam dokuz gün süren operasyon sonrasında hendekler daha derinleşmiş, barikatlar daha da güçlendirilip yükseltilmişti.
Bu nedenle bu tür kentlerde bir daha, bir daha sokağa çıkma yasakları ilan edildi, operasyonlar yapıldı.
Bazı kentlerde yapılan operasyonlar sonucu hendekler kapatıldı, barikatlar temizlendi. Ancak bu tür kentlerde de yeniden, yeniden sokağa çıkma yasakları ilan edilip operasyonlarla yeniden mahallelere ve sokaklara girilmeye çalışıldı.
Buradaki sorun da şuydu; özel harekatçılar zırhlı araçlarla, zırhlı kepçelerle, asker tankla mahallelere giriyor, hendekleri kapatıyor, barikatları yıkıyor. Sonra da çıkıyor.
Sokağa çıkma yasağı bitip askerler, özel harekatçılar o kentten çekilince yeniden hendekler açılıyor, barikatlar yükseliyor. Çünkü orada direnenlerin neredeyse hemen hepsi o kentin, o mahallenin, o sokağın gençleri, kadınları, yaşlıları...
BARİKATLARIN ARKASINDA KİM VAR?
Örneğin ilk sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinde Silvan'daydım. Dördüncü kez ilan edilen sokağa çıkma yasağı biter bitmez de girmiştim Silvan'a. En çok hendek ve barikat olan mahalleler Tekel, Konak ve Mescit'di. Bütün bu mahallelerin sokaklarını gezdirdiler. Evler kurşunlanmış ve bombalanmıştı, araçlar yakılmıştı. Bütün barikatlar temizlenmiş, hendekler kapatılmıştı. Sokaklara düşen havantopu çukurlarından başka bir hendek yoktu.
Ancak kısa bir süre sonra beşinci, ardından altıncı sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Çünkü o sokaklardaki, mahallelerdeki insanlardı hendekleri kazan, barikatları yükselten. Operasyon bitip özel harekatçılarla askerler gidince yeniden kendilerini güvenceye almak için yıkılan barikatları kuruyor, hendekleri açıyorlardı.
Aslında o hendekleri açan, barikatları kuranların kim olduğuna biraz daha yakından bakmak gerekiyor.
Birincisi, bu direnişte en aktif eylemliliğe sahip olan gençler.
Bu gençleri de üç gruba ayırmak gerekiyor.
Birincisi ve en kalabalık olanları YDG-H örgütlenmesi içinde olan ve ne zaman, nerede aldıkları bilinmeyen bir eğitime sahip olan ama o kentte, o mahallede, o sokakta oturan gençler.
İkincisi bazı yerleşimlerde, çok az sayıda olan PKK gerillaları. Anlatılan o ki, bazıları "kış çekilmesi"ne katılmayıp "özsavunma" yapılan kentlerin hendeklerinde, barikatlarında kalmıştı.
Üçüncü grup da PKK gerillası ya da YDG-H militanı olmayan, eğitim almamış ama kendi kentlerindeki, mahallelerindeki, sokaklarındaki direnişe katılan gençler.
KENTLERİ BEKLEYEN BİR VEKİL
Mardin Milletvekili seçildikten sonra TBMM'den çok sokağa çıkma yasakları olan kentlerin kapılarında gece gündüz bekleyen, açlık grevi yapan, biber gazı yiyen Mithat Sancar yaşananları değerlendirirken ilginç tespitler yapıyor:
"Silvan'da örneğin çok uzun süren bir sokağa çıkma yasağı oldu. Devlet uzun bir ablukadan sonra arabulucuları kabul etti. Hatta bunlardan biri de Tahir Elçi'ydi. Sonunda silahlı güçler çekildiler. Hendekler büyük ölçüde kapatıldı. Ancak her yeri mutlak bir kontrol altında tutmak mümkün değil. Mobil, hızlı hareket eden ve dinamik bir örgütlenme var. Yani yeniden hendeklerin açılıp barikatların kurulmaması için operasyon yapan güçlerin en az yarısının o kentte kalması gerekiyor. Bu da şehrin bir tür işgal altında kalması anlamına geliyor. Şu anda bölgede yaşanan sürekli bir taciz etme hali. O kentlerde halkı bezdirmek, o mahallede yaşayanlara orasını terkettirmek hedefleniyor sanki."
