Etyen MAHÇUPYAN
Memur alımında kişilerin kimliklerine göre tercihlerde bulunulduğunun ortaya çıkması ‘haklı’ olarak tepki çekti, ayrımcılık konusunun uzmanları görüş bildirdiler, durumu kınadılar.
Gerçekten de olması gerektiği düşünülen demokratik tutumla mukayese edildiğinde, bürokrasi içinde böyle bir memur seçiminin onaylanması mümkün değil. Ancak bu duruma ‘haklı’ olarak karşı çıkılırken, söz konusu uygulamanın bizler için ne denli ‘doğal’ olduğunu ve aslında bu tutumun hepimizi kuşattığını görmemek biraz garip. Her şeyden önce personel alımında kimliksel soruşturma yapılması bu devletin kadim bir özelliği. Çünkü devletin karşısında birlikte yaşama iradesine sahip bir toplum yok. Cemaatçi yapılanma içinde örgütlenmiş, devletle doğrudan ilişki kurmuş, ‘siyaseti’ bu ilişki üzerinden aramış ve hedef olarak diğer cemaatler aleyhine alan genişletmeyi gözetmiş bir kimliksel ayrışma, ayrık durma hali var. Osmanlı devleti bu nedenle devlete intisap edenin kendi cemaatinden uzaklaşmasını, hatta adını değiştirmesini ve bir anlamda devletin içinde ‘yeniden doğmasını’ öngörmüştü. Ne var ki bu tercih de zaman içinde bizzat devleti cemaatleştirdi. Devlet nezdinde makbul olan ve olmayan, tehdit unsuru taşıyan ve taşımayan kimlikler ortaya çıktı. Bunların hangisinin tehdit olduğu zaman içinde değişirken, devlete intisap etmiş kimseler de giderek asli kimliklerini devletin içine taşımaya başladılar. Böylece kimliksel bakış ve fişleme devlet alanının paylaşılması ‘dinamiğine’ dönüştü. Herhangi bir zaman aralığında devletin herhangi bir birimine hakim olanlar, kendi kimliklerini paylaşanları memuriyete almayı ‘doğal’ gördüler. O nedenle ayrımcılık bizde bir devlet, giderek bir cemaat ve kimlik uygulamasıdır.
Bu uygulamanın en önemli sonuçlarından biri devlet hizmetinde liyakate yer olmaması. Çünkü cemaatçi bir sistemde liyakat ‘doğal olarak’ ancak ikincil bir kriterdir. Önce kendi cemaatinizin içinden kişileri ayırır, ancak ondan sonra içlerinden daha iyi olanı seçersiniz. Övmekten hoşlandığımız Osmanlı da bundan azade değildi. Saraya iltifat etme misyonu ile davrananları bir kenara bırakırsak, tarihe tanıklık eden hemen herkesin yozlaşmanın temel nedeni olarak ‘kayırmacılığın’ altını çizdiğini görürüz. İşin ilginç yanı liyakat ölçütü sadece güçlü padişahlar zamanında geçerli olmuştu, çünkü tepedeki güç sayesinde bürokrasi içindeki hiziplerin cemaatçi amaçlarla personel alma eğilimi engellenebiliyordu. O nedenle bugünlerde çok yaygın olan ‘liyakat’ güzellemesi de ancak kendimize yönelik gerçekçi bir bakış eşliğinde anlamlı olabilir. Unutmamak gerek ki cemaatçi bir toplumda liyakat hiçbir zaman esas ölçüt olamaz. Eğer devletin liyakate dayanan bir personel politikası izlemesi isteniyorsa ve eğer bu ülke iyi niyetli bir ‘kimliksiz diktatörce’ yönetilecek değilse, önce toplumun cemaatçi yapısının kırılması, cemaat menfaatine dayanan siyasetin bitmesi gerekiyor.
Cumhuriyet bütün bu mirası devraldı ve kendi ideolojisi doğrultusunda uç noktalara taşıdı. Ayrımcılığı resmî ideoloji temelinde meşrulaştırdı. Bugün bazı bakanlıklarda tek bir Alevi bile yoksa, bunun herhalde çok köklü bir nedeninin olması gerekir. Günümüzde ise Kemalizm parantezinin ve dışlamaya dayalı cumhuriyet taassubunun gerilemesi ile birlikte yeni bir problemle (ya da eski problemle yeniden) karşı karşıyayız. Bürokrasi resmî ideolojiden ve onun uzantısı olan devletçi kimlikleşmeden uzaklaştığı ölçüde, bakir bir alana dönüşüyor. Yeni ideolojik tutumların ve cemaatleşmelerin karşı karşıya geldiği, alan kapmaya çalıştığı ve nihayetinde kaçınılmaz olarak kapıştığı bir alan…
Türkiye herkesin açık veya gizli olarak ‘fişleme’ yaptığı, çevresine kimliksel ve cemaatçi bir gözlükle baktığı, kişi seçiminde ‘doğal’ ayrımcılık ölçülerine göre davrandığı, sonra da liyakat güzellemesi yaptığı bir ülke. Herkes kendisi dışında herkesin liyakat ölçütüne göre davranmasını, kendisine, kimliğine ve cemaatine karşı ayrımcılık yapılmamasını istiyor. Ama yetkiyi eline aldığında da tam aksi yönde davranıyor… Bugün bürokrasi içinde sahip olduğu mevkiyi ve görevi hak ettiği konusunda farklı kesimlerin üzerinde birleştiği kişi sayısı son derece az. Buna karşılık çoğunluğun geldiği noktaya hak etmeden, arkadan ‘ittirilerek’, kendi cemaatinin ve kimliğinin sağladığı kayırmacılık sayesinde geldiği üzerinde geniş bir görüş birliği mevcut.
Fişlemenin varlığı bize kendimizi hatırlatan bir utanç vesilesi… Ama suçluya işaret ederek altından kalkabileceğimiz bir durum değil bu… Hepimiz o suçun ‘doğal’ ortaklarıyız.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023