Gökhan BACIK
Türkiye neredeyse üç yılı aşkın bir süredir çok yoğun bir sosyal ve politik atmosferin içinde. Bu kadar yüksek tansiyona maruz kalmak doğal olarak her bünyeyi zora sokar.
Daha kötüsü yüksek siyasal ve sosyal tansiyon, ülkede gruplar arası ilişkileri “bir tık daha acımasız” yapmış halde. Neredeyse artık kimse kimseye merhamet etmiyor. Boyutu ve çapı ne kadar büyük olursa olsun trajediler bile sadece bölünmeyi pekiştiriyor. Mesela insanlar, ölümlere kamusal alanda ilk defa bu kadar açık biçimde “oh olsun” diyebiliyorlar. Kişisel ve grup düzeyinde “rövanş algısı” çerçevesinde hareket etmek neredeyse normal bir tavır haline gelmek üzere.
Herkes olup bitenleri “bak benim dediğim doğru çıktı” şeklinde yorumluyor. Hal böyle olunca ölümler, yaralanmalar, afetler, dış politik krizler hepimize zarar verse bile toplumsal kamplaşmayı sadece pekiştiriyor. Üzüntü verici olsun mutluluk verici olsun her olay, ülkedeki bölünmeyi bir adım daha ileri götüren mekanizma tarafından öğütülüyor.
Öte yandan gruplar arası iletişim Türkiye'de ölmüş vaziyette. Herkes ancak kendi grubuna konuşabiliyor. “Hepimiz tabanımıza konuşuyoruz”. Gri alanlar, herkese konuşan insanlar tükenmiş. Artık her insan hatta her söz bir mahallenin “tapulu malı” haline gelmiş durumda. Bugünün Türkiye'sinde “ne söylediğin değil kim olduğun” önemli.
Bu düzeyde bir siyasal ve sosyal kilitlenmede ne yapmak gerekir? Yapılabilecek tek şey, ülkenin sosyolojisine teslim olmak. Türkiye'de bütün siyasal ve dini hareketler için “köprüden önceki son çıkış” geçilmiştir. Bu Adalet ve Kalkınma Partisi için de geçerlidir, Cumhuriyet Halk Partisi için de geçerlidir, Menzil hareketi için de geçerlidir veya herhangi bir başka grup için de geçerlidir. Velhasıl her grup artık söyleyeceğini söyledi, yapacağını yaptı.
Bundan sonra hep beraber sabırla Türkiye sosyolojisinin “olup biteni görmesini, sindirmesini ve daha sonra vereceği tepkisini” beklemek gerekiyor. Aşırı uçlara varan tartışmalar ve siyasal ortamlar, ülke sosyolojisinin anormal tavırlar ortaya koymasına yol açar. Bunu yazarken “işin sonu nasıl olursa iyi olur” demiyorum. Geleceği kimse öngöremez. Yaşadığımız sürecin sonunda Türkiye'de büyük sosyal kırılmalar ve kargaşalar da olabilir. Türkiye, pek çok kimsenin hiç ummadığı şekilde daha iyi bir hale de gelebilir. Sonuçtan ziyade ben şunu demek istiyorum: Artık Türkiye sosyolojisinin kendi zamanı içinde olup bitenleri sindirip ve tepki vermesi dışında makro bir strateji olamaz.
Bir süredir sürekli duyduğumuz bir “yeni Türkiye” lafı var. Yeni kelimesi tek başına iyi veya kötü anlama gelmez. “Yeni tedavi yöntemleri” iyi iken “yeni bir hastalığa daha yakalanmak” kötüdür. Şuna hiç şüphe yok: Bütün sosyolojik veriler, gerçekten “yeni bir şeyin” doğduğunu gösteriyor. Ama bu yeni, iyi mi kötü mü hep beraber göreceğiz.
Siyaset bir ikna oyunudur. Ancak bütün çabalara rağmen bir insan grubunu ikna edemediyseniz yapabileceğiniz tek şey oturup sosyolojik ve siyasal mekanizmaların akıp gitmesini temaşa etmektir. Halkın rasyonalitesi, bir grubun yahut entelektüelin rasyonalitesi ayrıdır. Bunların hiçbirini kutsamak yahut aşağılamak doğru değildir.
Ancak şunu kabullenmek gerekiyor: Türkiye'nin farklı kesimleri artık bir daha “eskisi gibi asla kaynaşmayacak”. Bunu da dünyanın sonu olarak görmemek gerekiyor. Türkiye'de hem dinsel hem etnik hem politik olarak keskin bölünmeler söz konusudur. Gelecekle ilgili en tutarlı tahayyül o nedenle artık yeniden kaynaşmak değil, belirli asgari ilkeler etrafında bir demokratik ve hukuk devleti düzeni kurabilmektir.
Artık Türkiye'de sosyolojik olarak “karışamayacak yoğunlukta farklı gruplar” oluştu. Bu gruplar bundan sonra karışamazlar ancak belirli ilkeler etrafında bir arada durabilirler. Büyük bir riski de yazmak gerekiyor: Karışamayacak gruplar makul bir sürede ortak ilkeler bulamazsa kavga ederler! O nedenle “artık yapacak bir şey yok Türkiye sosyolojisinin ne yapacağını bekleyelim” derken bu sürecin bir kavga üretme ihtimalini de kabul ettiğimi peşinen söylemem gerekiyor.
Modern toplumların çoğu birbirini sevmeyen, birbirine şüphe ile bakan ancak bazı ilkeler çerçevesinde bir ulus olarak kalabilen yapılardır. Mesele Türkiye'nin de böyle bir sosyal yapıyı kurup kuramayacağıdır. Belli ki artık daha mekanik toplum modellerine alışmamız gerekiyor.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.12.2025
21.12.2025
7.12.2025
16.11.2025
8.11.2025
1.11.2025
26.10.2025
19.10.2025
14.10.2025
4.10.2025