Sancar'a göre hendek kazılan, barikat kurulan kentlerde devlet kendi gücünü göstermek istiyor, "Ben buradayım" diyor, "İnsan hakları ve hukuk devleti benim derdim değil" demek istiyor. Sancar, gidebilenlerin yaşadıkları kenti terkettiklerini, ancak kalanların daha da militanlaştığını anlatıyor.
Aslında bugün devletin göremediği 1980'lerin ikinci, 1990'ların ilk yarısında yaşananlar.
Çünkü bugün kentlere saldırdıkça, PKK'nın tutumuna kızan bazı kişilere bakarak AKP'nin güvenlik bürokrasisi "sonuç alıyoruz" sevincinde.
Yani bugünlerde PKK ile halk arasına bir kama soktuklarına inanıyorlar.
Oysa bölgede PKK'nin silahlı eylemlere başlaması sonrasında devlet köyleri boşaltmaya başladığında yörede yaşayan bazı Kürtler de PKK'ye kızmıştı. Hatta o tarihte devletin güvenlik bürokrasisini yönetenler bu gelişmeyi ellerini oğuşturarak seyrediyorlardı.
Ancak köylerinde kalmayı becerenler de, çevre kentlere inenler de sonunda büyük bir destek verdiler örgüte.
Yani demem o ki, bu tabloya bakıp sevinmeyin, devleti yönetenler 1980'li, 90'lı yıllarda da aynı hatayı yapmışlardı. Sonunda gelinen nokta, köy boşaltmaktan kent boşaltmaya vardı.
"Çözüm süreci"nin uğradığı kesinti, müzakere masasının daha kurulmadan devrilmesi, HDP'nin siyasi alanının daraltılması, gündeme demokratik bir talep olarak gelmesi gereken "özyönetim"in askeri açıdan "özsavunma"öncelenerek gündeme girmesine sebep oldu. Kabul etmek gerekir ki PKK, çok kıvrak bir manevrayla "özyönetim"i özellikle bölgede herkesin gündemine sokmayı başardı.
İsterseniz gelinen son noktayı önceki gün yaşanan bir olayla anlatayım.
Silopi'de "özyönetim" ilan edilen Şehit Harun Mahallesi üzerinde keşif yapan bir İHA (İnsansız Hava Aracı), barikatlarda bekleyen gençler tarafından düşürülüyor. Sonra da bu sosyal medyada görüntülü olarak dönüyor:
"Silopi'de özyönetim hava sahasını ihlal eden bir Heron düşürüldü."
(SÜRECEK)
CELAL BAŞLANGIÇ / HABERDAR
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Erdoğan’ın sarı şemsiyeyle imtihanı!
23.03.2023 - Aynı devletin tetikçileri; MHP’nin üç hilali, HÜDA PAR’ın Hizbullah’ı!
17.03.2023 - İktidarın bir günü: Asla normal bir seçim olmayacak
1.01.2023 - İnandırıcılığını kaybetmiş bir İçişleri Bakanı’nın ‘altın vuruş’u!
17.11.2022 - Erdoğan’ın ‘seçim’i; taarruz ve fetih
9.09.2022 - İstediğiniz kadar saldırın, korktuğunuz başınıza gelecek!
10.07.2021 - Bu kanlı, kaotik tünelin sonunda seçim var
26.06.2021 - Bu iktidar muhalefetten önce vicdanlara yenilecek
22.06.2021 - Ümmet liderliğinden ümmet gaspçılığına...
8.06.2021 - Gelinen nokta; Erdoğan-Biden görüşmesine mafya ayarı!
4.06.2021
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları




























































































Ad Soyad Giriniz...
gözlerime yazık.