Ferhat KENTEL
İkna odalarını bilirsiniz. 28 Şubat süreciyle birlikte başörtülü öğrencilerin başlarına örttükleri örtülerin “siyasi simge” olduğuna inanan “Cumhuriyet bekçileri” (ya da havarileri) tarafından icat edilmişti. Bu icat aracılığıyla bekçiler, üniversite kapılarında, başörtülü öğrencileri bu “çağdışı”, “karanlık” simgeleri aslında kendi özgür iradeleriyle değil, baskı altında taktıklarına, dolayısıyla “mantığın doğal icabı” ve “bilimin gereği” olarak çıkarmaları gerektiğine ikna etmeye soyunmuşlardı.
Üniversite kapılarının ötesinde, bizi yani meselenin doğrudan aktörü olmayanları da dört koldan ikna etmek için medya ve kaset marifetiyle, şehir efsaneleriyle (“parayla aldatılmış kızlar”, “aslında İslam’da böyle bir şey yok; bakınız falanca ayet”, “bir gün esas onlar hepimizi türbana sokacaklar” vb.) başörtülü kızları yalnızlaştıran her türlü çabayı göstermişlerdi.
Ve yüzlerce genç kız ağır psikolojik darbeler yiyerek ya başörtülerini çıkarmışlar ya da kadınları özgürleştirme ve toplumsal hayata katma iddiası taşıyan “çağdaşlaşma çabalarına” rağmen, “hayret bir şekilde bir türlü ikna olamadıkları için” evlerine dönmek zorunda kalmış; evlerinin kadını olmaya itilmişlerdi.
Çünkü bekçiler her şeyi “en iyi bilenlerdi”, hikmetlerinden sual edilmezdi.
Kuşkusuz, her şeyi en iyi bilen, hikmetlerinden sual edilmeyen bekçiler sadece üniversite kapılarında yok. Egemenlerin ideolojilerini, söylemlerini, sınıflarının kültürel cilalarını benimsetmek için çok zengin “ikna” yöntemleri var.
Kendi icat ettikleri kurgulara neredeyse tapınarak inanan pek çok yapı, kurum ve onların bekçilerinin, muhatap oldukları insanları, ve tabii ki kamuoyunu da kendi inançlarının doğruluğu konusunda ikna etmek için kullandıkları gayet mükemmel, dört başı mamur yöntemler bunlar...
Mesela askeriyenin yarattığı ve ikna olmamız beklenen “inanç”... “Tekrarlamak” zorunda hissettiğimiz söylem parçaları: “kutsal ordu”, “peygamber ocağı”, “ana kucağı değil, asker ocağı”, “gözbebeğimiz”, “en üst rütbeli generalinden en alt seviyedeki erine kadar mükemmel yetişmiş, vatanı için ölmeye ve öldürmeye hazır ordu mensupları”... Adeta dokunulmazlık yaratan, dokunulduğu takdirde “istikrarsızlık” ve “belirsizlik” doğacağını, “askerin savaş kapasitesinin zayıflayacağını”, “halkı askerlikten soğutulup, suç işleneceğini” iddia eden, militarizmi, erkekliği, savaş dilini yücelten bir söylem...
Bu kutsal kurumun şimdiye kadar becerdiği (ve bir kere bile dönüp yüzleşmediği) darbeleri, Diyarbakır cezaevlerini, savaş mantığıyla sivil siyasete müdahalenin bir tezgâhı olarak “Ergenekon”u, yalanlı dolanlı “psikolojik harekât” adı altında toplumu bölmeye soyunan “internet andıçlarını” saymıyorum bile... Rüşvet, kayırma ve torpilleri, AİHM’de tescil edilen ve her türlü hukuksuzluğu barındıran “disko” (kısaltılmış adı bile alaycı bir aşağılama arzusuyla bütünleşmiş “disiplin koğuşu”) uygulamalarını, ve tabii ki, sıradanlığın dik âlâsı olan dayağı düşünmek bile yeter...
Bu türden “hatalı” durumlar ortaya çıktığı zaman, alelacele “bunlar münferit vakalardır efendim” diyerek gencecik çocukların eline pimi çekilmiş bomba veren psikopatları bile ve onların türevlerini hızla unutmamızı sağlamaya çalışan bir dille “ikna” olmamız bekleniyor.
Bu dil öyle ikna edici ki, bütün o dayaklara maruz kalanların bile, erkekliklerinin yediği travmaları ancak garip bir ironiyle aşmaya çalıştıkları, adeta eğlenerek “valla bir çavuşum vardı; bir çarptı mı, bir de duvar çarpardı”, “ama dayak yiyenler zaten hak ediyorlardı” destekleriyle meşrulaştırdıkları, içeriyi dışarıya kapatan, içerideki her türlü acımasızlıktan kafamızı başka tarafa çevirmemizi sağlayan bir dil olarak rahatlıkla ortalıkta dolaşıyor.
Bu sayede, bırakın üstlerin erlere reva gördükleri muameleyi, mesela subaylar ve astsubaylar arasındaki adeta “sınıfsal” ayrımlar (askerî yaz kamplarında plajları, kafeteryaları bile bölen ayrımcılıklar, subay eşleri arasında bile kocalara bağlı rütbe hiyerarşisi vb.), kısa dönem-uzun dönem erler arasında bile eşitsizlik üreten bir “inanç dili” bizi biteviye ikna etmeye çabalıyor.
Ve ikna odalarından başarıyla geçmiş olanlarımız “Bir askeriye kalmıştı dokunulmadık, ona da el koydular” diyorlar...
Hikmetinden sual olunmaz bir “disiplin” söylemi eşliğinde, “kol kırılır yen içinde kalır” (daha az asil tercümesiyle, “pisliğin halının altına süpürülmesi”) deyimini vazederek, mevzu hakkında düşünmemizi yasaklayan, tabularla engelleyen bekçilere rağmen, aslında kafamızı içeri her uzattığımızda, en sert “dokunmaların” hüküm sürdüğü ve hem içeri hem dışarı doğru çalışan bir “ikna odası”nı görebiliyoruz.
Ama askeriye en sert “ikna odası” olsa da, çok daha sofistike, çok daha “yumuşak” çalışan başka ikna odaları da var: mesela hükümlerini sürdürmek için, ikna odalarında “ekonomik, bilimsel rasyonelliğin” dilini kullanmayı çok iyi becerenler... Onları da haftaya bırakalım...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.07.2024
16.04.2024
5.02.2024
12.07.2023
24.01.2023
26.11.2021
2.05.2021
16.04.2021
10.10.2020
9.09.2020